Akan günler, sanayi devriminden iletişim çağına, bilimden sanata kadar farklı çizgiler üzerinden yaşamımızın değerlerini belirlemeye ve bizlere yeni bakış açıları sunmaya devam ediyor. Bizim adımıza yerleştirilen gözlerle olmadığımız yerde oluyor, gidemediğimiz yerlerden haber alıyoruz. Savaşlar naklen, goller anında, aşklar az sonra, borsa hemen ve sanat uydu üzerinden biraz gecikmeli… Yaşam gizini yitiriyor mu, ne…
Karşımızda duran eski fotoğraf ise yıllardır, ağaçların arasından süzülen gölgeli bir ışıkla yıkanmayı sürdürüyor. Fotoğrafta, bir eli kapıda, diğeri belinde, biraz yorgunca atölyesinin kapısında duran ressam görülüyor. Bu fotoğrafı altyazısı ve nesnel bilgileriyle birlikte okuduğumuzda, o ressamın, kübizmin gerçek ve sadık babası Georges Braque olduğunu anlıyoruz: Hani o, resimlerini çizgilere ve geometrik alanlara bölmüş nesneler dünyasının soylu efendisi Braque’a… Aslında kübizmin iki ünlü babası vardır ve diğeri, yalnızca bir kısmıyla kübist olan Picasso’dur.
Çok bakışlı adam Braque, izlenimciliğin patladığı Le Havre’da doğup büyüdü. Aile mesleği olan boya-badana işiyle hem yaşam hem de varoluş mücadelesine başladı. Sonradan nesneleri yorumlamasında yararı olduğunu söylediği dekoratörlük mesleğini de icra etti. Boks yaptı, flüt çaldı ve dünyayı birden fazla açıdan kavramaya çalıştı. Belki de boyadığı duvarların köşelerini dönerken kübist söylemini buldu. Bu arada Le Havre Güzel Sanatlar Akademisi’in akşam bölümüne, ardından da Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu’na devam etti. Louvre Müzesi’ni ikinci evi yaptı ve yıllar sonra (1961) bu müze, vefa borcunu yaşayan bir sanatçının yapıtlarına ilk kez ev sahipliği yaparak ödedi.
Fovistlerin 1905’te açtığı sergiye hayran oldu ve yeni resimler üretti. Picasso’nun Avignonlu Kızlar’ını bitirdiği günlerde, onun ile olan dostluğu başladı. Picasso ve Braque, bazen kendilerinin, bazen de birbirlerinin atölyelerinde kübist resim denemeleri yaptılar. Yeni bir şey bulduklarının farkındaydılar. Gerçekten de 20.yüzyılın en fazla benimsenen akımlarının başında geldi Kübizm.
Kübizm kavramından ilk kez, ünlü koleksiyoncu ve galeri sahibi Kahnweiler’in sergi salonunda açtığı sergi sırasında Braque’ın yapıtlarındaki kübik formlardan dolayı bir eleştirmen tarafından söz edildi. Farklı bakış açıları, renkler ve çizgilerdeki kırıklarla biçim buldu kübist söylem. Evler, müzik aletleri, meyve tabakları, portreler manzaralar; her şey farklı bir evren tasarımının içinde yer almaya başladı.
Ünlü fotoğrafçı Paul Strand’ın bu fotoğrafında; yakasına kadar düğmeleri kapalı gömleği üzerinde, ışığı sakin devinimlerle bir resminin nesnesi gibi kıran ceketi ve fotoğrafa neredeyse bir “punctum” olacak kadar derinlik katan şalıyla zamana göz kırpmaktadır Georges Braque. Oysa kader birliği yaptığı Picasso ise bir zamanlar kübist olduğu halde, esmer tenini göstermek için giydiği gömleklerinin düğmelerini asla iliklemezdi.
Amerika’nın en önemli fotoğrafçılarından biri olan Strand, doğayı ve isimsiz insanları çekerken, sanatçıları saptamayı da ihmal etmedi. Yaşamının son 25 yılını geçirdiği Paris’te sanat çevrelerinde de bulunarak fotoğraflar çekti. Bu tarihi fotoğrafta da Braque, 75 yaşının tüm tecrübesiyle yarı gölgeli bir bakış fırlatmaktadır tarihe.
Ve Braque, izin isteyip gittiğinde bu dünyadan, bir nesneye aynı anda bakan, ikiden fazla göz bıraktı bizlere. Evet, fizik kurallarına göre birden fazla yerde aynı anda olamıyorduk. Resim sanatında ise, birkaç santim sağda, ya da birkaç adım ötede, kuralları unutarak her şeyi ters yüz etmek mümkünmüş. Bunu bize, Strand’ın fotoğrafında, ancak yarısı sol alt köşeden çerçeveye sığabilen bir yengeç bulunduğu açıdan fısıldadı. Bizler de sorgusuz kabul ettik.
Ve artık itiraf ediyoruz ki; bir zamanlar kırık kalplerimiz, bölünmüş ülkelerimiz, yarım aşklarımız ve şizofreni teşhisi konmuş yorgun ruhlarımızla biraz kübisttik ve üzerine başka alemleri yansıttığımız bu dünyayı paramparça görürdük: Görmüştük!
Fotoğraf: ©Paul Strand / Georges Braque / 1957

Bize Ulaşın