Leviathan

/

Rus yönetmen Andrey Zvyagintsev, büyük sükse yapan 2003 tarihli Dönüş filminden sonra, arada bir kaç film daha yönetir, 2014 yılında çok daha görkemli bir filme, Leviathan’a imza atar. Ki, film Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu ile Altın Palmiye aldığı Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülünü almıştı. Daha sonrasında da Altın Küre ve En İyi Yabancı Film Ödülü adaylığı dahil bir hayli ödüle layık görüldü. Film konusu kadar görüntüleri ile de kendinden söz ettirdi. Bir sistem ve devlet eleştirisi olsa da, Kültür Bakanlığından ödenek alabilmiş.

Aslında film küçük bir hikâyeden yola çıkarak insanlık tarihi kadar eski sorunlara değinmekte. Filmin adının verildiği Leviathan, Tevrat ve İncil’de geçen kötülüğün simgesi bir deniz canavarıdır. Bu canavar durdurulamaz ve büyük bir iştahla her şeyi yok eder. Canavar bir deniz ejderhası olarak tasvir edilmişse de büyüklükleri bakımından balinalara da gönderme yapar. Herman Melville, Moby Dick adlı ünlü romanında bu canavarı beyaz bir balina olarak anlatmıştır.

İngiliz yazar ve düşünür Thomas Hobbes, 1651 yılında basılan, Türkçe’ye LEVIATHAN veya Bir Din ve Dünya Devletinin İçeriği, Biçimi ve Kudreti olarak çevrilen ünlü kitabında devleti bu eski mitolojik canavarla tanımlamış. İnsanlar arasında savaşların ve karmaşanın devlet denilen ve kilise ile de güç birliği yapan bir yapı ile önlenebileceği görüşü hâkimdir.

Leviathan, or the Matter, Forme, & Power of a Comm – caption: ‘Leviathan’

Temel konuyu oluşturan bu girizgâhtan sonra filme dönersek, Nikolay oğlu Romka (Romka adı Roman olarak da geçmekte, bu isim bana tarihin en büyük devletlerinden Roma İmparatorluğunu anımsattı) ve ikinci eşi Lilya ile Rusya’nın ücra köşesinde bir balıkçı kasabasında atalarından kalan, çeşitli bölümlerden oluşan bir arazi içinde kendisinin zamanla geliştirdiği bir evde, tipik aile ve çevresel sorunlarla uğraşan sıradan bir insandır.

Filmin başlangıç sahnesi, karaya vuran gemilerin ve bir balina iskeletinin bulunduğu karanlık bir kıyıdır. Sanki Leviathan’lar kıyıya vurmuşlar ve karanlık gelecek ailenin üstüne çökmektedir. Çok geçmeden küçük sorunlarla uğraşan ailenin hayatı giderek yok olmanın eşiğine sürüklenir. Kasabanın belediye başkanı Nikolay’ın evini ve arazisini istimlâk ederek kendi emelleri için kullanmak istemektedir. Leviathan iş başındadır. Ülkemizde de maden şirketlerinin zeytinlikleri ele geçirmesi, devletin rezerv alan ilan ederek yurttaşlarının mülklerine çökmesi günümüzün tipik örnekleri olarak gösterilebilir.

Nikolay evinden ayrılmak istememektedir ve askerlik arkadaşı avukat Dmitriy’i yardım için Moskova’dan çağırır. O da devletin ögelerinden birini temsil etmektedir. Elinde belediye başkanını zora sokacak kozlar olsa da, esas Leviathan zorbalıkla avukatı püskürtür.

Yönetmen aslında devletin değişmediğini, dünya görüşünün değiştiğini vurgulamakta. Devlet zorba düzeninden taviz vermez, değişen yeni dünya düzenine ayak uydurmak istemez, çünkü iktidarının elden gideceğini bilir. Filmde devlet ile onu oluşturan bireylerin de bir yozlaşma içinde olduğu görülür. Devlet ve birey aynı pota içindedirler.

Filmde geçen bir sahnede, Nikolay ve içlerinde polislerinde olduğu arkadaşları ile pikniğe giderler. Aynı zamanda tüfeklerini getirerek atış da yapmaktadırlar. Vurdukları şişeler bitince eski Rus liderlerinin olduğu resimleri hedef tahtası yaparlar. Konu yeni liderlerden açılınca onların tarihsel perspektif içinde yeterli olmadıkları, duvarlarının üstünde olgunlaşmaları gerektiği söylenir. Liderler birer Leviathan’dır ve en azından resimlerini yok etmekle yetinirler.

Başka bir sahnede belediye başkanı ve kasabanın rahibi içki içmektedirler. Rahip, senle ben aynı amaç için çalışıyor olabiliriz der. Devlet ve din birlikte Leviathan’ı oluşturabilirler.

Lilya bir bunalım sonucu evden çıkıp deniz kenarına gider, denizde bir balina görünür, sanki Leviathan kendisini beklemektedir. Sonrasında Lilya’dan haber alınamaz. Bir süre sonra Lilya’nın sahile vurmuş cesedi bulunur ve daha önce tartıştıkları için Nikolay’ı alelacele yargılayarak uzun bir süreliğine hapsederler. Lilya’nın nasıl öldüğü bilinmese de Nikolay bertaraf edilip arazi sorunu kolayca çözülmüş olur. İş makineleri birer canavar gibi evi yerle bir ederler.

Filmin sonunda belediye başkanı ve diğer devlet temsilcileri huşu içinde kiliseden çıkarak lüks arabalarına binerler, deniz hırçın dalgalarıyla kayalıkları dövmektedir.

1963 yılında İstanbul’da doğdu. Deniz Astsubay Makine Sınıf Okulu’nu bitirdi. 1996 yılında görev yaptığı Deniz Kuvvetlerinden istifa ederek ayrıldı.

1991 yılında sportif olarak dağcılığa başladı. Dağcılık Federasyonu’nun düzenlediği birçok eğitim ve kampa katıldı. AKUT Arama ve Kurtarma Derneği’ne 1997 yılında üye oldu. Derneğin Karar Grubu’nda bulunarak, Akut’un Misyon ve Vizyonunu belirleyen çalışmalara katıldı. Depremlerde, dağ ve doğa kazalarında ekip lideri olarak arama-kurtarma çalışmalarında bulundu. 1997 – 2001 yılları arasında turizm şirketi kurucu ortağı olarak doğa turizmi yaptı. Evli ve ikiz kız çocuğu var.

Fotoğrafla bilinçli olarak tanışması 1985 yılında İFSAK’ta katıldığı kurs ile oldu. 1990 yılına kadar İFSAK Sergi ve Gösteri biriminde çalışmalarda bulundu. İlk olarak İFSAK üyeleri ile birlikte 1988 yılında Kaçkarlar konulu fotoğraf sergisini açtı. Sonrasında çeşitli karma sergilerde fotoğrafları yer aldı. Deniz Kuvvet Komutanlığı'nda Fotoğraf ve Video eğitimi aldı. Bir süre Yapı Kredi Yayınları’nın çıkardığı Akşamlık Dergisi’nde doğa ve fotoğrafla ilgili kitaplar hakkında yazılar yazdı. Ansiklopedya adlı dijital yayıncı kuruluşun çeşitli projelerine fotoğraf ve yazılarıyla katkıda bulundu. Çeşitli yarışmalarda derece ve sergileme alan fotoğrafları oldu. Bunların arasında önem verdikleri 2014 yılı Umut Vakfı Fotoğraf Ödülü Birinciliği ve 2016 Sony WPO finaline kalması oldu. Gezi Direnişini konu alan Boyun Eğme adlı sunumunu ilk olarak İFSAK, sonrasında Belgesel Fotoğraf Günleri’nde gösterime çıkardı.

2015-2017 yılında İFSAK Yönetim Kurulu'nda yer aldı.
Halen İFSAK Yönetim Kurulu'nda Sinema Birimi Koordinatörü olarak görev yapmaktadır.

Yorum Sayıları: 2

  1. Merhaba Gültekin abi,
    Sade, öz ve merak uyandırıcı bir yazı olmuş. İlk fırsatta seyredeceğim
    Sevgiler

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Filmlere Dair

Kuru Otlar Üstüne

Koza(1995) adlı kısa filmiyle başlayan Cannes film festivali ödül serüveni Kasaba(1998) ile Berlin Film Festivali’nde gelen…

Kim bu kuşlar…

Yanımızdan yöremizden değil, iliklerimizden geçen bir seçim yaşadık. Çocuklara çocuk olmayı, sanatçılara sanatçı olmayı, öğrencilere öğrenci…

Okul Tıraşı

Yolu okuldan geçen iyi sanat ürünlerinin çoğu yakıcıdır nedense. Hele çocuk gözünden anlatılırsa. Çocukların dünyasına bakarken…