1 Mayıs 2015 Beşiktaş

Kedisi Gazlanan Yurttaş Foto Muhabiri

/

Ben bir foto muhabiri değilim. Fotoğrafın tanıklık gücünü kullanma sorumluluğu duyan bir “yurttaş foto muhabiri”yim.

Tanıklık deneyimlerim profesyonel foto muhabirlerinin işlerinde ne zorluklar yaşadığı konusunda empati yapmamı sağladı.

Foto Muhabiri emekçilere sevgi ve saygılarımla.

Nazlı’nın anısına;

Tarih: 5 Ağustos 2013

Saat: 13:30 civarı

Yer: Silivri Semiz Kumlar Mevkii D-100 Karayolu

5 Ağustos 2013, eşim ve ben yanımızda kedimiz Nazlı yıllık iznimizi geçirmek üzere  Mürefte’ye gitmek için sabah yola koyulduk.

Silivri yakınlarında trafik durdu epey bekledik, bu arada aracımdan çıkıp sıkışıklığın nedenini öğrenmeye çalışıyordum. Silivri Cezaevi’nin önünde protesto var, olaylar var denildi. Berrin’e “bir bakalım mı neler oluyor” dedim ve onun da onayı ile çok iyi bildiğim bölgede kestirme yollardan giderek epeyce önlere kadar ilerledik.

Silivri Cezaevi sapağına 1 km kadar yaklaştığımızda genzimiz yanmaya başladı, gökyüzü yoğun gaz bulutlarıyla kaplanmış, rüzgâr geldiğimiz yöne estiği için bizi etkilemeye başlamıştı. Havada uçuşan gaz fişekleri arkasında iz bırakarak tarlalara doğru süzülüyordu. Fişekler, düştüğü çalılıklarda yer yer yangınlara neden oluyordu. D-100 karayolunun her iki yönünde trafik durmuştu ve daha fazla ilerlemek mümkün değildi. Yurttaş ve de acar foto muhabiri olarak, eşime direksiyonu bıraktım ve makinemi alıp hızla ön tarafa koştum. Yoğun gazın yarattığı sisin içinden yavaş yavaş hayal gibi belirmeye başlayan yüzlerce kişi bulunduğum tarafa doğru yönelmişlerdi.

Ergenekon davasının karar duruşmasında verilen ağır ceza kararlarını protesto eden, çoğunluğu asker ailelerden ve destekleyen kuruluşlardan oluşan her yaşta insan karayoluna dağılmış, panikle otobüslerine ve araçlarına kaçışıyordu. Bazıları da fişeklerin çalılıklarda neden olduğu yangını söndürmeye çalışıyordu. Kitlenin arasında koşan seyyar satıcılar, terkedilmiş tezgahları, arabalarının içinde mahsur kalan gazdan etkilenmiş insanlar… Ortama panik ve kaos hakimdi. Yaklaşık 40 dakika süren bu sahne sonunda gaz bulutları dağıldı ve aracıma döndüm.

Ne savcıydım ne avukat!

Kimileri gibi bu davanın ne savcısı ne avukatı ne de tarafıydım. Sadece rastlantı olarak oradan geçmekte olan ve tanıklık sorumluluğu duyan bir fotoğrafçıydım.

Sonuç olarak yakın tarihimizin 11 yıl süren ve dosyanın kapatılmasıyla hala tartışılan bu önemli davanın karar gününde D-100 karayoluna taşan olayları fotoğraflayarak toplumsal belleğe katkıda bulunmuş ”yurttaş foto muhabiriydim.”

Kedimizin gazdan etkilenmiş şaşkın ve ürkek halini fotoğraflamaya kıyamamıştım. Nazlımız bu olaydan 3 yıl sonra aramızdan ayrıldığında 16 yaşındaydı. Anılarımızda yeri ve sıcaklığı ile hala yaşıyor.

Silivri 5 Ağustos 2013

Bu fotoğrafları kim için çekiyorum?

Oysa ben gençliğimin geleceğe uzanan damarının izlerini fotoğrafla arıyordum.

‘78 Kuşağının birçok insanı gibi politik bir yaşamdan gelmiş, 16 yaşından beri ülkenin siyasal dönüşümlerini izlemiş ve hayata soldan bakan, öyle algılamaya çalışan biri olarak çoğu zaman siyasal belleğimin hiç çekilmemiş fotoğraf karelerinden oluştuğunu hissediyorum. Anılar zihnimde dev bir negatif fotoğraf arşivi gibi duruyor sanki.

Kuşağımızın bunca yoğun geçen mücadelesine tanıklık edecek fotoğrafların çok az olmasını dönemin siyasal sertliğine ve mücadele biçimine bağlıyorum. Yoldaşlarıyla omuz omuza yürürken, grev çadırlarını ziyaret ederken, bildiri dağıtırken, gazete satarken, forumlarda konuşurken, pankart yazarken, pankart taşırken, 1 mayıslarda halay çekerken tek bir fotoğrafımın olmamasına hep hayıflanmışımdır.

O dönem fotoğraflar her siyasal oluşuma ait dergi muhabirlerince çekiliyor ve bu fotoğraflar genellikle kitle görüntülerinden oluşuyordu.

Çünkü birey değil birlik olmak kodlanmıştı genlerimize, o günlerin ruhu böyle işliyordu.

Gezi’13

Bu fotoğrafları neden çekiyordum?

Aradan yıllar geçti, milenyum çağına girmiştik ve fotoğraf benim için tutku olmuştu, fotoğraf makinem olmadan sokağa çıktığım günler azınlıktaydı. Siyasal belleğimin eksik fotoğraflarını tamamlarcasına katıldığım, yasaklı yasaksız 1 mayıslarda, miting ve protesto eylemlerinde sözümü fotoğrafa aktarıyordum. Yaptığım iş kesinlikle bir fotoğraf projesi değildi, peki öyleyse bu fotoğrafları neden çekiyordum.

Gezi direnişinde bu eylemim fotoğrafçı yurttaş tanıklığına dönüşmüştü. Artık 50’li yaşların ortasında kimilerine göre yurttaş habercisi, kimine göre yurttaş foto muhabiri olmuştum. Oysa ben gençliğimin geleceğe uzanan damarının izlerini fotoğrafla arıyordum.

Fotografik bakışın ve fotoğraf çekme isteğinin temel içgüdü haline gelme noktasındaydım. Böyle olunca sözün yerini fotoğraf kareleri alıyordu.

Çağdaş demokrasilerde ülke yönetiminin esası kuvvetler ayrılığı prensibine dayanmaktadır. Yasama, yargı ve yürütme. Bu üç ana güce çağdaş ve açık toplumlarda basın ve medya eklenmiştir. Dijital çağda ise basın ve medya dünyası başka bir boyut kazanarak özgür ve bağımsız yeni bir güç doğdu: Sosyal medya.

Gezi ’13

Artık toplumsal ve sosyal olayları mesleki olarak izleyen foto muhabirlerinin yanı sıra, cep telefonu ve fotoğraf makineleriyle olay yerinden anlık bilgi ve görüntü aktaran bağımsız tanık gözler vardı. Bu durum işleyen işlemeyen tüm demokrasilerin, haksızlığa uğramış ve ana akım medyaya güvenmeyen insanların savunma mekanizması olmuştur, olmaya devam edecektir.


Gezi Parkı olaylarında bu bağımsız gözlerin fotoğraf ve video ile sosyal belgeselciliğimize katkısı ve tanıklığı oldukça önemli ve değerlidir.

Gezi ’13

Fotoğrafçı, fotoğrafın tanıklık gücünü politik kimliği ile birleştirdiğinde, bu gücü taraf olduğu biçimde kullanmaya başlar. İdeolojisini ve tarafı olduğu sesi görselleştirirken aynı zamanda kendini ifade etmekte ve sözünü fotoğrafla söylemektedir.

2010 yılında tele ve makro objektifini satarak sokak fotoğrafının cazibesiyle sokaklara düşmüş bir fotoğraf tutkunuyum.
2013 yılında kurulan Turkuazstreet Fotoğraf Kolektifi'nin kurucu üyesiyim.
İFSAK Sokak Fotoğrafçılığı Grubu'nun danışmanlığını yapmaktayım.
Sokak hayat, fotoğraf hayattan damıtılmış bir andır.
Web sitesi : www.ufukakari.com.tr

Yorum Sayıları: 2

  1. Oldukça içten ve etkili bir yazı olmuş elinize sağlık. Kendini ifade etmek, derdini anlatma yöntemi olarak fotoğraf göründüğü kadar kolay değil. Tutku ile ilgilenmek olayların içinde yakınında olmak gerekiyor. Paylaşımınız için içtenlikle teşekkür ediyorum.

    • Sevgili Alper,
      Değerli yorumunuz ve içten sözleriniz için çok teşekkür ederim.
      Selamlar

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Belgesel Fotoğrafçılık

Sabine Meyer

Geriye kalan her şey önemsizleşiyor “Everything else pales into insignificance” Sabine Meyer İFSAK Blog görsel kültür…

Fototerapinin Öncüsü: Jo Spence

Fotoğraf  insanoğlunun deneyimlerini ifade etmek için kullandığı güçlü bir duygusal araç olagelmiştir. 19. yüzyılda fotoğrafın icadından…

Post Belgesel Fotoğraf

Belgesel Fotoğrafın Değişen Sınırları Geleneksel belgesel fotoğrafın ardılı olan post belgesel fotoğraf, öncelinin ontolojik ve epistemolojik…