Neden bazı fotoğraflara her baktığımızda, bizde hoşlanma, zevk alma hissi uyandırır? Neden bazı eserler müzelerde sergilenir de sanatseverler tarafından yıllarca beğeniyle izlenmeye devam edilir? İzleyicilerdeki bu ortak estetik beğenin sebebi nedir?
Fotoğraf üzerinde uzun yıllar çalışmış olanlar; bir fotoğrafın kalıcılığının, yayınlandığı dönemde ona gösterilen beğeninin sayısal niteliğiyle değil, gelecekte insanlarda yaratabileceği estetik duyguların olası şiddetinin belirlediğini çok iyi bilirler.
Her sanat eserinin temelde iki işlevi vardır. Bunlardan ilki, alıcısı 1 için estetik haz yaratmak, ikincisi ise alıcısına bir mesaj iletmektir.
Immanuel Kant’a göre “beğeni yargıları evrenseldir ve ne faydaya ne de ‘iyilik’ düşüncesine dayanır.”
Kant buna, “ortak duyu (sensus communis)” adını vermektedir. Beğeniye ilişkin yargılar, duyumsama yetisiyle, anlama yetisinin işbirliği sonucu meydana gelmektedir. Estetik olarak bu birliktelikten bahsetmemizi mümkün kılan ortak duyu (sensus communis) bir estetik nesneden başkalarıyla ortak bir hoşlanma duygusunu almak için kullanılmaktadır.
Estetik ortak duyu
İşte bu estetik ortak duyu, bugün pek çok estetik eseri müzeye taşımakta ya da bunları ortak arzulanan nesne haline getirmektedirler.
Bir estetik eserin, ortaya çıkabilmesi için temelde üç şeye ihtiyaç duyulur. Estetik nesneyi üretene yani sanatçıya (fotoğrafçı), estetik nesneye (fotoğraf) ve alıcıya. Bu üçlü birlik olmadan, bir estetik eserden bahsetmek mümkün olmamaktadır.
İç ve dış dünyamızdan edindiğimiz her tür bilgi, duyumsal izlenimler sonucunda sağlanır. Fakat aklımız, bilinçdışımızla birlikte, yaşadığımız dünyayı nasıl algılayacağımızı çok büyük bir ölçüde ve kesin bir şekilde belirler.
Bugün dünyada gelmiş geçmiş tüm fotoğraf ustalarının fotoğraflarına baktığımızda, o farklı, yaratıcı görme biçimlerini fotoğraflarına yansıtmayı başarmış olan ve her devre hitap edebilen ¨ortak duyuyu” oluşturabildiklerini görmekteyiz.
Onlar, daima yaratıcı ve farklı görme biçimlerinin peşindedirler. Her şeyden önce estetik kavramının ne olduğunu, neyin estetik olduğunu, gelecekte neyin estetik olabileceği öngörüsüne sahiptirler.
Fotoğraf üretirken, estetik bir kaygı taşımadan, hazır duygulara hitap eden, talebe uygun üretilen, bir başka değişle ¨nabza göre şerbet veren¨ fotoğraflar her dönem üretilebilirler. Bu tür hazır duygulara hitap eden fotoğraflar, döneminde daima alkış alır. Bu yaklaşım ise, sanatın doğasında var olduğu kabul edilen özgünlük, yenilik ilkelerine aykırı düşer ve eseri kısa zaman içerisinde sıradan bir meta haline dönüştürür.
Estetik kaygı
Harry Gruyaert bu sahnenin fotoğrafını çektiğinde sizce neler gördü? Çamaşırlar mı, manzara mı, yoksa anlamlı bir algılama mı? Anlamlı bir algılama, aslında bir ¨geştalttır¨ ve şöyle tarif edilir; algılanan her bir öğenin, her bir parçasının, hem toplamından daha fazladır hem de daha farklıdır. Harry Gruyaert, İrlanda, 1988’de çekmiş olduğu bu fotoğraf, estetik bir açısı ile baktığımızda bizi çarşaf görmüş kişiler olarak kılmıyor. Hayır, bu fotoğraf bize estetik haz veriyor. Harry Gruyaert bu fotoğrafı çekerken, görme biçimi olarak ne yaptığının şüphesiz farkındaydı, lakin şu da bir gerçek ki, estetik bir eser üretmeye çalışan her kişide olması gereken zihninde oluşan yoğun bir estetik kaygı ile bu fotoğrafı çekiyordu.
Her estetik eser potansiyel alıcısı için üretilir. Bugün ya da gelecekte ürettiğimiz her fotoğraf, izleyecek olanlar için üretilirmişlerdir.
Fotoğrafta kalıcılık, her zaman yeni duygular yeni yorumlar yaratabilme ya da her değişen duyguya o fotoğraftan bir yanıt bulabilmeyle doğru orantılıdır.
Demek ki, yaratıcı bir fotoğrafçıyı, yaratıcı olmayandan ayıran temel unsur, birisinin hazır duygulara hitap eden fotoğraflar üretmesiyken, diğerinin özgün ve yaratıcılık içeren eserler üretmesinden geçmektedir.
Tarihteki kimi sanatçılar oldukça cesurdur. Öyle ki, bir sanat eseri, diğer eserlerle kıyaslanarak alıcısı tarafından değerlendirilirken, bazı üretilen eserler, bu tür kıyas çerçevesi içerisinde bulunmazlar. Eser, alıcısında bağımsız bir etki yapar. Yani hiçbir karşılaştırmaya gereksinim duymaz ya da zaten karşılaştırma olanağı sağlayabilecek başka bir örneği de bulunmayabilir.
Nitekim Picasso’nun Avignonlu Kızlar (Les Demoiselles d’Avignon) resmi herhalde tarihte buna verilebilecek en güzel örneklerden birisidir. Picasso tarafından 1907’de yapılan ve kıyası mümkün olmayan bu eser, 15 yılı aşkın bir süre boyunca aşağılanmış, hor görülmüş sonrasında ise büyük bir yenilik, devrimsel bir yaratıcılık olarak kabul görmüştür. Picasso’nun bu eseri bize, bir fotoğrafı çekerken cesur ve ne yaptığından emin olan görme biçiminin veya yaratma biçiminin, nasıl olması gerektiği konusunda tüm yönleriyle örnek teşkil eder.
Estetik Beğeni
Jeff Wall, 1979’da, aşağıda görülen ¨Kadınlar İçin Resim¨ eserinde, özel bir yaratıcılık yaklaşımını ortaya çıkartır. Edouard Manet’nin, ¨Folies-Bergère’de Bir Bar¨, 1882 eserine öykünerek çekmiş olduğu bu fotoğrafı, cesur yaratıcılık ve hayal gücü yaklaşımı ile ortaya koyar. Sanat dünyası, artık 1900’lerin başındaki gibi muhafazakâr değildir. Düşüncenin ve imgelemenin, hayal gücünün, eserin kendisi kadar hatta bazen daha da önemli olduğunun adı konulmuştur. Öyle ki Jeff Wall’ın geçmişteki resimlere öykünerek hikâye anlatımı yaklaşımı, yayımlandığı dönemde gerek fotoğraf, gerekse sanat dünyasında memnuniyetle karşılanmıştır. 1979’da üretilen bu fotoğraf(lar), sanat eleştirmenleri ve sanat alıcıları nezdinde, aradan geçen 40 seneye rağmen hala güçlü estetik beğeni yargısına sahiptirler.
Nietzsche şöyle der: “Doğrular yüzünden ölmemek için elimizde sanat var…”, “… Sanat nasıl mı doğar. Bilgiye karşı bir deva, bilime karşı bir panzehir olarak doğar. Yaşam, ancak sanatın yanıltmaları sayesinde yaşanabilir hale gelir.”
Maslow’da bunu varoluşçu felsefenin ışığında psikoloji bilimi ile teyit eder; anlamlı algılama; “insandaki en önemli güdünün kendini gerçekleştirme güdüsü olduğunu, bu güdümün de insanın tam olarak işlevselleşmesiyle doyuma ulaşabileceğini” söyler.
Evrensel bir ortak duyu
Yaşamı daha anlamlı kılabilmeyi, bazen estetik bir sanat eserini izleyerek, bazen yaratıcı farklı görme biçimleriyle fotoğraf çekerek, bazen de fotoğraf adına özümüzden yaratıcı bir şeyler katarak fotoğraf tasarımlarında bulunabilmekle sağlarız.
O halde her bir fotoğrafı çekerken ya da üretirken, daima estetik bir endişeyi içimizde barındırmalıyız. Çektiklerimiz arasında hangi fotoğrafları yayımlayacağımıza karar verirken de içimizde aynı estetik endişeyi tekrar çağırmalı ve bu fotoğraf, bugün ve gelecekte Kant’ın bahsettiği gibi evrensel bir ortak duyu ile estetik olarak algılanacak mı kaygısıyla seçmeliyiz? Yoksa fotoğraflarımız, sosyal medyada yayınlandıktan sonra ilk görüldüğünde izleyenlerine beğeni duygusu verecek, sonrasında kerhen görüldüğünde bir şey ifade etmeyecek, en sonunda ise sosyal medyanın arşivinde kaybolup unutulacaktır.
Buna artık bir fotoğrafçı olarak karar vermeliyiz; amacımız çektiğimiz fotoğraflar ile izleyicilerin ve alıcıların hazır duygularına hitap ederek, sosyal medyada yayımlamak mı, yoksa estetik bir kaygıyla, bugün ve gelecek için, ortak duyulara hitap edebilen ya da edebilme olasılığı olan fotoğraflar üretmek mi?
Haluk Safi, Ocak 2020
1- Suje : Sözlükte belirtildiği gibi Suje, Özne demektir ve sanatın temelde iki öznesi vardır sanatçı ve alıcı. Suje, bir sanat felsefesi terimi olarak gündeme geldiğinde ise bir sanat yapıtı üzerinden fikir üretebilen alıcı kastedilir. Yani teke tek ilişki kurduğu bir yapıtı değerlendirebilen, değerlendirebildiğini de bir yargı ile ifade edebilen alıcıya suje denir (Her suje bir alıcıdır da, her alıcı bir suje demek değildir.).
Kaynakça:
- Kant Estetiği- Suat Soner Erenözlü
- Kant’ın Felsefesi-Heinz Heimsoeth
- Estetik – İsmail Tunalı
Güzeldi.. Teşekkürler…
Ben teşekkür ederim. 🌿🙋🏻♂️
Keyif aldım, yararlandım teşekkürler..
Ben teşekkür ederim, saygılarımla. 🌿🙋🏻♂️
Yazınızı çok aydınlatıcı ve düşündürücü buldum. Çevrelerimle paylaşacağım izninizle
Yorumunuz ve paylaşımınız için çok teşekkürler 🌿🙋🏻♂️.