Nepal, Mumbai (Yaz 2024)

//

Bölüm 11, Hindistan, Mumbai (Devam)

9 Temmuz 2024 – Salı

Sabah yine aynı saate kalkıp, kahvaltımızı yapıp tekrar odaya dönüyoruz. Hamit’ler erkenden konsolosluğa gitmişler. Biz biraz bavulları düzenleyip ağırlıkları kontrol etme, biraz da Umman’ı araştırma için odada kalıyoruz bir süre. Haberleşiyoruz, arkadaşların işi uzayacak, çıkıp biraz dolaşalım diyoruz. Çok yakın olan “Gate of The India” ‘ya yürüyoruz.

Şansımıza aşırı yağmur yok, az az çiseliyor. Birkaç gündür dışarıda makinamı korkudan çıkaramıyor cep telefonu ile idare ediyordum. Biraz fotoğraf çekip, sahile ikinci paralel yolda, bir sıra kaldırımı işgal etmiş sokak satıcıları ve dükkanları gezip bir miktar takı, t-shirt ve bir açacak alıyoruz. Burada, sokaktaki gayrı resmi birinden para bozduruyorum, o bile 83 Rupi veriyor bir dolar için. Havaalanındaki döviz bürosunu unutmadım hala.

Sokakta internet bağlantımız olmadığından saat üçe doğru tekrar otele, arkadaşların durumunu öğrenmeye gidiyoruz. Gelmemişler, işler uzamış. Aldıkları pembe pasaportlarla bu sefer Hint makamlarına gönderilmişler. Çıkışta geçerli olması için onların onayı gerekiyormuş. Gidince makamın yalnız online başvuru kabul ettiğini öğrenmişler. Fakat online başvuru da tıkandığı için bir türlü ilerleyemiyorlarmış. Akşam yedi gibi bu işleri yapmayı becerebilen bir adamın mesaiden dönmesini bekleyecekler. Biz madem otele geldik biraz dinlendikten sonra çıkmaya, çıkınca biraz daha dolaşıp akabinde Leopold Cafe’ ye gidip yeme, içme işini halletmeye karar veriyoruz. Tekrar sokaktayız, aklımızda kalan bir, iki şeyi de alıp kafeye gidiyoruz.

Aldığım bir tişörtün hoşuma giden etiketi

Kafede internet yok, birer bira söyleyip yemek için bir saat gibi bekleyelim belki gelirler diyor ve sohbete başlıyoruz Gülten’le. Konuşurken yaşadığımız komik şeyler geliyor aklımıza; mesela, bir taksi ile pazarlık yaparken “klima kullanacak mısınız?” diye sormuştu. Fiyatı ona göre belirleyecekti sanırım😊. Bu arada kadın şoför oranı konusundaki istatistiğim hala geçerli. Bir saat sonra yemek söylememiz lazım çünkü yarın erken kalkıp uçağa yetişeceğiz. Beş kişi başladığımız gezimizin son durağına iki kişi gideceğiz maalesef. Neyse, bir saat geçiyor ve tam yemeği söyleyecekken geliyorlar. İşi halledememişler. Hint prosedürlerini geçememişler. Artık nedense şaşırmıyoruz. Otelden bir yazı bekleniyormuş. Otelci becerememiş ne yazısıysa o. Bunları konuşmayı yemek sonuna bırakıyor ve siparişimizi veriyoruz. Biftekli, biralı, tatlılı enfes bir yemek geliyor. Porsiyonlar epey büyük. Bir porsiyonda üç büyük parça biftek geliyor garnitürü ile beraber, hem miktar hem de maliyet açısından Türkiye’de yemek zor artık. Yemeğimizi yiyip, tatlıyı yutup çıkıyoruz. Yürüyerek otele yollanıyoruz. Sokak satıcıları kapatıyor yavaş yavaş. İkişer biranın verdiği rehavetle yürüyerek oteli geçmişiz. Epey bitik bir mahalledeyiz. Fareler, dilenciler, çamur ve kalabalık, ne ararsan var. Kızlar biraz tırsıyorlar. Neyse geri dönüp otele varıyoruz. Hamit resepsiyondaki çocuk ile gönderemediği belge için kapışıyor. Sinirler geriliyor ve sesler yükseliyor. Belgeyi vermek için Hindistan vizesinin vize numarası gerekiyor diye diretiyor çocuk. Ama pasaport yok, vize fotokopi veya dijital görseli yok. Anlaşamayınca patronunu çağırıyor. Patron yapıcı yaklaşıyor. Yarın ben polisle konuşup hallederim diyor. Birer de kahve ısmarlayarak ortamı yumuşatıyor. Saat epey geç oldu, üç, dört saat sonra kalkmamız lazım. Yine de biraz daha oturup rahatlamak üzere konuşuyoruz.

Bu arada Hamit bugün geçen komik bir olayı anlatıyor. Pembe pasaport için biyometrik fotoğraf çektirmeye bir fotoğrafçıya gitmişler. Fotoğrafçı bir çekmiş olmamış, iki çekmiş olmamış, sonunda bir parça pamuk alıp Hamit’in kulağının arkasına yapıştırmış.

Ne yapıyorsun deyince de “İki kulağının da görünmesi gerekiyor, olmadı bir türlü” demiş. Ama fotoğrafa bakınca yine de tam ortalayamadığını görüyoruz. Hamit, kurcalanmadık bir kulağımızın arkası kalmıştı deyince çok gülüyoruz. Sonra kucaklaşıp ayrılıyoruz. Artık İstanbul’a kadar bir daha görüşemeyeceğiz.

Bugün 8901 adım atmışız.

1964 yılında memur bir babanın çocuğu olarak Urfa’da doğdum. 1968 yılında hayatımın geri kalanını geçireceğim İstanbul’a tanıştım. 1986 yılında Yıldız Üniversitesi Kocaeli Mühendislik Fakültesinden Elektronik Mühendisi olarak mezun oldum. Sırasıyla askerlik, iş hayatına başlama, evlilik, iki tane dünya güzeli kız dünyaya getirme, kendi işini kurma ve sonra “Yeter daha ne kadar çalışacaksın?” diyerek iş hayatını komple bırakma çizgisinde bir yaşam geçirdikten sonra, hobilerime yöneldim. Yurt içi, yurt dışı geziler, teknecilik ve karavancılık ile görme, keşfetme ihtiyacımı karşılarken, bunları belgelemek için çocukluktan beri sevdalısı olduğum fotoğrafa tekrar başladım. Aslında çocukluktan beri sevdalı olduğum söylenemez; çocukluğumun tatil günleri, ilkokuldan başlayarak dayımın Maltepe’deki fotoğraf stüdyosunda çalışarak geçti. O zamanlar dışarıda oynamak yerine o daracık karanlık odada, fotoğrafçılığın mutfağında çalışmak nefret edilesi bir durumdu. Ama her aşk nefretten doğmaz mı? Doğar; dolayısıyla fotoğraf makinesini hiç bir zaman yanımdan ayırmadım. Askerlik sırasında, 1988 yılında, AFSAD'da temel eğitim aldım. 2014 yılında, emekli olur olmaz İFSAK’a üye oldum. Çeşitli karma sergilerde, dernek içerisindeki fotoğraf gruplarında, sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım. Bir dönem Yönetim Kurulu'nda görev yaptım. 2018 yılında İstanbul Fotoğraf Günleri Koordinasyonunu üstlendim. Ve bu sevdiğim ortamda bulunmaya devam ediyorum.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Fotoğraf

Köy Enstitüleri Ruhuyla

‘Ağlarken gördüğümüz insanları, şimdi dans ederken görmek mutluluk verici’ Yazımın temellerini dayanışma gönüllüsü, sanatçı arkadaşım Meral…

Paris Yalnızlığı

Bayram Yılmaz Fotoğraf Kitabı Üzerine   Sert kapak, 154 sayfa 108 Siyah-beyaz, duotone fotoğraf Ebat 23×26…

Bir Öğrenci Sorduğunda

Minor White‘a ait bu yazı, İfsak Blog Ekibi tarafından Espas Sanat Kuram Yayınları’nın izniyle “Fotoğrafçının Eğitimi” …

Yangından Sonra

28 Temmuz 2021 tarihinde Manavgat’ta başlayan ve daha sonra ülkemizin  pek çok noktasında çıkan orman yangınlarında…

Fotoğrafın Oyunu

Anılar mı, yoksa fotoğraflar mı; yaşamın yanında soluk birer suret benzeri kalan küçük oyunların adı… Eski…

Kentsel Ölüşüm

Kentsel dönüşüm, şehirlerin fiziki yapısını yenilemeyi hedefleyen bir planlama aracı olarak ortaya çıkmasına rağmen, zamanla kentlerin…

 Rastgele

Zamanın Ruhu Herkes zamanı yakalama derdinde. Zaman neydi, ruhu nasıldı, bunun üzerine ilk kimler ve neden…

Aktivizm ve Fotoğraf

Ya da Aktivist Fotoğrafçı Kimdir? Aktivizm, bir toplumda ya da dünyada var olan sosyal, politik, çevresel…