Kazlar; bazıları kar gibi beyaz, bazıları ince boyunlu yeni yetme bir kız gibi narin ve de bir gelin gibi süzülerek uçup uçup giden kazlar…
Kadir Ekinci, doğduğu topraklar olan Kars’ı en iyi gözlemleyen ve oraların yaşamını en iyi fotoğraflayan kişidir. Daha önceki çalışmaları olan “Sessiz Işık”, “Uzak Işık” ve “Mal Meydanı” albümlerinde Kars’ı yaşadığı kente bir vefa borcu olmaktan da öte, o kente ait aidiyet hissi ile bizlere anlatmıştır. Kadir Ekinci’nin en önemli özelliği Kars’a dair hissettiği aidiyet duygusunun yanında fotoğrafa olan aidiyet duygusunun da çok gelişmiş olmasındandır.
Kent, Fotoğraf, Fotoğrafçı ve Aidiyet
Aidiyet; bireyin, kendisini bir gruba, topluluğa, mekâna ya da oluşuma yakın hissedip kendini onlardan biri olarak görmesi demektir. Bu durum aynı zamanda bireyin veya bireylerin kendilerini ait oldukları sosyal-siyasal-kültürel kimlikle ilişkilendirme ve bu bağlamda bir anlam bulma süreçlerini ifade eder. Bu konuda birçok tanımlama yapılmış olabilir. Ama hepsinde bir ait olma ihtiyacı vardır. Bu ait olma ihtiyacı kişilere, ilgi alanlarına, mesleklerine, vs. değişkenlikler gösterir. Ait olma duygusu olmayan kişilerin bu şekilde fotoğraf üretmesi de mümkün değildir. Aidiyet, Abraham Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde sevgi ve ait olma ihtiyacı olarak yer alır, bireylerin temel fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra sosyal bağlar kurma ve toplumsal kabul arayışı içine girdiklerini öne sürer. Eğer birey ait olma duygusunu yaşayamaz ise bu duygudan sonra gelen saygı ve kendini gerçekleştirme basamaklarını da aşamaz. Kültür kuramcısı Stuart Hall ise kimlik ve aidiyetin temsil ve söylemler aracılığıyla inşa edildiğini savunur; kültürel kimlikler medya, dil ve semboller aracılığıyla yeniden üretilir ve müzakere edilir. Bu süreçte bireyler kendilerini belirli kültürel anlatılar içinde konumlandırarak aidiyet duygusunu güçlendirirler.
Kentler, kimliğini ve buna bağlı tanınırlığını, coğrafi konumları yanı sıra o kentte yaşayan insanların üretip tükettikleriyle kazanırlar. Bir kentin kimliğini, o kentin kültürel ve sanatsal izleri üzerinden tanımak mümkündür. Bu izlemenin çok net yaşandığı alanlardan biri ise “kent” olgusudur. İnsanoğlunun fiziksel, sosyal, ekonomik, kültürel ihtiyaçlarının karşılanması adına oluşturulan bu yaşam alanları, aynı zamanda insanı yönlendirici, kısıtlayıcı, özgürleştirici, eğitici vs. gibi karakterlere de sahiptir. Dolayısı ile tüm bu verileri bünyesinde taşıyan kentler, Italo Calvino’nun “Görünmez Kentler” kitabında ince bir duyarlılıkla işlediği gibi, açık ve gizli birer göstergeler bütünüdür. Bu göstergeleri ortaya çıkarmak ise fotoğrafçıların işidir. Fotoğrafçının bir kentteki bu göstergeleri ortaya çıkarabilmesi ve bunun tarihe kalabilmesi için o kente dair bir aidiyeti olması gerektiği gibi aynı zamanda fotoğrafın da aidiyetine dahil olması gerekir. Kars’ı da belki birçok farklı özelliklerinden tanırız. Ancak onun fotoğrafik yönüne baktığımızda karşımıza Kadir Ekinci’nin çalışmaları çıkar. Çünkü onun, içinde doğduğu ve yaşadığı kent olan Kars ve onu fotoğraflamak istemesi kendisine en ait olma halidir. Bir fotoğrafçı bir belgesel çalışma yapacaksa konusuyla güçlü bağlar kurmalı ve onu içselleştirmiş olmalıdır. Kadir Ekinci’de diğer çalışmalarında olduğu gibi bu çalışmasında da konusuyla ta çocukluğundan başlayan bir aidiyet bağı kurmuş ve onu içselleştirmiştir. Dışarıdan birisinin yapacağı işler değildir bunlar…
Fotoğraf, insanın kendini ve çevresini görsel olarak tanımlamasında etkin bir role sahiptir. 1839’dan bu yana, neredeyse iki yüzyıla yaklaşan bir süreçte, belgesel-sanatsal-fotoğrafik yorumlar, dönemlerinin siyasal-kültürel izlerini günümüze taşıyan etkin kanıtlara dönüşmüşlerdir. Bu nitelikleriyle fotoğraf insanın tüm dünya ile ilişkilerinin ve onun kalıtlarının yaratılarının takipçisi olma konumunu korumaktadır. Fotoğraf, hayatı algılamanın, anlamanın ve aktarıp anlatmanın en önemli araçlarından biridir. Fotoğrafı sadece bir görüntü olmaktan çıkaran unsur, ona ait “kültür”dür. Fotoğrafın kültürü, pratiğe yön veren teori, deneyimler, bakışlar ve bunların yazılı hâle gelmesidir. Bu alan batıda çok zengin olup, ne yazık ki bizde fakirdir. Fotoğraf aidiyet ve kimlikle ilgilidir. Bir fotoğrafçının iyi bir fotoğrafçı olması için öncelikle yaşadığı kentin fotoğrafçısı olması gerekir. Bunun için de kendi kentine ait bir aidiyetinin olması önceliklidir. Tabii ki bu da yetmez fotoğrafa dair de bir aidiyetinin olması gerekir. Çünkü bir kültür ve sanat eseri kimlik ve aidiyet boyutu olmadan bir anlam ifade etmez.
Kazların Senfonisi
Kadir Ekinci’nin “Kazların Senfonisi” çalışması kendisinin yazdığı gibi 2014 yılında başlamıyor. Ta çocukluğunda başlıyor. Albümünde bu durumu şöyle anlatıyor: “Ellerimi dizlerime vurarak, öyle içli içli, öyle yana yana ağlıyorum ki; yakınımda bulunan arkadaşlarım adeta donup kaldılar. Ağlamaktan neredeyse sesim soluğum kesildi. Bir tek Celil yanıma geldi ve “Git babanlara haber ver.” dedi. Nasıl giderim eve, ne yüzle bakacağım yengemin yüzüne. O sabah ekmeğime tereyağı sürmüş, üstüne de şeker ezip dökmüştü. Nereden bilebilirdim ki iri bir Urul’un (Doğan) Biliklerimi (cücük) havaya kaldırıp yutacağını.
Sonunda ağlaya ağlaya eve gittim. Önce annem beni gördü. Gözlerim şişmiş, rengim kaçmıştı. “Ne oldu dedi?” Hıçkıra hıçkıra ağlayarak anlattım. Dayımların Biliklerini Urul’un kaçırdığını söyledim. Annem, “İsteyerek vermedin ya oğul” diyerek bir nebze teselli etti beni, içimi rahatlattı. Babam biraz kızdı, “Niye gözünü dört açmadın?” dedi. Ama benim aklım, yengemin yüzüne nasıl bakacağımdaydı.
Annem beni aldı, eteğinden tuttum yürüdük doğruca dayımların evine gittik. Yengem bizi kapıda görünce, ben yeniden ağlamaya başladım. Anlatamadım. Annem anlattı. Yengem, “Canın sağ olsun üzülme ağlama.” dedi ise de bu sözler beni vicdan azabından kurtaramadı. Gözümün önünde, hep iri bir Urul’un bacaklarının arasında Biliklerin havada çırpınarak ölüme gidişleri çok acı bir görüntü olarak kaldı.”
Çocukluğunda yaşadığı bu olay Kadir Ekinci’yi yıllar sonra bu çalışmaya kadar götürüyor. Kars’ta kazlar, kazların yaşamı, günlük yaşam ve bölge insanıyla ilişkileri biçiminde ele aldığı konuyu, belgesel bir disiplin içerisinde yıllarca çalışıyor. Kars’ta yaşamın bir parçası olarak gördüğü kazları artık kendi fotoğrafik dünyasının bir parçası haline getirerek, doğanın bu zarif varlıklarına ait estetik yapılarını da fotoğraflarına taşımaya başlıyor.
Kadir Ekinci’ye göre Kars ve çevresinde çok geniş meralar olması nedeniyle kaz yetiştiriciliği en fazla olan yer olup, yöre halkının temel gelir kaynağında da önemli bir yere sahiptir. Kazlar artık Kars’ın bir simgesi haline gelmiş. Kars’ın kış mevsiminde kar gibi beyaz olması nedeniyle onlara “Kars’ın Kızı” deniyor.
Albümün ismine neden “Kazların Senfonisi” denmiş onu anlamaya çalışıyorsunuz. Senfoni, genellikle orkestralar için bestelenmiş uzun müzik yapıtıdır. Senfoni aynı zamanda ses uyumu demektir. Senfoniler üzerinden yüzyıllar geçse de eskimez, tekrar tekrar dinlenir. Belki de fotoğrafçı kazların arasındaki uyuma atfen böyle bir isim koymuş. Belki de bu çalışmayı yaparken onları bir senfonik müziğin duygusuyla fotoğraflamış. Bilemiyorsunuz… Albümdeki bazı fotoğraflara tekrar tekrar dönüm bakıyorsunuz. Böylece albüme neden senfoni adı verildiğini daha iyi anlıyorsunuz.
Kars’ta, hem yaşamın bir parçası olan hem de ticari olarak önemli bir yere sahip olan kazların, doğa ve insan ilişkilerini foto-belgesel olarak çalışan Ekinci’nin sergisinde, 43 siyah-beyaz fotoğraf yer alıyor. Çok emek verilmiş bir çalışma. Çalışmada doğrudan fotoğrafın temellendiği iki alan olan “doğa” ve “yaşam” yer alıyor. Kazlar fotoğrafın doğa ve yaşam, bütünselliğinde ele alınarak bazen bize şiirsel bir ifade ile, bazen de lirik bir ifade ile gösteriliyor.
Kadir Ekinci daha önceki çalışmalarında olduğu gibi yine ışığın peşinden koşmuş. Bu çalışma da daha önceki çalışmalarında olduğu gibi siyah-beyaz. Kadir Ekinci de belli ki ışığın ve siyah-beyazın büyüsüne kaptırmış kendisini. Fotoğraflarda siyah ile beyaz arasındaki grinin tüm tonları görmek mümkün. Tabii ki sadece bunlar da yetmiyor. Ortaya çıkan ürünün sanatsal yönünün de olması gerekiyor. Estetik, güzellik bu çalışmanın ana eksenini oluşturuyor. Belki bu da doğanın bu zarif varlıklarıyla çalışmanın bir artısı oluyor. Bu çalışma bunları da yerine getiriyor. Albümde Dora Günel’in dediği gibi Kadir Ekinci’nin ışıkları kreşendo yaparak en üst noktaya yerleşmiş. Bu da albümün seyredilmesini veya izlenmesini doyumsuz kılıyor.
Kaynaklar
· Zeynep Özar Berksü. Dijital çağda aidiyetin çürümesi: Altkültürler nasıl kayboldu? 2024. https://vesaire.org/dijital-cagda-aidiyetin-curumesi-altkulturler-nasil-kayboldu/amp/
· Feride Çelik. Aidiyet ve Sanatın Buluşması. “We Belong” Sergisi. 2024. https://www.oggusto.com/sanat/sergi/we-belong-sergisi
· Işık Özdal. Kent Fotoğrafına Geçmişten Bugüne Bakış. 2020. Kontrast Dergi. 36. Sayı.https://kontrastdergi.com/isik-ozdal-kent-fotografina-gecmisten-bugune-bakis-36-sayi/
· A. Kadir Ekinci. Kazların Senfonisi. Ofset Yapımevi. İstanbul. 2024
Bize Ulaşın