1 Mayıs 2018 tarihli Oded Wagenstein’in http://odedwagen.com bu yazısı http://photographylife.com adresinden Bülent Tüccar tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
*******************
Herkes iyi anlatılmış bir hikayeyi sever çünkü hikayeler duyguları harekete geçirmenin en iyi yoludur. Biz heyecanlandırabilir, güldürebilir, ağlatabilir veya başkasıyla empati kurdurabilirler. Ancak hikayelerle ilgili belki de en iyi şey nispeten basittir: başkaları hakkındaki hikayeler, kendimizi daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Burada fotoğrafınıza hikaye yönü katmanın üç yolundan bahsediliyor.
Fotoğraflarınızda Duyguları Harekete Geçirmek Üzerine Pratik Yapın
Eğer bir “hikaye” “cümle” ise o zaman “duygular” da “sözcüklerdir”. Öyleyse, görsel hikaye yaratma becerimizi geliştirmeye odaklanmadan önce, görsellerimizde duyguları harekete geçirmek üzerine çalışmalıyız. Belirli bir duyguyuuyandıran görseller yaratmak için sahaya inin, sokağa, doğal bir manzaraya veya stüdyoya. İlk olarak temel duygulardan başlayın, mesela mutluluk ya da keder; göründüğü kadar kolay olmadığını göreceksiniz. Evet, mutluluğu göstermek için size gülümseyen veya gülümsemesini istediğiniz birinin fotoğrafını çekebilirsiniz ama bu çok kolay ve sıradan olmaz mı? Ayrıca, bir gülümseme veya zorlama bir gülüşün arkasında bir gizem ve hüzün olabileceğini herkes bilir ve birini gerçekten mutlu iken yakalamak başlı başına bir iştir. Sınırların dışına çıkın ve yaratıcı olun. Mutluluğu hayal ettiğinizde hangi renkler aklınıza gelir? Bir obje veya soyut bir görselle mutluluğu gösterebilir misiniz?
Hüzün hakkında düşündüğünüzde aklınıza hangi tür ışık gelir? Sabahın erken saatinin mavi ışığı mı veya sisli bir günün mavi ışığı mı? Ana duygular üzerine pratik yaptıktan sonra duygusal temalar üzerine çalışın, “Aile”, “Korku”, “Samimiyet” gibi kavramlara çağrışım yapan temalara. Tekrarlarsak, yaratıcı olun ve işin kolayına gitmeyin. Örneğin: “Aile” kavramını, görselinizde insan olmadan göstermeyi deneyin.
Karakteriniz Hakkında Düşünün
Herkül’den Şrek’e, Vinci’nin “Mona Lisa”sından McCurry’nin “Afgan Kız”ına, tüm iyi hikayelerde izleyicinin temas edebildiği bir baş karakter mutlaka olmalıdır. Bu baş karakteri, yukarıda bahsettiğimiz duyguları ortaya çıkarmak için bir çeşit araç olarak düşünebilirsiniz.
Baş karakter, izleyicide bir duygu ortaya çıkardığı sürece herhangi bir şey ya da kişi olabilir. Portredeki ilginç bir yüzden manzaradaki yalnız bir ağaca dikkat çekici her konu olabilir.
Bazıları baş karakteri fotoğrafın yeri ya da türü ile karıştırabilir. Örneğin, bir pazar ya da sokak baş karakter olamaz; bunlar sadece fotoğrafınızın arkaplanını betimleyen genel kategorilerdir.
Nick Ut’un Vietnam Savaşında çektiği Pulitzer ödüllü “Savaş Terörü” gibi ikonik hikaye görsellerini düşünün. Orada çekilen binlerce fotoğraftan yalnızca birkaçı beynimize kazındığına göre bu fotoğrafın Vietnam’daki savaşla ilgili olduğunu söylemek doğru olmaz. Bu görsel Vietnam’daki Savaşla ilgili değil, cehennemden kaçan dokuz yaşındaki bir kız çocuğu hakkındadır (daha sonra Napalm Kızı olarak adlandırıldı). İşte dünyanın dört bir yanında insanların dikkatlerini çeken ve onları harekete geçiren asıl şey budur. Fotoğrafın baş karakteri, hemen fark ettiğiniz kişi, kadrajın kahramanı bu kızdır. O, fotoğraftaki insanlar içinde en çok hatırlayacağınızdır.
Teknik bir açıdan bakıldığında, görsel hikayenizin baş karakteri tüm sahne (ya da kadraj) içinde fark edilir ve anlamlı olmasıyla izleyicinin gözünü görsele çekmelidir. Bunu izleyiciyi yakalayıp bırakmayan şey gibi düşünebilirsiniz.
Kendi Görsel Tarzınızı Oluşturun
Neden fotoğraf çekiyorsunuz? İşte bu biz fotoğrafçıların her birimizin üzerinde kafa yorması gereken ve derslerimde öğrecilerimden yanıtını istediğim en önemli sorudur. Hepimizin hobi ya da profesyonel olarak fotoğrafçılık yapmak için bir nedeni var. O zaman kendinize sorun: Neden?
“Çünkü fotoğraf çekmeyi seviyorum”, yeterli bir cevap değildir. Daha derine inmeli ve kendinize sormalısınız: Bu anları dondurmakla ne elde ediyorsunuz? Bu soruya cevabınız, görsel dünyadaki kendi biricik bakış açınızı ve sesinizi anlamanıza yardımcı olacaktır.
Öğrencilerimden biri fotoğrafçılığın kaotik yaşamını düzene koymasına yardımcı olduğunu söylemişti ki bu neden manzara fotoğrafçılığını seçtiğini açıklıyor. Başka bir öğrenci, kamerasını korktuğu şeylere doğrudan bakmak için kullandığını ve çoğunlukla yalnızlık ve içe kapanma temaları üzerinde çalıştığını söylemişti. Bazı öğrencilerim, fotoğrafçılıkta buldukları “avlanma” hissini sevdiklerini söylerken (çoğunlukla doğa veya sokak fotoğrafçıları), derin moda fotoğrafçılığı yapan öğrencilerimden biri, fotoğrafın onun karanlık tarafını dünyaya göstermeye yardımcı olduğunu söylemişti.
Şunu aklınızdan çıkarmayın ki fotoğrafçılık yalnızca doğru diyafram, lens keskinliği ya da kamera ayarlarınız değil, aynı zamanda “ses”, “duygu” ve “bakış açısı” gibi diğer önemli öğelerle ilgilidir.
Bize Ulaşın