Şubat ayı içinde İstanbul’da çok önemli iki etkinlik gerçekleşti. Bunlardan bir tanesi Murat Bergi’nin “NEOİSTANBUL” albümü İFSAK salonunda tanıtılırken, ayın son günlerinde Timurtaş Onan atölyesinden bir sergi ve kitabı yayınlandı. Kitabın sergisi pandemi salgını öncesinde açılmıştı.
Her iki çalışmanın da konusu tarihi ve yorgun şehir, İSTANBUL. Güzellikleri tüketilmek istense de ısrarla tükenmeyen ve herkesi cezbeden bir şehir. Nefret edenlerin terkettikleri halde belirli bir süre sonunda tekrar ve ısrarla geri döndükleri kent. Onca probleme karşın yine de onca nüfusu kendinde taşıyan ve yaşatan şehir… bazı dizilerde İstanbul’un birkaç asır öncesinin filme yansımaları yapılmıştır. İnanılması zor görüntülerdir onlar. Fakat çok değil, bir asır öncesinde, İstanbul’u görüntüleyen fotoğrafçılar, kentin kalabalık sayılmayacak sokaklarını fotoğraflarken, karelere yansıyan insanları, zarafetleri, albenileri ve yaşam kavgaları (belki de yaşama mutluluklarını mı diyelim) da karelerine yansıtmışlardır. Ve şimdilerde bizler bu karelere biraz ah ederek geçmişten biraz dem alıyoruz. Ve günümüz için ders çıkarmaya çalışıyoruz.
Unutulmaması gereken bir gerçek var ki, İstanbul göç alan ve ülkenin ekonomisinin can damarı. Bu şehir her türlü demografik ve fiziksel değişime açık bir coğrafya. Ve bu değişim şehrin fiziğini her yıl, belki de her ay bir bukalemun gibi yaşayanlarına yansıyacaktır. Şehri görmek ve görüntülemek isteyen yabancılar ise, bazen sanal ortamda gördükleri kareleri yakalamaktan geç kalmışlığın şokunu yaşayabilecektir. İşte İstanbul böylesi bir yapıya sahiptir.
Murat Birge, “NEOİSTANBUL” başlıklı kitabında şehrin son 20 sene içinde kazandığı yeni kimliğini belgelemiştir. Bu belgesel çalışmada tek partinin yönetimini benimsemiş ve partinin dayattığı yaşama biçimi ile şehrin dokusunu oluşturan bir kalabalığın kimliğini yansıtmaya çalışmıştır. Küçük kent, kasaba ve köylerden göçmüş olsalar da büyük kentin yaşam şartları arasında kültürlerini kendince kurmuş ve yaşatmaya çalışan insanların bakış açıları vardır. Bir yandan modern yaşam, modern Türkiye sloganı ile dünyaya tanıtılan bir şehrin medyada tanıtımı yapılıyor. Modernleşmeyi savaş araçları üzerinden yakalayan bir fotoğraf gibi. Bu tanıtım sanal dünyada kendini gösteren altınlar, teknoloji, modern ev aletleri ve şaşalı televizyon dizileri. Bahçelerde düğünler, diğer taraftan geçim sıkıntısı yüzünden yaşam kavgası veren insanların gülmeyen yüzleri var.
Murat Birge uzun bir süreç içinde şehrin bu kaosunu karelerine yansıtmış. Zorlu bir sınavdan geçtiği belli. İnsan fotoğrafı çekmek zordur. Bir ajan gibi insan takibinde bulunmuş, makinenin arkasındaki gözü ile sadece bakmayıp, görüyordu. Gördükleri, göstermek istedikleri idi. Gösterdikleri birçok göz için yadırgatıcı kareler olsa da, Murat bunları çekmek zorundaydı. Çünkü yolculuğun adı belli idi. NEOİSTANBUL.
Yıkılmış bir imparatorluğun izlerinde, kendi inandıklarını ve kendi düşüncelerini, yaşatanlar, ı. İstanbul’un değişime uğramış hikayesini yaşatmak istedi Murat.
Bir dönem, otağ çadırlarının kurulduğu ovalar ve bozkırların geçmişine takılmadan minareler gibi yükselen beton katmanları. Ve bu beton dokusu arasında sıkışmış ve kendini belli etmek için çabalayan bir tarihi doku ve kültürel miras takılmış objektifine. Ve betonlaşma atıklarına inat edercesine, o çirkefe karşın dokusunu ve estetiğini yansıtan tarihi camiler ve türbeleri. İşte İstanbul, Osmanlı kültür ve geleneğinden gelen, yani bir kimliğe bürünmüştür.
Murat Birgi çalışmasında insanlara kendini ne kadar belli etti bilmiyoruz. Hiç şüphesiz fotoğrafları çekerken kareye yansımak istemeyen onlarca kişi ile bir tartışma süreci yaşamıştır. Ama insansız da İstanbul anlatılamaz ki.
Karelerde şehri anlatırken, grafik çizgilere dikkatle bakarken fotoğrafın giriş ve çıkış noktaları arasında okuma yapıp, bakış açısı görmek mümkün.
İstanbul gerçeği bu. Bu gerçek M. Bergi tarafından kendi dili ile anlatılmış. Camiiler şehri ve anların insanları var.
Bir başka İstanbul çalışması, şubat ayının sonuna bir gün kala Akaretlerin tarihi sıra evlerinin sonunda açıldı. Orası da bir İstanbul semti. Timurtaş Onan Hocanın 26 öğrencisi ile bir yıllık bir çalışma sonunda sergi ortaya çıktı. Konu açık ve netti. Bir dönem yaşanmış bir İstanbul. Bu İstanbul nostaljisini kimi zaman “Hatırla Sevgili”, gibi TV dizisinde ya da “Salkım Hanımın taneleri” gibi vizyon filmlerinde izlemiştik.
Ancak günümüzde İstanbul böylesine canlı karelerle yansıdı mı sergi öncesine kadar. Bilemiyorum. Ah ederiz, vah ederiz işte eski fotoğraflara bakınca. Fotoğrafta yansıyanların hikayeleri anlatılır, zevkle dinlenir. Çoğu kez de yüreğimizden bir şeyler kopup gider.
Timurtaş, çok ustaca bir düşünce ile yola çıktı. İstanbul’un geçmişte kalan hikayesini anlatmak üzere, fotoğrafçılar birbirlerinin modelleri oldular. Gardıroplardan naftalin kokulu paltolar, eldivenler çıktı. Belki de kiralandı bilinmez. Ama o dantelli ve fötr şapkalar bize özlem dolu bir geçmişi ve yitik insanları hatırlattı. Kimi fotoğrafçılar ise akıllıca tanıdık tiyatrocu arkadaşlarının eski İstanbul giysilerini kullandılar.
Serginin açılış günü hızını ve heyecanını alamayan fotoğrafçılar, çekim elbiseleri ile kendilerini gösterdiler. Ne de olsa artık başrol oyuncuları onlardı. Mekan zaman tüneline takılmış bir Eski İstanbul salonu gibiydi. İnsanın ayrılası gelmiyor o nostaljiden. Sanki Münir Özkul’un bir tiyatro oyununda, perdeye takılı kalmış sahneler gibiydi.
İşte İstanbul, yaşanmışlığı ile sadece romanlarda ve şiirlerde hatırlanır bir şehir değildir. Fotoğrafçılar için ayrı bir ilham kaynağı. Şehrin dokusu ne kadar değişse de yine fotoğraf karelerinde kendine yer bulacaktır.
Dilerim bu sergiler başka fotoğrafçılara da esin kaynağı olur.
Alberto Modiano
1960 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Plato Meslek Yüksek Okulu, Fotoğraf ve Sinema Bölümü mezunudur. 1979’da fotoğraf başladı. 1983 yılında dernek etkinliklerine katılarak çalışmalarını yoğunlaştırdı.
1995-1996- dönemi İFSAK Yönetim Kurulu Başkan yardımcılığı Görevini sürdürmüştür. 1996 yılında kendisine TRUVA kültür ve Sanat Derneği tarafından “ Yılın Fotoğraf Ödülü” sunulmuştur. 2014 yılında FKD Kültür Ödülünü paylaşmıştır. Mayıs 2016’da Avrupa Birliği Parlamentosu dahilinde düzenlenen “A Europe of Diasporas” yarışmasında ikincilik ödülünü kazanmıştır.
BASAF ve İFSAK ONUR ÜYESİDİR.
10 Fotoğraf kitabı, 2 biyografi kitabı, 1 şiir, 1 öykü ve 1 fotoğraf albümü yayınlanmıştır.
SERGİLERİ:
I. Fotoğraf Etüt Sergisi 1985
II. Fotoğraf Etüt Sergisi 1986
III. Fotoğraf Etüt Sergisi 1987
KAŞ’ta bir çizgi 1988 (Kişisel)
Maggie Danon – Alberto Modiano 1990
Görüntülediğim Türkiye 1991 (Kişisel)
BELGESEL SERGİLERİ:
Soykırım Simgeleri – 2013 (Yaklaşık 15 kez sergilendi)
Zaman ve Mekân İçinde Musevilik – 2014
Cuma, Cumartesi, Pazar – 2014 (Üç Semavi Din sergisi, karma, 17 kez sergilendi)
Süt Emek Hayat – Mayıs 2016
Kentlerin Işıklarında – 2016
Fidandan Sofraya Zeytin – 2017
Tarladan Abaya Pamuk – 2019
Gülün Serüveni – 2023
BELGESEL FİLMLERİ:
KULA’930, Tarihten Yüzler: İstanbul Bilgi Üniversitesi, Görsel Tarih Sertifika Programı bitirme tezi. 2018, 58’
SEVGİLİ LİLİ, Bale Öğretmeni Lili Barokas’ın Hayat Hikayesi, İstanbul 2019, 59’
A YIDISH HASUME, İstanbul’da Bir Aşkenaz Düğünü,İstanbul Ocak 2019, 25’
YAHUDİLERİN AYAK İZLERİ, İstanbul Ekim 2020, 160’ (yönetmen Yardımcısı
ÜMİT TEPESİ, Heybeliada Ruhban Okulu, İstanbul Mayıs 2022, 38’
Sanat dergilerinde, fotoğraf eleştirisi üzerine yazıları yayınlandı. Fotoğraf Tarihi konusunda araştırmacılık yaptı. Birçok fotoğraf kurumunda “Temel Fotoğraf Eğitimi”, “İleri Düzey Fotoğraf” ve “Fotoğraf Tarihi ve Görselin Tarihi” üzerine atölye çalışmaları sürdürüyor, fotoğraf projelerine danışmanlık yapıyor.
Halen 500. Yıl Türk Yahudileri Müzesinde Görsel ve Belgesel Film Danışmanı ve Arşiv Koordinatörü olarak çalışıyor. Fotoğrafın yanı sıra belgesel sinema, fotoğraf eğitmenliği yapıyor.
Bize Ulaşın