Fotoğraf: Bruce Davidson / Samuel Beckett / 1964 / New York

Bir Fotoğraftan

/

Beklerken

Boş kağıtlar harflerle gölgelenirken, ninnilerle kaval seslerinin birbirine karıştığı rüzgârlı coğrafyalarda başarıyı yazgıya çevirmiş şanslı adamlar vardı. Hepsi de “İrlanda Malı” ve dünyanın çivilerini yerinden oynatmaya yeminliydi. Onlar, Bernard Shaw’du, Oscar Wilde’dı ve W.B.Yeats’ti ya da yazımızın kahramanı Samuel Beckett’ti. Bu dünyada çok şeyi değiştirmişler, kendileri hep aynı kalmışlardı.

Beckett 1906 yılında Dublin’de doğdu. Trinity College’da Roman Dilleri okudu. Yetkin İngilizce ve Fransızca’ya sahip olduğu için her iki dilde de yazdı. Kendini, kendine çevirmeyi hep sevdi. Başarılı da oldu galiba. İnsanlar, onca işleri varken onu anlamayı seçtiler, zira hepsi aynı karanlığın içindeydiler.

Beckett, Ulysses’in karşı konulmaz büyüsüyle bir ara James Joyce’un çevresinde yer aldı ve ömrünün kalan kısmını, Joyce’un hiçbir zaman sekreteri olmadığını söyleyerek geçirdi. 1931’de Londra, Fransa, Almanya ve İtalya’ya yolculuğa çıktı. 1937’de Paris’e yerleşti. İkinci dünya savaşının tuhaf çocuklarındandı, bu dönemde tarım işçiliği yapmayı yeğledi. Aslında Fransız direnişine katılıp, iki madalya alan da kendisidir. Geçmişi düşündüğünde, kendini hep genç bir izci gibi görmüştür.

Sistemli bir biçimde öykü, roman, şiir ve oyunlarıyla selamladı dünyayı. Joyce ve Proust üzerine önemli denemeler yazdı. Tanrı, “Kutsal Cuma” 13 Nisan’ı doğum günü olarak seçen kuluna yazma yeteneğini bir daha geri almamak üzere bağışlamıştı: “Perde açıldığında sahnede iki adam, bir de ağaç görüyorduk. İyi bakıldığında bekleyiş ve sabır; bir yanda varoluş, diğer yanda ise hiçlik vardı. Saatlerce beklediler. Gelenin eşkalini de bilmiyorlardı, öyleyse onu nasıl tanıyacaklardı. Sahnede, paylaşılsa da hissedilen koca bir yalnızlık vardı.

1953’te Godot’yu Beklerken oynandı. Büyük başarı kazandı. 1969 yılında Alfred Nobel’in dinamiti bu kez de Beckett’in elinde patladı. Hiç hasar görmedi. Onun eserleri için eleştirmenler, hep bir arınma (katharsis) olduğunu söylediler. Yazılarını, uzaylıların dünyaya giriş yaptığı kapılar gibi kullandı. İnsanlar, nedenini dil düzleminde fazla açıklayamasalar da Beckett’i 20.Yüzyıl’ın en büyük yazarlarından biri olarak etiketlediler.

Beckett, Sartre ve Camus’un yer aldığı varoluşçuluk üçgeninin diğer köşesinde yer aldı, ama üçgenin iç açıları toplamının 180º olmadığını başından beri biliyordu. Varoluş bazen özden önce gelirdi ama Godot’nun hiç gelme ihtimali yoktu. Bunu da biliyordu. Yaşamı boyunca, insanlara yöneltilen soğuk mavi bir spot lamba olmayı seçti. Dünyaya ve insanlara karşı, saygı ve kara mizah dolu bir mesafeyi korudu. Yeniçağ’ın erdemini, postmodernleşmekte olan bir kültürün üzerine ustaca yamadı. Bizi korkularımızla yüzleştirip, bir tiyatro bileti parasına psikanalizimizi gerçekleştirdi.

Beckett, 1964 yılında Bruce Davidson ile, yani o bildik anları çarpıcı görüntülere çevirmeye yeminli, belgesel fotoğrafın simitleri havada kapan martı gözlü avcısıyla New York’ta karşılaştı. Fotoğraf sanatını içinde gizli bir özne gibi barındıran Amerikalı çocuk, Beckett’i kendisine doğru akan bir ırmak bilip deklanşöre basmasaydı, biz o kırışmış alnın altındaki -biraz şaşırmış gibi görünen- jön bakışın bir çift madenini göremeyecektik.

Fotoğraflarda yer almaktansa, karikatürlere maharetle poz vermeyi seven Beckett’in görüntüsünde, kendi varoluşumuzla bir kez daha yüzleştik. Doğum ile ölümün sınırladığı bir parantezin içinde, bize bakarak paylaştığı “an”a bir daha dönebilseydik; büyük bir olasılıkla, orada zamandan koparılmış koca bir boşlukta karşılaşacaktık. Üstelik fotoğrafın çekildiği zaman diliminde, Nobel ödülünün evdeki yeri de hâlâ boştu.

Bir kirpiyi sever gibi sevdi, insanlık Beckett’i; Davidson’ın fotoğrafındaki gibi ürkek ve anlık bakışlarıyla, saygı ve temkinle… Lekelerle, dekorlarla değil büyük boşluklarla, sözcüklerin arasındaki “es”lerle sevdi. Minimalizm ile postmodernizmin arasındaki kararsızlığını ve bunu okuyucularıyla paylaşmasını sevdi. Ne önerdi ne de iddia etti, sadece gösterdi Beckett.  

Godot kimdi ve neden hiç gelmemişti… Küçücük bir sahnedeki sonsuzluk, nasıl yıldızsız bir gecede gökyüzünden daha korkutucu olabiliyordu. O bomboş sahnede, Vladimir ve Estragon’un repliklerinde kendi varoluşumuzu sorgularken; belki de bilmeden o tek ağacın kaderiyle kendi kaderimizi birleştirmiştik.

Ve Beckett’e, yalnız bir ağaca bakarak bize ormanları göstermeyi öğrettiği için hep borçlu kaldık.

Not: Bu yazı daha önce E Aylık Edebiyat ve Kültür Dergisi’nde yayınlanmıştır.

1963 yılında İstanbul’da doğdu. M.S.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Ana Sanat Dalı’nı (Lisans) 1985, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Fotoğraf Ana Sanat Dalı’nı (Yüksek Lisans) 2001 yılında bitirdi.

Farklı konularda yayınlanmış 15 kitabı bulunan Merih Akoğul, Türkiye’de ve dünyanın çeşitli ülkelerinde 30’un üzerinde fotoğraf sergisi açtı, grup sergilerine katıldı. Fotoğraf sanatı ve kuramı konularında çalışmalar yaptı. Seminer, sempozyum ve açıkoturumlara katıldı, bildiriler sundu, paneller yönetti, seçici kurullarda yer aldı. Reklam sektöründe yazar olarak çalıştı. Çeşitli özel kurumlarda eğitmenlik, özel radyolarda kültür ve sanat programları, televizyon programlarında sanat danışmanlığı yaptı.

Edebiyat, fotoğraf kuramı, plastik sanatlar ve müzik üzerine yazıları ve eleştirileri birçok gazete ve dergide yayınlanan Merih Akoğul, 2003 yılının yaz döneminde Avusturya Başkanlık Sanat Dairesi tarafından verilen bursla çalışmalarını Viyana’da sürdürdü. Çeşitli müze ve özel koleksiyonlarda yapıtları bulunan Akoğul, 27 yıldır Türkiye’nin önemli üniversitelerinde (Marmara Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi) fotoğraf dersleri vermiştir.

İstanbul Modern Müzesi Fotoğraf Bölümü Danışma Kurulu üyesi olan Merih Akoğul, aynı zamanda da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde eğitmenliğini sürdürüyor. 2010 yılından 2021yılına kadar Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi kitaplarının editörlüğünü yaptı. İFSAK Blog ve Gezgin Foto dergisinde köşe yazarlığını sürdürüyor.

Seçilmiş Kişisel Sergiler

2022 “Caz Zamanı” Avusturya Kültür Ofisi, İstanbul
2016 “Montreal’de Bir Mevsim, Galeri Işık
2013 “Tenha Vakitler”, ArtGalerim Nişantaşı, İstanbul
2011 “Kayıp Ruhlar”, ArtGalerim Nişantaşı, İstanbul
2010 “İç İçe İstanbul”, Fototrek, İstanbul
2008 “Standards”, PG Art Gallery, İstanbul
2007 “Sanki”, Leica Gallery, İstanbul
2006 “Geçen Yaz Viyana’da”, Palais Porcia Kunst Raum, Viyana
“Siyah Beyaz Afyonkarahisar”, Fevzi Çakmak Sanat Galerisi, Afyonkarahisar
“Avusturya 2006”, Avusturya Kültür Ofisi, İstanbul
2005 “Bit-ki”, PG Art Gallery, İstanbul
“Yolda”, Avusturya Kültür Ofisi, İstanbul
2004 “Otuz Kuş”, PG Art Gallery, İstanbul
“Geçen Yaz Viyana’da”, Fotografevi, İstanbul
2003 “Güzergâh: Edebiyat”, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, İstanbul
2002 “Başarmak”, Fotografevi, İstanbul
2001 “Klasikler/Neo-klasikler”, Fotoğrafevi, İstanbul
“Aşkküre”, Bedri Rahmi Eyüboğlu Sanat Galerisi, İstanbul
1999 “Bronz Askerler”, Fotografevi, İstanbul
1998 “Dönüşümler”, Art Shop, İzmir
“Filim”, İMKB Sanat Galerisi, İstanbul

Yayınlar

2021 “Ağustos” (şiir)
2016 “Montreal’de Bir Mevsim (fotoğraf)
2014 “Gece / Şarkılar” (şiir)
2007 “Sanki” (fotoğraf)
2006 “Siyah Beyaz Afyonkarahisar” (fotoğraf)
2005 “Türk Fotografçıları Kütüphanesi 22/Merih Akoğul” (fotoğraf)
“Bit-ki” (fotoğraf)
“İkizim Söyledi Ben Yazdım” (deneme)
“Saklı Günlükler” (çocuk edebiyatı)
2004 “Geçen Yaz Viyana’da” (fotoğraf)
2002 “Başarmak” (fotoğraf)
2001 “Klasikler/Neo-Klasikler” (fotoğraf)
1999 “Klasikler” (fotoğraf)
1995 “Kuğunun Ölümü” (şiir)
1992 “Son Dokunuş” (şiir)

Küratörlükler

2019 “Yolda” (Türkiye’de Gruplar), Fransız Kültür Merkezi, İstanbul
2019 “Fotoğrafın Doğası”, Artweeks Akaretler, Akaretler No:45, İstanbul
2018 “Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı”, İstanbul Modern, İstanbul
2017 “Beni Bul” / Otoportreye Çağdaş Dokunuşlar, Akbank Sanat, İstanbul
2016 “Poz”, PG Art Gallery, İstanbul
2016 “İnsan İnsanı Çekermiş”, İstanbul Modern, İstanbul
2013 “Bir Zamanlar”, Fotografevi, İstanbul
2012 “Mekânın Doğası”, Hilpark Suites İstinye, İstanbul
2012 2. Bursa Fotofest / Uluslararası Bursa Fotoğraf Festivali
“İnsanlığın İzleri” (Sanat yönetmeni, şef küratör)
2012 “Gidilmemiş Zamanlar”, Hilpark Suites İstinye, İstanbul
2011 1. Bursa Fotofest / Uluslararası Bursa Fotoğraf Festivali
“Karşılaşmalar” (Sanat yönetmeni ve şef küratör)

Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi (Editörlük)

2021 Yusuf Tuvi
2020 Lütfi Özkök
2019 İbrahim Zaman
2018 Ergun Çağatay
2017 Yıldız Moran
2016 Ersin Alok
2015 İzzet Keribar
2014 Sabit Kalfagil
2013 Sami Güner
2012 Ozan Sağdıç
2010 Şakir Eczacıbaşı

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Fotoğraf

Dünyayı Kim Kurtaracak?

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Zeynep Yılmazoğlu   https://instagram.com/zeynepyilmazoglu  tarafından yayına hazırlanmıştır. . . .…

Bir Zamanlar Anadolu’da…

Fotoğrafçının Doğuşu Bir zamanlar gençtik. Nedensiz bir evrensellik peşindeydik. Batı ne yapıyorsa biz de onu yapmak…

Oedipus Kompleksi ve Fotoğraf

Okuyucu, edebi bir metinde anlatılanları kendi bilgisi, düşünce ve hayal dünyası, kültürü ve çevresel şartları içinde…

Vietnam’dan Portreler

Geçen yaz Başkent Hanoi’den Sapa’ya kadar Vietnam’ın kuzeyine yaptığımız yolculuk fotoğraf açısından tam bir şölendi. Bu…