Muazzez ile Yunanistan Gezisi

/

Başlarken...

Merhaba,

Konuya direk giriyorum;

Karavanı yaptırdıktan sonra, tanımak için bir kaç kısa mesafeli ve kısa zamanlı yurt içi deneme turu yaptık. Karavana güvenimiz tam olunca, hedefi büyütüp, büyük bir Avrupa turu düşünmeye başladık. (Hollanda’ya kadar.) Sonra 1 ayda çok koştur koştur olacağından, tek bir ülkeyi (Küçükse 2 veya 3)  doya doya, içine girerek dolaşmanın daha mantıklı olacağına karar verdik. Tabi ki bu ülke en yakın komşumuz, bizim de yakın bölgelerine karadan senede bir iki kere gittiğimiz Yunanistan olacaktı. (Bir çok adasına da Teknemizle (Satmadan önce :) ) uğramışlığımız vardır.) Bir ay boyunca olabildiğince çok yerine uğrayacaktık.

Eşim Gülten, Kızım Ada Deniz ve bendeniz bütün hazırlıkları tamamlayarak Temmuz ortası yola çıktık. Bundan sonraki yazılar, Karavanımız “Muazzez’in” Seyir Defterinden gelecek. Seyir defteri, adından anlaşılacağı üzere çoğunlukla gittiğimiz yerlerin Google bilgilerinden ziyade, başımızdan geçenler, anılar, teknik bilgilerin olduğu bir doküman. Bunları yeni dijital ortama aktardığım için biraz yavaş ilerleyecek, umarım sıkılmazsınız. Ara sıra fotoğraf ve belge de ekleyeceğim. Gezgin Korsan’da paylaştıktan sonra başka platformlarda da paylaşırım belki. Umarım keyif alırsınız.

Buyurun başlayalım.

1. Hafta

13 Temmuz 2018, Cuma

Hareket:   İstanbul/Pendik                        Kilometre: 112,937 
Hedef :    Dedeağaç (Alexandroupoli)

Ev taşıma işleri, bir de seçim olayı falan derken ancak bugün yola çıkabildik. Dün akşam hazırlıklar tamamlandı ama yine de sabah erken yola çıkamıyoruz. Çünkü Yeşil Sigortayı yaptıracağız önce. “Bulgar Sigortası” !.. Normalde Türkiye’deki bir acenteden yaptırmaya kalksan 183€, Bulgar sigortası 60€, ciddi fark var. Karavan forumlarından bulduğum XXXX kişisinin XXXX nolu telefonunu arıyorum, sabah saat 10 gibi buluşmak için sözleşiyoruz. Sabah arıyor, işi çıkmış, başka birine yönlendiriyor. Bir sektör oluşmuş belliki. Şirinevler’de buluşacaksınız, o sizi arayacak diyor. Biz Şirinevler’e gelene kadar aramıyor yeni arkadaş. Zaten şüpheliyiz bu sigortada üç kağıt var mı diye. Neyse arıyor, motorla gelip bizi bürosunun olduğu Güneşli’ye götürüyor. Burada bir network kurmuşlar. Ruhsatın fotoğrafını Bulgaristan’a gönderiyor. Orada sigorta hazırlanıyor, bilgiler yine mesajla geliyor ve buradaki boş Yeşil Sigorta dolduruluyor. İşlem hızlı, 10 dakikada halloluyor. Sigortaya çok güvenmiyoruz, umarım başımıza bir şey gelmez. Ama en azından prosedürlere uygun sanırım, problemsiz olarak Yunan sınırından geçiyoruz. Hadi bakalım iyi başladık, 123€ kardayız J. (Bu notu şimdi ekliyorum; 1 ay boyunca Allah’tan başımıza kaza, bela gelmedi, Bulgar sigortasının problemli olup olmadığını test etmek zorunda kalmadık. Ama içimde hep kuşku vardı, hala da var.)  İpsal’da bizim yönümüzde yoğunluk yok. Problemsiz geçiyoruz iki sınırı da. Fakat dönüş şeridi felaket. Bir kaç km. kuyruk var. Gurbetçiler. Umarız biz dönene kadar azalır bu yoğunluk.

Bugün hedef Dedeağaç’a kadar gidip orada konaklamak. Saat akşam 7 gibi ulaşıyoruz. Merkezdeki sahile sıfır olan otoparka giriyoruz. Gece kalırsanız 12€ diyor kasadaki kız. Ödeyip, park ediyoruz. Sonra da sandalyelerimizi alıp sahilde güneşi batırıyoruz.

Akşam, yürüyüş yapmak üzere yukarı caddeye çıkıyoruz. Daha önce de çok geldik buraya ama hep kış aylarıydı, ilk defa bu kadar kalabalık görüyoruz. Karaoli caddesi trafiğe kapatılmış, bütün kenarlarına masalar konmuş, oturanlar, yürüyenler gerçekten çok kalabalık. Akşam yürüyüşümüzü yapıp, döndükten sonra yine sahilde biralarımızı içip günü bitiriyoruz. Sivrisinek çok, umarım rahat uyuruz.

Koordinat: 40.84254, 25.876048

Dedeağaç; kaldığımız sahilden bir görüntü.

14 Temmuz 2018, Cumartesi

Hareket:  Dedeağaç (Alexandroupoli)         Kilometre:113,314  
Hedef :   Neo Iraklitsa 

Sabah 8 gibi kalkıp denize girmek üzere mayolarımızı giyiyoruz. Sürpriz, buranın denizi oldukça pis. Kafamızı sokmadan girip hemen çıkıyoruz. Kumsalda sabah kahvemizi içip, karavanda kahvaltımızı yaptıktan sonra çıkıyoruz yola. Tüm gezi boyunca çok mecbur kalmadıkça otobanlara girmemeye kararlıyız. (Navigasyon’a da bizi otobanlardan uzak tut diye tembih ettik) Deniz kenarından, oldukça dar yollardan ilerliyoruz. Yolun tam denize sıfır olduğu bir yerde, uzun bir kumsala ve temiz denize rast gelerek, gerçek anlamda deniz sezonu açıyoruz nihayet.

Koordinat: 40.863719, 25.632465

Denizden sonra yola devam. Ama yol çok bozuk, Muazzez ara sıra zorlansa da toprak, çakıllı yollardan geçerek ilerliyor. Akşam saat 3 gibi Fenari, Arogi Plajı’ndan geçiyoruz. Burası acayip kalabalık. Deniz çok güzel görünüyor, kumlar beyaz renk. Yunanistan’da tüm plajlar halka açık, ücretsiz giriliyor. Hatta bu plajda (ve çoğunda) Belediye veya Devletin görevlendirdiği, periyodik olarak yerleştirilmiş cankurtaranlar var. Fenari’yi geçip akşam Saat 5 gibi Kavala’ya varıyoruz. Yarın Pazar, her yer kapalı, bu nedenle Lidl markete girip alışverişimizi yapıyoruz önce. Alışverişten sonra, daha evvel çok geldiğimizden Kavala’yı pas geçip, gece kalacağımız yeri aramak üzere yola devam.

Fenari, Arogi Plajı.

Kısa bir süre sonra “Nea Iraklitsa” denilen kıyı kasabasındayız. Kalın kumlu büyük bir kumsal. Deniz de kumlu ve güzel. Ağırlıklı Bulgar karavanları var. Bizim konumumuzdan biraz ileride, 8 -10 Bulgar karavanı tarafından ufak bir park da oluşmuş durumda.

Akşam üstü bugün üçüncü denizimize giriyoruz. Sezonu iyi açtık görünüyor. Akşam yürüyüşümüzü yapıp, yemeğimizi yiyerek saat 12 gibi yatmaya çalışıyoruz ama olmuyor. Yunanistan’a girdiğimizden beri peşimizi bırakmayan sivrisinekler burada biraz daha abartmış durumda. Uzun bir avcılıktan sonra pes edip, Sinkov sürerek uykuya dalıyoruz.

Koordinat: 40.88309, 24.320739

Nea Iraklitsa; Sahilden bir görüntü.
Nea Iraklitsa; Konumumuz.

15 Temmuz 2018, Pazar

Hareket:      Neo Iraklitsa       Kilometre: 113,525 
Hedef :       Stratoni

Sabah 8 gibi denizde ayıldıktan sonra kahvaltımızı yapıp yola çıkıyoruz. Aslında burada bir gün daha kalalım demiştik ama gelecek yerlerin nasıl olduğunu bilmeden erken karar olur diye vazgeçtik. Yine bir sonraki durağımıza yolda karar vermek üzere yola düşüyoruz.

Bu arada, Yunanistan’da sürekli İnternetimiz var. Geziye çıkmadan önce İngiltere’den “Three.co.uk” sitesinden sim kart satın almıştık. Forumdan bulduğum bu firma yaklaşık 35€ karşılığında 12 Ay geçerli 12GB internet sağlıyor. Diğer Avrupa alternatiflerinden uygun ve hemen hemen tüm Avrupa’da geçiyor. (Gerçi bunu tüm Avrupa için almıştık. Yunanistan’ı belki çok daha uygun fiyata halledebilirdik ama elimizde var diye kullanıyoruz) Ancak Türkiye’ye satışı yok. Kızım Hollanda’ya sipariş etti, ondan da bana geldi.

Kıyıdan, otobana girmeden yolculuğa devam. Yol boyunca çok güzel kumsallar var, deniz çok güzel görünüyor. Bugün Pazar olduğundan sanırım güzel bir kumsalın etrafında yüzlerce araba var. Kıyılar oldukça dolu. Yolda bir yerde durup, tentemizi ilk defa açıp, denize karşı kahvemizi içerken bir sonraki durağımızı “Stratoni” olarak harita üzerinden tamamen doğaçlama belirliyoruz.

Stratoni’ye vardığımızda büyük bir koy, kumsal ve çok sakin bir yer buluyoruz. Bundan önceki yerin aksine, sakinlik çok hoşumuza gidiyor. Sahide biraz dolanıp konuşlanacak yer arıyoruz Muazzez’e. Bir grup karavan park etmiş az ağaçlık bir yere, biz kumsalın diğer tarafına park ediyoruz. Hemen yanımızda duş ve çeşme var. Enerji de Güneş’den, daha ne isteyelim. Park etmeden önce gözümüzde kestirdiğimiz bir mekanda soluklanmak için birer bira içiyoruz. Salaşlığı hoşumuza gidiyor. Yunanistan’da dış arıda ilk akşam yemeğine gitmek üzere, geleceğimizi söyleyip ayrılıyoruz. Dönüp denize giriyoruz. Biraz dinlenip, yemek yemek üzere geri dönüyoruz Kabos Taverna’ya. (Wi-Fi Password: 2376021088, çoğunda olduğu gibi telefon numarası) Fiyatlar Yunanistan’ın her yerinde fix. Ahtapot 9€. Ufak uzo, kalamar, salata, et vb. söylüyoruz. Sivrisinek felaket boyutta. İlaç getiriyorlar. Biz de Sinkov sıkıyoruz, biraz rahatlıyoruz. Hesap 51,5€, eh üç kişi için fena değil. Hesabı ödeyip yatmaya gidiyoruz. Sevdik burayı, bir gün daha kalmaya karar veriyoruz.

Ertesi güne de deniz ve kahvaltı ile başlıyoruz. Kahvaltı esnasında bir İngiliz adam “Burası bedava mı? Polis gelip bir şey soruyor mu?” gibi sorularla karavanın içine kafasını soktu. Bedava ve problem yok cevabını alınca şaşırıp “Bütün Avrupa’da her şey Euro” diyerek söylenerek gitti. Kahvaltıdan sonra hemen yanımıza kurulan 5, 6 arabadan oluşan pazardan biraz sebze, salamura balık vb. aldık. Sonra da uzun bir yürüyüş yaptık. Güzel, küçük bir limanı var. Koyun diğer ucunda altın madeni ve fabrikası var (Öyle tahmin ettik.) Bugün de güzel geçti.

Koordinat: 40.513571, 23.827839

Stratoni; Sahilden bir görüntü.

17 Temmuz 2018, Salı

Hareket: Stratoni                              Kilometre: 113,645 
Hedef :  Sarti, Orange Beach

Sabah deniz, duş/banyo, karavana su takviyesi ve kahvaltı ile güne başladık. Biraz temizlik, düzenleme  sonrasında yola çıkmaya hazırız. Haydi rastgele diyoruz. Kıyıdan, yine güzel kumsallardan devam. Hafta içi olmasına rağmen kumsallara inen yolların, patikaların başında yine onlarca araba. Fakat Yunanistan’a geldiğimizden beri trafik yoğunluğuna rastlamadık, dolayısıyla stres de yok. İstanbul’un aksine, gayet mülayim şekilde max. 90 Km/h hızda kullanıyorum arabayı. Halkidiki’yi küçük adımlarla dolaşmayı planlamıştık, neredeyse 90 Km. geldik  artık bir yer bulmamız lazım. Navigasyonda sahile giden yolları tararken tesadüfen birinde karar kılıyoruz. Yola girince, ormanın içinde yine yüzlerce arabanın çamların altına park ettiğini görüyoruz. Herhalde çok güzel bir sahil var deyip, Muazzez’i geçici bir yere park edip keşfe çıkıyoruz. Evet beklediğimiz gibi mükemmel koy, mükemmel deniz. Burada kalmalıyız. Hemen dönüp Muazzez’i iyi bir yere park etmek için dolanıyoruz. Güzel bir yer buluyoruz.

Orange Beach, Genel bakış

Sahile bakarken tabelada buranın “Orange Beach” olduğunu anlıyoruz. Tesadüfen bulmuşuz, daha önce okumuştum bir iki yerde. Keyfini çıkartmak için biraz daha akşam olmasını, kalabalığın azalmasını bekleyeceğiz.

Kalabalık azalıyor, biz de fazla beklemeden gidiyoruz denize. Koyun fotoğraflarını çekmek için makinamı alıyorum yanıma. Koya inip sağa yönelince, fotoğraf çekmek yasak tabelası ile geliyoruz yüz yüze. Bu ne şimdi derken, bu tarafın çıplaklara ayrıldığını anlıyoruz. İleride üryan bir adamı da görünce artık o tarafı fazla zorlamıyoruz. Denizin tadını çıkartıp karavana dönüyoruz. İşimiz var. Yemek yiyip Ada’nın dizisine yetişeceğiz. (Erkenci Kuş :)) Fakat ormanda uydu anteni ağaçlardan çekmiyor. Neyse Muazzez’i ileri, geri, sağa, sola oynatıp yakalıyoruz sinyali. Dışarıda soframızı kurup, yemek faslına geçiyoruz artık derken, ızdırap başlıyor. Her yerde sivrisinek var ama felaket. Her yerimize Sinkov sürdük ama fayda etmiyor. Herifler göz kapağından, T-Shirt üzerinden, neresi varsa değerlendiriyorlar. Ancak sinek kovucu ile küçük birer banyo yapınca biraz rahatlayıp yemeğimizi yiyoruz.

Yemeğin sonunda hemen yanına park ettiğimiz karavandaki Romanyalı karı-koca, ellerinde İngilizce eksikliğinden hangi meyveden yaptıklarını anlatamadıkları ev yapımı bir şişe likör ile ziyaretimize geldiler. Adam, kapüşonunu sıkı sıkıya taktığı bir yağmurluk giymişti bu sıcakta, sivrisinek yüzünden dedi, hak verdik. Bir saat falan konuşmaya, iletişim kurmaya çalıştık. Baktık olmayacak, gittiler. Biz de toparlanıp içeri girdik. Dizi bittikten sonra, karavanı daha düz bir yere aldık uyumak için. Ama uzun zamandır bu kadar zifiri karanlık görmemiştim. En ufak bir yıldız dahi yok, hava bulutlu. Garip bir his. Artık yatıyoruz, hadi iyi geceler.

Koordinat: 40.124979, 23.968768

Orange Beach, Detay

18 Temmuz 2018, Çarşamba

Hareket:          Sarti, Orange Beach     Kilometre: 113,743
Hedef :           Port Koufo 

Kimse gelmeden denize girme niyetiyle sabah 8 gibi kalkıyoruz. Ama hem bir sürü insan gelmiş, hem dalgalı deniz baya çöp getirmiş, hem de çıplak adamın yine nöbetini tuttuğunu görünce, karavana dönüp kahvaltıyı farklı bir yerde yapmak üzere yola koyuluyoruz. Sarti’ye tepeden bakan bir seyir noktasında yapılan kahvaltıdan sonra yola devam. Porto Koufo’ya gelmeden önce bir kaç ara yola giriyoruz, bakir, sesiz bir yer bulma umuduyla. Çok güzel kumsalı, denizi olan yerler var, hem de sakin fakat Muazzez’i götüremiyoruz, yollar çok bozuk. Sonuçta, Porto Koufo’nun hemen girişinde denizle aramızda 3 metre beyaz kum olan bir plajda demirimizi atıyoruz. Muazzez’in yarısı asfaltta yarısı kumda kalıyor. Dert etmiyoruz, tek şerit halinde bir sürü karavan ve araba aynı şekilde park etmiş. Biraz kalabalık ama çok sevdik burayı, bu gece buradayız.

Porto Koufo, Yukardan bakış.

Bu arada Buzdolabı su koyverdi, çalışmıyor. Türkiye’yi aradık. Klasik fişi çek, bekle, tekrar tak tavsiyesini yerine getirdik ama sonuç yok. Çözüm yarına kaldı. (Buzdolabı 3 sistem dediklerinden. 141 Litre Amonyaklı. 220V AC / 12V DC / LPG ile çalışıyor. Tekne deneyimlerime göre normal kompresörlü sistemden çok daha fazla güç tüketiyor.)

Porto Koufo, Konuşlandığımız kumsal.

Kumsala kurduğumuz masada akşam yemeğimizi şarap eşliğinde yiyoruz, Ay’da bize eşlik ediyor. Yorulmuşuz, biraz da şarabın etkisiyle, dalga sesleri eşliğinde uymak üzere karavana çekiliyoruz.

Koordinat: 39.965129, 23.925590 (Yaklaşık)

Porto Koufo, Kumsalda gün batışı

19 Temmuz 2018, Perşembe

Hareket:     Port Koufo              Kilometre: 113,780
Hedef :      Selanik, Pereia

Sabah deniz, kahve ve kahvaltı üçlemesini yerine getirdikten sonra, doğaçlama gelişecek, belirlenecek olan bir sonraki hedefe doğru yola çıkıyoruz. Gülten biraz rahatsız. Kahvaltıdan sonra mide ve baş ağrısı nedeniyle uzandı. Bu gece deniz yerine orman havası istiyor. O zaman vuruyoruz kendimizi “Poligiros” yoluna. Poligiros, Halkidiki bölgesinin başkenti imiş internetten baktığımız kadarıyla. Fakat ne yolda kendimize uygun bir yer bulabiliyoruz, ne de şehri çok seviyoruz. İlerlemeye devam Selanik’e doğru. Bu arada İstanbul’la konuşuyoruz arızalı buzdolabı hakkında. Bize yakın bir servis araştırıyorlar. Selanik’e 50km kala haber geliyor, Pereia’da servis olduğu konusunda. Akşam 9’a kadar da açıkmış.

Hadi diyoruz gidip yaptıralım şu dolabı. Yedi Buçuk gibi varıyoruz. Beklendiği gibi yer açık ama atölye kapalı. İş ertesi gün saat 9 – 10’a kalıyor. Neyse ki burası aynı zamanda bir karavan park. Elektrik, su, tuvalet, duş her şey var. Üstelik ücretsiz.

Koordinat: 40.502500, 22.971558

Yarını beklemek üzere kalıyoruz burada. Elektriğimizi alıyoruz. Yemeğimizi yiyoruz. Televizyonda bir dizi seyredip yatıyoruz. (Yunanistan’ın iyi tarafı, Türk uydusunu çekmesi. Bizim kız için iyi oluyor, bazen biz de kaptırıyoruz kendimizi.)

Sabah erken kalkıyoruz, etrafı toplayıp, kahvaltımızı yapıyoruz. Depoya biraz su alıyorum. Tamir olacak dolap ve gideceğiz diye. Gelmeleri saat 10’u buluyor. Arabayı atölyeye alıyoruz. Kontrol edip, buzdolabının arkasındaki tüm aksamların değişmesi gerektiğini söylüyorlar. Yedek parça yok tabii. Mörfi de bizimle berabermiş, yeni fark ediyorum. Türkiye’de de yedek parça yok. Hollanda’ya yazıyorlar, anında cevap yok tabii. Saat 12 oluyor, gün ölüyor. Cevap gelene kadar karavanla Selanik’i gezelim diyorum. Antonis, park falan hep problem, arabayı burada bırak otobüs veya gemi ile git diyor. Çift yön bir kişilik 1.2€ fiyatla ikişer adet otobüs bileti veriyor. Gemide de geçerli diyor ama ya yanlış anlıyoruz yada yanlış gemiye biniyoruz, kişi başı 3,5€ da gemiye ödüyoruz. Neyse öyle, böyle Selanik’e ulaşıyoruz. Gemi bizi Beyaz Kulenin önüne bırakıyor. Saat 3, tahminimizden erken geldik. Uzun zamandır yürümedik, gezerek dolaşalım diyoruz, Hop Off – Hop On’ lara binmiyoruz ama bir haritasını ediniyoruz.

Haritada gezilecek yerler numaralandırılmış. 5 numara çok yüksekte yemiyor, 8 çok enterese etmiyor, 2 ye de zamanımız yetmiyor, diğerlerini yürüyerek dolaşıyoruz. Yaklaşık 18,000 adım atınca kısa sürede yoruluyoruz haliyle. Saat 7 gibi atıyoruz kendimizi Aristotelous Meydanı’na, dinlenirken dondurmalarımızı yiyoruz.  Aslında Modiano Pazarı’nda bir, iki tavernayı kestirdik gözümüze ama dönüşü nasıl yapacağımızı bilmiyoruz. Teknenin son seferi 8’de. Riske girmeyip, yemeği bizim oralarda yeriz, otobüsle dönelim diyoruz. Önce Meydan’dan 3 numaralı otobüsle IKEA’ya gidiyoruz. (Otobüste IKEA diye yazınca Yunanca bir kelime diye algılamıştım, son durak bildiğimiz IKEA mağazası çıktı, şaşırdım valla.)  IKEA iyi oluyor. Bir kaç parça eşya ve somon alıyoruz. Oradan da 72 numaralı otobüse biniyoruz, otobüs bizi neredeyse karavanın kapısına kadar bırakıyor. (Bu arada değinmeden geçmeyeyim, daha önce yalnızca Atamızın evini ziyaret etmek için araba ile gelmiştik. Bu nedenle bu sefer uğramıyoruz.) Karavanda, tavada somon, haşlanmış patates ve şarapla mükemmel bir yemek yiyip uykuya dalıyoruz.

Not: Karavancılar Selaniği gezmek istiyorlarsa Zampetas Karavan Park ideal yer. Biz oradayken bir çok karavan gelip, yaya olarak bizim gibi Selanik’i gezmeye gittiler. Ayrıca karavan için her türlü malzeme ve servis olanağı var.

21 Temmuz 2018, Cumartesi

Hareket:        Selanik,Pereia       Kilometre: 113,922
Hedef :         Limani Litochorou

Buzdolabı problemi için Pereia’da iki gün geçirdikten sonra bugün öğlen saat 12 gibi yola çıkıyoruz. Maalesef arıza kısa sürede tamir olmayacak, Türkiye’ye gidince halledeceğiz. Zampetas’dan küçük çanta tipi 12 Volt’luk bir soğutucu alıyorum. En azından suyumuzu kan gibi içmeyelim. Arızalı buzdolabının küçük buzluk kısmı, normal buzdolabına yakın çalışıyor. O ve yeni soğutucu zor olsa da işimizi görecek. Alış-verişi günlük yapmak, bozulmayacak gıdalara ağırlık vermek, suyu ılık içmek vb. bir şekilde halledeceğiz. En büyük problem bira ve Uzo, daha 20 gün var turun bitmesine.

Selanik’in içinden geçip yine kıyıdan devam ediyoruz. Aliki’de Limana bakan bir yerde tentemizi açıp kahve molası veriyoruz. Hemen ileride bir plaj var ama Muazzez’e yer yok, yola devam.  Bir çok yazlık yerden geçiyoruz. Katerin’in sahili Olimpiya Plajı “Olympiaki Akti” çok uzun ve çok geniş kumsalı ile güzel görünüyor ama oldukça kalabalık. Kalabalıktan, özellikle hafta sonu kalabalığından kaçıyoruz, yola devam. Saat 5 gibi sanırım Litochorou’ya bağlı Limanın yanındaki Akrotiri Plaj Bar’ının üzerindeki yeşil alanı gözümüze kestirerek tezgahımızı kuruyoruz.  Tabi hemen bir yorgunluk birası. Önümüzde engin deniz. Burada geceleyeceğiz. Akşam yemeği, bir karavancı klasiği, ton balıklı makarna J  Sivrisinek dehşeti sürüyor. Bu akşam sivrisinek sürek avına çıkıp, 16 tane haklıyoruz. Bir iki tane kalıyor ama nispeten iyi bir gece geçiyor, kimyasal sürmemiş olmak da cabası. Avlama yöntemi zaman alıyor ama iyi. Karavanın tüm camlarında ve sürgülü kapıda sineklik var, avdan sonra havalandırma problem olmuyor.

Bu arada Yunanistan’dan ilk defa mazot aldık. Litresi 1,48 €. Şu andaki kurla 8,3 TL. Yani çeyrek dolu depoyu doldurmak için neredeyse servet ödedik. 600 Lira. İyi ki Türkiye’den çıkmadan fullamışım depoyu da buraya kadar ihtiyaç duymadık mazota.

Koordinat: 40.138895, 22.54835

22 Temmuz 2018, Pazar

Hareket:     Limani Litochorou         Kilometre: 114,087   
Hedef :      Agios Georgios

Kahvaltıyı başka yerde yapmak üzere sabah yola çıkıyoruz. Yine kıyı, kıyı dar yollar. “Paralia Koulouras” dan bir marketten alış veriş yapıp, ardından Pineios nehrinin denize döküldüğü yerde, bir büyük meşenin altında kahvaltımızı yapıyoruz.

Koordinat: 39.932831, 22.709459

Burası güzel kalmak için ama biraz daha yol almamız lazım. Volos’a kadar gidelim sonra bir yer bakarız diyerek yola devam ediyoruz. Yine ara yollardan, küçük köylerden geçiyoruz. Öyle zamanlar oluyor ki bu yol gerçekten bir yere çıkacak mı diye merak ederek ilerliyoruz. Dereleriyle, nehirleriyle, ağaçlarıyla oldukça güzel bir bölge. Her köy, bölge değişik bir ürün yetiştiriyor. Kivi bol. Badem, ayçiçeği, mısır, pamuk, meyve her şey bol. Neyse Volos’a varıyoruz. Büyük şehir. Hemen kaçıp deniz kıyısında ufak bir köy aramak için devam. İlk girişim Kritharia, çok küçük, karavanı park edecek yer yok. İkinci Marathos, aynı, yollar felaket, her an yol bitecek manevra bile yapamayıp kalacağız hissiyatı var ama geçiyoruz bir şekilde. İnatla kıyıdan devam ederken Agios Georgios’a ulaşıyoruz

Tam girişte korktuğumuz başımıza geliyor. Bir araba park etmiş, denizle araba arasından geçemiyoruz, geri de dönemiyoruz. Ne yapacağız diye düşünürken 10 dakika sonra arabanın sahibi geliyor neyse ki. Arabayı biraz daha kenara alınca, zar zor da olsa geçiyoruz oradan. Koyun sonunda geniş bir park yeri var, park edip yemek yiyecek bir yer aramak için gezinmeye başlıyoruz. Deniz kenarında kafe, büfe karışımı bir yere soruyoruz, evet yemek var hatta oto park da var. Yemek yerseniz otoparkı kullanabilirsiniz diyor. Ok. Muazzez’i otoparka çekip hemen bir masaya oturup yemek öncesi biramızı içiyoruz.

Burası hoş, denizin hemen kıyısı. Kıyıda duşu var. Sabah denize girer, duşumuzu alır gideriz. Ha klasik oldu ama hava kararmaya başladı ve sivriler ortaya çıktı.

Akşam yemeğimizi uzo eşliğinde yiyoruz. Sardalye ve adını hatırlamadığım ufak bir balık, Yunan salatası, kalamar tava, uzo, daha önce içtiğimiz biralar, buzlu çikolata hepsi 40 € tuttu. Türkiyey’ye yakın yerlerden daha hesaplı. Yerin adı Mamidaki Beach. Gelene tavsiye ederiz.

Yemeğimizi yedikten sonra hesabı öderken gece burada kalabilir miyiz sorumuza “benim için problem yok, Volos’ta oturuyorum” diye yanıtlıyor. Allah, Allah nerede oturduğunu neden vurguladı diye düşünüyoruz bir an. Nedenini ertesi gün anlıyoruz. 

Koordinat: 39.291627, 22.881281

2. Hafta

23 Temmuz 2018, Pazartesi

Hareket:    Agios Georgios                Kilometre: 114,257 
Hedef :     Karavomilos

Sabah deniz ritüelini yapmak üzere karavandan çıkıyoruz. Sürpriz !… Hem kafenin bahçesi hem de otoparkın kapısı kapalı ve kilitli. Adam akşam, uzakta oturuyorum, geç gelirim demek istemiş meğerse, biz anlamamışız. Çitten atlamak ta şimdi yakışık almaz, oturup masanın birine beklemeye başlıyoruz. Saat 10 gibi geliyorlar, özgürüz. Denize girip, duşumuzu alıyoruz. Kafede Grek kahvemizi içip saat 12’ de ancak yola çıkabiliyoruz. Bir Lidl market bulup yiyecek bir şeyler alıyoruz. Marketin otoparkında sandviç yapıp, soğuk sütlü kahve ile geç kahvaltımızı da yapıyoruz.

Yine çok güzel koylar, ufak köyler geçiyoruz. Sahil köyü olan Achilleion’ da, sahilin başındaki içilebilir çeşmeden su depomuza takviye yapıp, boşalan içme suyu şişelerimizi de dolduruyoruz.

Yola devam, sakin, güzel yerler. Bir ara yukarıdan küçük bir yelkenlinin alargada durduğu bir koy görüp belki ileride burada bir gece geçiririz diye konumu not alıyoruz. ( 38.94222, 22.94330 ) Zeytin ağaçlarının altında hoş yer.

Yolda, yokuşta kalmış İstanbul plakalı bir TIR gördük. 11 gündür hemşeri görmediğimizden hemen durup bir ihtiyacı olup olmadığını sordum. Neyse ki problem yokmuş, depo değiştirirken motor hava yapmış. 2 dakika sonra çalıştı zaten. Bize de 2 tane buz gibi Niğde gazozu armağan etti şoför arkadaş. Buzdolabı arızasından sonra bu sıcaklarda hasretiz soğuk içeceğe, ilaç gibi geldi.

Saat akşam 5:30 oldu, artık kalacak bir yer bulmanın zamanı geldi. Ve yol bizi Karavomilos’a getirdi. Yine deniz kenarına park ettik Muazzez’i. Yine kıyıda duşlar var.

(Daha önce de yazdığım gibi, kim organize ediyor bilmiyorum, devlet mi, belediye mi? Ama koyların hemen hemen çoğunda duş, şemsiye, su,  ya hepsi ya da bir kısmı var. Hatta bir kısmında cankurtaran dahi var ve her şey ücretsiz halkın kullanımına sunulmuş)

Kıyıda bir ağacın altına sandalyelerimizi koyup, biramızı içerek yeni yere hoş bulduk dedik.

Koordinat: 38.885782, 22.701051

Bu akşam felaket rüzgar var. Karavanda durulmuyor sallantıdan. İyi yanı sivrisinek yok rüzgar nedeniyle. Gece geç saate kadar kumsalda oturup şarabımızı yudumluyoruz rahatça.

Kaldığımız yer otobanın da kenarında. 300 metre ilerimize bir tanesi Türk 3, 4 TIR park etmiş. Park ettikleri yerin karşısında tavernalar var. Ben duymadım ama Gülten gece kadınların geldiğini yüksek sesle konuşulduğunu, tedirgin olduğunu söyledi. Belkide uzun yol TIR şoförlerinin eğlendikleri mekanlardı bu tavernalar.

(Bir haber alıyoruz İnternet’ten, Atinan’nın 40 kilometre batısında, Rafina bölgesinde çıkan yangın, bu kuvvetli rüzgarın da etkisiyle ormandan yerleşim yerlerine sıçramış. 76 ölü, 100 kayıp, 170 yaralı var. Felaket !..  Ateşle rüzgar bir araya gelince hiç bir şey tanımıyor, her şeyi yok ediyor. İnsan ne diyeceğini bilemiyor. Komşunun başı sağ olsun)

Bir kaç gün sonra aldığım yangınla ilgili gazetenin ana sayfası. Ölü sayısı 82’ ye yükseldi.

24 Temmuz 2018, Salı

Hareket:      Karavomilos               Kilometre: 114,257 
Hedef :       Eğriboz (Evia), Eretria

Sabah gürültü ile uyanıyoruz. İçlerinde beş, altısı çocuk, bir, ikisi genç  yaklaşık kırk kişilik bir grup gelmiş, tam önümüzde denize giriyorlar. Yaş ortalaması 70, 80. Bu Yunan yaşlıları konuşmayı çok seviyor, özellikle denizin içinde ya iki kişi ya da grup olarak saatlerce konuşabiliyorlar.

Biz de kalkıp denize girip, duşumuzu alıp, Muazzez’i toparlayıp, kahvemizi içip, farklı bir yerde kahvaltı yapmak üzere yola çıkıyoruz. Bir süre gittikten sonra Navigasyon’un ihanetine uğruyoruz. Tabi bizim uyuduğumuz da bir gerçek. (Otoban ve ücretli yollardan kaçın seçenekleri işaretli olmasına rağmen) Kendimizi otobanda buluyoruz birden. Hem de ücret gişelerinden 1 veya 2 km önce. Verip paramızı çıkıyoruz acilen.

Yol kenarında çam ağaçlarının altında, denize 7 – 8 metre dik bir yamacın üzerinde yer bulup kahvaltımızı yapıyoruz. Bu akşam konaklanacak yeri, yine doğaçlama “Larymna” olarak belirledik. Dar, bazen toprak yollardan, dağ, tepe aşarak akşam 5 gibi varıyoruz Larymna’ya. Burası ufak bir koy, koyun karşı kıyısında haritada gözümüzden kaçan Metallica kasabası var. Aslında kasaba değil Larco firmasının demir, çelik fabrikası. Burası dahil, koyun çevresi demir pası renginde. Dev baca ve çıkan duman da hiç hoş değil. Bir kaç fotoğraf çekip hemen kaçıyoruz.

Epey geç oldu, bu saatten sonra gidip yer bulmak kolay olmayacak. Neyse, yapacak bir şey yok. Burası bir delta, kıyıda doğru dürüst yer ve yol yok, vuruyoruz kendimizi dağlara. Bir süre fabrikaya cevher sağladığını düşündüğümüz devasa maden ocaklarının yanından ilerliyoruz. Her yer paslı toprak. Baya bir tırmanıyoruz. Tepede, bir kasabanın marketinden alış-veriş yapıp yola devam ediyoruz. Hedef, Eğriboz adasına kadar gitmek.

Akşam 7 gibi adanın oralara varıyoruz. Ada ve Ana kara, iki köprü ile bağlı bir birine. Kuzeydeki köprüye yöneliyoruz. Köprünün iki yanı da oldukça büyük şehir, park problemi var. Dönüşte gezmek üzere pas geçiyoruz. Ada’nın Ana karaya bakan tarafından Güneye doğru ilerliyoruz. Bölge biraz sanayi bölgesi gibi, hoşumuza gitmiyor devam ediyoruz. Eretria denen bir yere geliyoruz. Arabanın ancak sığacağı bir kapıdan girilen, sonradan dikildiği belli bir düzende, devasa olmuş Okaliptüs ağaçlarının gölgesinde, yine denize sıfır bir yer buluyoruz. Enteresan biçimde kimse yok. İlk önce uydunun çekip çekmediğini kontrol ediyoruz. Çekmiyor, ağaçlardan dolayı, yerimizi değiştiriyoruz, yok. Neyse, üçüncü denemede buluyoruz uyduyu, Ada’nın merakla beklediği dizinin yeni bölümü var. Seyrettirmeye söz verdik Yemeğimizi yeyip, Ada dizi seyrederken, biz dışarıda şarabımızı içip yatıyoruz. Yarın da adadayız ama neresinde belli değil. Yarın ola hayır ola.

Eğriboz, Konakladığımız Eretria sahili

Koordinat: 38.392768, 23.781668

25 Temmuz 2018, Çarşamba

Hareket:    Karavomilos                Kilometre: 114,607 
Hedef :     Eğriboz (Evia), Limnionas

Sabah kalkıp, kahvemizi içip, hazırlığımızı yapıyoruz. Yola çıkmamız 11:30’ u buluyor. Navigasyona “Vithouri” olarak giriyoruz hedefi. Ada çok büyük, güneyine inmek istemiyoruz, direkt doğusuna geçip kuzeye çıkarak ada turunu tamamlamak daha mantıklı. Doğuya doğru yola çıkıyoruz, bir süre sonra yol dikleşiyor. O kadar dik ve virajlı olamaya başlıyor ki genelde 2. vites ara sıra da 3. vites ile yol alıyoruz. Muazzez zorlanıyor ama ses çıkartmayıp, dayanıyor. Bir yandan hata mı yaptık diye düşünürken, bir yandan da çam ağaçları, dağlar, görüntü bizi büyülüyor. İki, İki buçuk saat tırmanıyoruz. Manzara şahane.

Eğriboz, Dağdan bir görünüş

Bir kaç dağ köyünden geçiyoruz. Buralarda genellikle arıcılık yapıyorlar, arı ve kovan bol. Bulursak çam balı alalım diyoruz. Ayrıca, dev çamların kabuklarını yere paralel kesip altına  yüzlerce poşet bağlamışlar ve çam reçinesi topluyorlar. Her birinde yarım kilo ile bir kilo arasında, belki de daha fazla reçine birikmiş.

Bu arada güzel bir yer bulup, geç kahvaltımızı yapıyoruz. (kahvaltıyı geç yapıyoruz ama yolda meyve, abur cubur atıştırdığımızdan problem olmuyor.) Yola devam, artık inişteyiz, yol çok bozuldu. Bir ara yol o kadar dar ve kötü oldu ki, bir kaç evden oluşan bir köyde bir evinin bahçesine giriyoruz, yolun sonu zannettik.

Eğriboz, Çam reçinesi üretimi.

Son yol ayrımında Vithouri hedefinden vazgeçiyoruz. Çünkü yol oradan sonra devam etmiyor ve Vithouri’ den buraya tekrar dönmek zorundayız. Tekrar buraya dönmek, bu yollardan tekrar geçmeyi istemiyoruz. Yeni hedef “Limnionas”. Bu noktadan iniş 40 dakika falan sürüyor ama bu yollardan daha önce hiç bir karavan geçmemiştir hissi doğuruyor içimize. Belki de gerçekten öyledir :) .

Burada epey araba, çadır, iki tane kafe, taverna var. Demek ki yarın gideceğimiz yol daha iyi. (Bu arada yola çıkmadan önce bir miktar mazot almıştım, iyi ki de almışım, buralarda yakıtsız kalmak felaket olurdu)

Koy’un kumu, kum değil denizin ufalayıp, yuvarladığı minik taşlar, güzel görünüyor. Deniz birden derinleşen, daha iri taşlardan oluşan bir yapıda. Yine duş var. Denize girip, duşumuzu alıyoruz. Sonra koyda bir yürüyüş yapıyoruz. Karşı uçta onlarca çadır ve çekme karavan var. Ama karavanlar yıllardır burada gibi. Hava kararıyor, akşam yemeğini tavernada yiyelim diyoruz. Hemen karavanın yanındaki, yakın olanı seçiyoruz. Akşam 8 – 9 gibi gideceğiz. Çok bulutlanan hava şimşek ve gök gürültüsü halinde geldiğimiz dağın ardında homurdanıyor, belli ki buraya da yağacak. Karavanı biraz topluyor, yemeğe gidiyoruz. Yemekteyken biraz çiseliyor, gürlediği kadar yağmıyor. Yağsa iyi olacaktı, tozlu yollar Muazzez‘i çok kirletmişti, bir duş iyi gelirdi.

Yunanda klasikleşen yemeğimiz 2 porsiyon küçük balık, ızgara iri karides, ızgara ahtapot, yunan salatası ve uzo’dan oluşuyor. Porsiyonlar büyük, bitiremiyoruz. Son anda gelen şanslı kedi neredeyse 1 porsiyon balığı yeyip, mutlu şekilde ayrılıyor masadan. 45 € gelen hesabı kredi kartı ile ödeyebiliyoruz. Muazzez bizi bekler, günü sonlandırıp gidip yatıyoruz.

Koordinat: 38.712623, 23.753138

26 Temmuz 2018, Perşembe

Hareket:     Eğriboz (Evia), Limnionas     Kilometre: 114,684
Hedef :      Atina

Sabah kalkıp denize girerek başlıyoruz yeni güne. Sandalyelerimizi dışarı atıp kahve keyfi yapmadan önce, sahildeki duşta şampuanla iyice yıkıyoruz kendimizi. Kahve içerken yaptığımız hesapta çok yavaş ilerlediğimiz çıkıyor ortaya. Neredeyse tatil süresinin ortasına gelmemize rağmen, Yunanistan’ın güney ucuna bir hayli yolumuz var daha. Zaten doğaçlama, ani kararlarla ilerlediğimizden, yine ani bir kararla adayı dolaşmayı boş verip, doğru Atina’ya gitme fikrini atıyoruz ortaya. Bunun üzerine, yolda kahvaltı yapmak üzere hazırlanıp düşüyoruz yola. Bu sefer yine tırmanarak ama düne göre mükemmel bir yoldan ilerliyoruz. Bazı noktalarda manzara eşsiz güzel. Her beş dakikada bir fotoğraf çekmek, manzarayı seyretmek için mola veriyoruz.

İşletmecisi çok ilgili bir kadın. Bize Atina’ya, Akropolis’e nasıl gidileceğini, nerelerin gezilmesi gerektiğini, fiyatları, kombine müze biletini, her şeyi, bize verdiği bir harita üzerinde anlatıyor. Otopark’ın günlüğü 13 €, kapılar sabah 6:15 de açılıyor, 22:00 da kapanıyor. Eğer geç kalırsanız haber verin gelir açarım diye de açık kapı bırakıyor.

Biz Muazzez’i park edip, Pire Limanında uzun bir tur atıp, sonra dönüp, karavanda yemek yeyip yatıyoruz. Yarın uzun bir gün olacak.

Sabah kahvaltı için sandviç hazırlayıp 8:15 gibi ayrılıyoruz otoparktan. Metro beş dakika mesafede. Gidip gişeden biletlerimizi alıyoruz. Bilet 1.40 €, 1.5 saat içinde neye binersen bin geçerli. Küçük olduğu için Ada’ya indirimli bilet veriyor gişedeki adam. Kartlar manyetik, turnikeden geçip biniyoruz metroya. “Pireas” istasyonundan binip, yedi durak sonra “Monastiraki” istasyonunda iniyoruz. Tam meydana.

Aldığımız tüyolar sayesinde direkt Akropol’ ü zorlamıyoruz. Zira çok uzun kuyruk oluyormuş. Akropol giriş 20 €. Onun yerine “Keramekios’ a” gidip, kombine bilet alıp, orayı ve müzesini dolaşıyoruz önce. Kombine bilet 30, Ada ise ücretsiz. Keramekios, adından da anlaşılacağı üzere seramik mahallesi imiş. Yani çömlekçilik yapıyorlarmış. Ayrıca önemli bir mezar, mezarlık alanı.

Atina, Keramekios Müzesinin bahçesinden bir görünüş

Sonra “Ancient Agora’ya” doğru yola çıktık ama girişini kaçırıp Akropolis’e kadar yürüyoruz. Tekrar inip çıkmak zor geliyor. Programı tersten uygulayacağız. Bu sefer “Plaka” tarafından dolanıp önce Akropol Müzesine gidiyoruz. Müze’de gerçekten görülmeye değer eserler var.

Atina, Keramekios Müze’den altın figürler

Kombine bilet Müze’de geçmiyor, bizim için 5’er, Ada için 3 € verip bilet alıyoruz. Maalesef fotoğraf çekmek yasak. Bazen fotoğraf çekmemekte güzel, müzeyi doya, doya dolaşıyoruz. Tabi kaçınılmaz olarak, herkes gibi biz de bir kaç selfi patlatıyoruz kaçak olarak. Müze’den sonra sıra Akropolde.

Evet, acayip bir bilet kuyruğu var, biz elimizi kolumuzu sallayarak giriyoruz içeriye kombinemizle. Akropol çok yüksekte, öğle sıcağında çok yorucu oluyor. Çok gölgelik alan da yok. Ayrıca, İnşaat var, inşaat araçları, vinçler, iskeleler falan görseli de etkilemiş. Tüm bunlara rağmen heybetine diyecek hiç bir şey yok, insanı oldukça etkiliyor. İki saate yakın gezip, fotoğraf çekiyoruz. Artık çıkmamız lazım yoksa eriyeceğiz. Akropol’den çıkıp Plaka sokaklarında dolaşıyoruz. Burada oldukça çok kafe, taverna var. Birine oturup buz gibi bira ve patates yapıyoruz. Biraz dinlendikten sonra geziye devam. Biraz daha Plaka sokaklarında dolaşıp, açacak ve tabaklarımızı alıp koleksiyon faslını kapatıyoruz.

Atina, Akropol’den bir görüntü

Saat 15:00’ i geçtiği için Hadrian Kütüphanesi kapalı. O zaman hedef Ancient Agora, yürüyerek varıyoruz. Kombine biletlerimiz burada da geçerli. Kombine bilet ile beş gün içerisinde her yere girebiliyorsunuz ama birer kere girme şansınız var. Gerçekten çok yorulduk, yoksa burayı yarım bırakıp yarın devam ederdik.  Girdik bir kere bitireceğiz mecburen. Büyük bir alan (Broşürden görebilirsiniz) Hemen hemen her yerini dolaşıyoruz ama biz de bitiyoruz, 22,000 adım atmışız bu sıcakta şu ana kadar. Söyleniyor ama Ada’nın bizimle bu kadar yürümesine şaşırıyorum. Alışıyor sanırım.

 (Bu arada söylemeyi unuttum Plaka’da biradan sonra dolaşırken terk edilmiş virane bir yapı görüp içine girdik, süper grafitiler vardı. Bolca fotoğrafladık.)

Artık saat altı oldu. Gücümüz olsa Akropol’ü tepeden gören bir nokta var, oraya çıkıp gün batımında Akropol’ü çekmek vardı, ama;

  1. Çok yorgunuz
  2. Hava çok bulutlu, hatta ara sıra gümbürdüyor.
  3. Akropol’de, tepenin baktığı tarafta inşaat var.

Yani çıkmamak için neden çok. Bu günlük Atina gezimizi bitiriyoruz. Ancient Agora’ya yakın bir kahvede Grek kahvemizi içip dinleniyoruz.

28 Temmuz 2018, Cumartesi

Hareket:    Atina             Kilometre: 114,819 
Hedef :     Mora, Nea Kios

Sabah kalkıp, giyinip hemen çıkıyor, otoparka yakın bir kafede sabah kahvemizi içiyor ve tuvaletini kullanıyoruz. Karavanın tuvaletinin deposu hala dolu. Metroya atlayarak dün gittiğimiz Monastiraki istasyona gidiyoruz. İlk ziyaretimiz erken kapandığı için dün giremediğimiz Hadrian Kütüphanesi

Yakın olduğu için ikinci ziyaret Roman Agorası oluyor. İkisinde de dün aldığımız kombine biletler geçerli. Güneş yükseliyor, hava sıcak.

Üçüncü ziyaret olarak, Plaka’dan yürüyerek Hadrian Kapısına gidiyoruz. Hemen arkasında Olimpioione var. İçindeki Zeus Tapınağı muhteşem. Buradan Akropol de görünüyor. (Zaten her yerden görünüyor.) Bu arada bir şeyi anlamadım. Zeus Tanrıların, Tanrısı değil mi? Athena’nın tapınağı yukarıda, Zeus’un Tapınağı aşağıda, hiyerarşiye ters :)

Neyse, sırada Başbakanlık Sarayı ve Parlamento Binası var ama önce, ilk modern olimpiyatların yapıldığı stadyuma dışarıdan bir göz atıp, biraz fotoğraf çekiyoruz. Sonrasında Lykeion Kalıntıları var fakat görülecek bir şey yok, yaz yağmuru da başlayınca, hızla dolaşıp çıkıyoruz.

Başbakanlık Sarayı önündeki etek, tayt ve ponponlu ayakkabılı askerlerle hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Parlamento Binası önündeki askerlerin ilginç yürüyüşlerini seyredip devam ediyoruz.

Epey yorulduk. Dün 22,000 adım atmıştık, bugün 15,000 oldu. İki günde neredeyse Atina’ya kadar olan sürede yürüdüğümüz kadar yol yürüdük. Sırada dönüş var. Atina’nın İstiklal Caddesi gibi olan Ermou caddesinden geçerek artık aşina olduğumuz durağa gidip metro ile Pire’ye dönüyoruz. Aynı yerde bu sefer et şişten yapılmış pitamızı yeyip karavana dönüyoruz.

Biraz toparlanıp akşam üzeri saat dört gibi yola çıkıyoruz. Hedef Mora yarım adası. Korint kanalından geçeceğiz. Tekne ile dolaşırken bir türlü  isteyip de ulaşamadığımız hedeflerden bir de Korint Kanalından geçerek Adriyatik denizine gitmekti. Kısmet karavanla bu kanalı karadan geçmekmiş. Saat altı gibi kanala geliyoruz. Çok derin.  Kanaldan geçen koca tekneler ufacık görünüyor. Köprüde Bungee Jumping yapıyorlar.

Koordinat: 37.582593, 22.742758 (Yaklaşık)

Fotoğraflarımızı çekip devam ediyoruz, bakalım gecelemek için uygun yer bulabilecek miyiz? Hedef olarak Nea Kios’u seçip, sevdiğimiz bir ismi taşıyan Argos yerleşkesinden geçip, saat On Buçukta varıyoruz. (Argos, yıllardır ara sıra gittiğimiz, Maltepe Beş Çeşmelerde ki bir meyhanenin adı.) Hemen duşu olan bir sahil kenarına konuşlanıyoruz. Hava kararıyor. Muhteşem bir Ay mehtabında uzo ile sahile koyduğumuz sandalyelerde günü noktalıyoruz.

Mora, Nea Kios, Ay mehtabı

29 Temmuz 2018, Pazar

Hareket:        Mora, Nea Kios         Kilometre: 114,974
Hedef :         Mora, Monemvasia

Sabah kalkıp, denize girip, duşumuzu alıp, hasır şemsiyenin altında kahvemizi içip güne başlıyoruz. Saat 11 gibi tekrar yola çıkıyoruz. Geldiğimiz yer tesadüfen Naflion’a çok yakın. 15 dakikada orada oluyoruz.

Naflion çok güzel bir yer. Biri denizin içerisinde toplam üç tane kalesi var. Büyük bir liman, limanda bir cruise gemisi, onlarca yelkenli ve balıkçı tekneleri görünüyor. Burası Helen’e başkentlik yapmış zamanında. Ayrıca, Osmanlının eline geçmiş, meydanda “Syntagmtos Meydanı” biri tiyatro olarak kullanılan iki tane cami var. Sokaklar çok güzel, uzaktan da olsa kaleleri fotoğraflıyoruz. Bir adet masa örtüsü satın alarak lokal alış verişimizi de tamamlıyoruz. Karavana dönüp saat 13:30’ da kahvaltımızı ancak yapabiliyoruz. Şimdi biraz dinlenme ve sonraki yere karar verme zamanı.

Hedefi Monemvasia olarak belirliyoruz. Yol yaklaşık 180 Km, yine sahil yollarını seçip navigasyona giriyoruz. Bu arada, yer araştırması, Naflion marinanın önünden su takviyesi falan yola çıkışımız akşam saat dördü buluyor. Yol yüksek dağlardan, virajlı yollarda, küçük köylerden, enfes manzaralardan ilerliyor. Yükseldikçe hava serinliyor. Ara sıra yağmur çiseliyor, gök gürültüsü her daim var. Tepede bir yerlerde durup kahve molası veriyoruz. Manzara muhteşem. Zaten her zaman olduğu gibi sık sık durup fotoğraf çekiyoruz.

Monemvasia’ya 10, 15 dakika mesafedeki kamp alanına gelmemiz 5 saati buluyor. 15’e yakın karavan var ağaçların altında, harika bir kumsal. Biz direkt kumsala dalıyoruz. Ön tekerler kuma saplanıyor, olsun yarın hallederiz nasıl olsa. Çok yorgunuz, donmuş balık almıştık, yapmaya üşenip makarna ile geçiştiriyoruz akşam yemeğini. Sonra da yine denize doğru muhteşem dolunayda, denize vuran ışıltılarını seyredip şarabımızı içerek atıyoruz günün yorgunluğunu.

Burası kamp için ideal bir yer. Çok sakin, geniş ve uzun kumsal, berrak deniz var. Ayrıca yerleşime uzak olmasına rağmen çalışan duş var.

İki seferdir konum almayı unutuyorum, bu da haritadan sonradan aldığım yaklaşık koordinat.

Koordinat: 36.732231, 23.029181  (Yaklaşık)

3. Hafta

30 Temmuz 2018, Pazartesi

Hareket:     Mora,Monemvasia      Kilometre: 115,153
Hedef :      Mora, Karavoslasi

Sabah kalkıp, deniz ve duş işini hallediyoruz. Karavan toplanması, kahvaltı, tekerleğin altına kuru palmiye yaprakları koyarak karavanı kumdan kurtarma operasyonu derken yola çıkış 11’i buluyor. (Bu arada deniz çok berrak, kumlu, çok güzel. Söyleyeyim dedim bir daha.) 15 dakika sonra Monemvasia adasındayız. Güzel bir kalesi var. Ada bir köprü ile ana karaya bağlı. Köprüden sonra park yerleri var, Muazzez’i park edip, kızımız Ada’yı karavanda bırakıp, yürüyerek adayı dolaşmaya gidiyoruz

Kalenin tarihini Google’ dan okuyun artık. Ama muhteşem görüntüler var. Adanın ana karaya bakan, giriş kısmı sarp kayalık, dolayısıyla doğal sur. Denize bakan ucunda sur ve içinde dar sokaklar, evler, mağazalar, kafeler olan yaşam alanı. Yukarıya çıkınca ibadethane, hamam ve muhtemelen zamanının yönetim binaları alanına gidiliyor. İki saate yakın dolaşıyoruz. Sonra dönüp bir sonraki adımımız olan Sparta’ya doğru yola çıkıyoruz

Her neyse, dolaştıktan sonra 1968’de dikilen Spartalı heykelinin önünde hatıra fotoğrafı çekilerek yola çıkıyoruz. Hedefimizde yine deniz kenarı var. Bize göre deniz kenarları gecelemek için daha uygun, daha keyifli. En azından Yunanistan için. Biraz geri dönerek Karavoslasi’ye kadar geliyoruz.

Yine koyu tam karşıdan gören boş bir arsaya yerleşiyoruz. Koyda yelkenliler demir atmış. Hava güzel, biraz serin. Sahil iri taşlı ve denizin getirdiği malzemeler var etrafta. Masamızı kurup yemeğimizi yiyoruz, sonrasında denizi seyrederek uzo keyfi devam edecek.

Koordinat: 36.69709, 22.383347

31 Temmuz 2018, Salı

Hareket:        Mora, Karavoslasi        Kilometre: 115,323  
Hedef :         Mora, Kato Samiko 

Bu sefer erken kalkıp saat 8:30’ da yola çıkıyoruz. Bugün yolumuz fazla. Kahvaltıyı yolda atıştırarak yapıyoruz. İlk hedefimiz Antik Messene kenti. Ulaşmamız 12’ yi buluyor. Önce Zeus tapınağına gitmeye çalışıyoruz ama bulamayıp, Moni Volkanou Manastırı ile idare ediyoruz. Tabelalar burayı gösterdiği halde, buradakiler bilmiyorlar tapınağı. Olsun zaten “N” adet Zeus tapınağı gördük.  Tekrar dönüp Antik kente geliyoruz. Giriş pahalı, 12 €, Athena Müzesi bile 5 € idi. Neyse, verip parayı giriyoruz. Geniş bir alan. O zaman yeni başlayan olimpiyatlar için yapılan stadyum, jimnasyum vb. gezmek, fotoğraf çekmek epey zaman alıyor. Alanın detayı fotoğraftaki broşürde var.

Mora, Messene Antik Kenti broşür ve krokisi

Messene’ den çıkıyoruz, bir sonraki hedef Olimpiya fakat oraya yetişemeyeceğiz. Yakın bir yerde, deniz kenarında kalalım diyoruz. Navigsayon ana yola kadar 45 dakika çok değişik yollardan götürüyor bizi. Hatta bir ara yolun ortasındaki asfalt çatlaklarında büyüyen ot ve bitkilerin boyu 40 cm olunca, yıllardır bizden başka aracın geçmediğini düşünüyoruz bu yollardan. Belki de yol bitecek geri dönmek zorunda kalacağız kuşkusu ile devam ediyoruz. (bu kuşkuyu Yunanistan’ da bir kaç kez yaşadık.) Ama yol bitiyor ve ana yola bağlanıyoruz. Kuşku bir yana ama bu ara yollar çok daha hoşumuza gidiyor.

Mora, Messene Antik Kentinden bir görünüş

Yol sonunda bizi Olympia’ ya yakın mesafede bir deniz kıyısına getiriyor. İlk gördüğümüz plaj tabelasından içeri giriyoruz. Sürpriz, büyük bir kumsal ve büyük bir kum zambağı tarlası, muhteşem görüntüler. Bu güzellik, araba ve insan kalabalığını görmezden getiriyor, zaten akşam giderler. Mis gibi kokuyor. Mutluyuz.

Koordinat: 37.530654, 21.576809

01 Ağustos 2018, Çarşamba

Hareket:       Mora, Kato Samiko       Kilometre: 115,512 
Hedef :        Kato Vasiliki

Sabah yine erken kalkıp, kahvemizi içip, yola hazırlanıyoruz. İlk hedef Oliympia. Yola çıkışımız 9:00’ u buluyor ve öğleye doğru varıyoruz. Olympia tarihte ilk olimpiyatların yapıldığı yer. Stadyum hala güzel ve gençler başlangıç çizgisinden koşup binlerce yıl öncesini tekrar yaşatıyorlar.

Olympia giriş bileti

Olympia giriş bileti. Alttaki kulakçıklardan üç tane var. Biri antik alan, biri Olimpiyat müzesi, bir de Olimpiyat tarihi müzesi için. Uzun sürdü ama üçünü de dolaştık. Seyir defterine yapıştırdığım bu bileti yerde bulmuştum, onun için iki kulağı kullanılmamış.

Mora, Olympia, İlk olimpiyatın yapıldığı alan, başlangıç çizgisi görünüyor.

Tarihteki ilk olimpiyatın yapıldığı yerde olmak güzel bir duygu. Alanda yine iki Zeus Tapınağı (Her yerde sütunları en kalın olanlar) Sunaklar, Olimpiyat komitesi toplantı binası, diğer tapınaklar, oldukça yoğun bir alan var. Müzeler de görülmeye değer.

Burada Olimpiyat müzesinin giriş holünde göçmenlerle ilgili bir fotoğraf sergisine rastlıyoruz. Fotoğraflar güzel, broşürden bir bölüm aşağıda

Mora,Olympia, Göçmenler konulu Fotoğraf sergisi broşürü

Saat 3 gibi çıkıyoruz Olympia’dan. Bugün Mora Adasını terk etmek amacımız. Bir Buçuk saatlik yolumuz var. Kıyı kıyı ilerliyoruz yine. Bu sefer dikkatliyim. Dün yazmayı unuttum, Navigasyona ücretli yollar, otobanlardan uzak dur diye girdiğim halde dün ikinci kez paralı otobana girdi. Ama genelde Google’dan memnunum. (Bu arada, Yunanistan’da Yandex çalışmıyor ne hikmetse.) Karavanın kendi navigasyonundan ziyade Google’ı kullanıyorum. Gülten araba navigasyonunu yolların durumuna bakmak için kullanıyor, iş bölümü gayet iyi. Google, şimdiye kadar bizi enfes yerlerden geçirdi, muhteşem manzaralara tanıklık etmemizi sağladı, dediğim gibi memnunuz.





Akşam üstü 16:30 gibi Rio’ ya geliyoruz. Burada büyük bir asma köprü var. Mora’dan ana karaya geçmek için. Fakat dün akşam Kato Samiko sahilindeyken tanıştığımız, dedesi Sinop göçmeni olan ve epey bir Türkiye ziyareti yapmış Yunanlı bir çift, bize “Köprü çok pahalı, normal araba 35 €, senin karavan en az 50 € tutar. Sen en iyisi köprünün altından kalkan feribota bin, taş çatlasa 20 € tutar” diye tüyoyu verdi.

Biz de bu tüyo ile Rio’ya gelince 5, 10 dakika aramayla Feribotu bulduk. Kural gereği Feribota geri, geri bindik. Biletçi çocuk geldi, “ne kadar ?” dedim. 11 € dedi. Eee epey kardayız J.

Kısa bir yolculukla, köprüye paralel geçiyoruz karşıya, Antirio’ya. Burası da karmaşık şehir formatında, buralarda kalmak istemiyoruz. Yorgunuz da, şehrin dışına çıkıp bir sahil arayalım diyoruz ve gözümüze Kato Vasiliki’yi kestiriyoruz.  Geliyoruz ama kalınacak gibi değil, sahilden kasaba boyunca ilerliyoruz. Taşlık bir yere geliyoruz. Navigasyon yol ilerde bitiyor diyor ama ben inatla ilerliyorum. Yine bir sürpriz. Küçük bir koy. İki karavan, bir kaç araba, duş var. Deniz, kum ve hemen arkasındaki yeşilliğe yerleşiyoruz. Harika. Gün yemek, şarap, serin esen rüzgarla bitiyor.

Koordinat: 38.343102, 21.616756

02 Ağustos 2018, Perşembe

Hareket:     Kato Vasiliki           Kilometre: 115,699 
Hedef :      Pogonia

Sabah kalkıp deniz ritüelini gerçekleştiriyoruz. Sahildeki duş arıların istilasında olduğu için duşu karavanın dış duşu ile alıp, kahve ve sonrasında kahvaltı yaparak saat on bir gibi yola çıkıyoruz.

Aslında hedefimiz Preveze ama otobanları kullanmadığımız için yol çok uzun. Bu nedenle uygun bir yer bulup kalmak niyetimiz. Yüz kilometre sonra yer aramaya başlıyoruz artık. Bir kaç başarısız denemeden sonra yol bizi Pogonia sahiline götürüyor. Bir kaç karavan var. Biz de sahilin yanındaki taşlığın hemen yanındaki çim şeride konuşlanıyoruz. Burası da uzun bir sahil. Duş yok. Biramızı içip biraz dinlendikten sonra denize giriyoruz.

Pogonia, Koyunlar ziyaretimize geldi

Deniz çok temiz ve kum, ancak iki yüz metre gittikten sonra boyunuza ulaşıyor deniz. Ayrıca çok sıcak. Ada çok seviyor, uzun zamandır ilk defa bu kadar denize girdiğini görüyorum. Gece buradayız. Bu arada karşıkı dağdan gök gürültüleri geliyor. Hadi hayırlısı.

Koordinat: 38.796067, 20.852122

04 Ağustos 2018, Cumartesi

Hareket:       Pogonia               Kilometre: 115,832 
Hedef :        Longades, Yanya

Hergün yol almaktan yorulmuştuk, ayrıca denizi de güzel bulunca, burada bir gün daha geçirmeye karar veriyoruz. Cuma günü, dinlenme, deniz, yeme, içme ve kısa yürüyüşle geçiyor.

Artık dinlendik, bugün erken kalkıp, hazırlıklarımızı yapıp saat dokuz gibi yola çıkıyoruz. Hedef Preveze.

Navigasyon, otoban ve ücretli yollardan kaçındığı için Arte körfezini dolanan bir rota çiziyor. Üç saatten fazla bir yol. Halbuki körfezin girişinde dar bir geçit var ve bir köprü görünüyor. Yol yarım saat. Hadi diyoruz kurallardan bir ödün verelim, köprüyü kullanalım bu sefer. Çok çabuk geliyoruz o noktaya ama geçeceğimiz köprü değil, boğaz altından geçen bir tünel. Fiyatı da 3 € gayet uygun. Tünelden sonrası zaten Preveze.

Preveze çok büyük bir yer değil. Arabayı park edip sahilini, ara sokaklarını turluyoruz. Bir fırından kahvaltılık bir şeyler alıp karavana dönüyoruz. Saat daha erken, burada bize göre yapacak çok bir şey yok. Hadi diyoruz bir sonraki hedefe zıplayalım. Parga.

Yine kıyıdan ilerliyoruz. Preveze öncesi ve Parga’ya kadar olan her yer hem araba hem de insan olarak çok kalabalık. Hele plajlar, insanlar neredeyse üst üste. O kadar sakin yerlerde deniz keyfi yapınca, buralar çok açmıyor bizi. Aslında giderken güzel bir kıyı bulursak kalalım diyorduk, olmadı ve Parga’ya geldik. Parga da her yer gibi kalabalık. Merkeze karavanla giremiyoruz. Yukarılarda dar bir yolda, bir duvar kenarı bulup, duvara iyice yanaşıp, park edip, yürüyerek Venedik kalesini gezmeye gidiyoruz. Kale harap vaziyette ama kaleden manzara muhteşem. Parga çok güzel bir kasaba. Kaleden bakınca (Yüzünü kara tarafına çevirdiğinde) sağ taraf yerleşim, kasaba, sol taraf güzel kumu olan, uzun bir kumsala sahip Valtos Plajı. Neredeyse dolu görünüyor. Bol fotoğraf çekiyoruz. Sağ tarafta kasabanın açığındaki  ada ve açıktaki kayalar güzel görüntü veriyor. Görsel olarak hoşumuza gidiyor.

MED Club, krokide de görünüyor. Karavanı da buranın çok yakınına park ettik.

Parga’yı gezdikten sonra, Muazzez‘e kalacak yer bulamadığımızdan, ayrıca burayı çok kalabalık bulduğumuzdan, nereyi bulursak orada yatarız diyerek, tekrar yola çıkıyoruz. Aslında bir sonraki hedefimiz Meteora.

Meteora buraya neredeyse  dört buçuk saat. Kurgumuz şöyle; bir, iki saat gidip, küçük bir köy bulup, tavernasında karnımızı doyurup, orada da gecelemek. Ama yol bizi Yanya’nın yanındaki Pamvotida gölüne düşürüyor. Akşam ışığında göl muhteşem görünüyor. Göl kıyısındaki ceviz ağaçları da muhteşem, yer de müsait. Kendi tavernamızı yapmaya karar veriyoruz. Çekiyoruz Muazzez’i Longades kasabası yakınında, göl kenarındaki bir ceviz ağacının altına. Yemeğimizi yeyip, gölde güneş batarken uzomuzu içmek keyifli oluyor. (Tabi bu manzarada sivrisineklerin rolü de var ama onları bu muhteşemliğin içerisine almayacağım.) Fotoğraflar bir sonraki yazıda.

Parga kalesinin uzaktan görünümü

Koordinat: 39.671838, 20.917526

05 Ağustos 2018, Pazar

Hareket:       Longades, Yanya         Kilometre: 116,067 
Hedef :        Grebene, Felli

Erkenden kahve ile güne başlıyoruz. Sabah ışıkları durgun gölde çok güzel görüntü veriyor. Güneşi gören ufak çiçekli, ufak yapraklı Nilüfer çiçekleri sarı sarı bakıyorlar güneşe. (Muhtemelen Nilüfer değiller ama tavırları çok benziyor :) ) Ayrıca, keşke zoom olsaydı yanımda dedirtecek kadar çok kuş var gölde. Kuş fotoğrafçıları için iyi bir lokasyon olabilir. Yola çıkışımız saat On’u buluyor. Meteora’ya gidiyoruz.

Meteora Yunanca “Havada asılı olan” demekmiş. Meteora ayrı ayrı dev kayaların üzerine kurulmuş altı adet manastırdan oluşmuş bir bölge. Bizim Peri Bacaları gibi, tabii daha devasa olmalı, tepelerinde taş yerine manastır var.  Altı manastırın dördünde rahipler (Yani yalnızca erkekler), İkisinde ise rahibeler (yani yalnızca kadınlar) kalmakta imiş. Ziyaretçiler için böyle bir ayrım söz konusu değil imiş. Yani durum böyle imiş, gidip göreceğiz. Haa bir de güncel olduğu için belirteyim. “Game Of The Trones” dizisinin bazı bölümleri bu manastırlarda çekilmiş. Bir de bu manastırların ağır milliyetçi tarafları var, o konuya girmek istemiyorum, Google’a müracaat edin. Meteora’ya doğru yüksek yerlerden geçiyoruz. Altta otoban var, biz dağ yollarında dolanmayı tercih ediyoruz.

Neyse saat üç gibi geliyoruz bölgeye. Bazı manastırların kapanış saati 16:00 imiş, birini deniyoruz, başarılı olamıyoruz. Bir sonrakinde başarı var, buranın, Roussanou Manastırının kapanışı 17:00. Giriş kişi başı 3 €. Rahibelerin yaşadığı bir manastır. Erkek ve kadınların içeri çok açık girmelerine izin verilmiyor.  Neyseki girişte kapanılacak materyaller mevcut, alıp kullanabiliyorsun. Ayrıca, içeride fotoğraf çekmek yasak. Manastırın balkonumsu yerlerinden diğer manastırları çekiyoruz. Zaten içeride gezdirdikleri bir, iki küçük oda. Muhtemelen asıl yaşam yerlerine sokmuyorlar kimsyi. Özellikle bu manastırda erkekleri. Kısa sürede dolaşıp çıkıyoruz.

Manastırlar dışarıdan güzel ve ihtişamlı görünüyorlar. Onlarca fotoğraf çekiyoruz. Görünüşlerinden, kutsallıklarından burada turist sayısı oldukça fazla. Dolayısı ile her yer kalabalık.

Üstte sağda yolda bulduğum ama gidemediğimiz Varlaam Manastırının giriş bileti görünüyor. Biletteki fotoğrafta ilginç olan şey, ilkel bir asansör. Yukarıda iki keşiş gelen veya giden kişi ya da malı mekanik bir makara ile kontrol ediyor. Tabii şimdi böyle bir şey yok, her tarafa arabayla gidip, bir, iki merdiven çıkarak ulaşabiliyorsun. Akşam yediye kadar dolaşıyoruz Meteora’yı, yoruluyoruz. Gitme vakti geldi. Yine kalmak istemediğimiz bir kalabalık var, hava da oldukça sıcak. Sıcak deyince aklıma geldi, söylemeyi unuttum. Buraya gelirken yol bizi çok yükseklere çıkardı. Karavanın navigasyonunun haritasında buzun üzerinde gidiyoruz görünüyordu ve gerçekten de hava buraya göre buz gibiydi. Üşüdük ve arabanın camlarını kapattık. Yol da çok kötüydü. Hatta bir ara yol tabelasında “Bu yoldan gidecekseniz kendi riskinizi alırsınız” gibi bir şey yazdı. Bir şey olmadan geçtik neyse ki, buralara geldik sağ salim. Bu aşırı sıcakta o serinliği arıyoruz şimdi de. Yola çıkıyoruz. Dağ tepe geldiğimiz için mazot çabuk eksiliyor, bir kez daha yakıt alıyoruz. Yorgunuz da, bir saat gidip bir ormanın içerisine atıyoruz kendimizi. Çok ıssız. Yemeği yeyip uyuyacağız burada. Yerleşim yerlerine uzağız. En yakın yer Grebene, Felli sanırım.

Koordinat: 39.969032, 21.526914

06 Ağustos 2018, Pazartesi

Hareket:       Grebene, Felli       Kilometre: 116,256  
Hedef :        Stratoni

Sabah kalkıp, kahvemizi içip yola çıkıyoruz. Fakat çıkarken zorlanıyoruz. Büyük taşlı toprak patikadan öyle bir girmişiz ki ormana, altını vurmamaya çalışarak 300 metre geri geri gitmek zorunda kalıyoruz

Gerebene, Felli Ormanda kaldığımız yer Edessa’ ya gidiyoruz. Navigasyon yine ara yollardan iki saate yakın gösteriyor. Mazotumuz yarıya yaklaştı. Bir Shell istasyonunda fiyatı 1.381 €/lt görüyoruz. Yunanistan da fiyatlar çok değişken. Firmaya ve bölgeye göre değişiyor. Risk daha az olsun diye bildik istasyonlardan mazot almaya çalışıyoruz. BP ve Shell var tanıdık genelde. Bir önce BP den aldığımız mazotun litresi 1.479 €/lt iken bu sefer 1.381 €/lt. Yani burada mazot alırken fiyatlara dikkat etmekte yarar var. Bir ara 1.538 €/lt olarak bile tabela gördük.

Edessa’ ya gelişimiz öğle saat bir’i buluyor. Genelde navigasyonun tahmin ettiği sürenin iki katı sürede varıyoruz gideceğimiz yere. Acelemiz yok.  Orada kahve iç, burada fotoğraf çek derken yol uzuyor. Edessa, Osmanlı’nın söylemiyle Vodina. Voda, Slav dilinde su demekmiş (Google bilgisi). Dolayısı ile buranın çok sulak bir yer olduğu ortaya çıkmış oluyor. Zaten şehrin en önemli ve görsellerinde kullandıkları yeri, merkezine yakın büyük şelale. Şehre gelince tabelalardan şelaleyi bulmak kolay oluyor. Muazzez‘i yakın bir yerde, sokak arasında park edip, yürüyerek şelaleye gidiyoruz. Şelalenin yanı sıra, su değirmeni ve eski şehrin korunmuş bir bölgesi var görülecek.

Edessa kartpostalı

Evler tipik Osmanlı mimarisinde. Gerçi çok normal, tam 522 sene Osmanlı idaresinde kalmış. Her yeri dolaşıp bol bol fotoğraf çekiyoruz. Ufak tefek alışverişimizi de yaparak Edessa’yı bitiriyoruz. Saat 4’ü geçti, tekrar yola çıkıyoruz. Niyetimiz buradan Serez’e gitmek. Üç saate yakın yol var navigsyona göre. Bu saatten sonra oraya kadar gidemeyiz diye düşünüyoruz. Muhtemelen arada bir yerde uyuyup, sabah kaldığımız yerden devam edeceğiz. Yarım saat yol aldıktan sonra, kendi aramızda konuşurken, Yunanistan’ın kuzeyini daha önce çokça gezdiğimizi, gezilecek yerlerin çoğunu gördüğümüzü söylüyoruz birbirimize. Bu konuşma ile bir anda yeni bir karar çıkıyor ortaya. (Tabii 3500 km yol yaptıktan sonra, yorulmuşluk ta etkiliyor kararı.) Deniz kenarına gidip, iki gün dinlenip, kendimize gelmeyi benimsiyoruz hep beraber. Haritaya bakıp, en yakın yerin, hem de dönüş rotamıza uygun Stratoni olduğuna karar verip, direksiyonu kırıyoruz oraya. Yaklaşık 2.5 saat yolumuz var. Saat akşam 8 gibi orada oluruz.

Yol bizi Selanik’in içerisinden geçiriyor. İzmir Kordon’u hatırlatan sahilden geçerken, iki hafta önce yürüdüğümüz yerleri hatırlıyoruz tekrar.

Bu arada yazmadan geçmeyeyim, Edessa’dan çıktıktan sonra veya o bölgede, meyve bahçeleri oldukça fazla. Ara yollardan gitmenin avantajı da öyle. Bir ara, yolda durduk, yol kenarında yabani yetişmiş meyvelerden topladık. İnanılmaz, durduğumuz yerde elma, sarı, kırmızı, siyah erik, böğürtlen, badem, kuşburnu, üzüm, ahlat, incir, hepsi vardı. On dakikada 2 kilo meyve toplayıp yola devam ettik. Daha ne olsun.

Stratoni balıkçı barınağı

Selanik’ ten sonra yine ara yollardan, güzel kasaba ve köylerden geçerek ilerliyoruz. Akşam beklendiği gibi saat 8’de Startoni’ye ulaşıyoruz. Buraya geçen ayın 15’inde gelip iki gece kalmıştık. Şimdi biraz değişik bulduk. Kasaba sahilinden geçen ana yolu araçlara kapatmışlar. Biz de plajın sağ yanı, daha önce bir çok karavanın park ettiği ağaçlık bölgeye doğru yöneliyoruz. Karavanlar azalmış. 3 karavan var. Biz de çimenlik alanda boş bir yere yerleşiyoruz. Hemen sandalyeleri, masayı çıkartıp, soğuk bir kadeh uzo ile günün yorgunluğunu atıyoruz. Sonra yemek faslı ve akşam serinliğinde bir süre daha oturup yatmaya çekiliyoruz. O kadar kolay olmuyor tabi, yani sivrisinekler izin vermiyor. Gece periyodik sinek avcılığı uykuyu bölüyor.

Koordinat: 40.509812, 23.826509

08 Ağustos 2018, Çarşamba

Hareket:        Stratoni        Kilometre: 116,637 
Hedef :         Pendik

Artık eve dönüyoruz. Buraya dinlenmeye geldik ama iki gecedir sivrisinekten uyuyamıyoruz. Zaten döngüyü tamamladık. Dönüş yolundaki yerleri tekrar görmenin bir anlamı yok. Hatta bir konudan taviz verip otobandan döneceğiz, zira beş yüz küsur kilometre başka türlü bitmez. Kahvaltıyı yolda yapmak üzere vuruyoruz kendimizi yola. Direk otobana çıkıyoruz, basıyoruz gaza (Gaz dediysem 80 – 90 km :) ) bu kuzey otobanı çok pahalı değil. 3 kere ödeme yapıp toplam 6 € ödedik. Bizim Muazzez‘i normal araba olarak sayıyorlar. Saat 5 gibi sınıra geliyoruz. Türkiye’den Yunanistan’a gelirken bu tarafta çok uzun, bir kaç kilometre araç kuyruğu vardı. Bizim yönümüzde hemen hemen hiç araç yoktu. Dolayısıyla bu kuyruk bizi korkutuyordu biraz. Fakat yine şanslıyız, hiç araç yok. Her şey yolunda.

Tekirdağ’da köfte yenmeden geçilmez, açız da. Yemeğimizi yeyip saat 19:30’da eve varıyoruz.

Böylece bir tatile daha nokta koyuyoruz. Varış kilometremiz 117,253’ ü gösteriyor. 27 gün süren tatilimizde yaklaşık 4.300 kilometre yol yapmışız.


1964 yılında memur bir babanın çocuğu olarak Urfa’da doğdum. 1968 yılında hayatımın geri kalanını geçireceğim İstanbul’a tanıştım. 1986 yılında Yıldız Üniversitesi Kocaeli Mühendislik Fakültesinden Elektronik Mühendisi olarak mezun oldum. Sırasıyla askerlik, iş hayatına başlama, evlilik, iki tane dünya güzeli kız dünyaya getirme, kendi işini kurma ve sonra “Yeter daha ne kadar çalışacaksın?” diyerek iş hayatını komple bırakma çizgisinde bir yaşam geçirdikten sonra, hobilerime yöneldim. Yurt içi, yurt dışı geziler, teknecilik ve karavancılık ile görme, keşfetme ihtiyacımı karşılarken, bunları belgelemek için çocukluktan beri sevdalısı olduğum fotoğrafa tekrar başladım. Aslında çocukluktan beri sevdalı olduğum söylenemez; çocukluğumun tatil günleri, ilkokuldan başlayarak dayımın Maltepe’deki fotoğraf stüdyosunda çalışarak geçti. O zamanlar dışarıda oynamak yerine o daracık karanlık odada, fotoğrafçılığın mutfağında çalışmak nefret edilesi bir durumdu. Ama her aşk nefretten doğmaz mı? Doğar; dolayısıyla fotoğraf makinesini hiç bir zaman yanımdan ayırmadım. Askerlik sırasında, 1988 yılında, AFSAD'da temel eğitim aldım. 2014 yılında, emekli olur olmaz İFSAK’a üye oldum. Çeşitli karma sergilerde, dernek içerisindeki fotoğraf gruplarında, sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım. Bir dönem Yönetim Kurulu'nda görev yaptım. 2018 yılında İstanbul Fotoğraf Günleri Koordinasyonunu üstlendim. Ve bu sevdiğim ortamda bulunmaya devam ediyorum.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Gezi Kültürü