Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu‘ndan Suzan Bayazıt tarafından hazırlanmıştır.
. . . . . . . . . . . . .
Ecksteinlar’a Amerika ve İngiltere’den davet gelir. Fakat iki ülkede de diplomaları sorgulanır. Bazı sınavları tekrar almaları gerektiği bildirilir. O sırada Berlin’deki bir arkadaşlarından gelen telefon ile Türk Sağlık Bakanlığının kendileri ile görüşmek istediklerini öğrenirler. Bakanlığın daveti kabul eden Albert ve Erna, üç cocukları ile 1935 yılında Ankara’ya gelir. Ülkeden çıkışlarında tüm mallarına Alman hükümeti el koyar. Bir tek çatal bıçakları ve porselen yemek takımlarını almalarına izin vardır. Türk hükümeti Albert’e Ankara’da bir çocuk kliniği kurması için çalışma izni verir. Erna’nın çalışma izni yoktur ama gönüllü olarak tıp mesleğini sürdürür.
Çocuk hastalıklarını teşhis etmek ve önlemek amacı ile doktorların hiç uğramadığı 19 il ve 60 köyü gezerek değerli çalışmalarda bulunurlar. O devirlerde bilimsel makale veya kitap yazan doktorların hastalıkları belgelemek için fotoğraf ve film kameraları olurdu. Bu nedenle Ecksteinlar kimsenin uğramadığı köylerde aynı zamanda insanı, yaşantıyı, arkeolojiyi görüntülemiş ve belgelemişlerdir.
Ecksteinlar Othmar Pferschy ile de iyi arkadaş olurlar. Othmar, 1935’de Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nde sözleşmeli tanıtma fotoğrafçısı olarak çalışmaya başlar ve kendisinden bir arşiv düzenlemesi istenir; yaklaşık 16.000 fotoğraf çeker. (Kişisel arşivi daha sonra kızı tarafından İstanbul Modern Sanat Müzesine bağışlanır) Pferschy ve Ecksteinlar çeşitli gezilere çıkarlar. La Turquie Kemaliste dergisinde fotoğrafları çıkar.
Ecksteinların albümünde bulunan anne ve çocuk portreleri Atatürk tarafından da beğenilerek 1939 Türk Evi New York pavyonunda sergilenir. Erna 1936-1938 yılları arası dakikada 16 kare çeken bir kamera ile Nazi rejimi yüzünden ülkelerini terk eden Alman ailelerin seyahatlerini görüntüler. Bu seyahatlerde Atatürk Orman Çiftliği, Elmadağ, Pamukkale ve çeşitli köy gezileri de vardır. 1936 yılında Ankara’da Cumhuriyet Bayramı filmini çeker. Çekimleri o dönemin sosyal hayatı, spor yaşantısı, bayramları, sokakları, el sanatları, köyler, anne ve çocuk portreleri ile o devrin tarihi belgelerini oluşturmuştur. Film çekimleri esnasında aynı karelerden eşi Albert fotoğraf çekmiştir. Estetik bir perspektiften gelenek ve görenekler ile sosyal hayatı çok iyi belgelemişlerdir. Kendi aile albümlerinin Eckstein adı altında olduğu için çoğunu ya da hepsini Albert Eckstein’ın çektiği zannedilirse de Erna’nın günlüğünde “Onun adı altında olmasına izin verdim” ibaresi vardır.
Erna Eckstein ana çocuk sağlığı konusunda 60 köyde kocası ile birlikte yaklaşık 8.000 kadın ile görüşmüştür. Bu çalışmalarının yanı sıra, öksüz kalan Musevi çocuklarının güvenli bir şekilde İsrail’e gitmesi sürecinde de gönüllü olarak çalışmıştır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanların Türkiye’deki üç bölgede kamplara alındığı sırada Ankara Yardım Komitesi’nde çalışmıştır. Bu çalışmalar için her hafta Ankara’dan Kırşehir’e araba ile gitmiş; gıda ve kitap dağıtımı yaptığı gibi Kırşehir’de ilk kütüphanenin kurulmasına da öncülük etmiştir.
Bolu Bürnük köyünde çekilen kadın fotoğrafları daha sonra 1942’de basılan 10 Türk Lirasında yer alacaktır. Paraya basılan kadınlar Ecksteinların yanlarında çalışan Mehmet’in yengesi ve onun kadın arkadaşlarıdır. Bu kadınlar, Ecksteinların köye gelmesi sebebiyle kendi geleneksel kıyafetlerini giyerler ve meydanda toplandıkları sırada Albert onların fotoğraflarını çeker. Böylece, Türk para tarihinde de basılan ilk kadınlar olurlar. Aslında köyde yaşayan kadınlara verilen değer de o yıllarda Atatürk’ün Ecksteinların çektiği hümanist ve portre fotoğraflarını beğenmesi ile mana bulur.
Türk kağıt paraları o devirde fiziksel olarak Almanya’da basılırmış. Almanya’da yasaklı birinin çektiği köy ve kadın fotoğrafının, Almanya’da basılması da bir ironidir. Erna Eckstein günlüklerinde “parayı gördüğümüzde bizde şaşırdık” diye yazmıştır.
Fotoğraf albümleri NewYork’taki Türk pavyonuna konulmak üzerine alınmıştı. Daha sonra bu fotoğraf basılınca, yanlarında yardımcı olarak çalışan Mehmet bey “benim karım olsun istemezdim” der. Nedenini soran Erna’ya “onu herkes elleyecek” yanıtını verir. Erna da “kardeşinin karısı o kadar güzelki, Türkiye’yi temsil ediyor ve aynı zamanda Atatürk’ün de beğenisini de aldı” deyince Mehmet bey de önceki hissinden vazgeçip, gururlanır.
15 yıl Türkiye’de çalıştıktan sonra 1950 yılında, Ecksteinler Almanya’dan davet aldıklarında Türkiye’den ayrılırlar. Ancak Albert Eckstein, Almanya’ya gittikten kısa süre sonra vefat eder. Erna Almanya’da ana çocuk sağlığı konusunda çalışmalarına ve bir kitap yazmaya devam ederken 1954 yılında Prof. Dr. İhsan Doğramacı tarafından Ankara’ya davet edilir. O da çocuğunu da alarak, kocasının hayalini gerçekleştirmek üzere, çocuk hastahanenin kurulması için çalışır. Yönetici olarak adlandırılsa da aslında bir çocuk tıp doktorudur. Rockefeller Vakfı 100.000 dolarlık bir bağışı Erna sayesinde yapar. Türkiye’de yaşadığı sürede çocuk hastalıklarının tespiti ve ölümlerin yüzde 50 oranında azaltılmasında eşi ile birlikte onun da çok önemli katkıları olmuştur. Doğramacı’dan üstün hizmet ödülü alır ve daha sonra 1961 yılında Cambridge Üniversitesine döner ve hayatının sonuna kadar orada yaşar.
Bu seyahatinde çektiği diaları Alman Arkeoloji Enstitüsüne bağışlamıştır.1 Bu yazıdaki fotoğraflar da oradan alınmıştır. 1.000’den fazla fotoğraf içeren diğer aile albümünü ise Cambridge Üniversitesine bağışlamıştır.2 Çektiği filmler Almanya’daki arşivlerdedir.
Susan Sontag’ın ‘Fotoğraf Bir Görüş Değildir Yoksa Öyle Midir?’3 yazısında dediği gibi “Kadının en az bir erkeğe bağımlı ve fedakarca destek olduğu normal görüşü” o kadar benimsenmiştir ki, onun öznelliği düşünülemez. Evet Erna’nın hayatından bahseden tıp tarihi ya da fotoğraf belgesi bulmak zordur; olanlar da onun doktor kimliğinden çok, yönetici titri ile yazmıştır. Günümüze ulaşan yazıların çoğunluğu Albert’in öğrencileri tarafından yazılmıştır, dolayısıyla internette bulunan pek çok yazı Albert ile ilgilidir. Oysa Erna Türkiye’de 7 sene daha uzun yaşamış ve çalışmıştır. 100 yaşındayken ‘Deutshes Arzteblatt’tıp dergisinde çıkan bir yazısında “ben ünlü bir doktorun kızı ve karısıyım, acaba ben neyim?” diyerek protesto vari bir demeç vermiştir. Almanya’da üniversite senatörü unvanı da alan Erna’nın sayısız ödülü vardır.
İkinci Dünya Savaşında gelen bazı öğretim üyelerinin eşleri daha sonraları dünya çapında kariyerleri olan kadınlar oldu. Bunlardan Leonara Kosswig, Leica’sı ile Anadolu’da gezmiştir. Diğer bir aktivist, ve 1920’lerde ilk ankastre mutfak dolabı tasarımı yapmak için bir kadının mutfağında yaptığı işleri tüm gün filme4 çeken Margarete Schütte-Lihotzky, Türkiye’nin ilk okul mimarı olarak 30 ve 50 öğrencilik ilkokul prototiplerini çizmiştir. O da Erna gibi 103 yaşına kadar yaşamıştır. Çalışma izinleri genelde birlikte geldikleri eşleri adına alınması sebebiyle bu kadınların başarıları sayılmamıştır. Aynı yıllarda Türk kadınları da görünmezdir. Örneğin filateli alanında basılan pul fotoğraflarındaki serilerde yüzü aşkın öznel erkek varken, Halide Edip Adıvar ve Zübeyde Hanım dışında öznel Türk kadını yoktur. O yüzden Mehmet beyin yengesinin 1942’de paraya basılması çok önemlidir.
Erna Eckstein 103 yaşına kadar yaşar ve Almanca yazdığı ‘Aslında hiç bir yere evim diyemem’5 başlıklı kitabında “hayatının en mutlu günlerini Türkiye’de geçirdim” diye yazar. Erna’nın, Sonja Kropp ile yaptığı, Alman Tıp dergisinde yayımlanan röportajında; Düsseldorf’ta Nazi hayatını gördüğünü, Türkiye’de en mutlu yıllarını geçirdiğini söyler. 103 yaşına kadar yaşadığı İngiltere için“çok yalnızdım” ifadesini kullanır.6
. . . . . . . . . . . . . Kaynaklar:
1 https://www.dainst.blog/visual-narratives/tr/erna-eckstein-fotografik-animsamalar/
2 https://www.cam.ac.uk/stories/eckstein
3 Bu deneme, bir fotoğraf kitabına eşlik edilmesi için yazılmış. Women (Kadınlar), Annie Leibovitz (Random House, 1999) Susan Sontag, Vurgulanan yer, Everest deneme
4 https://www.youtube.com/watch?v=41pyty0-lgs
5 Eigentlich bin ich nirgendwo zu House, Erna Eckstein-Schlossmann, Judishe Memorien, Band 17, Heintrichli&Hentrich
Bize Ulaşın