Fotoğrafın var edilmesiyle izleyiciye gösterdiği iki temel şey mekân ve zaman, fotoğrafın gerçeklikle olan ilişkisini de belirlemektedir. Bu durum fotoğrafın “belge” olmasını sağlayan özelliklerdir. İlginç olan, genelde mekânın fotoğrafta gösterilebilmesinin yanında“zaman”ın aynı şekilde gösterilebilmesinin zorluğudur. Fotoğraf ve zaman ilişkisini ele alırken belki de en başında “zaman”ın ne olduğunu -kolay olmasa da- tanımlamaya ve anlamaya çalışmak gereklidir.
Zaman üzerine düşünceler antik Yunan filozoflarına kadar gider. Öne çıkan isimler sırasıyla Platon, Aristotales ve Plotinus’dur. Aristoteles zaman üzerine düşüncelerini Fizik dördüncü kitabında ele almıştır. Sanki bu düşünceler, çok daha geniş ele alınacağı hem geleceğin düşünürleri hem de Newton ve Einstein’in zaman üzerine düşüncelerinin temelidir. Felsefenin zaman kavramını (ya da varlığını diyebiliriz) ele alması bilimsel ele alınıştan kopuk olması beklenemez. Genel yaklaşımla felsefede zaman kavramına etkili olan bilim dönemlerini Aristo fiziği, Newton fiziği ve Einstein fiziği dönemleri olarak tanımlanmaktadır. Burada belirleyici olan şeylerden önemlisi zaman ve hareket arasındaki ontolojik bağın nasıl ele alındığıdır.
Yakın çağın düşünürleri Platon’un zaman üzerine fikirlerinin mitolojik olduğuna söz birliği etmişlerdir. Aristotales zaman kavramına daha bilimsel (fizik) olarak yaklaşır. Bir neoplatoncu olan Plotinus ise zaman kavramına hem teolojik hem de bilimsel bir yaklaşmaya çalışır. Ancak M.S. 365 lerde Augustinus bu üç filozofun düşüncelerinden (iyi bir Aristoteles okuyucusu olduğunu kendisi söylüyor) yola çıkarak zaman kavramını“İtiraflar – Confessiones” eserinde oldukça anlaşılır ve detaylı ele alır. Öyle ki bu düşüncelerinde zaman zaman kendi söylediklerine ters düşmekten bile çekinmez. Augustinus’un düşünceleri sanki zaman üzerine her şeyin söylendiği ve artık söylenecek bir şey kalmadığı gibi durmaktadır. İlerleyen çağlarda filozoflar Augustinus’un düşüncelerinin yorumları şeklinde konuşacaklardır. Bunun en iyi ve anlamlı örneği Fransız filozof Paul Ricoeur’un“Zaman ve Anlatı” üzerine yazdığı kitaplarda (YKY yayınlarında Sema – Mehmet Rifat çevirisi olarak dört cilt yayınlanmıştır) görülür.
Ricoeur, “Zaman ve Anlatı” kitabında zaman kavramını “Üçlü Mimemis” tanımı altında ele alır. Anlatıda tanımlanan üçlü mimemis fotoğraf için geçerli olabilir mi? Ricoeur, zamanın fotoğrafla olan yanına bakmamaktadır.
Augustinus,“geçmişin artık olmadığını, geleceğin henüz gelmediğini ve şimdinin ise her zaman şimdi olmadığını”söylerken zamanın doğası hakkında hem kendisini hem de okuyucuyu paradokslara sürükler. Bu duruma düşmesinin belki de en önemli nedeni zaman kavramında vurguladığı tanrı ve yaradılışı akıl ve bilim ile iç içe açıklamaya çalışması olabilir. Bunun çözümünü tanrıyı mekân ve zamanın dışında bırakmakta bulacaktır. Muhtemelen bu kabulü tanrının gözetilmesi olarak kendisini rahatlatan bir durumdur.
Bir insanın bir noktadan başka bir noktaya gitmesi hem hareket hem de değişim olarak ifade edilebilir. Bu hareketi ve değişimi hem uzunluk hem de zaman ölçüsü (süre) ile tanımlamak mümkündür. Bu değişimlerin ölçülmesi ise zaman olarak tanımlanan ölçü birimi sayesinde olacaktır. Öyleyse zamandan bahsedebilmek için mevcut bir anın daha sonra ne halde olduğunun da ortaya konulması gerekecektir. Bu durumda geçmişe ait tek bir fotoğrafta yer alan şeylerin yeni durumları gösterilmeden bu tek fotoğrafın geçmişe ait olduğunu söylemek mümkün olabilir mi? Çünkü fotoğrafta geçmiş zaman olarak algılanan zaman, geçmişte fotoğrafın çekildiği “şimdiki an” olarak ortaya konulmuştur.
Fotoğrafta Zaman Paradigması
Sosyal medyada karşılaştığım bir anekdottan bahsetmek tam da bu konuya uygun olacak:
“Bir baba üç yaşındaki kızına saati öğretmek ister. Bütün açıklamaları yaptıktan sonra kızına anlama testi yapmak için duvardaki saatin kaç olduğunu sorar:
– Şimdi saat kaç?
Kızı duvardaki saate bakar ve cevap verir:
– Nasıl bilebilirim ki? Hiç durmuyor… “
Bu anekdotun gerçek olduğu şüpheli olsa da bunu yazan kişinin Augustinus’un zaman paradigmasını iyi bildiği aşikâr.
Bir izleyicinin baktığı fotoğraftan alımladığı şey fotoğrafın anlamının ötesine geçebilir. İzleyicinin ulaşacağı, göndermenin kendisidir. İzleyici bu durumda fotoğrafçının niyetini anlamaya başlayacaktır.
Fotoğrafın çekildiği anı şimdiki zaman olarak ölçü aleti (genelde bu saat olacaktır) ile ifade etmek mümkün olabilir mi? Yani zaman akıp giderken küçük kız çocuğunun durumuna düşülmeyecek mi? Muhtemelen. Fotoğrafı çekip de ne zaman çekildiğini tespit etmek için saate bakıldığında zaten fotoğrafın çekildiği an geçmişte kalacaktır. Ancak fotoğrafın “exif” bilgisine bakarak fotoğrafın çekildiği şimdiki an hakkında bilgi sahibi olmak mümkün olacaktır.
Zaman, fotoğrafın çekildiği anı yani şimdiki anını hızla geçmişe gönderecektir. Öyleyse herhangi bir şimdiki anda o fotoğrafa bakıldığında fotoğrafın şimdiki anı artık geçmişteki şimdiki an olacaktır. Yani fotoğrafa bakılan şimdiki an ile geçmişteki şimdiki an çakışır gibi algılanırken bakılan şimdiki an sürekli değişecek; buna rağmen geçmişteki şimdiki an ise aynı kalacaktır. Dolayısıyla fotoğrafın çekildiği şimdiki an, çekim anı üzerinden ne kadar süre geçerse geçsin değişmeyecektir. Bu üzerinde durulması gereken diyalektik bir sorundur. Augustinus’un zaman üzerine düşüncelerini fotoğraf bağlamında böyle yorumlamak mümkündür.
Benzer bir yaklaşımla gelecekteki şimdiki zamandan bahsetmek mümkün müdür? Evet. Augustinus basit zaman ayrımı olarak geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman paradigmasını yeniden tanımlar. Buna gerekçe olarak zamanın sadece zihinsel bir faaliyet olarak ölçülebileceğini kabul etmesidir. Bu tanım zihinde gelecek zaman “bekleme”, şimdiki zaman “dikkat kesilme” ve geçmiş zaman “hatırlama” eylemleri olarak ortaya çıkacaktır. Tam da burada Henri Cartier-Bresson’un“kritik an” anlatımı işe dahil edilmelidir. Yine John Berger (JB), “Bir Fotoğrafı Anlamak” kitabında “Fotoğraflar, fotoğrafı çekilen olayın bir zamanlar içinde var olduğu zaman akışını yakalar. Bütün fotoğraflar geçmişe aittir, ancak onlarda geçmişten bir an öyle yakalanmıştır ki, bu an yaşanmış geçmişin tersine hiçbir zaman bugüne ulaşamaz.” derken kullandığı “zaman akışı” Augustinus’un söylemini anımsatır. Yine “geçmişte bir an” ifadesi fotoğrafın çekildiği şimdiki anın artık geçmişte kalmış olsa bile değişmeyeceğini ve Augustinus’un “geçmişteki şimdiki an” tanımıyla benzeşir. Görüldüğü gibi John Berger’de kritik anı farklı ifade biçimi ile ele almaktadır. Ve bu “kritik an” Augustinus’un tam da “dikkat kesilme” dediği anla özdeşleşir. Ve bu noktada HCB ve JB’in de bekleme ve hatırlamaya gönderme yaptığı söylenebilir.
“Bekleme” sürecinin geleceği anlatan zihinsel bir faaliyet olduğunu söylemiştik. Beklenen ise fotoğraf için deklanşöre basılmasını gerektiren hareketin ya da değişim anının gelmesidir. Yani gelecekte, ne olabileceği düşünülen bir şimdiki an vardır. Fotoğrafın oluşması için zihinde imgelenen gelecekteki şimdiki anın fotoğrafçının içinde bulunduğu şimdiki an ile çakışması gerekecektir. Görünen o ki gelecekteki şimdiki an hızla şimdiki andan geçerek geçmişteki şimdiki anda yerini alacaktır.
Öte yandan fotoğrafçının dikkat kesilerek gelmesini umduğu kritik an zihinde yaşanmıştır. Öyleyse zihinde imgelenen gelecekteki şimdiki an deklanşöre basılmadan zaten çoktan geçmişte yerini almıştır.
Üzerinde durulması gereken bir diğer konu da fotoğrafçının dikkat kesildiği süreçte hem hareketin hem de fotoğrafçının kritik anlarının olduğudur. Fotoğrafçının kritik anı kendisini deklanşöre basmaya hazır hissettiği andır. Dolayısıyla hareketin ve fotoğrafçının kritik anının çakışması gerekliliği göz ardı edilmemeli.
Yine de fotoğrafta izleyicinin tasavvur edeceği bir “zaman” algısı olacaktır. Sararmış yaprakların olduğu bir manzara “Sonbahar zamanı” olarak kolayca anlamlandırılabilecektir. İşte bu duruma Henri Bergson “Mekânsallaşmış zaman” demektedir. Fotoğraftaki şeylere bakarak tahmin yürütülen gündelik hayatın zamanı direkt gözlemlenen bir şey değildir. Bergson’dan zamanı tanımlarken kısa bir alıntı daha yaparsak: Fransız filozof, “günlük hayatta kullandığımız zaman kavramıyla, gerçek zaman kavramlarını birbirinden ayırır. Örneğin “zamansal” var olanlar (doğada görülen olaylar ile tarihte yaşananlar) ile “zamansal olmayan” var olanlar (mekânsal ve rakamsal ilişkiler). Gündelik hayatımızda kullandığımız homojen ve fiziksel zaman, hareket aracılığıyla ölçüldüğünü” söyler. Uzunluk, ağırlık gibi bir ölçü birimi olarak ele alınan zamanı ne yazık ki gerçek anlamda gözlemlemek mümkün değildir. Sadece belirlenen bir başlangıç anı ile bir bitiş anı arasındaki hareket ya da değişim ile tarif edilebilir. Yani “yağmur on beş dakika yağdı” denildiğinde, bir başlangıç anından itibaren havanın değiştiğini ve yağmura döndüğünü sonra da tekrar eski halini aldığı tanımlanmış olacaktır.
Her şeye rağmen fotoğrafta zaman algısını ortaya koymanın iki temel tekniği olacaktır. Birisi yüksek enstantane ile “anı durdurmak” (Anı durdurmak, bir şeyin öncesi ve sonrasına bakarak değişimden ve zamandan da söz edebileceğimiz bir durumdur), HCB’nin ele aldığı kritik an ile ele alınabileceği gibi düşük enstantane ile “hareketi vurgulamak” da John Berger’in ifade ettiği “anı uzun bir süreçte ele almanın izleyiciye daha fazla bilgi aktaracağını” vurgulaması olacağı gibi fotoğrafın zamanla birlikte akışı olacaktır. Bütün bunun ötesinde fotoğrafta, çekildiği anın bir zaman değeri olmasına rağmen gösterdiği ya da gösteremediği, göstermek istemediği bir “zamansızlık” tanımından bahsetmek mümkün.
Fotoğrafın anını belirtmek ya da farklı duygu ve düşüncelere gönderme yapmak için fotoğrafta objelerden faydalanmak fotoğrafın bütünlüğüne zarar vermemek kaydıyla mümkündür. Portre fotoğrafında arka planda yer alan zaman göstericisi bu işe yarayabilir. Ancak sadece akrep ve yelkovan gibi çok kaba bir işaretleyiciye sahip olan bu göstericiye ne kadar güvenilebilir?
İzleyici fotoğraftaki şimdiki andaki zamanın 12: 21 olduğunu fark edip güneş zamanına (eski çağlarda ve antik Yunan’dan alışılagelen ve hala kullandığımız ifadelerle zaman göksel cisimlerin hareketlerine göre belirleniyordu) göre “öğlen” olduğunu algılayacaktır. Ancak fotoğrafın “exif” bilgileri deklanşöre basma anında kaydedilen bu anın zamanının 12:24:06 olduğunu görülmektedir. Bu bilgiye, zaman ölçüsü olan “saniye” ile kısıtlanmış olması ve daha küçük birimine bölünebilmesi nedeniyle hatalı ya da en azından eksik olarak bakılabilir. Temel sorun durmayan ve sürekli değişen zamanı değerlendirmek ve sayılarla ifade edip ölçmek mümkün mü?
Zamanın Mutlaklık ve Göreceliği
Newton zamanın mutlak olduğunu vurgularken Einstein (Bilim insanlarının felsefe yanlarının olduğu göz ardı edilmemeli) ise zamanın göreceli olduğunu ileri sürer. Buna rağmen üç yaklaşımı birbirinden ayıran kesin sınırların olmadığı aşikardır. Bu iç içe geçme zaman kavramı açıklamanın anlamaktan çok daha zor olmasından kaynaklanır. O halde mutlaklık ve görecelik fotoğrafa nasıl yansıyacaktır?
Fotoğrafta enstantanenin sayısal değeri ile belirlenen “an” mutlak zamanı ifade edecektir. Ancak bu durumda bile enstantanenin başlama ve bitiş anları arasında bir sürenin olacağını gözden kaçırmamak gerekir. Ancak izleyici zamanı yürüyenlerle algıladığında yürüyenlerin bu zaman dilimi içinde gerçekleştirdikleri hareketin bıraktığı ize bağlı olarak zamanın yavaş aktığını, oturan kadından ise zamanın daha hızlı aktığını algılanmasına neden olacaktır. Halbuki sabit duran fotoğrafçının makineye tanımladığı (sayısal enstantane değeri) sayısal değer değişmemiştir. Newton’a göre mutlak zaman evrendeki her varlık için değişmezdir. Buna rağmen mutlak zamanı ifade ederken bile Aristoteles’in “zaman-hareket” anlayışından yola çıkıldığı aşikârdır.
Bu durum John Berger tarafından da “zaman akışı içinden anı çekmek” ve “anı uzun süreçte ele almak” şeklinde ifade edilmişti.
Diğer yandan fotoğrafçının “pan yapmak” çekim tekniğini kullanarak zamanı göreceli olarak algılanmasını sağlaması da mümkündür. Bunu sağlayan ise fotoğrafçının elindeki makine ile belli bir hızda hareket ederek fotoğraf çekmesidir.
Artık makinanın (ya da fotoğrafçının) hareketi ile zaman binici ve arka plan için göreceli belirlenebilecektir. Binicinin rahvan sürüşünü duruyormuş gibi çekebilmek için çok daha düşük (1/1000, belki de daha düşük) bir enstantane değerine ihtiyaç varken daha yüksek (1/80) bir enstantane değeri ile duruyormuş gibi bir koşan binici fotoğraflamak mümkün olabilecektir. Dolayısıyla fotoğraf makinesinin belirlendiği mutlak zaman izleyiciye binici için daha hızlı, arka plandaki nesneler için daha yavaş zaman algısı oluşturacaktır. Ancak değişmeyen makine enstantane değeri her bakımdan fotoğrafçı için mutlak zamandır.
Zaman Kavramı Düşüncelerinin Dönüm Noktası: John Ellis McTaggart
Felsefeye ilgisi olanlar ve zaman kavramı üzerine okuma yaparak düşünenler için yazıda McTaggart’ın adı geçmemesi yadırganabilecek bir durum olabilir. Ancak zaman kavramının fotoğraftaki algısına dair görüş ve düşünceler dile getirmeye çalışıldığından konuyu farklı kulvara sokabileceği nedeniyle İngiliz düşünürün zaman kavramına ait ortaya koyduğu fikirlere yazının bu noktasına kadar değinilmemişti.
Çok kısaca McTaggart’ın zaman kavramı fikirleri çağlar içinde zaman kavramı üzerine söylemler sürecinde bir dönüm noktası olduğu McTaggart’dan sonraki düşünürler tarafından kabul görmüştür. McTaggart’ın yeni bir kuram ortaya atmadığı ancak zaman kavramı kuramlarını birlikte ele alarak sınıflandırmasını ilk yapan düşünür olduğu da tartışmasız kabul görür. Bu süreçte kaleme aldığı “The unreality of time” makalesi ile varmak istediği nokta zamanın gerçek dışı olmasının ispatı olsa da bunu yapabildiği tartışmalı bir konudur.
Dolayısıyla, meraklı ve araştırma seven okurlarımız için özet olacak şekilde ”Felsefe Tarihinde Zaman Düşünceleri, Cenker Oktav, Yüksek Lisans Öğr., Yıldız Teknik Üni.,” makalesini öneriyorum.
Son Sözler
Bu yazılanların bir anlamı olacak mı? Yoksa zamana üç temel fizik yaklaşımının ötesinde küçük çocuğun saati söyleyemediği açıdan mı bakmak gerekir? Fotoğraf, anı durdurarak geçmişe göndermesi özelliğiyle acaba o anın zaman bilgisinin -tartışılabilir olsa da- doğru olarak bilinmesine ve söylenmesine aracılık ediyor mu? Böyleyse, zamanın kendi ölçü birimi ile ifade edilmesi sadece geçmiş için geçerli olacaktır. Dolayısıyla rakamsal olarak ifade edilemeyecek olan şimdi ve gelecek zaman yok ve sadece geçmişte var olacak denilebilir mi?
Aristoteles’den bu yana geçen yaklaşık 2400 yıl içinde zaman üzerine söylenmemiş bir şeyin kalmadığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Buna rağmen hala “zaman”, çok açık ve net bir tanım ortaya konulamayacak kadar karmaşık ve çelişkiler yumağı. Zaman üzerine ortaya atılan her yaklaşımın kendisi ile çelişkiye düşmesi bu yüzdendir. Bir yerde zamanı ölçerken diğer yanda zaman ölçülmez denilmesinin nedeni de budur.
Bu kadar çabadan sonra zaman için söylenecek son sözümü Augustinus’dan ödünç almak doğru olacaktır:
“Peki o halde zaman ne? Hiç kimse bana sormazsa biliyorum da, biri sorup da ona açıklama yapmam gerektiğinde bilmiyorum. Buna rağmen bildiğimden eminim diyeceğim bir şey varsa o da şudur: Hiçbir şey geçip gitmemiş olsa geçmiş zaman olmaz, hiçbir şey gelecek olmasa gelecek zaman olmaz, hiçbir şey şu an olmamış olsa şimdiki zaman olmaz. O halde şu iki zaman, yani geçmiş ve gelecek nasıl var olabiliyor, yani geçmiş artık yoksa, gelecek de henüz yoksa? Şimdiye gelirsek, eğer şimdi hep şimdi olmuş olsaydı ve geçmişe akıp gitmemiş olsaydı, zaman olmaktan çıkıp ezeli ebedi olurdu.”
Bu denemede düşünürlerin zaman anlayışlarından hareketle fotoğraf zaman ilişkisi anlatılmaya çalışıldı. Edebiyatta zaman kavramı ise başlı başına ele alınacak bir konudur. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın zaman üzerine şiirinin ilk dört mısrası ve bu yazının “zaman” hakkında başka ve yeni düşüncelere ve sanat dallarında ele alınışına açılan kapısı olması dileğiyle:
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Kaynaklar
· Aristoteles, Fizik, IV ncü kitap
· Aristoteles, Poetika
· Fotoğrafta Zaman ve Anlatı-Paul Ricoeur’un Üçlü Mimesis’i Odağında NanGoldin ve jeff Wall Örnekleri, Yüksek Lisans Tezi, Esra Akaş, danışman: dr. Öğr. Üyesi Bülent Erutku,Marmara Üniversitesi GSE Fotoğraf Ana Sanat Dalı, İstanbul 2019
· Augustinus, İtiraflar, X1nci kitap
· Edmund Husserl, İçsel Zaman Bilinci
· Paul Ricoeur, Anlatı ve Zaman
· Martin Heiddeger, Varlık ve Zaman
· Aristoteles – Augustinus – Heiddeger, Zaman Kavramı, İmge Kitapevi, ISBN 975-533-148-4, 1996
· John Berger, O Ana Adanmış
· Ronald Barthes, CameraLucida Fotoğraf Üzerine Düşünceler, Altıkırkbeş Yayınevi, İstanbul 1992
· Philip Turetzky, ‚Mutlak ve İdeal Zaman
· Felsefe Tarihinde Zaman Düşünceleri, Cenker Oktav, Yüksek Lisans Öğr., Yıldız Teknik Üni., e-SSN 2602-2710, Cilt: 15, Sayı: 3, 2017
· Emmanuel Levinas ve Zaman, Sercan Çalcı, Felsefe Bölümü, Akdeniz Üniversitesi, Antalya 2014
· J. Ellis McTaggart, The unreality of time
· https://onculanalitikfelsefe.com/zaman-felsefesi-zamanin-a-ve-b-teorilerini-anlamak/
Bize Ulaşın