Teknolojinin bir, belki de en kabul edilmemesi gereken yanı geleneklerin hayatımızdan çıkmasını hızlandırması olsa gerek. İlk gençlik yıllarımın kasaba düğünleri çay bahçelerinde kasaba gençlerinin kurduğu orkestraların çaldığı müzik eşliğinde olurdu. Zengin düğünlerine orkestra İzmir’den gelirdi. Önemli bir fark buydu. Bazen de düğün evinin sokağına sandalyeler atılır yakınlarının çaldığı sazlar çığırttığı türküler eşliğinde kına geceleri, düğünler yapılırdı. Çok ama çok seyrek de olsa ve de şanslıysak bu tarz düğünlere hala küçük kasabalarda ve köylerde rastlamak mümkün. Zurna ve davul bu düğünlerin vazgeçilmez üflemeli ve vurmalı çalgısıdır.

Muğla’da ise bu çalgılardan daha öne çıkan başka bir vurmalı çalgı vardır: Delbek. Yörede Fethiye, Burdur, Ortaca, Dirmil, Gölhisar ve Çameli ile özdeşleşen delbek geleneğinde akla ilk Fethiye’nin Günlükbaşı mahallesinde hala bu geleneği sürdüren kadınlar gelir.

Delbek, zilleri olmayan defe benzeyen dairesel ahşap bir kasnak (yaklaşık 30-35 cm çapında) üzerine gerilmiş deriden vurmalı bir çalgıdır. Orta Asya’dan göç eden yörükler tarafından getirildiği bilinir. Türkmenistan’da “debrek” diye adlandırılır.

Tarihçilere göre delbek geçmişi İslamiyet öncesi Şaman Türk kültürüne göre dayanmaktadır. İslamiyet öncesi Türk kültüründe Gök Tanrı inancına göre yerin ve göğün yaratıcısı olan bir tanrıya “Tengri” deniliyordu. Ayrıca bu tanrının yardımcısı genç kızların ve kadınların yönetici ruhu olan Akene (Akana) sosyal hayata da etki etmekteydi. Bu sosyal hayatta bazı ritüeller bulunmaktaydı. Bunların en başında Kam-Ana kültürü gelmekteydi. Delbek büyü bozan, nazar çıkaran ve dua eden Şamanlar tarafından kullanılan bir müzik aletidir.

 

Ancak zamanla davul ve zurna eşliğinde düğün, kına, asker uğurlama, sünnet gibi eğlencelerde kullanılmaya başlanmıştır. Delbek’e eşlik eden asıl üflemeli çalgı “Sipsi” olup, 15–25 cm uzunluğunda ince saz kamıştan yapılır. Tek parça veya iki ayrı parça halinde olabilir ama iki parçalı sipsiler daha yaygın ve kullanışlıdır. Sesin çıkmasını sağlayan ağızlık kısmına cukcuk, ağızlık; gövde kısmına da gödlek (götlük) denilmektedir. Çam dallarının filizlerinden, söğüt dallarından, içi boş ot ve çavdarlardan ve kartalın kanat kemiğinden yapılan sipsilere de rastlanılmaktadır. Üstte 5, altta 1 olmak üzere toplam 6 deliklidir. Delikler yörede yaygın olan ezgileri çalacak şekilde Hüseyni dizisine göre açılmıştır ve ses alanı sınırlı bir çalgıdır.

Şamanizm’den gelen kültür

Delbekçi kadınları maniler, türküler ve şiirler eşliğinde yakılan ateşin etrafında da çalma ritüelleri Türklerin Orta Asya inançlarıyla ilişkili “Şaman” veya “Kam-folklor” kültürünü çağrıştırmaktadır. Zaten “kam” anlam olarak Moğol halk kültüründe “şaman” demektir. Bu Rusya’da yaşamış olan Hakas Türklerinin kültüründe belirgin olarak üç farklı kategori olarak öne çıkar:

1.       Pügdür’ler, en büyük Kamlar olup 9’ar Şaman davuluna, özel giysi ve çok sayıda yardımcı tözlere (ruhlara) sahipti. Kamlama esnasında bunların kutları çok uzak mesafelere kadar ulaşabildiğine inanılırdı.

2.       Pulğos’lar, yalnızca bir Şaman davuluna sahip olup sıradan basit bir Şaman giysisini giyerlerdi ve Kam yolculukları Hakas eline bitişik komşu bölgeleriyle sınırlı kalırdı.

3.       Çalancıh’lar, Kamlar kümesinin içerisinde mevcut olan sıralamada en alt kategoride bulunup yalnızca hipnoz yapabilme gücüne sahiptiler. Bu kategorideki Kamlar Şamanlığın öğretisine kabul edilmemiş ve dolayısıyla vakıf olmayan kişiler olup ne Şaman giysisi ne de Şaman davuluna sahipti. Bu sınıftaki Kamlar nazar, korku gibi rahatsızlıkların sağaltılmasıyla uğraşmaktaydı (Butanayev 2002: 121-2).

Şaman kültüründen gelen davul ile delbeğin kullanım alanları neredeyse aynıdır. Kam Anaların başlıca görevleri: Yaptığı dini törenler ile kadınlar üzerindeki birtakım büyüleri bozmak, hastalıkları tedavi etmek, hamile kadının veya loğusanın yaptığı büyülerle sağlığını korumak idi. Kam Analar dini törenlerini, Şaman Davulu olarak adlandırılan ve yöredeki Delbek adlı çalgının benzeri olan çalgılar ile elindeki küçük tokmakla Şaman Davulu- Delbek’e vuruyor, şifa için gelen kadının etrafında dönerek birtakım dualarda bulunuyor ve son kısımda transa girerek ruhları yönetip töreni bitiyordu (Antalya Rehberler Odası Dergisi, 2010: sayı 2, sayfa 21). Bu noktada vurgulamamız gerek önemli birkaç nokta var: Hatırlarsanız “Afrika Kökenli Türklerin Dana Bayramı: Afro-Türkler” yazımızda da yine şaman inancından bahsetmiştik ve bu etkinliğin çalgısının davul olduğu belirgindi. Yine Meksika şamanları ile Endonezya şamanlarının kötü ruhları kovma, büyü yapma/bozma ve benzeri ritüellerin birbirine çok benzerlik gösterdiğinden bahsedildiğini hatırlıyorum. İnternette bununla ilgili yazılar bulabilirsiniz.

Ara not: Şaman kültürü öncelikle antropolojinin sonra da sosyolojinin ilgi alanına girer. Bu konuda elimdeki en değerli kaynak antropolog ve yazar Carlos Castaneda’nın yazdığı 12 kitaptan oluşan seridir. Yazar tesadüfen tanıştığı (aslında bu yazarın kaderidir) Meksikalı Kızılderili şaman Don Juan yanında büyü yapma üzerine çıraklıkla başlayan bir dönemi ele alır. Yöntemleri kendi üzerinde deneyecek ve yaşadıklarını kaleme alacaktır. Ancak kitaplar daha sonra insanın benliğine yolculuk şeklinde felsefi ve psikolojik anlatımlarla devam eder. Don Juan bir “Nagual”dır. Bu şaman büyücülüğünün en üst mertebesidir. Castaneda “Erk Öyküleri” kitabında bundan detaylı bahseder. Bu kavram bir yerde felsefede söz edilen “töz” e benzer. Saf benlik gibidir. Nagual’ı tamamlayan bir de “tonal” vardır. Bu da öz benliğin dışında olanlardır. Nagual mertebesine erişmenin temelinde “düşünmeyi durdurma” yani “düşünmeme” yatar. Bunun sıkı bir eğitimi vardır.

Bu iki kavram Barthes’in Camera Lucida da ele aldığı “Punctum-Studium” kavramlarıyla benzerlik gösterir. Bunu Barthes’le konuşabilmek ona sorabilmek güzel olurdu.

Şaman kültürü başlı başına ele alınacak derin ve karmaşık bir konu ve beni aşar. Burada sadece meraklı okuyuculara yol açmak amacıyla kısa bir not yazmayı faydalı buluyorum. Son olarak şunu ekleyeyim: kitaplarından yaptığım çıkarımlarla Paulo Coelho’nun bir nagual olduğunu düşünüyorum.

Delbekçi kadınlar büyü bozma, nazar engelleme gibi faaliyetlerle de ilgileniyorlardı. Düğünde delbek çalan kadınların bulunmaması büyük bir uğursuzluk olarak nitelendirilmektedir. Bu gelenek körelse de hala düğünlerde, sünnet törenlerinde ve asker uğurlamalarında delbek çalan kadınları görmek mümkündür. Büyü bozma – nazar engelleme hastalıklara şifa bulma gibi işlerle de ilgilenen bu ihtiyar kadınların okuduğu dualar ile aile hayatına adım atan kızın mutlu bir evlilik geçireceğine halk nazarında çok fazla inanılıyordu. Öyle ki, yeni evlenen kızın Delbekçi duasını almadan evlenmesi halk nazarında uğursuzluk sayılıyordu (Antalya Rehberler Odası Dergisi, 2010:22).

Muğla Yeryüzü Pazarı Festivali

26 Ağustos 2023 Cumartesi günü Muğla’da düzenlenen “Slow Food Muğla Yeryüzü Pazarı” festivalinin bana göre en ilginç etkinliği yöresel bir düğüne ilişkin “Damat evi – Gelin Alma – Kız evi” idi. Bu arada bahsetmeden edemeyeceğim neden illa yabancı bir ifade karıştırırlar. Neden “slow food” demek zorundalar? Bunu anlayabilmem mümkün değil. Neyse…

Bu tören kurgusu gerçek bir köy düğününde ele alınıp fotoğraflanmalı. Ancak yukarda bahsettiğimiz gibi burada delbekçi kadınların olmaması hayal kırıklığı yaratırdı herhalde. İki delbekçi kadın törene mâni ve türkülerle eşlik ettiler. Yazıda yer alan fotoğraflar delbekçi kadınları sembolik olarak temsil etmektedir. Fotoğraf çekerken yanlarına gidip “Fethiye’den mi geldiniz?” diye sorunca gözleri ışıldadı ve “sen de mi Fethiye’densin?” diye sordu. “Hayır değilim ama yanınıza geleceğim, elinize sağlık” diyerek fotoğraf çekmeye devam ettim. Teşekkür ettiler.

Son

Unutturmamamız gereken kültürlerimiz o kadar çok ki. Bunların yerel yönetimler tarafından gözetilmesi, desteklenmesi ve korunması gerek. Muğla Büyükşehir Belediyesi bu konuda çaba sarf ediyor.  Düzenlenen bu festival ve benzer festivaller bunun göstergesi. Benim için festivalin en güzel yanı notlarını alıp aklımın bir köşesinde tuttuğum delbekçi kadınlara rastlamış ve onları fotoğraflamış olmamdı.

Kaynaklar

·         https://aro.org.tr/category/aro-dergi/  Antalya Rehberler Odası Dergisi, 2010: Sayı: 2: bu dergiler inanılmaz bir kaynak

·         https://tr.wikipedia.org/wiki/Kam_(folklor)

·         https://www.academia.edu/9858671/hakas_edebiyati_tarihcesi

·         https://www.yeniasir.com.tr/yasam/2015/04/16/delbek-kulturu-olmesin

·         https://www.sondakika.com/yerel/haber-delbek-kulturu-yok-oluyor-4246057/ >>> Fethiye Yörük Türkmen Kültür Derneği

·         https://gercekfethiye.com/mugla-nin-somut-olmayan-kulturel-mirasi-silkar-gunlukbasi-ilkokulu-delbek-kulturu-ile-etkinlikte-yer-aldi/5473/

·         http://www.musikidergisi.net/?p=2397

·         https://www.aa.com.tr/tr/yasam/teke-yoresi-carigi-tunahan-ustayla-hayat-buluyor/1151699

·         https://www.youtube.com/watch?v=PZH_xE8t2to >>> delbekçi Yaprak Güven

·         https://www.youtube.com/watch?v=Y-qbn-PFioc >>> delbekçi Şengül

·         https://www.youtube.com/watch?v=PyicYlc3THU >>> delbekçi Türkan

·         https://www.youtube.com/watch?v=7edG7zEkPJY >>> delbekçi teyzeler (Fethiye Günlükbaşı)

·         https://www.youtube.com/watch?v=7cNvanDFP9c

·         https://www.youtube.com/watch?v=z2VlZrtBCyY

·         https://www.youtube.com/watch?v=jUS4A3frE0A

·         https://www.youtube.com/watch?v=Ft7kuZYNv9o >>> delbekçi Ayşe Gencer (Fethiye Günlükbaşı)

 

1955 yılında Salihli’de dünyaya geldim. İ.T.Ü. Elektronik ve Haberleşme Fakültesi mezunuyum. Kariyerimi özel şirketlerde üst düzey yönetici olarak sürdürdüm.
Fotoğrafçılıkla tanışmam (https://www.arthenos.com/fotograf-ile-nasil-tanistim-fotobiyografi/) 1960’lı yıllara dayanır. O yıllar, elimde babamdan kalma Kodak Retina ile başlayan hatıra fotoğrafları dönemidir. Üniversite yıllarında ilk refleks makinamı almamla, karanlık odada siyah beyaz filmle ve baskı işleriyle fotoğraf daha ciddi bir uğraşım haline geldi. Böylece 1970 li yılların önemli fotoğrafçılık dergilerde baskıya giren çalışmalarım oldu.
Üniversite sonrasında iş hayatı koşuşturmasıyla arka planda kalan fotoğrafçılıkla 1996 yılında dijital teknolojinin fotoğrafçılık alanına girişinin getirdiği kolaylıkla tekrar yoğun olarak fotoğrafla ilgilenmeye başladım. Karma sergilerde yayınlanan fotoğraflarımın yanı sıra internette birçok fotoğraf sitesinde “günün fotoğrafı” seçilen çalışmalarım var. 2014 yılından bu yana yedi kişisel sergim gerçekleşti. Aynı zamanda İFOD bünyesinde birçok karma sergiye katıldım. Halen hem dijital hem de siyah beyaz film teknolojisiyle fotoğraf uğraşım devam ediyor. Ayrıca www.arthenos.com blog sayfamızda fotoğraf üzerine yazılar yazıyorum.

1 Yorum

  1. Merhaba Okyar Bey,
    Yazınızın kapak fotoğrafındaki def’i görünce heyecanlandım. (yazıyı okuyunca def değil deblek olduğunu öğrendim) Zira bir süredir ben de ney üfleme yoluna girdim. Bununla beraber usül de öğrenip, kudüm ve bendir çalma denemelerim oluyor. Bana iyi geliyor. Müzikle şifanın olabileceğine inananlardanım. Şaman kültürü ve felsefesi hakkında benim de çok fazla bilgim yok maalesef. Uzun zamandır bu konuda okumalar yapmak istiyordum. Sizin yazınız ilk ateşi yakacak gibi görünüyor
    Çok teşekkür ederim
    Sevgi ve saygılarımla

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Etkinlikler

Bir Haz da Olsa…

İnsan kendisinde Mutluluk ister Bir haz da olsa Bu haikunun sahibi on iki yaşındaki Defne Kanadlı.…

Öznel Kadın Tarihi İzinden Notlar

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu‘ndan Suzan Bayazıt tarafından hazırlanmıştır. ************** İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları…

Ben-Sen-Onlar Sergisi Üzerine

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu‘ndan Tülin Safi tarafından hazırlanmıştır. ********* İdeoloji kendini, bir sanat…

29. Akbank Caz Festivali

Türkiye’nin en uzun soluklu festivallerinden biri olan Akbank Caz Festivali bu yıl 17-27 Ekim tarihleri arasında…