Bazen yanlış zamanlarda mıyız diye düşünmeden edemiyor insan. Ya da sanatın her dalında adları ön plana çıkanların 1900lü yıllarda dönemin ilgi odağı olan Berlin (nazi baskısı artana dek), Paris ve Viyana’da toplanmasını anlamak zor. Avrupa ve Orta Doğu coğrafyası savaşlarla boğuşurken tahmin edilemeyecek kadar acı verecek bir savaşa gebe olan Avrupa coğrafyasında sanat faaliyetleri hiçbir şey yokmuş ve olmayacakmış gibi sürdürülmeye çalışılır. Üzerinden uzun zaman geçse de tesadüfler -her ne kadar tesadüf diye bir şey yoksa da- insan hayatının beklenmedik anlarında farklı kapılar açabiliyor. Bu kapılardan geçiş çoğu kez sisler altında kalmış gerçek hikayelerin bulunmasına vesile oluyor. Pek duyulmayan yada adı dolaylı duyulup da geri plana itilip üzerinde durulmayan adlara ve onların romanlara konu olabilecek hayat hikayelerine rastlamak insanı şaşkına çevirebiliyor.
Öndeyiş
Lafı eveleyip gevelemeden söyleyiverip rahatlamak insana iyi gelen davranış olmalı. Bu başlıkta kullanılan “Roman-tik” kelimesinin kaynağı için de geçerli. Adalet Ağaoğlu’nun “Romantik Bir Viyana Yazı” kitabından -ç-alındı. Kibarcasına “intihal” denilse de yazıya konu olan kişiye çok uygun görüldüğü için -ç-alındı. Adalet Ağaoğlu’nun kitabı biyografi ve anı karışımı gibi başlayıp anlatılanlar yazarın mükemmel bir şekilde kurduğu olay örgüsünün içinde romana evriliyor. Harika bir anlatım dili var.
Genel anlamda bir okuma sürecinde mekanların ve özellikle romanda geçen gerçek kişilerin izlerini sürmek farklı yollara girmeyi ve bu yollarda okumayı gerektiriyor. İşte Alma Mahler’e böyle gelindi.
Bu intihal, tam da iki tanınmış yazar arasında davalık olan bir intihal olayının tartışmasının ortasına denk geldi. Sanki yabancı dil kitaplarla uğraşmam yetmezmiş gibi bir de bu davaya esas olan kitapları okumak durumunda kaldım. Bu durum yazının dışında gibi kalsa da kısaca bahsetmek benim yaptığım intihal nedeniyle kaçınılmazı oldu. Ben bu iki roman arasında “intihal” denilebilecek bir bağlantı kuramadım. Konular, kullanılan yazım dili, olay örgüsü tamamıyla farklı. Birebir alınmış bir cümleye de rastlamadım. Ancak bu durum hakkında yargının verdiği bir karar ve edebiyat eleştirmenleri dururken yorum yapmak bana düşmez.
Bu vesile ile bir başka konuya da değinmeli; eğer merak edip de elektronik mühendisliği tezleri okursanız birçoğunun girişi ve gelişmesi bir üretici firmanın o tezde kullanılan ürününe ait katalog bilgileriyle başladığını hayret etseniz de görebilirsiniz. Sayfalar boyunca ürünün teknik özellikleri. 60 sayfa, 90 sayfa böyle. Kalan 10 ya da 15 sayfa da hikâye babında sonuç yazısı. Güzel sanatların fotoğraf bölümü tezleri nasıl? Sayfalar dolusu anlatılan dolgu malzemesine dönüşmüş fotoğrafın her yerde bulabileceğiniz tarihçesi. Öyle ki tezlerin aynı sayfa numarasının aynı satırında aynı kelime hatası görmek bile sizi şaşırtmamalıdır.
Bunların bilinciyle yazıyı kaleme almaya çalışırken yönüm, okuduğum yabancı makale ve kitaplardan direkt alıntı yerine “bu soruyu sorsam veya sohbeti yapsaydım Alma ne cevap verirdi?” noktasından hareket oldu. Yani Alma’nın ve Gustav’ın düşüncelerini düşünmeye çalışarak yorumlamak yazının çıkış noktasıydı. Bunları araştırmak ve düşünmek ilginç bir serüven oldu.
Yaşadığı dönem ve Alma (Schindler) Mahler’in hayatına ve çevresine ilişkin sisler altında kalan kısımların çok olması şaşırtıcı değil. Yalnız tekrar vurgulamakta fayda var; Avrupa sanat dünyasında Alma Mahler üstüne yapılmış epey sayıda makale ve kitap var. Hızlıca rast gelen on beş kadar kitap saydım. Muhtemelen fazlası vardır. Bunlardan sadece İngilizce dört tanesini okuyabildim. Fransızca, Çek dilinde ve Almanca olanlara hem erişmem hem de okumam imkansızdı.
Başlangıç…
Paris, edebiyatçıların göz bebeği olurken Viyana siyasilerin, düşünürlerin, ressamların ve bestecilerin gözbebeği oluyor. Sanki böyle olması rönesansın hemen öncesinde başladığı söylenen barok döneminin XVIII nci yüzyıla kadar sürmüş olmasına rağmen Viyana’yı kendine vatan bellemesinden olabilir mi? Kim bilir?
Kadın sanatçıların iz bırakmaya çalıştığı 1900lü yıllarda bile ne yazık ki eril dünya, seslendirilmese de kendisini hissettiren bir olgudur. Kadınların sanat icra etmekten ziyade sanata konu olmaktan öteye geçmeleri zor olacaktır.
Alma Maria Schindler 1879 Ağustos’unda Viyana’da dünyaya geldiğinde manzara ressamı olan babası Emil Jakob Schindler’in aklından kızı için nasıl bir gelecek geçtiğini tahmin etmek hem zor hem de kolay. Resim yanında müzik eğitimi de almış babasının etkisi ya da soya çekim, babasının ölümünden sonra Alma’nın piyano çalışmalarına odaklanmasına öncülük etmiş olabilir.
Bu arada annesinin merhum eşinin öğrencisi ile yeniden evlilik yapması henüz 15’inde olup genç kızlığa adım atmış Alma’ya etkisi belki de ilerleyen yaşlardaki hayata bakışı üzerine olacaktır. Belki de henüz kendisi de bunun farkında bile değildir.
O dönemde Viyana günlük hayatı için şunu söyleyebilir miyiz acaba: sanatla uğraşmayanın Viyana’da işi olamaz. Abartarak, acaba Viyana merkez tren istasyonunun kapısında Sanatla ilginiz yoksa bu noktadan geldiğiniz yere dönün” diye bir uyarı var mıydı? Ya da konaklama esnasında ziyaretçinin sanata ilgi belgesi ya da referans mektubu isteniyor muydu?
Carl Moll, Alma’nın babasının öğrencisiydi. Tahmin ettiğiniz gibi Alma’nın annesi ile evlenen şu ressam. Bu evlilik -bana göre- Alma’nın hayatını etkileyecek (hayatını fırtınalar içinde sürdürmesini buna bağlıyorum) olsa da Carl, Alma’yla Gustav Klimt’in tanışmasına vesile oldu. Alma artık 17’sine basmıştır. Alma hakkındaki her makalede üzerine basa basa Alma’nın ilk öpüşmesini Klimt ile yaptığını, bu öpüşmenin Klimt’in “TheKiss” tablosunun esin kaynağı olduğunu yazar. Klimt, Alma’ya âşık olmuşken Alma’nın Klimt’e duyguları saman alevi gibi olacaktır.
Diğer yandan Alma’nın piyano dersleri aldığı müzik öğretmeni olan Alexander von Zemlinsky ile yolları 1900’lerde tekrar kesişecekti. Daha doğrusu bu kesişme aşk ekseninde olup Gustav Mahler’în Alma ile ilgilendiği döneme denk gelecek ve Alma çıkmazda kalacaktır. Ancak tercihini, tanıştığında kibirli, kendini beğenmiş. Ukala, despot diye tanımladığı ve görüşmelerinde aşağılayıcı konuştuğu Gustav Mahler yönünde yaparak müstakbel kocasının etrafındaki ışıltılı ve şaşalı yaşantıyı tercih edecekti. 23 yaşındaydı. Gustav’ın öldüğü 1911 yılına kadar süren bir evlilik başladığında takvim 9 Mart 1902’yi gösteriyordu. Alma Mahler’in Youtube’da yayınlanan “Sämtliche Lieder – Tüm Şarkılar” soprano Charlotte Margiono tarafından “The Brabant Orchestra” ile seslendirilmiş. Bir diğeri ise 1910 yılında bestelediği “Fünf Lieder – Beş Şarkı” adlı eseri. Bu bestelerin güftelerine erişmek mümkün olmadı, ancak hepsi de hüzün dolu. Bu hüzün kocasının ölümünden mi yoksa hayatının çalkantılarından geliyor? Belki de ikisi de hüznün kaynağıdır.
Eksik olsa da Alma’nın Tanışları
BBC’den Bee Wilson Alma Mahler’in üzerine yaptığı araştırmalarla ilgili görüşlerini TV de paylaşırken Alma’nın parlayan bir ışık olduğundan ve erkekleri de etrafında dönen pervaneler olarak ifade ediyor. Bu açıklama başka anlatıcıların da Alma’yı bir cinsel obje nitelemesinin kibarca ifadesi gibi duruyor. Ne de olsa İngiliz, böyle ince ince dokunduracak. Gerçekten de böyle miydi? Evet Alma güzel bir kadındı. Ancak içinde bulunduğu çevredeki sanatçılar; Klimt, Mahler, Wagner, Richard Strauss, Thomas Mann, Kokoschka, Freud, Nietzsche (?), Zweig, Franz Kafka (Kafka’yı tanıyorsa muhtemelen Milena Jesenska’yı tanıyordu), Rodin (Gustav Mahler ile evlendikten sonra tanışmış olabilir) Robert Musil, Elias Canetti (Alma’dan nefret edermiş. Neden acaba?), James Joyce, Rothschild Baronuve bu insanların çevresi sadece güzel bir kadını aralarına ne kadar kabul ederdi? Alma, babasının teşvik etmesiyle felsefeyle ilgilenmişti, müzikle uğraşıyor ve beste yapıyordu. Üstelik dönemdeki ender kadın (başka kadın besteci var mıydı? Bilmiyorum) bestecilerden birisi ya da tekiydi. Yani sadece güzelliğinin çekim odağı olduğunu söylemek insafsızca olabilir.
Tuhaf olan ne biliyor musunuz? Alma Mahler hakkında Türkçe’ye çevrilmiş kitap yok…
Gustav ile evlilikleri de ilginç. Ama bu üzerinde çok durulsa da -bana göre- Alma Mahler algısını başka yöne çekmek için kullanılıyor. Ancak bahsedilmesi gereken önemli nokta şu: daha evliliklerinin başında Gustav dördüncü senfonisinin seslendirilmesi için Wagner tarafından Almanya’ya davet edilir ve tek başına gider. Buradan her gün mektuplaşırlarken (kitap haline gelmiştir) bir mektubu ilginçtir. Bu mektupta Gustav, bir ailede iki bestecinin olmasının sakıncalarını Schopenhauer ve Nietzsche’den alıntılar yaparak “senin de bildiğin gibi” ifadesiyle algıya oynar. Bu ifade ise satır arasında Alma Mahler’in felsefe üzerinde bilgisi olduğunun göstergesidir. Kısaca Gustav’ın geldiği nokta, “ben besteciyim, tanınıyor seviliyorum ve parlak bir geleceğim var, sen de evinin kadını olursan gül gibi geçinir mutlu oluruz” babındadır. Eril bir dünyanın göstergesi olan bu mektup Alma’da nasıl bir etki yapar? Bu etkiyi günlüğünde yer yer anlatır. Bu durumdan hoşnut değildir ve müziğe emek vermek istiyordur.
Sorular, sorular…
Alma Mahler’in hiç sahne performansı olmaması da ilginçtir. ABD dönemine kadar. Gustav buna destek vermedi mi? Bunun nedeni sadece kendi egosu ve kibri miydi yoksa Alma’nın bestelerinin de müzik dünyasında ses getirip öne çıkacağı ve kendisinin arka plana itileceği -en basiti ile- çekincesi mi?
Merak edilecek birçok konu var: Lenin ve Troçki 1913 yıllında Viyana’da ikamet ediyorlardı ve bir araya gelip Kafeehaus Kaltch’da -belki de Kafeé Central’da, bilmiyorum- satranç oynuyorlardı. Alma Mahler yakın geleceğin bu iki önemli şahsiyetinin oyununu izledi mi?
Ya da Hitler 1909’da Viyana idi. Alma ile bir sosyete toplantısında karşılaşıp tanıştılar mı? Yoksa Alma çoğunlukla Yahudilerin yer aldığı sosyete içinde olduğundan Hitler böyle ortamları hiç tercih etmedi mi?
Alma’nın Freud ile görüşmelerinde Freud’un öğrencisi Alfred Adler’de var mıydı? Freud, Alma’ya tavsiyelerde bulunuyor muydu? Veya Alma, Adler ile ayrıca mı görüşüyordu?
Nietzsche (ölümü 1900. Alma 21 yaşında) ile tanıştı mı? Çünkü Nietzsche ile Wagner arkadaştı ve Wagner de Gustav Mahler’in arkadaşı idi.
Alma Mahler neden ABD’ye gitme gereğini duydu? Gustav Mahler’in işinden istifa edip 1907’deki ilk gidişlerini demiyorum. Gustav öldükten sonra Alma tekrar ABD’ye gitmiştir. Viyana’da yaşamak daha mı hüzün doludur ve geçmişi anımsatmaktadır? Yoksa yakın olduğu sanatçılar teker teker hayata veda etmelerinden mi etkilenmiştir? Diğer bir neden nazilerden mi kaçmak istiyordu? Ya da ilk seyahatlerinde Gustav Mahler’in Avrupa’dan gelmiş bir sanatçı olması nedeniyle New York sosyetesinde rağbet gören biri olmasından edinilen ilişkiler olabilir mi? Ne demek istediğimi şu örnekle vurgulamakta fayda var:
Bir akşam Louis Tiffany’nin verdiği toplantıya davet edilmişlerdir. Bütün New York sosyetesi de buradadır. Ve Gustav misafirlere org ile “Parsifal prelüdü” nü seslendirir.
Alma’nın Stefan Zweig ile ne alıp vermediği vardır? Niye Zweig’den hoşlanmaz?
Van Gogh (ölümün 1890) ve Gauguin (ölümü 1900) empresyonizmde ön plandayken ardılı Kokocshka’nın benzer bir şöhrete ulaşamaması resimlerinde Alma’nın tema olması ve aralarındaki fırtınalı ve sıra dışı aşkın etkisi var mıydı?
İkinci kız çocukları Putzi’nin (engelli olduğu belirtiliyor) dört buçuk yaşında difteriden hayatını kaybetmesi Alma’nın ruh sağlığını nasıl etkiledi? Bu onun için bir çöküş müydü?
Mussolini’nin metresi Margherita Sarfatti’ niyi (yahudiydi) tanıyor olması, ikisinin buluşmaları, sohbetleri Alma’nın Mussolini ile tanıştığı ve görüştüğünü vurgular mı? Görüştülerse, konuları ne olmuştu?
Alma’nın Varlık ya da Mevcut Olma Çatışması
Gustav’ın karısı için ev yaşantısını uygun görmesi ve birlikte bulundukları sosyal çevrelerde rahatsızlık duyması, buna karşın Alma’nın kendini bulmaya çalışması tam da Heidegger’in (Eylül 1889 – Mayıs 1976, Alma ve Gustav ile tanışıyorlar mıydı? Sanmıyorum. Koyu bir Hitler hayranı olan filozofun Yahudi Gustav’la bağlantısı olması zor gibi görünüyor.) varlık tezine örnek teşkil eden bir durumdur. Gerçi Heidegger “SeinundZeit – Varlık ve Zaman” ortaya koyması 1927’li yılları bulacaktır.
Gustav’ın yaklaşımı Alma’nın kendi yanında Gustav’ın karısı olarak mevcudiyetini sürdürmesi yönünde. Yani Gustav varsa Alma da olacak. Oysa Alma kendi aklı, zekâsı, müzik yeteneği ile kendi olmak istiyor. Bu Heidegger’in uzun uzun anlatacağı “dasein” kısa tanımında “kendinde var olmak” durumudur.
İşte bu yüzden Alma’nın sosyal çevre içindeki girişimleri Gustav tarafından kabul görmeyip zaman zaman da kıskançlık seviyesine kadar çıkıyor. Ve ikisi arasında su yüzüne çıkan çatışmaların ana nedeni de bu olsa gerek.
Belki de bir yandan Alma için için Gustav’ın beste yapmasına ve müzikte başarılı olmasına tahammül edemiyordur. Belki de Gustav’ın beste çalışmaları için sık sık Mayerling’deki evlerine kaçıp gitmesinin sebebi de budur. Alma ise bazı zamanlarda burada Gustav’ın yanında olsa da huzursuzluk çıkarmaya devam etmekten geri kalmayacaktır.
Mayerling denildiğinde ister istemez başka bir kapı açılır. Bu, filmlere ve edebiyata konu olan “Mayerling Faciası -1898” burada bulunan Habsburg hanedanının imparatorluk av köşkündeki çifte intihar olayıdır.
Adalet Ağaoğlu’nun içine attığı labirentten çıkmak için uğraşmak gerekecek. Acaba çıkmak istiyor muyum?
İlginçtir, sosyal çevre de Gustav’ın ölümünden sonra “Gustav’ın dul eşi” tanımını çokça kullanacaktır. Davranışları ve tepkileri Alma’nın kendinde kendi olma çabası sürmek zorunluluğunun göstergesi olabilir.
Sondeyiş
Biyografi yazısı gibi olmamasına özen göstermeye çalıştım. Gustav’ın ölümü Alma’nın hayatının kırılma noktasıdır. Ancak yaşantısındaki dalgalanmalar dinmeyecek belki de artacaktır. Gustav’ın ölümü sonrası önce, asker olan Walter Gropius (mimar, Bauhaus okulunun kurucusudur), sonrasında yazar Franz Werfel ile evlilikleri olacaktır. Bu evliliklerinin öncesinde ressam Oskar Kokocshka ile yaşadığı aşk Viyana dedikodu dünyasının en tepesinde yer alacaktır.
Bunlardan bahsetmek yine her yerde yazılanlardan alıntı (intihal mi desem?) olurdu.
Alma’nın hayatı II. Dünya Savaşına kadar devam eden bu dönem Amerikalı gazeteci Varian Fry’ın desteğiyle göçmen olarak ABD’ye gitmesi ile tekrar kırılır. Ya da yeni bir sayfa açılır mı demek lazım?
Anlatılanlardan, Alma’nın başına gelenlerden Gustav Mahler’in tek sorumlu olduğu anlamı çıkmamalı. Önünde sonunda yaşadıkları bir yerde Alma’nın tercihleridir.
Gustav Mahler’in sıralı olarak on senfonisi var. Bunları süreç içinde defalarca dinledim. Bana senfonilerindeki canlılığın gittikçe düştüğü gibi geldi. En meşhur ve sevilenin beşinci senfonisi olduğu yazılıyor. Dördüncü dinleyiş sürecinde benim de hoşuma gitti. Ama favorim üçüncü senfonisi.
Bütün bunların arkasında Alma’nın, belki de bir noktadan sonra kendini etkileyerek çevresindeki her şeyi farklı değerlendirmiş olması mümkün. Bu ruh haliyle olan davranışlarının Gustav Mahler’i, kötü yönde etkileyerek belki de bestelerine de nüfus etmiş olabilir. Alma’nın evlilikle birlikte müzikten uzaklaşmasından kaynaklanan tanımlanabilen psikolojik bir sorunu var mıydı? Bunu ancak Alma ve Gustav Freud’dan destek alırken Freud’un tuttuğu notlarda bulmak mümkün olabilir. Ama bu destek alma fikri kimden geldi?…
Her şeye rağmen diğer evliliklerinden gelen soyadlarına rağmen Alma “Mahler” soyadından vazgeçmedi. Belki de bu soyadın sosyal çevresi ile olan bağını tutması bir nedendir. Ya da içinde kalan müzik arzusunu canlı tutmaya yarayan bir unsurdu. Hayatının her döneminde Gustav’a belki de birlikteyken göstermediği kadar ilgi göstermeye ve hatırasını yaşatmaya çalıştı. Bu da kaderin ilginçliği olsa gerekir.
Gördüğünüz gibi soruların arkası kesilmiyor. Belki de bu soruların hepsinin ya da birçoğunun cevapları okuyamadığım kitaplarda vardır. Ne yazık ki bunu öğrenme imkânım olmayacak. Dolayısıyla Alma Mahler’in ABD sayfasının açılması bu yazının kapanışı olmalıydı. Öyle de oldu…
Meraklısına not:
Viyana hakkında Merih Akoğul’un “Geçen Yaz Viyana’da” albümü kütüphanede bulundurulacak bir eser. Yine ilginizi çekerse “Bir Şehrin Sokakları: Viyana” albümümü de linke tıklayarak indirebilirsiniz. Ayrıca bu linkten “Viyana’da Kahve Keyfi” yazımı okuyabilirsiniz.
Kaynaklar:
· FrançoiseGiroud, Alma MahlerOrthe Art Of BeingLoved, Oxford UnivercityPress, 1991
· Karen Monson, Alma Mahler – MuseToGenius, HoughtonMifflinCompany, Boston, 1983
· Oliver Hilmes, MalevolentMuse – The Life of Alma Mahler, NortheasternUnivercityPress, Boston, 2015
· Alfred Heidinger, Kokoschkaand Alma Mahler, PrestelPress, 1996
· https://www.youtube.com/watch?v=B2QUMN2Ep1c
· https://www.youtube.com/watch?v=LQLGbe6UHYw
· https://en.wikipedia.org/wiki/Alma_Mahler
· https://melbourneblogger.blogspot.com/2019/07/alma-schindler-mahler-musical-talent.html
· https://www.theguardian.com/music/2010/dec/02/alma-schindler-problem-gustav-mahler
· https://mahlerfoundation.org/gt-member/alma-mahler/
· https://www.aspectmusic.net/alma-mahler-past
· https://melbourneblogger.blogspot.com/2019/07/alma-schindler-mahler-musical-talent.html
· https://www.messynessychic.com/2022/08/31/meet-alma-mahler-composer-lover-muse-sex-doll-and-liar/
· https://mahlerfoundation.org/mahler/contemporaries/oskar-kokoschka/
· https://futuristika.org/oskar-kokoschka-ve-alma-mahler-gerceksizlige-fetis/
· https://en.wikipedia.org/wiki/Alma_Problem
· https://tr.wikipedia.org/wiki/Barok_m%C3%BCzik
· https://birsanatbirkitap.com/sanat/sanat-tarihi/barok-sanati-ve-ozellikleri/
· https://tr.wikipedia.org/wiki/Oskar_Kokoschka
· https://davidgallan.medium.com/vienna-kaffeehaus-klatch-c45dd5c458da
· https://www.youtube.com/watch?v=b0uh-MPPiDg
· https://www.bbc.co.uk/programmes/p00vhx1n/p00vhwv1
· https://www.youtube.com/watch?v=LQLGbe6UHYw
· https://tr.wikipedia.org/wiki/Alexander_von_Zemlinsky
· https://ceviiz.com/tarih/yillar-boyu-cozulemeyen-gizem-mayerling-faciasi/
Bize Ulaşın