National Theatre, mimar:Denys Lasdun, 1967–1976, Londra -Fotoğraf: Işıl Yaman

Sinema ve Mimarlık “The Brutalist, Bauhaus ve Brütalizm” 

///

Brady Corbet’in yönettiği, senaryosunu Mona Fastvold ile kaleme aldığı The Brutalist (2024) filminde Adrien Brody, II. Dünya Savaşı sonrası Holokost’tan kurtularak Amerika’ya göç eden Macar mimar László Tóth adlı hayali bir mimar karakteri canlandırmış. Film László Tóth’un öyküsü üzerinden mimari tasarım kavramlarını tartışmaya açan tarihsel dram türünde. Filmde Bauhaus ve Brütalizm’den ilham alan mimari bir tasarım dili kullanılmış. Bu vesileyle sinema ile mimarlık arasındaki kesişim noktasında duran bu yapım üzerinden bahsi geçen mimari konuları ele almak istedim.

Yüksek lisans tezimde, Yeni-Brütalizm konusunu yalnızca yapılı çevrede değil; sinema, sergi tasarımı ve diğer görsel anlatım biçimlerinde de nasıl temsil edildiğini incelemiştim. Bu arada devasa bir heykel gibi görünen Brütalist yapılara duyduğum hayranlığı da itiraf etmeliyim. Bu düşüncemi dile getirdiğimde, çoğu meslektaşımın bana şaşkınlıkla tepki verdiğini sıkça gözlemlerim. Önemsediğim bir mimari konuyu içermesi sebebiyle de The Brutalist uzun zamandır merakla beklediğim bir filmdi. Ekim ayında bir film festivalinde gösterime giren film için bilet almış, ancak süresinin 205 dakika olduğunu okuduğumda festival gösterimlerinde ara olmaması sebebiyle izlemeye cesaret edemeyerek bileti bir arkadaşıma vermiştim. Oysa filmin kendi süresi içinde 15 dakikalık intermission (ara) bölümü varmış. Bu nedenle ancak geçtiğimiz ay tekrar vizyona girdiğinde izleme cesaretini buldum.

Film hakkında birçok yazı okudum. Okuduklarım arasında Hungarian Conservative websitesinde yayımlanan Gavin Haynes’in kaleme aldığı “The Brutalist: Who is the real László Tóth?” başlıklı yazı ilgi çekiciydi. Yazar filmin hayali ana karakterinde Marcel Breuer veya Ernő Goldfinger gibi Macaristan doğumlu mimarlardan esinlenildiğini öne sürmüş. Yaptığım okumalar sonucunda, ben de mimar Tóth karakterinin Bauhaus geçmişi sebebiyle Marcel Breuer’e daha yakın durduğunu düşündüm. 1919–1933 yılları arasında faaliyet gösteren Bauhaus, yalnızca mimarlık değil; sanat ve sanat tarihi eğitimi açısından da günümüzde geçerliliğini koruyan önemli bir ekoldür. Bauhaus ilk olarak Weimar’da (1925’e kadar), ardından Dessau’da (1932’ye kadar) son yıllarında da Berlin’de etkin olmuştur. Bauhaus ekolünün önde gelen temsilcileri arasında Walter Gropius (1883-1969), Ludwig Mies van der Rohe (1886-1969), Marcel Breuer (1902-1981), Paul Klee (1879-1940), László Moholy-Nagy (1895-1946), Herbert Bayer (1900-1985) ve Wassily Kandinsky (1866-1944) gibi isimler yer alır. 20. yüzyılın modernist mimar ve tasarımcılarından biri olan Marcel Breuer, mimarlık kariyerine Bauhaus’ta öğrenci olarak başlamış, daha sonra bu öncü modern sanat ve tasarım okulunda öğretim görevlisi olmuştur. 1925–26 yıllarında tasarladığı Wassily Chair ile modern tasarım tarihinde çığır açmıştır. ABD’ye göç ettikten sonra konut mimarisinde işlevselliği ve sosyal yaşamı destekleyen bir mekânsal kurgu anlayışını benimsemiş; bu yaklaşımı Connecticut’taki Geller House ve New York’taki the Met Breuer binasında uygulamıştır. Saint John’s Abbey Church Breuer’ın önemli yapılarından biridir. 1930’lardan sonra sanat ve teknolojiyi birleştirmeyi amaçlamış, geleneksel yapı malzemelerinin doğal estetiği ile makine çağının teknolojisini bir araya getirmeyi hedeflemiştir. Le Corbusier gibi, doğal taş ve betonu kullanmış, betonu “tamamen biçimlendirilebilir bir ortam” olarak değerlendirmiştir. Minnesota, Collegeville’deki Saint John’s Abbey Kilisesi, beton malzeme ile inşa edilmiş modern dini mimarinin ikonik bir örneğidir. Işık ve gölge oyunlarıyla çevreye tepki veren yapı, maddesel özünü görünür kılar. Bu tasarımda manastır yaşam alanları ile eğitim yapıları arasında işlevsel bir ayrım yaparken, kilise ve çan kulesi tasarımın merkezinde konumlanır. Yapının planlaması, bütüncül bir mekânsal tasarım anlayışını yansıtır.

Makalede yazar, Tóth’un Macar asıllı Ernő Goldfinger’dan (1902–1987) esinlenmiş olabileceğine de değiniyor. Goldfinger, 1930’larda İngiltere’ye göç etmiş ve modernist mimarinin Britanya’daki öncülerinden. Paris’te École des Beaux-Arts mezunu ve o da Le Corbusier gibi Auguste Perret’nin atölyesinde çalışmış. Goldfinger, Brütalist mimarlığın erken örneklerini veren isimlerden biridir. Yapılarında sosyal sorumluluk, kolektif yaşam ve mekânın demokratik kullanımı ön plandadır. Modernizmin evrensel ilkelerine bağlı kalırken, yapı malzemesini ve yapının işlevini ön plana çıkaran sert bir mimari dil benimsemiştir. Trellick Tower (1968–72) ve Balfron Tower (1965–67), onun sosyal konut üretimine dair güçlü mimari söylemlerini temsil ediyor. Elbette hayali mimar Tóth karakteri iki örnekteki mimarlardan biri değil.

Trellick Tower – mimar Ernő Goldfinger – Fotoğraf: Işıl Yaman

Brütalizm nedir?

Brütalizm, İkinci Dünya Savaşında şehirlerdeki büyük yıkımın ardından Birleşik Krallıkta ortaya çıkan bir mimarlık anlayışıdır. Yalnızca bir mimari stil değil; aynı zamanda politik, estetik ve etik boyutları olan bir anlatım biçimidir. Özellikle Le Corbusier’in Marsilya’daki Unité d’Habitation (1947–1952) yapısı, bu anlayışın temel örneklerindendir. Le Corbusier, yapılarını tanımlarken brut, matières brutes, éléments bruts, sensations brutes, épiderme brutal gibi ifadelerle, malzemenin ham doğasına vurgu yapmıştır (Sbriglio, 2013). Brütalizm terimi ilk kez 1953 yılında Architectural Design dergisinde Alison ve Peter Smithson tarafından kullanılmıştır. 1955 yılında ise İngiliz mimarlık eleştirmeni ve yazar Reyner Banham (1922–1988), Architectural Review dergisinde yayımladığı makalesiyle bu terimi mimarlık söylemine dâhil ederek kavramsal çerçevesini oluşturmuştur. Banham’ın makalesi, art autre (başka tür sanat) kavramından yola çıkarak architecture autre (başka tür mimarlık) tartışmaya açılır. Brütalizm esasen etik bir ifadedir. Estetik tutum ise, bulunduğu haliyle (as found) malzemeye doğrudan, dürüst ve sanatsal bir yaklaşımla yönelme biçiminde tanımlanır. Brütalist mimarlık anlayışı, yapının işlevlerini dışarıdan okunabilir biçimde yansıtmaya çalışır. Yapının fonksiyonel bileşenlerinden bir ya da birkaçının abartılı biçimde vurgulanması, mimari kimliğin tanınabilirliğini artırır. Bu anlayış, “kimliği bileşenleriyle belirtme” felsefesine dayanır. Gerçeklik, objektiflik, okunabilirlik gibi kavramları merkeze alır ve aynı yaklaşımı malzeme kullanımında da önerir.

Mimarlık Tarihçisi Wolfgang Pehnt 1960 yılında kaleme aldığı çalışmasında İngilizce, Fransızca ve Almancadaki brut ve brutal kelimelerinin anlam farklılıklarını irdelemiş; Brütalizm akımını ve öncülerini detaylı bir biçimde incelemiştir. Pehnt’e göre, Brütalizmi tanımlamaktan ziyade, ne olmadığını belirlemek daha açıklayıcıdır (Busse, 2012). Pehnt, ayrıca Frank Lloyd Wright’ı da Brütalizmin estetik öncüllerinden biri olarak değerlendirmiştir (Pehnt, 1960). Yeni-Brütalizm ise Alison ve Peter Smithson tarafından Uluslararası Modern Mimarlık Kongreleri CIAM’ın modernist planlama anlayışına tepki olarak ortaya çıkmış, mimarlığın sosyal bağlamla ilişkisini yeniden kurmayı amaçlamıştır. Smithsonlar, mimarlığın yaşamsal gerçeklikle doğrudan temas içinde olması gerektiğini savunmuşlardır. Bu doğrultuda Yeni-Brütalizm, 1954 yılında tamamladıkları Hunstanton School projesi ile somut bir örneğe kavuşmuştur. Bu yaklaşım, estetikten çok günlük hayatın gerçekliğini yansıtan etik bir duruşu temsil eder.

20.yy. Mimarlık Tarihi içinde Bauhaus ve Brütalizmin konumu Hazırlayan: Işıl Yaman

Sinemada Brütalizm

Brütalist yapılar, sinemada sıklıkla atmosfer kurucu mekânlar olarak kullanılmıştır. Michelangelo Antonioni’nin Blow-Up (1966) filminin açılış sahnesi, Alison ve Peter Smithson tasarımı the Economist Binası çevresinde başlar. Netfix’in Black Mirror dizisinin izleyici etkileşimli Bandersnatch bölümünde mimar Ernő Goldfinger’ın Trellick Tower binasında geçen sahneler içerir. Anthony Minghella’nın Breaking and Entering (2006) filminde, mimar Neave Brown’ın Alexandra Road Estate mimari strüktüründe geçer. A Clockwork Orange (1971) filminde Stanley Kubrick, mimar Richard Sheppard, Robson & Partners tarafından tasarlanan Londra’daki Brunel Üniversitesi’nin brutalist binası görünür. Tenebrae (1982) filminde de Leonardo Busiri Vici’nin tasarımı olan The Villa Ronconi yapısı, arka plan olarak kullanılmıştır. Ancak The Brutalist filminde izlediğimiz mimari bu çizginin ötesine geçer. Burada mimarlık, yalnızca sahnenin arka planı değil; karakterin kimliğini belirleyen, anlatının merkezine yerleşen bir bileşendir. Tasarım, mimarın içsel çatışmalarıyla iç içe işlenir. Bu özelliğiyle film, mimarlık tarihi ve eleştirisiyle ilgilenen herkes için özel bir okuma sunmaktadır.

Brütalizm’e Örnekler

Barbican – Londra

Barbican Estate II. Dünya Savaşı sırasında ağır bombardıman nedeniyle bölge tahliye edilmiş, savaş sonrası Londra’nın merkezinde yaşanan nüfus kaybına yanıt olarak, profesyonel sınıfa yönelik konut ve yeni bir kültür merkezi oluşturma amacıyla bir mega yapı olarak tasarlanmıştır. Sosyal konut olmayan bu proje, 1962-1982 yılları arasında inşa edilmiştir. İçerisinde konutların yanı sıra okul, konser salonu, sanat galerisi ve spor tesisleri gibi pek çok işlevi barındırmaktadır. Brütalist mimarinin önemli örneklerindendir. Başlangıçta eleştirilen ve kamu konutlarıyla özdeşleştirilen Barbican, 2001’de koruma altına alındıktan sonra mimarlık dünyasında yeniden değer kazanmış, 2000’lerdeki yenileme çalışmaları ve genç kuşakların ilgisiyle birlikte bugünkü prestijli konumuna ulaşmıştır. Brütalizmi olumlu bir perspektifle yeniden tanımlayan yapı grubu, günümüzde merkezî konumu ve mimari kimliği sayesinde soylulaştırma süreçlerinde kilit bir rol oynamaktadır. Yerleşkenin mimarları Peter Chamberlin, Geoffry Powell ve Christoph Bon’dur. Barbican 2.113 konutla 6.500’e kadar sakini barındırabilecek kapasiteye sahiptir. Bu mega yapı; alçak ve yüksek katlı konut bloklarının yanı sıra okullar, bir konser salonu, sanat galerisi, ödünç kitap kütüphanesi, öğrenci ve gençler için bir yurt, dükkânlar, restoranlar, bir pub, yüzme havuzu ve spor salonunu da içerecek şekilde planlanmıştır. Yapı, tarihi St. Giles Cripplegate Kilisesi’nin ve eski şehir surlarının kalıntılarının etrafında inşa edilmiştir. Uzun yıllar boyunca itibar görmeyen yerleşke, 2001 yılında Britanya’nın mimari ve tarihsel çevresinin önemli bir parçası olarak oldukça tartışmalı biçimde koruma altına alınmasıyla medyada büyük ilgi uyandırmıştır. Yeni kuşaklar bu yapıyı özünde kentsel bir oluşum olarak görmeye başlamış ve bugün Barbican daireleri aranan birer emlak değeri hâline gelmiştir. 2005-2006 yıllarında Allford Hall Monaghan Morris Architects tarafından yenilenmiştir. Barbican, Britanya’da Brütalizmi yeniden olumlu bir şekilde tanımlamıştır. Londra’daki Brütalist sosyal konut bloklarına yönelik algıyı da olumlu yönde etkilemiştir. Görece ucuz ve merkezi olmaları sayesinde bu yapılar günümüzde gentrification (soylulaştırma) süreçlerinin odak noktaları hâline gelmiştir.

Barbican Estate içinde Barbican Center, mimar: Chamberlin, Powell & Bon, 1965-71 Londra -Fotoğraf: Işıl Yaman
Barbican Estate mimar: Chamberlin, Powell & Bon, 1965-71 Londra -Fotoğraf: Işıl Yaman

 

Blake Tower, Barbican Estate, mimar: Chamberlin, Powell & Bon, 1965-71 Londra – Fotoğraf: Işıl Yaman
Barbican Estate mimar: Chamberlin, Powell & Bon, 1965-71 Londra -Fotoğraf: Işıl Yaman

National Theatre – Londra

Denys Lasdun’un 1976’da tamamladığı Kraliyet Ulusal Tiyatrosu, cömert kamusal alanları, mekânsal düzenlemesi ve çevresine duyduğu mimari saygı sayesinde Britanya’nın en beğenilen Brutalist yapılarından biri kabul edilir. Başlangıçta dört mekânlı bir opera binası olarak tasarlanan proje, yer değişikliği ve finansal kısıtlamalar sonucu üç tiyatro alanı içeren bir yapıya dönüştü. Lasdun, Waterloo Köprüsü ve çevresindeki önemli mimari odaklardan ilham alarak yapının formunu geliştirdi. Mimari yaklaşımı, Modernist geleneklerden beslenmekle birlikte, Le Corbusier etkisinden ziyade Frank Lloyd Wright ve Alvar Aalto’ya yakındı. “Kentsel manzara” kavramını benimseyen Lasdun, tarihsel taklitten kaçınarak modern yapıları geleneksel şehir dokusuna uyumlu şekilde yerleştirmeyi hedefledi.

National Theatre, mimar:Denys Lasdun 1967–1976 Londra – Fotoğraf: Işıl Yaman
National Theatre, mimar:Denys Lasdun 1967–1976 Londra – Fotoğraf: Işıl Yaman

Hayward Gallery – Londra

Hayward Gallery, 1968’de Londra’daki Southbank Centre içinde açılmış, Brütalist mimarinin öne çıkan bir örneğidir. Mimarları Hubert Bennett, Ron Herron, Warren Chalk ve John Attenborough’dur. Galeri, ham beton malzeme, geometrik kütleler ve heykelsi form diliyle dikkat çeker. Bağımsız hacimlerin bir araya geldiği yapıda, çatı ışıklıkları sayesinde sergi alanlarına doğal ışık alınır. Kamusal sirkülasyonu vurgulayan rampalar ve köprülerle kullanıcı deneyimi mimari tasarıma entegre edilmiştir. 2015–2018 arasında yapılan renovasyonda, yapının özgün karakteri korunarak teknik altyapısı iyileştirilmiştir. Hayward Gallery, İngiliz Brütalizminin önemli temsilcilerindendir.

Hayward Gallery, mimar: Norman Engleback / Ron Herron: 1961–1968 Londra – Fotoğraf: Işıl Yaman

Kaynakça:

Banham, R.(1955), The new brutalism, The Architectural Review, no. 118, pp. 354-361.
Busse, A. (2012) From brut to brutalism developments between 1900 and 1955, SOS Brutalism
Deutsches Architekturmuseum & Wüstenrot Stiftung. (n.d.). #SOSBrutalism., from https://www.sosbrutalism.org/cms/15802395
Güneş, U. (2019) Bauhaus 100: bir manifesto, bir ekol, bir okul https://www.arkitera.com/gorus/bauhaus-100-bir-manifesto-bir-ekol-bir-okul/ 
Haynes, G. (2025) The brutalist: who is the real lászló tóth, https://www.hungarianconservative.com/articles/culture_society/the-brutalist-who-is-the-real-laszlo-toth/
Johns, E. (2025) How true is the brutalist? the real-life history of jewish immigrants in post-ww2 america https://www.bbc.com/culture/article/20250206-the-brutalist-brady-corbet-and-adrien-brody-on-ww2-jewish-experience-in-the-us 
Driebeek, K. (2024) St. john’s abbey church abbey church of saint john the baptist, Docomomo Website. https://www.docomomo-us.org/register/st-john-s-abbey-church
Pagnotta, B. (2012) Ad classics: st. john’s abbey church / marcel breuer ArchDaily. https://www.archdaily.com/255902/ad-classics-st-johns-abbey-church-marcel-breuer ISSN 0719-8884
Pehnt, W. (1960) Was ist brutalismus? zur architekturge schichte des letzten jahrfünfts, in: Das Kunstwerk, H. 3 (1960), S. 14-27
Sbriglio J. (2013) Le corbusier eu la question du brutalisme (Paris: Parantheses)
The Met. (2020, 4 Temmuz). Breuer’s art of space—explore an architectural ıcon [Video]. YouTube. https://www.youtube.com/watch?v=5wY0yecj8Qk
Wainwright, O. (2025) Backlash builds: why the architecture world hates the brutalist, The Guardian websitehttps://www.theguardian.com/film/2025/jan/29/architecture-the-brutalist-marcel-breuer
Wikipedia https://en.wikipedia.org/wiki/Bauhaus
National Theatre hakkında: https://www.archdaily.com/772979/ad-classics-royal-national-theatre-denys-lasdun

İFSAK Sinema Birimi Koordinatörü Işıl Yaman, Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezundur. Yüksek lisansını İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Tarihi, Teorisi ve Eleştirisi programında tamamlamış ve 2015-2023 yılları arasında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde Mimari Tasarım derslerinde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak görev yapmıştır. YTÜ Sanat ve Tasarım Doktora Programı’nda öğrenimine devam etmektedir. 2009 yılından beri İFSAK üyesidir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Filmlere Dair

Anna Karenina Ölmedi

“Bütün mutlu evlilikler birbirine benzer (oscarlı oyuncu değillerse) oysa mutsuz evliliklerin farklılıkları vardır.”   Tolstoy’un “Anna…

Fight Club (Dövüş Kulübü)

Absürt Bir Kapitalizm Eleştirisine Bulanmış Kişilik Buhranı Kapitalizm, tüketim toplumu, sistemin içine hapsolmuş, sıradanlaşmış insanın varoluşsal…

Benim Kararım

Aniden Filmi Üzerine Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan https://www.instagram.com/berna_kuleli1  Berna Kuleli  tarafından hazırlanmıştır. .…

Festivalin Ardından

31. İFSAK Kısa Film Festivali 16 Mart’ta sona erdi. Festival kapsamında Uluslararası bölümde festivalin Genel Koordinatörü Sinan…

Kirli Çamaşırlar ve Canavarlar

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Özlem Dikeçligil https://www.instagram.com/ozlem_dikecligil/ tarafından yayına hazırlanmıştır. . . .…

Leviathan

Rus yönetmen Andrey Zvyagintsev, büyük sükse yapan 2003 tarihli Dönüş filminden sonra, arada bir kaç film…

Kuru Otlar Üstüne

Koza(1995) adlı kısa filmiyle başlayan Cannes film festivali ödül serüveni Kasaba(1998) ile Berlin Film Festivali’nde gelen…