Bu resmin aktardığı düşünce, kabile güçlerinden arındırılmış ve ilkel kıyafetlerinden sıyrılmış bir ırk olarak Kızılderililerin bilinmeyen bir geleceğin karanlığına geçmesidir. Onları (Amerikan Kızılderilileri) sonsuza dek yaşatmak istiyorum. Bu o kadar büyük bir rüya ki tamamını göremiyorum.
Edward Curtis

Edward Curtis’in bu naif amacı her ne kadar bir görsel kurtarma etnografisi gibi gözükse de, temel sorunu kültürün görsel olarak nasıl ve hangi temsiliyet bağlamında aktarılacağıydı. Curtis, genel kanıyla bunu romantize ederek ve kameranın arkasına geçerek gerçekleştirdi. Bu belki de açıkça, ortaya çıkarılacak olan görsele hem teknik hem de temsil anlamında müdahale etmekti.
Temsil yöntemi, kültürün ne olduğunun söylenebilmesi, açıklanabilmesi ve gösterilebilmesi anlamında dolayısıyla sadece antropologların değil kültüre yaklaşan herkesin temel problemi haline gelmektedir.
Malinowski ise, katılımcı gözlemci yöntemi ile kameranın önüne geçerek özellikle etnografik temsili daha demokratik hale getirmeye çalışır. Fotoğraflarındaki etnografik temsilin gerçekliği, kendisinin de orada olması ile fotoğrafın geleneksel ‘oradaydım’ söylemi ile örtüşür. Ancak yöntem değişikliği temsilin aktarılması konusunda yine bazı problemler yaratır.

‘Öteki’ ve beyaz adam dengesi ya da dengesizliği antropolojinin erken dönemlerden bu yana arka planındaki söylemini Malinowski’nin fotoğraflarında da kendisini gösterir. Yine de Malinowski’nin yöntemi, kültürü anlama açısından sahadaki gözlemcinin fotoğrafı başka bir noktaya taşıması için yeterli olacaktır. Mead ve Bateson ise antropoloji ve fotoğraf ilişkisinde fotoğrafı salt niteliksel araştırma aracı olarak kullanarak görsel antropolojinin gelişmesinde belki de en önemli adımı attılar.

Ancak fotoğraf temelli bütün temsil yöntemleri yine de Katolik misyoner ve rahip Domenech’in 1861’de Meksika ve Güney Amerika’ya yaptığı gezilerde çizdiği resimler baz alınınca her ne kadar daha gerçekçi gözükse de, bir şekilde eksik temsil yarattığı aşikardır.
Antropoloji ve Fotoğraf kitabının bu ilişkiyi gözler önüne seren bölümlerinde, temsilin diğer tarafında kimlerin olduğu ve fotoğrafın bu temsil sorununda ‘öteki’nin emik anlatısına doğru nasıl dönüştüğü anlatılmaya çalışılıyor. Curtis, Malinowski, Mead-Bateson’dan sonra karşımıza çıkan post-kolonyal anlatıda yöntem ve temsiller değişerek ‘öteki’nin kendi anlatısına evrilen emik temsil yöntemlerini görüyoruz. Foto çıkartım, düşünümsel fotoğraf, foto ifade, tekrar fotoğrafı gibi alternatif yöntemler antropolojik ve etnografik çalışmalarda kültürün görsel olarak nasıl düşünülebileceği, araştırılabileceği ve temsil edilebileceğine dair farklı bakış açıları sunuyor.

Antropoloji ve Fotoğraf ilişkisinde Ozan Yavuz’un temel çıkış noktası da yöntem ve temsil üzerine bu ilişkinin tarihsel ve güncel bağlamda, edebiyat, resim, gezi yazıları gibi diğer disiplinlerle birleşerek nasıl şekillendiği üzerine ayrıntılı bir inceleme imkanı sunuyor.
merhaba,
bu bilgilendirici, düşündürücü yazınız için çok teşekkürler; kitabınızı da ısmarladım, eminim merakla okuyacağım.
yazdıklarınız bana Oscar Lewis’i (özellikle, İşte Hayat ve Sançes’in Çocukları-nı) çağrıştırdı.
esenlik dileklerimle,
levent
Cok tesekkurler Levent Bey yorumlariniz icin. Lewis’in calismasini da en kisa zamanda edinecegim.