Nepal, Mumbai (Yaz 2024)(devam)

//

Bölüm 06, Nepal, Chitwan

4 Temmuz 2024 – Perşembe

Sabah erken, altıda kalkıp, hazırlanıp kahvaltıya iniyoruz. Kahvaltı güzel. Üç, dört aydır şu meşhur üç beyazı “un, şeker, tuz” bırakmıştım. Bu tatilde yiyecek sıkıntısı olmasın diye olayı biraz esnettim. Tuz yok, şeker az ama ekmek, hamur tam gaz. Bu anlamda kahvaltı güzel geliyor. Tek eksik zeytinle peynir. Kahvaltıdan sonra yürüyerek nehir kıyısına gidiyoruz. Burada ağaçtan oyma mı, fiberden mi olduğunu kestiremediğim kanolar var.

 

 

 

 

 

 

 

Bu arada yüzen timsahlar görünüyor. Biraz da tırsarak biniyoruz bir kanoya. Güzel fotoğraflar çekerek ilerliyoruz. Yanlış anlamadıysam bu nehir de Ganj’a bağlanıyormuş. Aynı Ganj gibi kahverengi, sanki toprak akıyor. Buna rağmen yüz çeşitten fazla balık yaşıyormuş bu sularda.

Kıyılarda çeşitli kuşlar, geyik, bambiler görünüyor. Bambi ismi gerçekten var mı yoksa çizgi filmden mi kaldı akıllarda bilmem ama buradaki insanlar da bambi diyor o küçük beyaz lekeli ceylana. Yine su içen bir gergedana rastlıyoruz. Bu sefer kayıkla iyice yaklaşıp fotoğraf çekebiliyoruz. O da bizi seyrediyor sonra sıkılıp gidiyor. Suda epey gittikten sonra kıyıya çıkıyoruz. Geriye orman içerisinden yürüyerek döneceğiz. Rehber var olan, karşımıza çıkabilecek hayvanları sayıyor; kaplan, ayı, piton, geyik, fil, gergedan…… Neyse, rehber bugüne kadar sağ kalıp yaşadıysa bize bir şey olma ihtimali az diye teselli bularak ilerliyoruz. Kaplan falan değil ama bol ve çeşitli kuş, bambi ve böcekler görerek ilerliyoruz.

Allahtan bugün yağmur yağmıyor fakat felaket nem var, sucuk gibiyiz.

Uzun bir yürüyüş ve bol fotoğraftan sonra bir köye varıyoruz. Köyde ufak (gerçekten çok ufak) bir müze var. Eski tarım aletleri ve bir, iki şapkadan oluşuyor. Birkaç fotoğrafta orada çekiyoruz.

 

 

Oradan da hazır olan bir jipe binip otele dönüyoruz. Saat daha on. On ikide öğle yemeği, on dörtte jiple tekrar safari. Saate uygun olarak dinleniyoruz, öğle yemeğini yiyip tekrar dinleniyoruz, sonra ver elini safari. Amaç daha fazla vahşi hayvan görebilmek. İki buçuk saat sürecek. Çıktıktan sonra bir süre büyük sazlıklar otluklardan geçiyoruz. Bir şey görünmüyor çünkü sık ot ve sazlıkların boyu göz seviyemizi epey aşıyor. Parkın yüzde yirmisi bu bitki örtüsü ile kaplıymış. Neyse, jiple epey süre dolaşıyoruz. Sonuçta tüm gezi boyunca birçok kere gergedan (ki bir ikisi epey yakından), geyik, maymun, tavus kuşu, bambi, yabani tavuk, çeşitli kuşlar ve yüzdüğü için yalnız sırtlarını görebildiğimiz timsahlarla yetiniyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çok beklediğim gibi değil. Kaplan falan göremiyoruz (Gerçi bunda da bir hayır vardır 😊). Artık olanla idare edeceğiz. Ardından akşam yemeğine kadar dinlenmek üzere tekrar otele dönüyoruz. Fakat son anda karar değiştirip dün göremediğimiz gün batımı için tekrar nehir kenarına gitmeye karar veriyoruz. Tam çıkacakken hava yine izin vermiyor. Dinlenmeye devam. Yemekten sonra duşumuzu alıp yatıyoruz. Bu gece burada son gece. Sabah erken kalkıp, kahvaltı yapıp, ayrılacağız.

Bugün 11,930 adım atmışız.

1964 yılında memur bir babanın çocuğu olarak Urfa’da doğdum. 1968 yılında hayatımın geri kalanını geçireceğim İstanbul’a tanıştım. 1986 yılında Yıldız Üniversitesi Kocaeli Mühendislik Fakültesinden Elektronik Mühendisi olarak mezun oldum. Sırasıyla askerlik, iş hayatına başlama, evlilik, iki tane dünya güzeli kız dünyaya getirme, kendi işini kurma ve sonra “Yeter daha ne kadar çalışacaksın?” diyerek iş hayatını komple bırakma çizgisinde bir yaşam geçirdikten sonra, hobilerime yöneldim. Yurt içi, yurt dışı geziler, teknecilik ve karavancılık ile görme, keşfetme ihtiyacımı karşılarken, bunları belgelemek için çocukluktan beri sevdalısı olduğum fotoğrafa tekrar başladım. Aslında çocukluktan beri sevdalı olduğum söylenemez; çocukluğumun tatil günleri, ilkokuldan başlayarak dayımın Maltepe’deki fotoğraf stüdyosunda çalışarak geçti. O zamanlar dışarıda oynamak yerine o daracık karanlık odada, fotoğrafçılığın mutfağında çalışmak nefret edilesi bir durumdu. Ama her aşk nefretten doğmaz mı? Doğar; dolayısıyla fotoğraf makinesini hiç bir zaman yanımdan ayırmadım. Askerlik sırasında, 1988 yılında, AFSAD'da temel eğitim aldım. 2014 yılında, emekli olur olmaz İFSAK’a üye oldum. Çeşitli karma sergilerde, dernek içerisindeki fotoğraf gruplarında, sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım. Bir dönem Yönetim Kurulu'nda görev yaptım. 2018 yılında İstanbul Fotoğraf Günleri Koordinasyonunu üstlendim. Ve bu sevdiğim ortamda bulunmaya devam ediyorum.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Fotoğraf

Beklerken

Yeryüzünün Gizli Görüntüleri Fotoğraf ve caz müziği birbirine çok benzer. Fotoğrafın da caz gibi türleri, icra…

Foto Sürreal

Fotograf ortamında bir süredir sürreal fotograf başlıklı seminer, atölye, sergi, gösteri gibi etkinlikler göze çarpıyor. Geleneksel/Modern…

Kendim Olmayı Seçtim

Güvenli ve korunaklı hissettiğimiz evimiz, hareket alanlarını daraltırken, özgürlüklerimizi sınırlar mı? Toplumun koyduğu görünmez duvarların ilk…

Yapay Zekâ ve Fotoğraf

Analog fotoğrafçılık yerini dijital teknolojilere terk ederken çoğumuz büyük bir devrime şahitlik ettiğimizi düşündük. Oysa filmli…

Nepal, Mumbai (Yaz 2024)

Bölüm 12, Umman, Maskat 10 Temmuz 2024 – Çarşamba Kurduğumuz saatte, sabaha karşı saat altıda uyanıyoruz.…

Büyükanne Orada mısın…

Bir ressam düşünün ki, bilinen tüm fotoğrafları yaşlılık dönemine ait olsun ve yaşadığımız dünya onu “Büyükanne”…

Nepal, Mumbai (Yaz 2024)

Bölüm 11, Hindistan, Mumbai (Devam) 9 Temmuz 2024 – Salı Sabah yine aynı saate kalkıp, kahvaltımızı…

Köy Enstitüleri Ruhuyla

‘Ağlarken gördüğümüz insanları, şimdi dans ederken görmek mutluluk verici’ Yazımın temellerini dayanışma gönüllüsü, sanatçı arkadaşım Meral…

Paris Yalnızlığı

Bayram Yılmaz Fotoğraf Kitabı Üzerine   Sert kapak, 154 sayfa 108 Siyah-beyaz, duotone fotoğraf Ebat 23×26…

Bir Öğrenci Sorduğunda

Minor White‘a ait bu yazı, İfsak Blog Ekibi tarafından Espas Sanat Kuram Yayınları’nın izniyle “Fotoğrafçının Eğitimi” …