“Karşılıksız sevenlere ve aşkları fotoğraflarda kalanlara…”

Resim, fotoğraf, heykel gibi sanat eserlerinde veya başka çeşit görsellerin suretinde farklı duygulara kapılmak mümkündür. Hatta bazen bu sanat eserlerine izleyicilerin kendilerinden bizzat duygular kattığı da olur. Eserin manasını duygularıyla bu şekilde kendilerince tamamlarlar. Hayatlarının hatta mazilerinin bir yerlerden eksilmiş parçaları gibi izlerler onları. Suretinde dağların olduğu tablolarda oralara tırmandıklarını düşlerler. İçerisinde bacasından dumanı tüten orman kulübesinin yer aldığı eserlerde orada yaşadıklarını, hayatlarını orda idame ettirdiklerini hayal ederler. İnsanların yer aldığı eserlerde ise suretteki kişileri ve hayatlarını merak eder izleyici.

Bir insan heykelinin yanından geçerken belki komik gelebilir ama selam bile verebilirler, hatta hayatında onlara dokunan, sırtına omzuna vurup hal hatır soranlar bile olmuştur. İnsanlar bu davranışları çocukken sıklıkla yaparken ilerleyen yaşlarda hayal yetisini yitirmekten midir yoksa dış baskıdan dolayımıdır bilinmez ama bu davranışları bırakırlar. Delice gelse de hayal dünyasının sınırlarını zorlayan insanların zihnini bazen gereğinden de çok meşgul edebilmektedir bu tür eserler. Onlarla dertleşen ya da bir fotoğrafla karşı karşıya yemek yiyenler dahi vardır. İnsanların ruh sağlığıyla ilgilenen uzmanlar ne der bilinmez ama böyle kişilikler belki de gerçeği kafada yenerek hayali canlandıracak kadar çok akıllı ve duygu dolu olabilirler.

Aşk çıkmazı

Hem izlenen eserlere anlam verememektense, anlam yüklemek sanki daha cesurca. Eskilerde siyah-beyaz “Sevmek Zamanı” isimli filmde bu konu o kadar güzel işlenmiş ki. Yıllar yıllar önce yönetmeni, yapımcısı ve senaristi Metin ERKSAN olan, görüntü yönetmenliğini Mengü YEĞİN’in yaptığı, 1965 yılında TROYA FİLM tarafından beyaz perdede sunulan, uzun yıllar sonra kült olmuş bir filmdir. Müşfik KENTER (Halil), Sema ÖZCAN (Meral), Fadıl GARAN gibi usta oyuncuların hayat verdiği bu film zengin kız Meral ve fakir oğlan Halil arasındaki aşk çıkmazını konu alır.

Halil boya bakım işleri için gittiği köşkte bir portre fotoğrafa âşık olur (surete âşık olmak) ve uzun bir zaman bu duyguyu içinde yaşar. Ta ki aşktan anlamayan zengin kız bir gün ansızın adadaki köşke gelip adamı fotoğrafın karşısında öylece izlediğini görüp etkileninceye kadar. Kız, adamın fotoğraftaki portresine duyduğu aşkı kendisine duymasını ister. Halil’in çok duygusal kalbinde kız kendinin de yer alacağını ve özel bir şeyler yaşayacaklarını düşünür. Ama Halil’in kalbi o fotoğraftaki surete âşıktır, başka türlü olamayacağını düşünür. Ve bu durumu aşabilmek için film içerisinde çok ilginç diyaloglar yaşanır.

Tutku

Halil’le birlikte boya bakım işlerine giden yaşlı adam Mustafa, zengin kızın Halil’i evde fotoğrafa bakarken yakaladığını öğrenince Halil’e sorar:

Mustafa: Nihayet resmin aslını da gördün, nasıl fotoğrafı kadar güzel mi bari?
Halil: Güzel tabi hem de resminden kat kat güzel.
Mustafa: Peki, şimdi ne olacak oraya rahat rahat gidemezsin artık.
Halil: Bütün kış adada kalacak değiller ya.
Mustafa: Senin, kendi fotoğrafına âşık olduğunu anladı değil mi?
Halil: Belki anlamıştır bilmiyorum.

Kız daha sonra adamı soru sormak için köşkün alt katına gelir bulur:

Meral: Aylardan beri gelip neden benim resmime bakıyorsun. Cevap vermeyecek misin bana, yoksa gerçeği söylemekten korkuyor musun?
Halil: Öğrenmek istediğini Mustafa söylemiştir sana.
Meral: Ben senin söylemeni bekliyorum. Herhalde bana ait olan bir şeyi öğrenmek hakkımdır.
Halil: Hayır, sana ait bir mesele değil bu. Resminle benim aramda ki bir durum, seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım.
Meral: İyi ama âşık olduğun resim benim resmim. İşte bende buradayım söyleyeceklerini dinlemeye geldim.
Halil: Resmin sen değilsin ki. Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.
Meral: Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.
Halil: Evet, bir korkudan ileri geliyor. Bu korku sevdiğim şeye ebediyen sahip olabilmek için çekilen bir korku. Ben senin resmine değil de sana âşık olsaydım o zaman ne olacaktı. Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. Belki de alay edecektin sevgimle. Hâlbuki resmin bana dostça bakıyor. İyilikle bakıyor. Ve ebediyen bakacak.
Meral: Ben de sana bakmak istiyorum.
Halil: Hayır, benimle resminin arasına girme. İstemiyorum seni. Ben senin yalnız resmine aşığım.

Kız ızdırap içerisinde uzaklaşır. Fotoğrafını duvardan indirip adama getirip verir ve çeker gider. Birkaç gün sonra kız eve tekrar gelir. Ve konuşmak ister. Deniz kenarındaki büyük kayaların üzerinde bir ağacın altında çekilen sahnede şunları konuşurlar:

Halil: Resmi verdikten sonra ben seni artık gelmez sanırdım.
Meral: Gelmeyecektim, gelmeyecektim ama görüyorsun ki öyle olmadı.
Halil: İki insanın ilişkisi çok güzel bir şey.
Meral: Dostluğu aşan ilişkilerden niçin kaçıyorsun.
Halil: Bu sözünle âşık olmayı kastediyorsan dostluğu bu dünyada hiçbir şey aşamaz.
Meral: O halde sen bana âşık olmaktan da öte duygular içindesin.
Halil: Hayır, ben sana âşık değilim.
Meral: Olmaz böyle şey. Resmime âşık olman demek beni sevmen demektir. Dünden beri hep sözlerini düşündüm sen bana âşık olduğunu söylemekten korkuyorsun.
Halil: Olmayan bir şeyi nasıl söylerim. Niçin beni anlamamakta inat ediyorsun. Ben senin resmine aşığım işte hepsi bu kadar.
Meral: Sen ben yokken resmimi sevdin. İşte ben varım artık. Resmin aslı benim. Bundan sonra ikimiz bu sevgiyi paylaşacağız. Bu aşkın yarısı bana ait.
Halil: Sen dostlukların aşkların kolay mı kurulduğunu kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun. Resminle aramda ne kadar uzun zamanlar geçti. İlk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Birden bana iyilikle sevgiyle bakan bir yüz gördüm. Elbiselerim eskiydi kirliydim sakallarım uzamıştı. İnanamadım. O insanca bakışı bir daha göremem diye bir daha resme bakmaktan korkuyordum. İkinci kere zorlukla baktım resmine. Gene iyilik gene sevgi vardı gözlerinde. Nihayet değişmezi bulmuştum. Resmin benim içime bakıyordu. Benim kendimi görüyordu. Boş evde soğuk kış gecelerini beraber yaşadık onunla. Bana hep dostlukla, iyilikle, sevgiyle baktı. Çok zamanlar gidip yüzünü tutardım, gözlerini öperdim, saçlarına değdirirdim ellerimi.
Meral: Benim bakışlarımda da sevgi var. Ben de senin kendini görüyorum. Resmimin yerine ben seveceğim seni. Artık ben varım.
Halil: Hayır, hayır istemiyorum seni. Benim dünyama girmeye kalkma. Sonra merhametsizce yıkarsın onu. Resmin benim kendimden bir parça. Bırak ben onu seveyim. Sen sevmek isteme beni. Senin ellerini tutmak istemiyorum sonra çekersin o ellerini benden. Ben resmine aşığım. Ölünceye kadar da onu seveceğim.

İlerleyen sahnelerde adam kıza ısınır, beraber vakit geçirirler ama bu durumda da fakir adamın gururu el vermez evlenmeye. En sonunda Meral başkasıyla zorla evlenmek durumunda kalır ve nikâhının olduğu gün kaçar. Halil’in yanına gelir. Âşıkları kötü adam tüfekle öldürür ve kavuştukları gün son günleri olur. Filme, ikisinin de ölümüyle bittiği için acı son denebilir. Lakin ruhlarının sonsuza dek kavuştuğu kabul edilirse mutlu son da denebilir.

1960’lı yıllarda yapılmış müthiş dram sahneleri ve film müzikleri olan bu film o yıllarda konusu çok soyut olduğu, Yeşilçam’a göre de sıra dışı bir film olmasından dolayı beyaz perdeye yansıtılamamış ve izleyici kitlesi bulamamıştır. Buna rağmen sinema dili o zamanın çok çok ilerisinde hatta Avrupa da bile yeni başlayan bu tür akımlarla yarışabilecek bir düzeyde olmasına rağmen gişe de hakkını alamamıştır. Surete âşık olmak gibi son derece keskin bir edebi akımın işlendiği bu film, fotoğrafın da gücünü çok hâkim bir dille anlatmaktadır.

Metin ERKSAN ve Müşfik KENTER anısına…

Abdullah Agâh ÖNCÜL 1984′de ÇORUM ‘da doğdu. 1998 yılında ortaokulda basit bir fotoğraf makinesi almasıyla fotoğraf işine bulaştı. Kendisi Yabancı Dil Öğretmenliği ve Medya-İletişim mezunudur. 2003 yılında üniversite eğitimi için gittiği Eskişehir’de, EFSAD’ la (Eskişehir Fotoğraf Sanatı Derneği) tanıştı, ilk fotoğraf eğitimini alarak çalışmalarına başladı (2003).
Çalışmalarını, fotoğraf derneklerinde, üniversitelerde ve galerilerde sundu, sergiledi. Fotoğrafla ilgili yorum ve düşüncelerinden bahsettiği ‘An’ı Naftalinlemek‘ ve yayınlanmış makalelerinden oluşan ‘FOTO-MAK-LEM’ adlı iki kitabı yayınlandı. Sinema eğitimini aldığı İFSAK (İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği) üyesi oldu (2009). FIAP (The International Federation of Photographic Art) üyeliğine kabul edildi (2013). Meslek edindirme amaçlı özel kurumlarda temel fotoğraf seminerleri verdi.
Çektiği fotoğrafları, sadece beğendirmek için değil; ayrıca farklı insanlarla tanışmak, insanları fotoğraf çalışmaları ile alışılmış sohbetlerin dışında değişik olgularla ve değerlerle tanıştırmak için kareliyor. Her yaştan, her kesimden insanları bulundukları an’la ve ortamla kaydetmeye çalışıyor. İnsanların ve nesnelerin dünyasına dair belge nitelikli fotoğraf çalışmaları yapıyor. Sosyal bir yaşantısı olup, evli ve iki çocuk babasıdır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Filmlere Dair

Leviathan

Rus yönetmen Andrey Zvyagintsev, büyük sükse yapan 2003 tarihli Dönüş filminden sonra, arada bir kaç film…

Kuru Otlar Üstüne

Koza(1995) adlı kısa filmiyle başlayan Cannes film festivali ödül serüveni Kasaba(1998) ile Berlin Film Festivali’nde gelen…

Kim bu kuşlar…

Yanımızdan yöremizden değil, iliklerimizden geçen bir seçim yaşadık. Çocuklara çocuk olmayı, sanatçılara sanatçı olmayı, öğrencilere öğrenci…

Okul Tıraşı

Yolu okuldan geçen iyi sanat ürünlerinin çoğu yakıcıdır nedense. Hele çocuk gözünden anlatılırsa. Çocukların dünyasına bakarken…