Merhabalar,
Öncelikle Sevgili İFSAK Blog okurlarına, Güzel Sanatlarda Nü başlıklı yazı dizimin önceki bölümlerine göstermiş oldukları ilgi ve alakadan dolayı çok teşekkür ederim.
Serinin ilk yazısına buradan, ikinci yazısına da buradan ulaşabilirler.
Güzel Sanatlarda Nü (Nude Art) 3
Güzel sanatlarda çıplaklık konusu özellikle kadın çıplaklığı, pek çok defa etik açıdan tartışılmış ve maalesef belli bir kesim tarafından halen tartışılmaya devam etmektedir. Genel olarak bu tartışmalara yön veren unsur, insanların bilinçaltı ve içerisinde bulundukları algı yönetimleri oluyor. Özellikle günümüzde bu unsurların başında “İnanç-Din” ve “Feminizm” gelmektedir.
Donatello’nun “Fetiş Davud” heykelinin, döneminde 15-20 bin kişi tarafından protesto edilmesi de aslında buna bir örnektir. Sanat tarihi içerisinde buna benzer birçok örnek vermek mümkündür.
Temel de üzerinde konuştuğumuz sanat eserleri dönemleri ve anlatmak istedikleri hikayeleri ile ele alınmak ve ona göre değerlendirilmek durumundadır. Eğer bakan kişinin entellektuel açıdan bir bilgi birikimi yoksa, sanat tarihi, insanlık tarihi gibi konulardan uzak ise muhtemelen eserin anlatmaya çalıştığı konudan sapacaktır.
Bu konuya dair özellikle birkaç örneğe bakmamızda fayda var. İlki erken Rönesans döneminden Masaccio…
Masaccio, İtalyan Rönesans akımı başlangıç döneminin ilk ve en önemli ressamlarındandır. Bir çok otorite için Rönesans resim sanatının başlangıcıdır. Öyle ki bugün hepimizin isimlerini ezbere bildiği Michelangelo, Raffaello ve Leonardo da Vinci, onun açtığı yolda ilerlediler ve çalışmalarına onun fresklerini kopya ederek başladılar.
Aşağıda gördüğünüz fresk, Floransa’da Santa Maria del Carmine Kilisesi içinde bulunan Brancacci Şapeli‘ndedir. Bazılarının evinde dahi bulundurmayacağı kadar “müstehcen” olan bu fresk nasıl oluyor da bir kilise içerisinde bulunabiliyor?
Barok döneminin sonlarına doğru 1670-1680 yıllarında Toskana Gran Dükü Cosimo III bu eseri “fazla”… bulmuş olacak ki aşağıda gördüğünüz gibi incir yaprakları ile sansürletmiş. Bu sansür tam 300 yıl sonra 1988 yılında sona ermiştir.
Adem ile Havva
Dinler tarihinin en çok bilinen ve 3 semavi din tarafından da kabul edilen Adem ile Havva’nın Cennetten kovuluşunu anlatan bu fresk maalesef 300 yıl boyunca toplumlara sirayet etmiş yobazlık, cehalet ve sapkınlıktan dolayı sansüre maruz kalmıştır.
Havva’nın duruşuna dikkat ederseniz bir önceki yazımda bahsettiğim Venüs Pudica duruşunu göreceksiniz. Bakınız, Sandro Botticelli “Venüs’ün Doğuşu”.
Ayrıca Michelangelo’nun 1509-1510 yıllarında Sistina Şapeli‘nin tavanına yaptığı “Yaratılış”da bahsi geçen 9 mühim olaydan biri olan “İlk günah ve Cennetten kovuluş” freskinde, Masaccio’dan etkilendiğini net bir şekilde görebilirsiniz.
Bugün bu 2 fresk içerisinde anatomi ve teknik açısından Michelangelo’nun ki çok daha başarılı görünse de, anlatım dili, duygu ve gerçeklik açısından Masaccio’nun freski çok daha başarılıdır.
İtalyan Rönesans resim sanatının kurucusu Masaccio, bu freski tamamladıktan kısa bir süre sonra 1428’de öldü. Öldüğünde henüz 26 yaşındaydı.
Rubens
Yüksek Rönesans dönemine geldiğimizde yukarıdaki örnek dışında Michelangelo’nun hepimizin bildiği ünlü “Davut” heykeli var. Üzerinde çok durmak istemiyorum sonuçta Dünya sanat tarihinin en bilinen eseri. Biz biraz daha bu algı, algılama, anlama konusuna bakalım.
Barok döneminin en ünlü ressamlarından Peter Paul Rubens. 30 Mayıs 1640 tarihinde ölen Flaman ressam. Peki kimdir bu Rubens?
Sosyal medya da “Devasa popolara sahip insanlarla dolu eserlerin” sahibi diye anılıyor. Ne kadar yaratıcı bir tanımlama değil mi? Oysa Rubens, kompozisyonları güçlü, hareket, renk ve duyguyu vurgulayan, eserlerinde klasik dönem ve Hıristiyanlık tarihine gönderme yapan bir ressamdı. Rubens mitolojik ve alegorik konuların altarpieces*, portreleri, manzaraları ve tarih resimlerini üreten bir ressamdı.
*Altarpieces: Bir sunak, bir Hıristiyan kilisesinin sunağının arkasına yerleştirmek için yapılan dini bir konuyu temsil eden resim, heykel veya kabartma gibi bir sanat eseridir.
Rubens’in mitolojiye merakı onu “Roman Charity” hikayesine kadar getirmişti.
Hikaye, aslında antik Roma tarihçisi Valerius Maximus tarafından kaleme alınmış “Factorum ac dictorum memorabilium”da geçmektedir. Kısaca “Eski Romalıların Unutulmaz Eylemleri ve Sözleri” kitabı diyebiliriz.
Hikayenin konusu Barok döneme gelindiğinde Beham kardeşler tarafından 1525 yılında Cimon ve Pero uyarlaması ile ortaya çıktı.
Nedir peki bu “Cimon ve Pero” hikayesi?
Resimde elleri bağlanmış yaşlı bir mahkum ve onu emziren genç bir kadın görülmekte. Cimon (yaşlı adam) zindanda açlığa mahkum edilmiştir.
Cimon’un o sıralarda daha yeni doğum yapan kızı Pero her gün babasını görmeye gider. Açlıktan ölecek olan babasının hayatını kurtaracak bir yol bulur.
Bebeğiyle zindana giden Pero, babasının yanına yiyecek sokmanın yasak olması nedeniyle başında dikilen gardiyanlardan çocuğunu emzirmek için izin ister. Gardiyanlar ona müsaade eder, dışarı çıkarlar. Pero, karşısında bitkin olan babasına işaret eder, babası göğsüne yaklaşır ve emer. Babasını ölümden kurtarmak için kendi sütüyle emzirir Pero. Gardiyanlar bunu fark edince şaşırır ve bir süre susarlar. Fakat gardiyanlardan biri yapılan bu fedakarlık karşısında daha fazla dayanamaz ve bu durumu yetkililere anlatır. Yetkililer yaşanan bu tablo karşısında Cimon’u serbest bırakırlar.
Unutmadan yukarıda gördüğünüz fotoğraf UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunan Belçika’nın tarihi Ghent Çan Kulesi‘nden.
Ellerine sağlık Dayk,
Yine güzel bir yazı olmuş. Devamını bekler olduk.
Sevgiler
Tolga bu güzel sözler ve düşünceler için çok teşekkürler, beğendiğine çok sevindim. Bu durumda 4. yazıda bir de şiir eklemek artık elzem oldu.