Karantina günlerinde hepimiz ortalama yüz metre karelik evlere hapsolduk. Hatta yaklaşık bir aydır evimin beş metre karelik balkonunu kendime mesken edindiğimi söylesem hiç de yanlış olmaz. Beş metre kare… Bu kadar küçük bir alanda yirmi sekiz gün — ve daha ne kadar süreceğini kestiremiyoruz maalesef.
Tüm kâinatın sahibi olduğu yanılgısına düşen insanoğlu yani bizler umarım bu sefer bir ders çıkarabiliriz. Bir Kızılderili öğretisi der ki:
Ağaçlar canlı oldukları için ruhları vardır; ruhları olduğu için benimle aynıdır.
(1)
Benimle aynı…
Yüzyıllar öncesinden günümüze kadar taşıyabilmişiz bu atasözünü fakat pek etkili olmadığı kesin. Bitmek tükenmek bilmeyen isteklerimizin ardı arkası gelmiyor; daha yenisi, daha iyisi, bir tane daha, bir tane daha, daha, daha, daha…
Bu arzu ve isteklerimiz süre gelirken, 2018 yılında on dört yaşında Greta Thunberg adında çağdaş bir Mesih çıkageldi ve tüm dünya çocuklarına yayılacak ‘’iklim için okul grevlerinin’’ öncülüğünü yaparak, bir kez daha uyardı tüm dünya liderlerini. Yaşıtı arkadaşlarıyla beraber son dönemeçte olduğumuzu, fosil yakıtlardan bir an önce vazgeçip yenilenebilir enerjilere yönelmemizi ve daha birçok şeyi söyledi. Avrupa Parlamentosu önünde yaptığı konuşmayı ayakta alkışladılar koca koca liderler. Ama sadece alkışlamakla kalıp hiçbir adım atmadılar.
Greta’ya…
o durdu
dünya dönsün diye
biz yetişemedik
Şimdiyse o dünya liderleri evlerinden çıkamaz duruma geldiler. Evlerimizden çıkamaz duruma geldik hep beraber. Sadece temel ihtiyaçlarımızı almak için marketlere gider olduk. Minimal bir yaşam sürmeye başladık her birimiz. Kimimiz yüz, kimimiz elli ya da kimimiz benim gibi beş metre kareye sığdırır olduk günlerimizi. Bu karantina günlerinde kendimi minimalizm üzerine kafa yorarken buldum.
Minimalizm iki şekilde çıkıyor karşımıza. Birincisi minimalist yaşam tarzı ve ikincisi ise minimalist sanat akımı.
Minimalist yaşam
Fumiko Sasaki ‘’Sadeleş ve Rahatla’’ isimli kitabında şöyle söylüyor; ‘’kendisi için gerçekten elzem olanları bilen, kendisi için gerçekten önemli olanlar uğruna sahip olduğu eşya sayısını azaltan kişiye minimalist denir.’’ (2) Bizim için gerçekten elzem olanları doğru biliyor muyuz diye düşünüyorum. Mesela üçüncü spor ayakkabım ya da yedinci gömleğim. Şimdiye kadar zaman zaman da olsa bunları düşündüğümde hep bir ‘’ama’’ ile başlayan cevaplar veriyordum. Peki ya şimdi?
Yaşam dediğim beş metre kare…
Birkaç kitap, bilgisayar, kulaklık, bluetooth hoparlör ve zaman zaman bana eşlik eden kedilerimiz Şans ve Mucize —bir aydır evde olduğumuz için her halde bu durumdan en mutlu olanlar onlar—. Belki de sadeleşmeye adım atmak için en güzel zamandayız. Sürdürülebilir bir dünya için buna çok ihtiyacımız var.
Minimalist yaşam tarzını benimsemiş kişilerle ilgili merak ettikleriniz olursa birçok internet makalesi, kitap ve belgesele rastlayabilirsiniz. Bu süreçte ben Sadeleş ve Rahatla kitabının yanı sıra kendileri de minimalist olan Jasua FieldscMillburn ve Ryan Nicodemus adında Amerikalı iki arkadaşın kaleme aldığı: Minimalizm anlamlı bir yaşam (3), Minimalizm geriye kalan her şey (4) kitaplarından yararlandım. Ayrıca Netflix’te rastladığım yine aynı iki arkadaşı konu alan Minimalizm (5) belgeselini izledim. Bu üçü biraz popülist gelse de böyle bir yaşam tarzını becerebilmiş insanların hikayesini anlattığı için örnek teşkil edebilir. Belgeselden bir söz;
… insanları sevin, eşyaları kullanın.
Aslında çok uzaklara gitmeye de gerek yok, doğa dostu Hayrettin Karaca’nın hayatına bakmamız yeterli. Karaca Triko’nun sahibiyken bile bir iki süveterle ömrünü geçirdiğini biliyoruz. Ölümünden sonra ardından yazdığım üç satır sözle bu konuyu burada sonlandırıp, ikinci olarak minimalist sanat akımından biraz bahsetmek istiyorum.
Hayrettin Karaca’ya…
meşeler yasta—
ve tüm serviler
nöbet sırasında
Minimalist Sanat Akımı
1950’li yıllardaki soyut dışavurumcu sanatın “biçime ve duyguya verdiği aşırı öneme”, “romantik coşkunluğuna ve kendisini kutlamasına karşı bir tepki” olarak ve “nesnenin sadece nesne olma özelliğine” dikkat çekmek için 1960’larda minimalizm ortaya çıkar. Nitekim Jasper Johns ve Robert Rauschenberg 1958 tarihli sergilerine gündelik nesneleri dâhil ederek soyut dışavurumculuğun eleştirisini yaparlar.
Esasen bu dönemde minimalizmin yanında pop ve kavramsal sanat gibi eleştirel sanat anlayışlarında ortaya çıkan özellikler şöyle sıralanabilir: Tarafsızlık, ironi, sıradan ve önemsiz nesnelerin ve imgelemin kullanımı, tekrarlanan birimler, mekanik süreçler, dilsel ve kavramsal ilgiler, algı psikolojisine ilgi ve seyredenin rolü, indirgemecilik ve Marcel Duchamp’ın eserlerine ilgi, farklı materyallerde ve yaratma süreçlerindeki gizli anlamın kabulü, her türden materyalin kullanımı, yüksek ve düşük kültürler arasındaki ve soyutlama ve temsil arasındaki ayrıma kayıtsızlık, hiyerarşinin reddi, mutlak değerlere karşı çıkış, temel varsayımların sürekli sorgulanmasına dayalı radikallik nosyonu, sadelik, açıklık, doğrudanlık ve dolayımsızlık üzerine vurgu, metafizik ya da metaforik olandansa fiziksel olanın savunulması.
Marshall McLuhan bu türden sanatı 1950’lerin sıcak sanatına karşılık olarak soğuk sanat (cool art) olarak adlandırır. Böylece bu sanat anlayışı yeni bir estetik görüş̧ ortaya koyar. 1960’ların radikal sanatı resim ve heykele yeni üsluplar getirmiş, sanata, sanat yapmaya, sanatsal anlama yönelik alternatif bir tutum ortaya koymuştur. Minimalizm bu durumun açık kanıtıdır. (6)
Minimalizm, kendisinden önceki kimi akımlardan etkilenerek/tepkilenerek olgunlaşmış bir sanat anlayışıdır. Doğmasında öncülük edenlerin ortak özelikleri; gerçekçilik, nesnelcilik, işlevselcilik, sadecilik gibi argümanları önceleyen akımlar olmuştur. Bu kaygıları yapısında barındıran birçok akım sanat tarihi sahnesine çıkmıştır elbette. Bir genelleme yapmak gerekirse, bu tür akımların daha çok sanattaki 1920’lerde doruğa çıkan modernist hareketle birlikte etkinleştiği söylenmelidir.
Ardından gelen dönemde, fotoğrafın nesnel gerçekliği yaratmaya yettiğini düşünerek sanatçının iç görüsüne dayanarak eser üretmesi gerekliliğini savunan ve Sürrealizm ile zirvesini vurumcu akımlar ortaya çıkmış, İkinci Dünya Savaşından sonra 1960’lara kadar olan dönemde ise, çağdaş sanat adı altında figüratif ve soyut sanat anlayışları da sanat tarihi sahnesinde yerlerini almışlardır. 1960’lı yıllarla birlikte sanatta yeniden gerçekçiliğe dönüş başlamış ve Minimalizm gibi yaşayan akımları besleyen fikirler yeniden egemen konuma gelmiştir. (7)
Akımın ortaya koyduğu, temiz, yalın ve arı estetik anlayış, 1960’larda ‘Sanat sanat içindir’ ilkesini yüceltmiştir.
Plastik sanatlardaki yansımasıyla minimal sanat, resim ve heykeli temel olana indirger. Burada biçimselcilik, en uç ifadesini bulur; çünkü biçim içeriktir.
Minimalizm, sanat tarihinde özellikle ABD’de eser veren plastik sanatçılar tarafından ortaya atılmış uluslararası çaptaki ilk harekettir. Akımın önemli isimleri arasında: Carl André, Ronald Bladen, Mel Bochner, Dan Flavin, Mathias Goeritz, Donald Judd, Sol LeWitt, John McCracken, Robert Mangold, Brice Marden, Agnes Martin, Robert Morris, Dorothea Rockburne, Robert Ryman, Richard Serra, Tony Smith, Frank Stella sayılabilir. Minimalizm ABD’de Soyut Dışavurumculuğun yerini alan egemen bir eğilim olarak kendini kabul ettirmiştir. (7)
Minimalizm küçüklük veya kısalık ve yalınlık üzerine temellenir. Yalın şeyler karmaşadan, hileden ve yapmacıklıktan uzaktır, sade ve doğaldır. Küçüklük ve yalınlık eksiltme indirgeme ve kısıtlama teknikleriyle ve damıtma ve yoğunlaşma süreçleriyle sağlanır. Sanat eserinde kullanılan araçların eksiltilmesiyle etkinin genişletilmesi amaçlanır. Yine de minimalizm tanımlanabilir bir tarz değildir, aksine yarattığı etkiye bağlıdır. Minimalist estetiğin temelini oluşturan ve ilkin; Robert Browning tarafından dillendirilen “az çoktur” ifadesi daha sonra çeşitli şekillerde Walter Gropius, Alberto Giacometti, Laszlo Moholy-Nagy, Henri Gaudier-Brzeska, Constantin Brancusi, Le Corbusier, and Ludwig Mies van derRohe’ye atfedilmiştir. John Barth’a göre minimalizmde “sanatsal etki sanatsal araçların radikal ekonomisiyle zenginleştirilebilir.” Minimalizm başta resim ve heykel olmak üzere sinema, müzik ve mimarlık gibi sanatsal alanların yanında edebiyatı da etkilemiştir. (6)
Son olarak, yazımın görsellerinde minimalizm akımına öncülük etmiş sanatçılar yerine sevgili arkadaşım Meral’in çok sevdiğim fotoğraflarına yer verdim. İzni için kendisine çok teşekkür ediyorum.
Güzel günlerde yüz yüze, sarmaş dolaş görüşebilmek ümidiyle…
Kaynaklar:
(1) Wakan-Tanka ‘’Büyük Sır’’ -Özgür Arcan- Babil Yayınları 2005
(2) Sadeleş ve Rahatla Japon Minimalizmi Danshari- Fumio Sasaki – Çeviri, Bilge Turan Zourbakis – Doğan Egmont Yayınları – Temmuz 2019
(3) Minimalizm anlamlı bir yaşam- Joshua Fields Millburn & Ryan Nicodemus- Çeviri Hülya Key – Eksik Parça Yayınları – 6. Baskı Ocak 2019
(4) Minimalizm geriye kalan her şey -Joshua Fields Millburn & Ryan Nicodemus- Çeviri Hülya Key – Eksik Parça Yayınları – Ekim 2018
(5) Minimalism Önemli şeylere dair bir belgesel- Yönetmen: Matt D’Avella -Netflix
(7) Minimalizm ve sinema- Pelin Özdoğru- es yayınları- Mayıs 2004
Kapak fotoğrafı: Meral Güler
Çoğumuzun hissettiği ama uygulamadığı………
Sağol Tolga.
Çok teşekkür ederim Hakan abi
Bir yerden başlamanın zamanı geldi herhalde
Esenlikler Tolga…
Film desen film değil, rüya desen rüya değil günlerden geçiyoruz. Bu sürede yeni alışkanlıklar kazanacağımız ya da eskileri değiştireceğimiz kesin. Ben site bahçesi ve iyi ki hemen yanı başında parkı olan şanslılardanım. Umutla, gezme alanımı ve amacımı büyüteceğim zamanları bekliyorum. Kahretmeden bekliyorum. Yemek yapıyorum. Kitap okuyorum. Seçerek film, konser izliyorum.
Evde her alanı kullanıyorum. El becerilerimi geliştiriyorum. Üretiyorum. Yaptıklarımı paylaşıyorum. Sanal da olsa insanlarla iletişim kuruyorum.
Paylaşılmayan her şey zayidir. Aslolan iletişimdir. İletişim candır. “Yaşasın minimal iletişim” diyorum.
Hayatımızı sadeleştirmek yararlı olabilir. Ancak sadelikten uzak isek de mutlu olunabilir. Yani o anki bakışımıza göre görecelidir. Bugün kalabalık, yarın sadelik isteyebiliriz. 87 Yaşındaki annemin “ben artık eşyaya hizmet etmek istemiyorum” demesi gibi.
Benim minimalistlikten anladığım tevazudur. Bir insani duygu olan tevazuluktur. Fiziki sadelikten çok duygusal olan sadelik, incelik, naifliktir.
Yazın düşündürüyor. Ben de bir çırpıda bunları düşündüm.
Eline sağlık, çok güzel bir derleme.
Sevgiler…
Çok teşekkür ederim Aysun
Ne güzel şeyler yazmışsın. Anneciğin de ne güzel söylemiş ‘eşyaya hizmet etmek istemiyorum’ diye. Ne kadar doğru…
Ve tabii ki; ilk önce duygusal sadelik
Sevgiler
Çok güzel bir derleme olmuş Tolga, eline, zihnine sağlık.
İki aydır iki pantolon, iki -üç tişört, iki polar giyiyorum, ve hep aynı botları! Kutular dolusu ayakkabı dolapta bekliyor ki son taşınmamdan beri iyice azalttım alışveriş yapmayı. Son günlerde özellikle gıda alışverişlerinin arttığını hepimiz fark ediyoruz, onu da gerektiği kadar yapmaya özen gösteriyorum ama anlaşılır da buluyorum psikiyatrist hocalarımızdan biri travma etkisinde ego işlevlerinin bebeklik dönemine gerilediğini hatırlattığından beri…Tüketimde minimalist, üretimde maksimalist günler diliyorum sana, kendime ve herkese.
Sevgiler
Çok teşekkür ederim Gültürk
Ben de iki aydır ütü bile yapmadan iki takım eşofmanı döndürüp döndürüp giyiyorum. Değişeceğiz galiba hep beraber
Sevgiler
Tebrik ederim Tolga. Minimalist yaşam, özellikle son günlerde daha da anlam kazanmış durumda. Sanata etkilerini düşününce “sanat için sanat” anlayışını desteklemesi de ayrı bir güzel. Kalemine, yüreğine sağlık. Sağlıcakla kal.
Çok teşekkür ederim Kazım.
iyi ki sanat var
Sevgiler
Anlamak varken
Hep anlattın,
Başlamak varken
Hep aylaktın,
Aramak varken
Hep bıraktın,,
Koşmak varken
Hep duraktın,,
Barışmak varken
Hep savaştın,,
Varken daha bir sürü
Güzel şey,
Sen hep
Kendine yakın
Ama yaşama
Uzaktın… Mehmet Y. Özel
Hocam makaleniz sonrası okuduğum bu şiiri paylaşmak istedim. Az çoktur! Sevgi ve saygıyla..
Merhaba Fatoş,
Ne güzel bir şiirmiş. Paylaşım ve güzel yorumun için teşekkür ederim
Sevgiler