Fotoğraf: ©Robert Capa / Henri Matisse / 1950

Benim içimdeki ressam, Matisse’e yakın oturur.

Ama Picasso’yu da büyük kabul eder, Modigliani ile sabaha dek dans eder, Pre-Raphaeliteler’i hep özler, Edward Hopper’ı izler. Avni Lifij’i, Erol Akyavaş’ı, Mübin Orhon’u, Burhan Uygur’u, Cihat Burak’ı, Yüksel Arslan’ı, Mehmet Güleryüz’ü, Mustafa Horasan’ı, Alp Tamer Ulukılıç’ı çok sever. Herkesin en az bir ressamı vardır. Ama yine de bazı ressamları, nedenini açıklayamasak da diğerlerinden daha çok severiz. Matisse’e gelince; o ayrıksıdır, sıra dışıdır.

1905’te “Vahşiler” (Les Fauves) sergi açtığında, en çok öne çıkan kişi Matisse olmuştu. Sanat tarihine Fovizm olarak geçen sözcüğün yıldız ismiydi Henri Matisse. 20 yaşında geçirdiği bir apandisit krizinden sonra sıkıntıdan resim yapmaya başladı. Doğu ve Afrika, onun resmine açık bıraktığı arka kapıdan girmişti. Coşkulu bir süsleme vardı resimlerinde. İçinde, adeta geç saatlere kadar eve girmek istemeyen küçük bir çocuk yaşardı.

Matisse, 1900’lerin başına dek birçok farklı akımın etkisinde kalarak yapıtlar üretti. Bu arada bir yandan öğretmenlik yapıyor, diğer yandan da New York, Moskova, Berlin gibi ülkelerde resim sergileri açıyordu. Yan yana getirilmesi dikkat isteyen renkleri büyük bir cesaretle kullanıyordu resimlerinde, Matisse. Doğal renklere olan eğilimi ve biçimin sadeliğine düşkünlüğü onu diğer ressamlardan farklı kıldı. Arkadaşlarının aksine kübizm ya da ekspresyonizme meyletmedi, yaşamının sonuna dek fovizmin bir neferi olarak kaldı.

Matisse’in son yılları rahatsızlıkları nedeniyle hep yatakta geçti. Yalnız başınaydı; astımı ve kalp rahatsızlığı vardı. Yaşamını, eski modellerinden birinin gözetimi altında Regina Oteli’nde sürdürmeye başladı. Kimi zaman yatağından kalkmadan, kimi zaman da duvara yapıştırdığı kağıtlar üzerine, elindeki uzun sopanın ucuna tutturulmuş pastel boyalarla resimler çiziyordu Matisse. Düş gücü ile eli, birbirinden uzak düşmüştü fakat sonucu etkilemiyordu. Yaşamla arasına iki metrelik bir takip mesafesi koymuştu.

Onun coşkusunu hiçbir şey durduramadı. Hatta, son yıllarında yaptığı resimler, çağdaş yaklaşımları nedeniyle kendisinin en iyi ürünleri olarak anıldı. Aynı zamanda bir şapelin vitraylarını ve duvar resimlerini yaptı. Büyük ressamların bir kısmı gibi o da yaklaştığı Tanrının yolunda; yere değdirdiğinde baston, duvara uzattığında fırça olan, tek akslı çarmıhını son yıllarında hep yanında taşıdı.

Ve savaşlardan arta kalan zamanında sanatçıları fotoğraflayan Capa, 1950 yılının 365 gününden birinde Matisse’in kapısını çaldı. Onu, ağzından düşürmediği sigarası ve elinden, ayaktayken bile bırakmadığı sopasıyla, bir rahibin karşısında haç çıkarırken buldu. Roller değişmiş, ancak gerçek bir sanatçının sahip olabileceği cüretiyle Matisse, yakında vitraylarda yaşam bulacak rahibi hizaya getirmeye çalışıyordu. Bu sırada Rosary Şapeli, tarihi geleceğe taşımak için heyecanlı bir bekleyiş içindeydi.

Diğer duvarlarda, -bu aşamada görülürse- aforozuna neden olacak kadar tuhaf çizgiler vardı. Bedenini kucaklayan yeleği ve ayağında sandaletleri ile yere neredeyse milimetrik olarak döşenmiş gazetelerin üzerine basarak resmini yapıyordu büyük usta. Odanın köşesinde, kim bilir kaç model-sevgilinin anısından süzülmüş bir çizgi- yüz duruyordu. Kedilerin krallara rahatça bakabildiğini bilen Capa, sulh ortamının rahatlığıyla art arda deklanşöre bastı.
Resmin üzerinde biraz daha dolaşmayı sürdürdü Matisse. Her ikisi de birbirinin varlığını unutmuş işlerini yapıyorlardı. Dışarıda, sıra dışı vitrayların bitmesini dikkatle bekleyen kıskanç bir ışık vardı.

1954 yılında Robert Capa 41 yaşında Çinhindi’nde bir kara mayınına basarak, aynı yıl Henri Matisse de 85 yaşında yatağında doğanın çağrısına karşı durmayarak bu dünyadan göçüp gittiler. Geriye Matisse’in sandaletinden fırlayan birkaç ayak parmağı, yeleğinin üzerinde tok bir kuzudan hatıra bırakılmış gibi duran düğmeleri, geçmişiyle düello yaptığı sopası -artık kutsal bir asaydı o- ve insanın Tanrı’yla arasındaki yolu kısaltan bir ışık kaldı.

Bizler de Omaha Plajı’na çıkan askerler gibi elimizde kalan fotoğraflarla suyun üzerinde olabildiğince kalmaya çalıştık.

 

1963 yılında İstanbul’da doğdu. M.S.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Ana Sanat Dalı’nı (Lisans) 1985, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Fotoğraf Ana Sanat Dalı’nı (Yüksek Lisans) 2001 yılında bitirdi.

Farklı konularda yayınlanmış 15 kitabı bulunan Merih Akoğul, Türkiye’de ve dünyanın çeşitli ülkelerinde 30’un üzerinde fotoğraf sergisi açtı, grup sergilerine katıldı. Fotoğraf sanatı ve kuramı konularında çalışmalar yaptı. Seminer, sempozyum ve açıkoturumlara katıldı, bildiriler sundu, paneller yönetti, seçici kurullarda yer aldı. Reklam sektöründe yazar olarak çalıştı. Çeşitli özel kurumlarda eğitmenlik, özel radyolarda kültür ve sanat programları, televizyon programlarında sanat danışmanlığı yaptı.

Edebiyat, fotoğraf kuramı, plastik sanatlar ve müzik üzerine yazıları ve eleştirileri birçok gazete ve dergide yayınlanan Merih Akoğul, 2003 yılının yaz döneminde Avusturya Başkanlık Sanat Dairesi tarafından verilen bursla çalışmalarını Viyana’da sürdürdü. Çeşitli müze ve özel koleksiyonlarda yapıtları bulunan Akoğul, 27 yıldır Türkiye’nin önemli üniversitelerinde (Marmara Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi) fotoğraf dersleri vermiştir.

İstanbul Modern Müzesi Fotoğraf Bölümü Danışma Kurulu üyesi olan Merih Akoğul, aynı zamanda da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde eğitmenliğini sürdürüyor. 2010 yılından 2021yılına kadar Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi kitaplarının editörlüğünü yaptı. İFSAK Blog ve Gezgin Foto dergisinde köşe yazarlığını sürdürüyor.

Seçilmiş Kişisel Sergiler

2022 “Caz Zamanı” Avusturya Kültür Ofisi, İstanbul
2016 “Montreal’de Bir Mevsim, Galeri Işık
2013 “Tenha Vakitler”, ArtGalerim Nişantaşı, İstanbul
2011 “Kayıp Ruhlar”, ArtGalerim Nişantaşı, İstanbul
2010 “İç İçe İstanbul”, Fototrek, İstanbul
2008 “Standards”, PG Art Gallery, İstanbul
2007 “Sanki”, Leica Gallery, İstanbul
2006 “Geçen Yaz Viyana’da”, Palais Porcia Kunst Raum, Viyana
“Siyah Beyaz Afyonkarahisar”, Fevzi Çakmak Sanat Galerisi, Afyonkarahisar
“Avusturya 2006”, Avusturya Kültür Ofisi, İstanbul
2005 “Bit-ki”, PG Art Gallery, İstanbul
“Yolda”, Avusturya Kültür Ofisi, İstanbul
2004 “Otuz Kuş”, PG Art Gallery, İstanbul
“Geçen Yaz Viyana’da”, Fotografevi, İstanbul
2003 “Güzergâh: Edebiyat”, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, İstanbul
2002 “Başarmak”, Fotografevi, İstanbul
2001 “Klasikler/Neo-klasikler”, Fotoğrafevi, İstanbul
“Aşkküre”, Bedri Rahmi Eyüboğlu Sanat Galerisi, İstanbul
1999 “Bronz Askerler”, Fotografevi, İstanbul
1998 “Dönüşümler”, Art Shop, İzmir
“Filim”, İMKB Sanat Galerisi, İstanbul

Yayınlar

2021 “Ağustos” (şiir)
2016 “Montreal’de Bir Mevsim (fotoğraf)
2014 “Gece / Şarkılar” (şiir)
2007 “Sanki” (fotoğraf)
2006 “Siyah Beyaz Afyonkarahisar” (fotoğraf)
2005 “Türk Fotografçıları Kütüphanesi 22/Merih Akoğul” (fotoğraf)
“Bit-ki” (fotoğraf)
“İkizim Söyledi Ben Yazdım” (deneme)
“Saklı Günlükler” (çocuk edebiyatı)
2004 “Geçen Yaz Viyana’da” (fotoğraf)
2002 “Başarmak” (fotoğraf)
2001 “Klasikler/Neo-Klasikler” (fotoğraf)
1999 “Klasikler” (fotoğraf)
1995 “Kuğunun Ölümü” (şiir)
1992 “Son Dokunuş” (şiir)

Küratörlükler

2019 “Yolda” (Türkiye’de Gruplar), Fransız Kültür Merkezi, İstanbul
2019 “Fotoğrafın Doğası”, Artweeks Akaretler, Akaretler No:45, İstanbul
2018 “Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı”, İstanbul Modern, İstanbul
2017 “Beni Bul” / Otoportreye Çağdaş Dokunuşlar, Akbank Sanat, İstanbul
2016 “Poz”, PG Art Gallery, İstanbul
2016 “İnsan İnsanı Çekermiş”, İstanbul Modern, İstanbul
2013 “Bir Zamanlar”, Fotografevi, İstanbul
2012 “Mekânın Doğası”, Hilpark Suites İstinye, İstanbul
2012 2. Bursa Fotofest / Uluslararası Bursa Fotoğraf Festivali
“İnsanlığın İzleri” (Sanat yönetmeni, şef küratör)
2012 “Gidilmemiş Zamanlar”, Hilpark Suites İstinye, İstanbul
2011 1. Bursa Fotofest / Uluslararası Bursa Fotoğraf Festivali
“Karşılaşmalar” (Sanat yönetmeni ve şef küratör)

Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi (Editörlük)

2021 Yusuf Tuvi
2020 Lütfi Özkök
2019 İbrahim Zaman
2018 Ergun Çağatay
2017 Yıldız Moran
2016 Ersin Alok
2015 İzzet Keribar
2014 Sabit Kalfagil
2013 Sami Güner
2012 Ozan Sağdıç
2010 Şakir Eczacıbaşı

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Fotoğraf

Büyükanne Orada mısın…

Bir ressam düşünün ki, bilinen tüm fotoğrafları yaşlılık dönemine ait olsun ve yaşadığımız dünya onu “Büyükanne”…

Nepal, Mumbai (Yaz 2024)

Bölüm 11, Hindistan, Mumbai (Devam) 9 Temmuz 2024 – Salı Sabah yine aynı saate kalkıp, kahvaltımızı…

Köy Enstitüleri Ruhuyla

‘Ağlarken gördüğümüz insanları, şimdi dans ederken görmek mutluluk verici’ Yazımın temellerini dayanışma gönüllüsü, sanatçı arkadaşım Meral…

Paris Yalnızlığı

Bayram Yılmaz Fotoğraf Kitabı Üzerine   Sert kapak, 154 sayfa 108 Siyah-beyaz, duotone fotoğraf Ebat 23×26…

Bir Öğrenci Sorduğunda

Minor White‘a ait bu yazı, İfsak Blog Ekibi tarafından Espas Sanat Kuram Yayınları’nın izniyle “Fotoğrafçının Eğitimi” …

Yangından Sonra

28 Temmuz 2021 tarihinde Manavgat’ta başlayan ve daha sonra ülkemizin  pek çok noktasında çıkan orman yangınlarında…

Fotoğrafın Oyunu

Anılar mı, yoksa fotoğraflar mı; yaşamın yanında soluk birer suret benzeri kalan küçük oyunların adı… Eski…