Bölüm 2 – Meksika, Mexico City
Seyir Defteri’nin ilk yazısı “Güney Amerika’ya Doğru” yazısını okumak için tıklayın.
Salı, 27 Haziran 2017 (Devam)
Sonunda Meksika’dayız. Gümrük ve pasaport kontrolünü kolayca geçiyoruz. Bavulları da aldıktan sonra otele gitmek üzere bir taksi bulmaya kalıyor iş. Havaalanında bu işi yapan bankolar var. Birine yaklaşıp otel adını verip taksi istiyoruz. Çocuk hesaplayıp sonradan çok pahalı olduğunu anlayacağımız 275 Meksika Pesosu (16 US $) para istiyor, veriyoruz. Aslında yol çok kısaymış. Biraz trafik olmasa 5 dakika sürmezdi otelle havaalanı arası.
Otele yerleşip bir saat dinlendikten sonra çıktık yine piyasaya. Zokalo Meydanı‘na yürüdük. Bu meydan dünyanın en büyük üçüncü meydanı imiş. Fazla göremiyoruz, merkezi komple çevirmişler, bir çeşit inşaat var sanırım.
Meksika biraz yağmurlu ve kapalı maalesef. Önce para bozduracak yer bulmamız lazım. Biraz zor oluyor ama buluyoruz. 1 US $’ı $16.10’dan bozduruyoruz. Hemen ilk Taco’larımızı yiyoruz. Çok ucuz, tanesi $6 (Peso). İkinci işimiz piramitlere tur bulmaya gitmek. Buluyoruz da, $650’ ye anlaşıyoruz ertesi gün için (bundan sonra yazığım $ işareti Meksika Peso’su anlamına gelecek.) Sıra geldi günün kalan kısmını değerlendirmeye. $150’ya bir taksi tutup 25 km uzaklıktaki Xochimilco Kanalları’na gidiyoruz. Bir tekne tutup kanallarda geziyoruz. Ederi $200. Bir büfeden aldığımız bira ve cipslerle bu muhteşem ortamda dolaşmak büyük keyif. Göldeki Chinampa bitkilerinden Aztek’lerin yaptığı adalar, yerleşimler görülmeye değer. Çeşit çeşit kuşlar, bitkiler manzarayı çok zenginleştiriyor.
Frida Kahlo’nun evi
Turdan sonra biraz etrafı dolaşıyoruz. Sokaktan, üzerine bolca mayonez sürülüp sonra peynir ve acı serpilerek tamamen başka bir lezzete dönüşmüş olan haşlanmış mısırlardan alıp yiyoruz. Ve sürpriz, tekrar yağmur başlıyor. Yağmurda taksi bulmak zor ama başarıyoruz. Hedef “Frida Kahlo’nun evi”. Taksiye Coyoacan’a gideceğimizi söylüyoruz. Kısa süre sonra oradayız.
50 metrelik kuyruktan sonra müze giriş kapısına ulaşıyoruz. Normal giriş $200 fakat ben Açık Öğretim Fakültesi kimliği ile sadece $40 ödüyorum. Ev gerçekten hoş. Çevreyi fotoğraflıyorum. Fotoğraf çekmek ücretli fakat sırada beklerken birisi yanıma yanaşıp, İspanyolca “ya ben bilet aldım fotoğraf çekmek için ama çekemedim, sen çek bari” dediğini zannettiğim bir şeyler söyleyerek bileti bana verdi. İçeride işe yaradı gerçekten. Kahlo’nun doğduğu ev “Mavi Ev” olarak anılıyor. Coyocan ise Nahuatl dilinde “Çakalların Bölgesi” anlamına geliyor. Frida 1929 – 54 yılları arasında yine ressam olan kocası Diago Rivera ile bu evde yaşamış. Keza Troçki ile de burada kalmış.
Mavi Ev’den sonra aynı bölgede bulunan “Cafe El Jarocho”ya gidiyoruz. Burası salaş ama meşhur bir kafe. Genel olarak bu bölge hoş evlerin geniş caddelerin olduğu güzel bir semt. İki kahve $54 tuttu, makul. Kahveden sonra yağmur tekrar başlıyor. Zor da olsa bir taksi bulup otele dönüyoruz. O kadar yorgunuz ki, hemen odalara çekilip uyuyoruz.
Bugün 16.500 adım atmışız.
Çarşamba, 28 Haziran 2017
Maalesef yorgunluk uyutmuyor. Gece iki gibi uyanıp, yatakta döne döne sabahı buluyorum. Ekiple saat sabah sekizde buluşmak üzere sözleşmiştik. Fakat ben Amerika NY saatini değiştirmeyi unuttuğum için bir saat önce çalıyorum Hamit ve Ayçin’in kapısını. Neyse ki kalkmışlar. Hemen hazırlanıp sekize doğru çıkıyoruz dışarı. Yürüyerek meydana gidiyoruz. Kahvaltı için sandviç ve meyve suyu alıp bir yerde oturup yiyoruz. Sonra tur otobüsüne yürüyoruz. Bizi karşılayıp bir otobüse bindiriyorlar.
Otobüs bir kilometre sonra duruyor, birkaç ayrı tur bölgesi yolcusu ile aynı otobüsteymişiz meğer. Gideceğimiz yere göre dağıtılıyoruz. Karşılaştığımız bir Türk çift bizim dün kendimizin yaptığı Kanal + Frida turunu yapmak üzere başka otobüse yöneliyor. Biz de dağıtımdan gelen başka yolcularla bir otobüse binerek turumuza tekrar başlıyoruz. Önce çok yakın olan ufak bir piramidin olduğu bir Aztek yerleşkesine gidiyoruz.
İkinci uğrak yerimiz “Guadelupe Bazilikası.” Burası Vatikan’dan sonra en çok ziyaret edilen kilise imiş. Burada bir buçuk saat geçirdikten sonra tekrar otobüse binerek asıl hedefe doğru yol alıyoruz.
Alışveriş odaklı turlar
Tabii önce alışveriş için bir dükkâna sokulduğumuzu atlamayalım. Bu tür turlar para harcamaya odaklı olduğundan, Aztek piramitlerine, Teotihuacan’a geldiğimizde de hemen lokantaya soktular, açık büfe falan. Yemek faslından sonra Tekila, taş heykeller, kumaş üretimi bilgilerinin verildiği ve pazarlandığı bir yerdeyiz. Bu arada hava kapattı, yağmur yağacak. İtiraz ettik doğal olarak, alışverişten önce turumuzu tamamlayalım diye. Neyse ki rehber alışverişi iptal edip otobüsle piramitlere doğra hareket ettirdi bizi.
Teotihuacan, Tanrıların Şehri, gerçekten muhteşem. Tanrılar bu şehirde toplanıp insanın yaradılışını planlamışlar. Şehir Totonaklar‘ın, sonradan da Aztekler‘in din ve astronomi merkezi olmuş. Dört km’lik “Ölüler” yolu boyunca tapınaklar, saraylar ve herkesin çıkmak istediği Ay ve Güneş piramitleri bulunuyor. Bu anıt mezarların tepesinde din adamlar Tanrılarla buluşuyorlarmış efsaneye göre. Teotihuacan İspanya öncesi Meksika’nın en büyük uygarlığı. MS 1. Yüzyılda planlanan tapınak MS 150. Yılda tamamlanmış. Geri kalanları ile şehrin tamamlanması MS 250 – 600 yıllarına tekabül ediyor. La Sol’un (Güneş) tepesine 248 basamakla çıkılıyor. Sanırım şu andaki mevsim çok uygun olmadığından, söylendiği gibi, çok kalabalık değil. Bu arada yağmur ihtimali yağmura dönüyor. Çektiğim fotoğraflar ışıktan mahrum. Üzgünüm buraya bir daha gelmemiz çok zor. Artık çekebildiklerimizle idare edeceğiz.
Dönüş Yolu
Burada yaklaşık üç saat geçirdik. Daha sonra toplanma yerine giderek otobüslere binip dönüş yoluna geçiyoruz. Yolda inanılmaz bir yağmur yağdı. Yazmayı unuttum, dün de Frida ve kahveden sonra takside öyle şiddetli bir yağmur ve ardından dolu yağdı ki, böyle bir yağmuru ömrümde iki, üç kere anca görmüşümdür. Zavallı şoför elinde bir havlu on km hızla zor ilerlemişti. Neyse otobüs bizi tekrar Zokalo Meydanı’na getiriyor. Yemek yiyip otele gideceğiz. Daha önce bu akşam için iyi bir Meksika yemeği yemeğe karar vermiştik. Meydanda önceden gördüğümüz bir yere bakıyoruz fakat yemekler çok genel geliyor bize. Biraz lokal olsun istiyoruz. Daha önce Ayçin’in TripAdvisor’dan bulduğu “Azur Historica” adlı restoranı bulmaya karar veriyoruz. Tekrar başlayan şiddetli yağmur ve cep telefonu haritasından aradığımız yeri bulmamızın uzun sürmesi nedeniyle iliklerimize kadar ıslanıyoruz. Allahtan yanımızda Teotihuacan’dan aldığımız T-Shirtlerimiz var.
Neyse restorandı buluyoruz, yer yok, beklememizi söylüyorlar. Bu arada menüye göz gezdiriyoruz. Buraya göre aşırı pahalı. Nasıl olsa ıslandık, başka bir yer bulmak üzere çıkıyoruz. Burayı ararken gördüğümüz bir yer vardı. Oraya gidiyoruz ve enfes bir yemekle karnımızı doyuruyoruz. Et, karides, tako, bira ve bal, meyve, peynir ve yeşillikten oluşan bir salata. Salata o kadar tatlı ki, yemekle yiyemiyoruz, yemekten sonra tatlı niyetine gidiyor. Adam başı $300’a mal oluyor. Bu arada giysimizi değiştirdiğimizden kuruyuz artık. Yemekten sonra taksi tutup otele dönüyoruz. Yarın saat sekizde buluşmak üzere sözleşiyoruz. Uçuşumuz saat on birde.
Bugün 21.200 adım atmışız.
Bize Ulaşın