Yabangülü hırsızı
Sade, gönülçelen Marki
Sevdadan eli kırmızı
Şair, yazar, ressam, oyuncu ve film yönetmeni Jean Cocteau, Cemal Süreya’nın dilimize kazandırdığı Yabangülü şiirinde işte böyle dile getiriyordu duygularını. Marki de Sade, bu dizelerle sadist/mazohist ününün de altını çizen erotik bir göndermeyle ilginç bir biçimde anılıyordu. Montparnasse’ın “Belle Epoque” döneminin yaşandığı günlerde, genç yaşına rağmen her geçen gün biraz daha adı duyuluyordu Cocteau’nun.
Cocteau, 1.Dünya Savaşı’nın Paris’inde, Apollinaire, Max Jacob gibi sıra dışı yazarlar ve Picasso, Modigliani gibi ünlü ressamlarla dostluklar kurdu. Savaş sırasında bir ara Belçika Cephesi’nde ambulans şoförlüğü görevinde de bulundu. Yeteneği, yaratıcılığı va çalışkanlığı ile kısa sürede sivrildi. Tragedya geleneğini özellikle oyunlarında, çağdaş yaşamın detaylarıyla birleştirerek başarıyla uyguladı. Romanlarındaki klasik havaya karşın özellikle şiirlerindeki yazım stilinden dolayı gerçeküstücü olarak nitelendirildi.
Ünlü fotoğrafçı, Philippe Halsman’ın fotoğrafında Cocteau’nun sanat görüşünün adeta bir tomografisi çekilmiştir. Fotoğrafın ön planında, yatay konumda arkası bize dönük olarak çerçeve tutan atletik bir çıplak erkek; çerçevenin içinde de aynı anda dudakları Cocteau tarafından boyanan bir kadın yer almaktadır. Bu fotoğraftaki yaklaşım, her iki sanatçının üretim tarzına da fazlasıyla uymaktadır.
Özellikle kılıktan kılığa soktuğu Salvador Dali’nin fotoğraflarıyla tüm dünya tarafından tanınan ünlü fotoğrafçı Halsman, bu çalışmasında da rahat durmamış; yine içinde birçok katman barındıran hayli özenli bir işe imzasını atmıştır. 1949 yılında çekilen bu fotoğrafta Cocteau, ününün doruğunda Paris’te yüksek tempoda yaşamını sürdürmekte, kitaplar yazmakta ve resimlerini yapmaktadır. Tuhaf olan her şeyin prim yaptığı günler tüm heyecanıyla sürmektedir.
Fotoğrafta yer alan gerçeküstü fikir, fotoğrafı çeken Halsman’a ait olabileceği gibi, Cocteau’nun tasarımı da olabilir. Belki de iki başat egonun ortaklığının ürünüdür. Modeliyle birlikte aynı çerçevenin içinde yer alan Cocteau’nun, fırça tutan eli çerçevenin dışından gelerek makyajı tamamlıyor. İşte bu biçimde değişime uğrayan fotoğraf, aslında iki boyut üzerinden algılanarak okunması gerekirken, üçüncü boyutun varlığıyla da çevresinde dolaşılan, istenirse el sürülebilecek bir heykele dönüşmektedir. Sanki bu fotoğraf, öznenin iki boyutta kısılı kalmasına bir itiraz gibidir.
Philippe Halsman, gerçekten de dünyanın gelmiş geçmiş en ilginç fotoğrafçılarından biridir. Aslında bir elektrik mühendisi olan Halsman, Paris’e gelerek fotoğrafla ilgilenmiş; moda ve portre fotoğrafları çekmiştir. Onun fotoğraflarının neredeyse tümünde bir hareket vardır. O da tıpkı Man Ray gibi gerçeküstü fotoğraflar üretmiş; fotoğraflarına sınırsız müdahale etmekten ve karanlık oda oyunlar yapmaktan daima hoşlanmıştır.
Bugün, fotoğraf tarihine geçmiş olan ünlü resim yapan Dali fotoğrafı; çerçeve içindeki hareket, havada donmuş su ve atlayan kedilerle gerçeküstü fotoğrafların en bilinen yapıtlarından biri olmuştur. Halsman’ın, Cocteau fotoğrafında “çerçeve içinde çerçeve” kullanması ve objelerin taşıdığı yaşamsallık fotoğrafın görüntünün tarihine bir miras olarak kalmasını sağlamıştır. Fotoğrafın enerjisini hissettiğimizde, iki ustanın da birbiriyle iyi anlaştığından hiçbir şüphemiz kalmıyor.
Bazen birileri tarafından seçilip çerçevenin içine kapatılırız, bazen de bizim oluşturduğumuz çerçevenin içine birilerini davet ederiz. Zaten fotoğraf çekmek de önümüzde gerçekleşen ve tanık olduğumuz olayları bulunduğumuz noktadan yaşamımızın içine yerleştirme ve ileride belleğin yerini alacak arşivleme işleminden başka nedir ki?
Bize Ulaşın