Kar yağışlı bir 14 şubat gününde Ordu’da doğdu. Kalabalık bir ailede büyüdü, çocukluğu kiraz
ağaçlarının tepesinde, uçsuz bucaksız yaylaların düzünde, hayaller içinde geçti. Resim yapmayı ve
fotoğraf çekmeyi babasından, okumayı dedesinden öğrendi. Hikayeler yazmaya merakını dürten ise
öğretmen olan annesiydi. Tıp fakültesini okumak için İzmir’e gitti, “gençliği bu şehrin kaldırımlarında
geçti”; bundan böyle bir yanı hep İzmirli’ydi. Zorunlu hizmetini yapmak için, yine karlı bir günde
vardığı Eskişehir’de yalnızlığı ve bozkırda gün batımının ne denli güzel olduğunu öğrendi. Psikiyatrist
olmaya karar verince yolu 15 yıl önce İstanbul‘a düştü. Mesleğin çalışma koşulları resim yapmaya
fırsat vermeyince daha çok fotoğraf çekmeye başladı, hem fotoğraf çekerken gezebiliyordu da.
Sonunda, bir gün yolu ifsak’la kesişti.
Lizbon hakkında gitmeden önce bildiklerim, Portekiz’in başkenti olduğu, İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulduğu, orada da bizim Taksim-Tünel ya da Kadıköy-Moda arasında işleyen aynı tarz eski tramvayların kullanıldığı ve İstanbul kadar olmasa…
Bize Ulaşın