İnsanın kütüphanesini başka bir mekana taşıması, gittiği yerde yeniden kurmaya çalışması, hafızayı da yeniden tertip ediyormuş gibi bir etki yaratıyormuş meğer. Raflara yerleştirdiğim her kitaba belli belirsiz bir toz kokusu eşlik ediyor. Burnum kaşınıyor, parmak uçlarım siyahlaşıyor, geçip giden zamanı avuçlarımda hissediyorum. Hafızamın deriliklerine attığım hatıralar birer görüntü halinde sığındıkları kuytulardan çıkıp yüreğimi hoplatmış gibi oluyor, ihmal edilmiş fotoğraf kitapları da cız ettiriyor yüreğimi. Hatırlıyorum…
Fotoğraf ve hafıza deyince ister istemez bir alay felsefi çağrışım, kimi güncel kimi geçmişten gelen pek çok yorum ve fotoğrafları anlama ve anlamlandırma gayreti diyebileceğimiz “Fotoğraf Kuramı” geliyor aklıma. Daha doğrusu gözüm üstünde Fotoğraf Kuramı yazan kitaba ilişiyor.
O kitap diğerleri gibi kütüphane tozu tutmamış henüz. Bıldır ciltlenmiş gelmiş. “Fotoğraf Kuramı”. James Elkins’in derlediği kitabı Aylin Ünal ve M. Emir Uslu çevirmiş, Espas yayınları Fotoğraf Dizisi’nin 16. kitabı olarak çıkmış. Siz bu yazıyı okurken raflardaki yerini almış olacak.
“Kütüphanesiz fotoğrafçı olmaz” derler ben de “öyledir, doğrudur” derim, onaylarım. Ekranda bakılan fotoğraf başka şeydir, kağıda basılı olan başka bir şey, fotoğrafa dair düşünceleri editoryal süreçten geçtikten sonra basılı kitap halinde okumak ise bambaşka bir şey.
Gün gelir de yurdum fotoğrafçısı marka meraklısı olmaktan vazgeçer, “Bu fotoğrafı hangi makineyle çektin?” sorusu yerine, “Bu fotoğrafı çekmeden önce hangi kitapları okudun, hangi fotoğrafçıların hangi kitaplarını inceledin?” diye merak etmeye başlarsa işte o vakit, Türkiye’de fotoğrafçılığın niteliksel dönüşümü de başlamış demektir.
Fotoğraf çekmenin boş vakitleri hoşça geçirme vesilesi olduğunu hepimiz biliyoruz ama bir o kadar da fikri bir faaliyet olduğunu, bu faaliyetin insanı derinleştirebilme yeteneği bulunduğunu dikkate almalıyız ki, fotoğrafçılığın bünyeye bir yararı dokunsun. Böyle söylediğime göre, fotoğraf aleminizdeki ortalama algımızın, aklımızın ve kanaatlerimizin henüz o olgunlukta olmadığını düşünüyorum demektir. Normaldir. Kısacık hayatlarımızda yaşadığımız bunca curcuna, toplumsal altüst oluş, çalkantılar, gitgeller, her birimizin üretici bireyler, entelektüel şahsiyetler olmamızı engellemiş yaratıcı faaliyetlerimizin önünü tıkamış olabilir. Önümüze kim bilir ne engeller kondu ki biz de böyle olduk. Yoksa ister miydik sığ sularda boğulup duran bir fotoğraf alemimiz olsun.
Oldum olası tüketim toplumunun kolay yönetilebilir has bireyleri olarak tasarlandığımız için düşünmemiz de, sorgulamamız da, itiraz etmemiz de pek hoş karşılanmıyor. Hele bunları fotoğraflarımızla yapmamız hiç onaylanmıyor. O nedenle parasını bastırıp fotoğraf makinesi edinerek aleme dalan bencileyin biçare, yine parasını bastırıp katıldığı yarışma piyangolarında ödül/unvan kazanınca sanat yaptım sanıyor.
Fotoğraf belki de böyle bir şey ve bu nedenle de çağın en yaygın / popüler eğlence aracı. Niye itiraz ediyoruz ki? Olabilir…
Olabilir tabi ama böyle bile olsa yine de bir kuramsal altyapıya ihtiyaç var. Anlayabilelim ne menedir bu alet, neye yarar, biz her birimiz neden eldekini avuçtakini yatırmak bahasına bu meraka düşeriz? Nedir?
İşte bu merak nedeniyledir ki meseleyi birey ve toplum üstündeki etkileriyle anlamaya çalışan metinler üretiliyor, sorular soruluyor, cevaplar aranıyor. Lakin soruları soranlar da cevapları verenler de fotoğraf makinesini icat eden, geliştiren, ve sanayisini kuran toplumların meseleye kafa yoran, soran, soruşturan, itiraz eden bireyleri arasından çıkıyor. Bize gelince elimizdeki alet edevat gibi onlarla üretilmiş görüntülere dair fikriyatı da ithal ediyoruz, tercümesiyle yetinmeye çalışıyoruz. Yine de bu makası hızla kapatmaya gayret ettiğimizi gözden kaçırmayalım.
***
Kütüphanemde uzunca bir süredir durmakta olan “Eski ve Yeni Fotoğraflarla KARS” kitabını Vedat Akçayöz ile Yıldırım Öztürkkan hazırlamış. Kars Kültür Sanat Derneği tarafından yayınlanmış. Hemen onun yanına “Bir Kentin Görsel Tarihi AYDIN” kitabını koydum. Şükrü Tül’ün hazırladığı bu kitap 2018’de Ege Yayınları’ndan çıkmış. İkisinin arasına FOTOĞRAF KURAMI kitabını yerleştirdim. Bu üç kitaptan birlikte söz etmemin sebebi üçü arasında bir bağlantı kurmaya çalışarak yukarıda söylediğim ara kapama gayretine lafı bağlamak.
Teknik bir aletle üretilen görüntüye dair bir kuram üretebilmekten geçtim, başka dilde üretilmiş kuramsal metinleri ortaklaşılmış kavramlarla tercüme edebilmek bile bir mesele. Okurun ise meseleyi sahici bir kavrayışla anlayabilmesi, içselleştirebilmesi için bile lafın etrafında döndüğü görüntülere dair bir görsel hafızaya sahip olmak, gönderme yapılan görüntülerin hayatımızda bir yeri bulunmasa bile en azından bilmek gerekiyor ki referans verildiğinde şipşak çakıversin zihnimizde. Çağımızda sanal alem sayesinde kültürel sınırların şeffaflaştığı, her görüntünün ulaşılabilir olduğu varsayımını kabul ederek ilerleyelim ki yazı burada tıkanıp kalmasın.
Öte yandan toplumun hayatında “fotoğraf” bulunması. Ortak bellekte ortaklaşılmış görüntülerin bulunması, toplumsal / kolektif hafızanın fotoğraflarla kaydı deneyimlemiş olması gerekiyor. Fotoğrafların bireylerin hayatındaki yerinin ise anababa/ aile/ sünnet/ düğün/ vesikalık/ askerlik fotoğraflarıyla kurduğu ilişkinin dışına çıkabilmiş, suretlerle daha katmanlı bir ilişki kurarak kendi anlam dünyasında bir yere oturtmuş olması beklenir. Bu eksikliği bireysel bazda olduğu kadar toplumsal hafızada da hissedenlerdenim. Benden başka aynı hissiyatı paylaşanlar var demek ki, toplumumuz unutturulmuş kendi geçmişini çeşitli vesilelerle anlamaya/hatırlamaya çalışırken aynı zamanda buna vesile olan fotoğrafları da anlamlandırmaya kamusal hayatta görüntülere bir yer bulmaya çalışıyor. Bu notu düştükten sonra lafı masadaki kitaplara bağlayabilirim:
KARS ve AYDIN kitapları geçmişin görüntüleriyle bugüne bakan müelliflerin eseri. Bu gayret Kars kitabında daha belirgin biçimde ortaya çıkmış. Fotoğrafçılar ikinci cildini yayınladıkları bu çalışmada yaşadıkları şehrin eski görüntülerini toplamış, manzaraya aynı yerden ve aynı açıdan bakarak bugünkü halini fotoğraflamışlar. Eski ve yeni fotoğrafları aynı anda sunarak izleyiciye bir bakma pratiği önermişler:
Sol sayfadaki eski fotoğrafa bak ve hemen sonra gözlerini sağ sayfadaki yeni görünüme çevir. İkisini ard arda izlerken asırlık sıçramayı zihninde yaşa. Bu sayede hem geçmişini gör hem de bu gününü. Bu sayede hem geçmişi kendine ait kıl hem bu günü.
Fotoğrafçılar yaşadıkları şehrin eski görüntülerini bu günkü görünümle karşılaştırma deneyimini izleyiciye yaşatarak aynı zamanda fotoğrafın toplumsal bir işlevine dair bir pratik öneriyorlar. “Fotoğraf böyle bir şeydir” diyorlar.
Türkiye’de yaygın fotoğrafçılık anlayışının “süslemecilik” ile malul ve “hayatı estetize etme” gayretinden mustarip olduğu malum. İrili ufaklı yarışmalar, maratonlaşmalar, kamplaşmalar, buluşmalar sayesinde, organizasyon desteği her kimden gelmişse oranın, belediyeyse belediyenin, valilikse valiliğin, bakanlıksa bakanlığın, devletse devletin hoşuna gidecek, reklam (tanıtım diye kremalamayalım) görüntüleri, güzel kartpostal fotoğrafları üretmeyi esas alan bir pop fotoğraf alemine sahibiz. Bu etkinliklerde üretilen “güzel” görüntülerin işlevini inkar etmeyelim. Onlar da toplumun fotoğraf denilen şeyi anlamlandırma sürecinde önemli bir rol oynuyorlar. Tıpkı şehirlerimizin üretmekten gurur duyduğu zerzevat, mahlukat ya da mutfak ürünü her neyse onun heykelini meydanlarına dikmesi gibi bu tür fotoğraflar da toplumun ortak anlam dünyasında bir yere sahip. Bunlar sayesinde heykel denilen “şeye” de fotoğraf denilen “şeye” de hayatında bir yer açıyor bir anlam veriyor.
Kentin hafızasını inşa edebilen şehir albümlerinin ise yaygın fotoğrafçılığın bu etkisini bir adım öteye taşıyabilen bir işleve sahip olduğunu varsayabiliriz. Nitekim birçok şehrimizde benzer kitapların yayınlandığını, kentin görsel hafızasını oluşturabilmek için arşivler kurulduğunu, eski aile fotoğraflarını toplayan kişiler ya da kurumlar kurulduğunu internet siteleri açılarak belleğin kamulaştırıldığını da dikkate almalıyız.
Fotoğraflar kişisel hayatlarımızın kaydı olmanın dışında, sade suya tirit, tekrarlardan ibaret, süs nesneleri olarak üretilmelerinin ötesinde, toplumsal hayatta bir yer bulmaya çalışıyor. Gerek geçmişe gerek bu güne ait ortak belleğe kayıtlı görsel referanslar yaratabildiğimiz vakit bir fotoğraf kuramına da gerçekten ihtiyaç duyuyoruz demektir. Şimdilik özel çabalarla arz üstünden bir ihtiyaç yaratılmaya çalışılıyor. Espas’ın, Hayalbaz’ın, Agora’nın ve fotoğraf kuramı yayınlayan diğer yayınevlerinin çevirileriyle meseleyi anlamaya gayret ediyoruz. Kendi yaşam alanlarının görsel belleğini toparlayan ve ulaşılabilir kılan fotoğraf insanlarının önünde ise bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.
kentlerin görsel hafızası için arşivler kurulduğunu duymak beni şaşırttı. böyle işler yapılıyorsa sevinmek gerek.
Her bir paragrafla ayrı ayrı oynaşmak lezzetli bir yemekten her yeni bir çatal aldığında damak keyfini giderek artırırken, ters köşelerle de fikir jimnastiği yaptırdı. Yüreğinize sağlık.
Sevgili Özcan Hocam, her dokunuşunuz ufuk açıyor, ilham veriyor. Çoğu zaman da duygularıma tercüman oluyorsunuz.
Saygı ve sevgilerimle