Yusuf Darıyerli’nin “Yular” İsimli Kitabı Üzerine…

/

Fotoğrafların izleyeni kadar farklı hikayesi vardır. Bir fotoğraf izleyici ile buluştuğu andan itibaren fotoğrafçıdan bağımsız olarak yoluna devam eder. Fotoğrafçı belki ilk başta fotoğrafının kitap, gazete haberi, sosyal medya ya da sergi salonu gibi izleyici ile buluşacağı mecrayı belirleyebilir. Fotoğraf altına ekleyeceği bir metin üzerinde de söz sahibi olabilir, ki çoğu zaman bu bir fotoğrafın olmazsa olmazıdır. Tüm bunlara rağmen, fotoğraf izleyici ile buluştuğu noktada fotoğrafçının bu buluşmanın bir parçası olup olmayacağı tamamen izleyiciye bağlıdır artık.

Nasıl ki fotoğrafçı kendi yaşamsal deneyim ve birikimleriyle fotoğraflarını yaratırsa, izleyici de kendine ait deneyim ve birikimle fotoğrafla bir etkileşime geçer. Bazen fotoğrafçının siyah dediği, izleyici için beyaz olabilir. Sonuçta fotoğrafçının ortaya koyduğu her ne ise bir durum tespitidir ve kaçınılmaz biçimde yoruma açıktır.

Yular

İşte Yusuf Darıyerli’nin “Yular” isimli çalışması, siyah ile beyaz kadar birbirine oldukça uzak bir yoruma neden olmasa da, beni fotoğrafçının amaçladığından ya da öngördüğünden çok farklı yerlere götürdü.

Yusuf Darıyerli, 30 yılı geride bıraktığı fotoğraf geçmişi ve bu süreçte ürettiği değerli çalışmaları ile Türk fotoğrafının değerli isimlerinden biri. Darıyerli’nin fotoğrafları bize sessizce konuşurlar. Bağırmazlar, seslenmezler, dikkatimizi çekmek için çabalamazlar. Fotoğrafçının kendine dert edindiği, izini sürmek istediği, anlamaya değer bulduğu ve bu uğurda anlamak için uzun bir zaman ve emek harcamayı göze aldığı fotoğraflardır bunlar. Her ne kadar sergi ve kitap olarak izleyici ile buluşmaya çıkmış olsalar da görünmek için özel çabası olan fotoğraflar değildir; yaşama birbirine yakın pencerelerden bakan ya da o pencereden yaşam nasıl görünüyor acaba’nın merakı içinde olan izleyicilerini bekler gibidir her biri.

O izleyici ile buluştuklarında hikayeleri tamamlanır bir bakıma. İzleyici için de fotoğraf için de belki fotoğrafçı için de… Bu hikayelerin başarısında fotoğrafçının teknik tercihlerinin ve uygulamalarının ne kadar üst düzeyde olduğundan bahsetmeme gerek yok, bu konuyu uzmanlarına bırakmayı tercih ederim, ama teknik olarak da yüksek bir titizliğin ürünü olmasalar bu fotoğrafların ne sesini duyabilirdik ne hikayeleri okuyabilirdik bu kadar keyif alarak ve etkilenerek.

Yular’da yer alan fotoğrafların yukarıda bahsettiğim özelliklerde fotoğraflar olduğunu tahmin ediyordum, ama uzunca bir süre uzak durdum bu fotoğraflara. Ama fotoğraf öyle bir şeydir ki, ne yapar eder izleyicisini bulur. Yıllardır fotoğrafların peşinde olduğum için kendimi iyi bir fotoğraf izleyicisi olarak görüyorum; ama belirtmeliyim ki peşinde olduğumu sandığım fotoğraflar aslında her zaman beni kendileri bulan fotoğraflardı. Hayatın ne yapıp edip bizi buluşturduğu fotoğraflar…

Hayvan Pazarları

Yular’a uzak durmamın nedeni konusunun hayvan pazarları olmasıydı. Yusuf Darıyerli’nin konuyu son derece duyarlı bir titizlikle işlediğine ve görsel açıdan mükemmel fotoğraflarla karşılaşacağıma emindim. Diğer yandan kişisel olarak hayvan sömürüsü, hayvanların acı çekmesi ya da öldürülmesi konusundaki hassasiyetim son on yılda gördüklerim ve yaşadıklarım nedeni ile keskinleşmiş, yaşam biçimim bu doğrultuda değişime uğramıştı. Görmediğim ama neyle karşılaşacağımı çok iyi tahmin ettiğim bir hikâyenin içine girecektim. Sarsılacağımı biliyordum. Tarafsız olamayacağımı ve kimin tarafında yer alacağımı da. Diğer yandan hayranlık ve beğeni ile izlediğim, saygı duyduğum bir fotoğrafçının bu konuya nasıl yaklaştığını ve fotoğrafları ile ne söylediğini merak ediyordum. Ayrıca dünyada her ne yaşanıyorsa o gerçeğe sırtımızı dönmek yerine, insanın bu dünyaya dair tüm gerçeklerle yüzleşmek, bu gerçekleri irdelemek sorumluluğu olduğunu düşünenlerdenim. Bu fotoğraflarla öyle ya da böyle bir gün yüzleşmek istiyordum açıkçası. Yani fotoğraflar bazen siz onlara bakmasanız da peşinizi bırakmazlar.

Gün geldi, Darıyerli’nin Yular fotoğrafları karşı koyamayacağım biçimde karşıma çıktı ve bana “hadi” dediler, “artık zamanı geldi” … Fotoğrafla, belki fotoğrafçıyla belki de konu ile bugüne kadar kurduğum etkileşimin zedeleneceği tedirginliği içindeydim.

Tedirginliğimi yendim. Yular’ın sayfalarında yol alırken hem bir fotoğraf izleyicisi hem de yaşamda durmaya çalıştığım yer açısından zorlu bir deneyim yaşadım. Sarsıcıydı. Ürkütücüydü. Acıydı. İsyan, kabulleniş, acı, keder, umut ve umutsuzluk arasında gidip gelir bir halde fotoğraftan fotoğrafa geçtim.

12 yıllık emek…

Yular, 12 yıllık bir emeğin ürünü. Yusuf Darıyerli insanlık için çok yaşamsal bir konuyu, vicdani bir konuyu en katıksız biçimde, kusursuzca gözler önüne sermiş diye düşünüyorum. Kitabın önsözünde yazdıklarından onunla aynı pencereden konuya bakmadığımızı düşünüyordum. Ancak fotoğraflara baktığımda hiç de farklı yerlerde olmadığımızın farkına vardım. Darıyerli, kitaba yazdığı önsözde her ne kadar bu fotoğraflarla et üretiminin hayvanların doğal ortamlarında yetiştirilerek sağlanması, hayvan pazarlarının koşullarının iyileştirilmesi ve hayvan refahı doğrultusunda bir belgesel üretmeye çalıştığını ifade etse de, konuya ve konu ile bağlantılı tüm taraflara eşit mesafede durduğu, yorumu izleyene bırakan, görsel anlatımı hiçbir müdahale barındırmayan doğrudan fotoğraflar üretmiş, dolayısıyla bu fotoğraflarla çok net bir durum tespiti yapmış.

Darıyerli, fotoğraflarında hayvan pazarlarını her yönü ile belgelemiş bize. Bunu yaparken hayvanlara ve insanlara, tüm mekanlara ve olaylara eşit mesafede durmaya özen gösterdiğini görüyoruz. İzleyiciye iyi ya da kötüyü, doğru ya da yanlışı dikte etmiyor. Fotoğrafçının bu konunun neresinde durduğu tüm fotoğraflarda net ve tutarlı biçimde görünüyor.

Peki ben ne görüyorum bu fotoğraflarda?

Her yerde olduğu gibi burada da korkunç bir hayvan sömürüsü var. Hiçbir söz hakkı olmayan canlılar, tamamen kendi iradeleri dışında bir yaşama zorlandıktan sonra bu pazarlarda bir meta olarak alınıp satılıyorlar. Zaten bu pazarların bir diğer adı da mal pazarı. Ben her fotoğrafta kendimi fotoğrafın nesnesi olan hayvanın yerine koydum, o hayvanın baktığı yerden baktım yaşananlara. Diğer yandan orada bulunan insanların yerine de koydum kendimi. Aslında fotoğrafta yer alan insan ya da hayvan, iki nesne de global çapta bir sömürünün parçası. Hayvan pazarları, eril dünyanın kendini en iyi gösterdiği mekanlarından biri. Yular’da yer alan fotoğraflarda, eril bir dünyanın sadece hayvanları değil, erkekleri de nasıl sömürdüğünün görüntülerine bakıyoruz.

Fotoğrafları ben okuduğum için olsa gerek, fotoğraflardan bana konuşanlar hep hayvanlar oldu, insanlar değil. Sanki fotoğrafçı insanları bu sahnenin bir fonu yapmış, hayvanları hikâyenin ana kahramanlarına dönüştürmüş ve onların sesi olmuş. Neredeyse her fotoğrafta, fotoğrafçının tercih ettiği yaşamdan koparıp aldığı her karede bir hayvan bize bir şey söylüyor.

Kitabın en etkileyici fotoğraflarından birinde, bir kamyonun kasasında bir aralıktan alt bedeni görünen bir hayvan var. Hayvanın üst bedenini kapatan kısımda bir resim var, bir meleğin kanatları gibi. Kanatlar sanki o hayvanın kanatları gibi duruyor. Bir hayvan pazarında bundan daha güçlü bir hikâye olabilir mi? Diğer fotoğrafların çoğunda muhakkak bir hayvan kameraya bakıyor, tüm o kaosun içinden, o kaosun sözcüklerine dönüşüyor o bakış tek başına. Fotoğrafların büyük bölümünde hayvanlar hareket etmelerini engelleyecek şekilde bir yerlere bağlıyken, insanların çoğunun elinde sopalar var. Hikâyenin üst metni çok açık, diğer yandan Darıyerli altmetinler koymuş hikayelere, elinde sopa olan o adamları kim neye dayanarak suçlayabilir ki!…

Yular çok güçlü bir simge, fotoğrafçı için. Bunu hem önsözde hem de fotoğraflarda görüyoruz. Darıyerli “insanla evcil hayvan arasındaki ilişkinin simgesi” olarak ifade ediyor. Benim içinse “hayvan sömürüsünün simgesi”. Hayvan sömürüsünün en güçlü simgesine dönüştü benim için. Ve bence tüm fotoğraflar bunu söylüyor. Darıyerli’nin o muhteşem üslubuyla, bağırmadan, sessizce…

Adalet tüm canlılar için var olduğunda…

Kitabın fotoğraflarına tekrar tekrar baktım. Yüreğim dayandığınca. Konuya fotoğrafçı ve izleyici olarak farklı noktalardan yola çıkıp farklı bakış açıları ile farklı düşünce süreçlerinden geçmiş olsak da, ben fotoğrafçı ve izleyicilerin son gelinen noktada aynı yerde buluşacağını, bunun kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.

Ben elbette hayvan pazarlarının olmadığı bir dünya düşlüyorum. Hayvansal gıda üretiminin ve tüketiminin olmadığı bir dünya. Benim yaşamamı sürdürmem için duyarlılığı ve duyguları olan başka bir canlının yaşam hakkının elinden alınmadığı bir dünya. Ama ben aynı zamanda insanların sömürülmediği, barış ve refah içinde bir dünya düşlüyorum ve bunun da ancak hayvan sömürüsünü tamamen bitirdiğimizde sağlanabileceğini düşünüyorum. Adalet tüm canlılar için var olduğunda anlamına kavuşacak, aksi halde asla adil bir dünyada yaşayamayacağız. Yular fotoğrafları benim bu düşüncelerimin kanıtı gibi duruyor önümde…

Yusuf Darıyerli’yi bu çalışmadan dolayı tebrik ederim. Kitabı ile ilgili düşüncelerimi açıkçası büyük tedirginlikle kendisi ile paylaştım. Fotoğrafçı olarak çalışmalarının farklı yorumlara elbette açık olduğunu ve bunları duymaktan memnun olduğunu söyledi. Kendisine bana göstermiş olduğu anlayış ve içtenliğin yanı sıra, fotoğraflarını bu yazı ile paylaşmama izin verdiği için ayrıca çok teşekkür ederim.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Kültür Sanat

Foto İntelijansiya

Yeni bir kitap, yeni bir heyecana vesile olur ve moral değerleri yükseltir kuşkusuz. Entelektüel ortam, yeni…

Bir Disiplin Olarak Fotoğraf

Kendi Kendine Fotoğraf Fotoğraf bir disiplindir. Yapısında estetik kadar ciddi oranlarda matematik de barındırır. Fotoğraf, kendi…

Yeniden Doğuş

İFSAK Blog’taki en son yazımı  https://www.ifsakblog.org/bir-haz-da-olsa/tam bir yıl önce yazmışım. Hatırlarsınız Özcan Yurdalan hocamın önderliğinde Antakya…