Seyir Defteri: Güney Amerika (Medellin)

/

Bölüm 6 – Kolombiya, Medellin.

Seyir Defteri’nin Güney Amerika’ya Doğru serisini okumak için; Bölüm IBölüm IIBölüm IIIBölüm IVBölüm V

Çarşamba, 5 Temmuz 2017  (Devam)

Öğlen saat 12 gibi varıyoruz Medellin’e. Bir taksi ile otele gidiyoruz.

Yerleşip, çok az dinlenip, çıkacağız sokaklara. Bir klasik olarak resepsiyondaki arkadaşla çok zor olsa da anlaşıyoruz. Girişi çok küçük olmasına rağmen otel fena değil. Yerleşiyoruz, yarım saat dinlenip, lobide buluşup çıkıyoruz dışarı. Yine bir taksi ile şehir merkezine gidiyoruz. Burası da çok kalabalık. Her yer bizim İstiklal Caddesi gibi. Ayrıca satıcılar kaldırımın bir bölümünü işgal ettiği için yürümek oldukça güç.

Her zamanki gibi bir kambiyo (döviz bürosu) bulup, para değişimi yapıyoruz. Otelin de kredi kartı çalışmıyor, onun parasını da çevirip koyuyoruz cebimize. Cadde, sokak ve meydanlarda dolaşmaya başlıyoruz. En çok Botero Meydanı hoşumuza gidiyor. Heykellerin fotoğraflarını çekiyoruz. Cartagena da bir tanesini görmüştük ama burada onlarca Botero heykeli var.

Hava çok sıcak olmasına rağmen gezerek akşamı buluyoruz. Gözümüze kestirdiğimiz bir lokantada yemeğimizi yiyor ve ardından bir marketten içecek ve çerez alıp otele dönüyoruz. Yarın yine erken kalkıp “Guatape”ye gideceğiz. Otele gelip, terasta içkimizi içerken, dışarda iyi bir yağmur başlıyor. İyi ki erken dönmüşüz diyoruz. Bir şişeye yakın Aguardiente, üzerine de birer bira içince, gece deliksiz bir uyku uyuyoruz.

Bugün 5.028 adım attığımızı gösteriyor telefon. Ama çok daha fazla, bir problem oldu sanırım.

Perşembe, 6 Temmuz 2017

Erken yatınca 4:30‘da uyanıyorum. 6:30‘da kalkıp, 7:30‘da kahvaltıya iniyoruz. Kahvaltı, akşam içtiğimiz terasta. Bugün hava iyi görünüyor. Kahvaltıdan sonra taksi ile otogara gidiyoruz. Burası dün Cartagena‘dan geldiğimiz otogar. Yine aynı firmadan Guatape biletlerini alıyoruz. Kişi başı $13.500. Hemen kalkıyor diyor gişedeki kadın. Perona koşuyoruz. Otobüs değil minibüs çıkıyor bizim araç. Şehirde çok görüp merak ettiklerimizden. Şansa şoför yanı boş, oturuyorum. Yolumuz iki saat. Gerçi kilometre olarak o kadar yok ama indir, bindir, alıyor o süreyi, aynı bizim minibüsler gibi. Güzel yeşil yollardan geçiyoruz. İki saat sonra Guatape‘deyiz. Guatape‘de oldukça yüksek, tek parça bir kaya var. Birkaç milyon yaşında deniyor. En tepesine çok dik bir merdivenle ulaşılıyor.

Kaya çok ilginç, tepesinden manzara şahane. Bir sürü girintili, çıkıntılı, çok yeşil adası olan bir göle bakıyor. Buraya gelirken son yarım saatte, bu adaların arasındaki birçok köprüden geçerek buraya gelmiştik. Yani göl oldukça büyük, şimdi o köprüleri seyrediyoruz. Bölgede turizm oldukça gelişmiş. Oteller, su sporları merkezleri, tekneler, her şey var. Huzurlu bir ortam, çok sevdim. Hava da izin verdi bol bol fotoğraf çektim.

Guatape biletimiz

Escobar‘ın Memleketi

Kaya tırmanışını yapıp, etrafı seyredip, fotoğrafları çektikten sonra aşağı inip, kayanın etrafındaki dükkânlardan alışveriş yapıyoruz. Cartagena‘dan, Medellin‘de daha iyisini bulurum diye almadığım Escobar tişörtünü, dün yarım gün aramama rağmen bulamamıştım. (Medellin Escobar‘ın memleketi.) Buraya kısmetmiş. Tam istediğim gibi değil ve biraz da pahalı ama başka şansım yok artık. $30.000 verip alıyorum. (Nedenini bilmediğim şekilde o tişört İstanbul’a hiç gelemiyor). Bu arada açacak (gazoz açacağı) biriktirmeye başladım, hadi bakalım kolay gelsin. Mıknatıslı, mıknatıssız alıyorum, uygun ve güzel olanlarından. Alışveriş sonrası geri dönüş başlıyor. Dönüş biletimiz yok. Bizdeki minibüs mantığından hareketle, indiğimiz yerin aksi istikametine gidip beklemeye başlıyoruz. Bir tane geliyor fakat başka yere gidiyormuş. Yaklaşık 15 dakika sonra Medellin minibüsü geliyor ama dolu. Yine de biniyoruz. İçerideki motor kapağı üzerine sağlı, sollu oturuyoruz. Yoldan başkalarını da almaya devam ediyor. İnsanlar ayakta, balık istifi. Biz alışkınız İstanbul’dan. Yine de başka yerde görmek garip geliyor. Biz oturuyoruz ama bir süre sonra ayaklar hareketsizlikten uyuşuyor. Bir santim yana kaydıracak yer yok. 45 dakika sonra biraz boşalıyor da az rahat ediyoruz. Bir süre sonra da koltuklara oturacak kadar boşalıyor. Yine aynı tempo ile yol iki saat sürüyor. Otogar, taksi ve otele varıyoruz. Hemen otelin yanındaki bir restoran da akşam yemeğimizi yiyoruz.

Tek kullanımlık şeker poşeti.

Otele dönüp ödememizi yapıyoruz. Booking.com rezervasyonumuz daha fazla ödememiz gerektiğini söylerken iki günlük $210.000 alıyorlar . $90.000 daha az, uçak sabah 05:20 gibi. Bu nedenle saat gece iki gibi taksi istiyoruz. Bu isteğimizi anlatmak ve halletmek yarım saatimize mal oluyor. Yine terasta bir şeyler içip, 8 gibi yatıyoruz. Kalk saati 1:30. Zamanında kalkıp hazırlanıyoruz.

Elveda Kolombiya

Taksi 10 dakika kala geliyor. Artık havaalanı yolundayız. Kolombiya‘da son saatlerimiz. Havaalanı uzak, bir saate yakın sürüyor yol. Medellin çanak gibi ve çanağın içerisinde kurulu şehir merkezi. Havaalanı için oldukça tırmanıyoruz. Taksiye $70.000 vererek iniyoruz. Uçağımızın saati değişmişti. Yeni PNR numaramız yoktu, problem çıkmasından korkuyorduk. Hiç de öyle olmadı. Aktarma ile beraber iki check-in‘imizi de yaptılar. Bavullar direk Cusco‘ya gidecek. Rahatladık. Beklerken kalan son Kolombiya paralarını da neredeyse aldığımız fiyata ABD Dolarına çevirtiyoruz. Uçağımız zamanında kalkıyor. Yaklaşık bir saat sonra Bogota‘ya iniyoruz. Rahatça çıkıp aktarma için dış hatlar terminaline giriyoruz. Her şey yolunda Cusco uçağımız da zamanında kalkacak. Pasaport kontrolü ve gümrükten geçiyoruz. Uçuş saat 07:44‘te. Artık elveda Kolombiya demenin zamanı.

Medellin – Bogota uçak bileti

1964 yılında memur bir babanın çocuğu olarak Urfa’da doğdum. 1968 yılında hayatımın geri kalanını geçireceğim İstanbul’a tanıştım. 1986 yılında Yıldız Üniversitesi Kocaeli Mühendislik Fakültesinden Elektronik Mühendisi olarak mezun oldum. Sırasıyla askerlik, iş hayatına başlama, evlilik, iki tane dünya güzeli kız dünyaya getirme, kendi işini kurma ve sonra “Yeter daha ne kadar çalışacaksın?” diyerek iş hayatını komple bırakma çizgisinde bir yaşam geçirdikten sonra, hobilerime yöneldim. Yurt içi, yurt dışı geziler, teknecilik ve karavancılık ile görme, keşfetme ihtiyacımı karşılarken, bunları belgelemek için çocukluktan beri sevdalısı olduğum fotoğrafa tekrar başladım. Aslında çocukluktan beri sevdalı olduğum söylenemez; çocukluğumun tatil günleri, ilkokuldan başlayarak dayımın Maltepe’deki fotoğraf stüdyosunda çalışarak geçti. O zamanlar dışarıda oynamak yerine o daracık karanlık odada, fotoğrafçılığın mutfağında çalışmak nefret edilesi bir durumdu. Ama her aşk nefretten doğmaz mı? Doğar; dolayısıyla fotoğraf makinesini hiç bir zaman yanımdan ayırmadım. Askerlik sırasında, 1988 yılında, AFSAD'da temel eğitim aldım. 2014 yılında, emekli olur olmaz İFSAK’a üye oldum. Çeşitli karma sergilerde, dernek içerisindeki fotoğraf gruplarında, sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım. Bir dönem Yönetim Kurulu'nda görev yaptım. 2018 yılında İstanbul Fotoğraf Günleri Koordinasyonunu üstlendim. Ve bu sevdiğim ortamda bulunmaya devam ediyorum.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Gezi Kültürü