Portfolyo: Serra Kemmer/ Sokak Fotoğrafçısı Kimdir?

/

Nasıl bir edebiyat eleştirmeni, Shakespeare’i bahane ederek, aslında kendinden söz ediyorsa, sokak fotoğrafçısı da sokağı bahane ederek aslında kendinden mi söz eder? Yoksa kendinden sıyrılıp sokağın cazibesini mi arar?

Bana göre, her şeyden önce sokak fotoğrafçısı, sokak ortasında var olandır. Sokağın ortasında durup ruhunun maceralarını anlatandır.

Bunu yaparken de önünde cereyan eden, kendi ruhuyla kesişen anları tespit eden, böylece hem gözünün önünde olan biteni hem de kendini ileriki nesillere taşıyandır. Belki de Ara Güler’in dediği gibi, o bir tarih yazarıdır.

Bir başka tip fotoğrafçı da vardır ki, o önünde cereyan eden bir anı, zamansız ve mekansız olarak, belki de bazen şakayla karışık tespit eder. İşte bu tip sokak fotoğrafçısı belki de o anı bir maymunun gözünden görmeye can atar, kim bilir.

Baktığımızda her iki tip fotoğrafçı da sokaktadır aslında. Sokak derken, evinin dışıdır kastettiğim. İlle de bildiğimiz sokakta, mesela kaldırımların kenarında, sokak lambalarının altında değil, yeri geldiğinde postanede, yeri geldiğinde pastanede, meyhanede, kahvehanede olmaktan da söz ediyorum.

Bir de üretilen görsellere masa başında ahkam kesen cinsi vardır. Sokak anlarının altındaki gerçeğe karşı çoklukla bir kaygı duymadan bakan bu cins fotoğrafçı için gördüğü kareler, masa başındaki veyahut internet sayfasındaki şekiller, renkler, lekelerden ibarettir. Onları ölçer biçer, tıpkı bir mühendis edasıyla çalışır. İnsanların acılarını, ümitlerini bir cilt içine konulan şeylerden tanıyan bu cins, değil ara sokaklara çıkmak meydanlara bile çıkmamıştır oysa, hatta belki de burnunu bir pencereye dayayıp sokağa bakmamıştır bile.

Sokağı tespit etmek, sokağı resmetmek, önce sokağa bakmakla başlar. Önce bakacaksın, sonra göreceksin, ama o da yetmez, sokakta yaşayacaksın, sonra da tekrar can gözüyle göreceksin. Bundan sonrası kolay; ister yazarsın, ister çizersin, ister boyarsın, ister çekersin. Ama önce ille de sokağı yaşayacaksın.

Şimdi soruyorlar. “İyi bir sokak fotoğrafçısı nasıl olunur?” “Hangi makinayı, hangi objektifi kullanmak lazımdır?” diye.

Bir defa bence, yanında hangi makine varsa var, hiç fark etmez. Yok ışığı ayarla, arka planı ayarla, sonra orada dur bekle… demekle de olmaz. Mesela Sait Faik, sokakları yaşamış bir adamdır, bizzat insanlar arasına karışmıştır. Tek başına da olsa insanlar arasına karışmıştır. Sonra da onları yazmıştır. Sen de öyle karışacaksın sokağa. Ama bir fark var. Fotoğrafçının sonrası yoktur. Sokağa çıkar, insanların arasına karışır, yaşar ve anında yazar.

Bir yazar ise, sokakta yaşadıklarını sonradan oturup yazar, kitaplarıyla, kağıtlarıyla hemhal olur, başını masaya gömer ve yazar. Dışarıda millet birbirini boğazlasa da, sokağı yangın yerine dönse de, yazar başının içine gömülmüştür. Ortalık toz duman olmuş, evi başına yıkılmış olsa bile o yazıyordur. İşte kitapların, kağıtların kudreti budur.

Kimi sokak fotoğrafçısı da, ışığın, rengin, yansımanın peşine düşüp, ortalıkta kıyamet kopsa vizörüne gömülür. Ama sokak başkadır. Sokakta ışıktan öte, renkten öte bir şey vardır, sokakta neşenin alası, hüznün daniskası vardır.  Ona gömülmelisin. Bütün bunlara vizörden bakamazsın. Bu sebeple, elindeki makine ne olursa olsun, hava berrak ya da sisli olsun, hiç farketmez. Güneş, ışık, objektif, öyleymiş böyleymiş, hepsi fasa fiso. Sokaktaki yaşama gömeceksin kafanı.

Sokağı yazmak için, sokağı yaşayacaksın. Tıpkı yazarın kağıtları, defterleri gibi, sokakla hemhal olacaksın. Sokağın kudretine bırakacaksın kendini.

Hadi şimdi güle güle …

Kaybol sokaklara…

************

İFSAK, kurulduğu günden itibaren tüm fotoğraf meraklılarının ürettiği etkili fotoğrafları, çarpıcı sergileri daha çok insana ulaştırmak için çabalamıştır. Sergiler, fotoğraf gösterileri, fotoğraf günleri, uluslararası yarışmalar bu çabaların sonuçları olarak ortaya çıkmıştır.

60. yılında İFSAK, bu çabalara bir halka daha ekliyor: Akılda kalan fotoğraflardan oluşturduğunuz güçlü portfolyolarınızı, daha çok fotoğraf meraklısına ulaştırmanız için, İFSAK Blog’un sayfalarını sizlere açıyoruz.

Yayınlanmasını istediğiniz portfolyolarınızı (ziplenmiş halde) ifsakblog@gmail.com adresine gönderebilirsiniz (diğer koşullar için tıklayınız). Böylece fotoğraflarınız dijital olarak daha fazla fotoğraf meraklısına ulaşabilecektir.

60 yıldır olduğu gibi, bugün de Beraber Üretelim, Beraber Paylaşalım!

*******************

Serra Kemmer hakkında;

1963 yılında İstanbul Moda’da doğdum. Avusturya Lisesi ve Viyana Üniversitesi mezunu bir sokak sevdalısıyım.

Kahvelere, sokaklara ve özellikle de Sait Faik’in hikayelerini koltuğumun altına sıkıştırıp İstanbul sokaklarında gezip tozmaya düşkünüm. Fotoğrafa ilgim sokaklara olan ilgimden çok daha sonra başladı. İlk defa makinayla tanışmam sevgili hocam Alphan Yılmazmaden sayesinde oldu. Alphan hocamın ve sevgili hocam Timurtaş Onan’ın değerli fikirlerinden yararlanarak fotoğraf eğitimime devam ediyorum. Çeşitli projelerde yer alıyor ve çeşitli karma sergilere katılıyorum. Tam da istediğim gibi Beyoğlu’nun kuytu bir kahvesinde “Beyoğlu Kadınları” adlı ilk kişisel sergimi açtım. Çünkü çok sevdiğim sokaklarda gördüklerimi sevgiyle paylaşmak ve sokakları anlatmak istiyorum. 

İFSAK ve Turkuaz Street Collective üyesiyim.

Yorum Sayıları: 3

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Fotoğraf

Gerçeküstü Bir Buluşma

Yabangülü hırsızı Sade, gönülçelen Marki Sevdadan eli kırmızı Şair, yazar, ressam, oyuncu ve film yönetmeni Jean…