“Savaşın Dehşeti - Terror of War”, Fotoğrafçısı Tartışmalı.

“Savaşın Dehşeti”, “Cehennemden Hollywood’a” ya da bir Fotoğrafı Görmek

///

20. yüzyılın en bilinen görüntülerinden biri olan yukarıdaki fotoğrafla karşılaşmamış pek az insan vardır. Pulitzer ödülüne layık görüldüğünde taşıdığı isimle “Savaşın Dehşeti”nin önemi ve etkisinden bahsedeceksek, James Nachtwey’in şu sözlerine ekleyecek bir şey olmasa gerek: “Dokuz yaşındaki bir kızın acısında, haksız bir savaşı haklı çıkarmak için Amerika’nın ‘en becerikli ve en zekilerinin’ tasarladığı tüm siyasi manevralardan daha fazla güç ve gerçek vardı. Savaş boyunca ortaya konan binlerce imge arasında muhtemelen bu fotoğraf tek başına halk bilincinde savaşı sona erdirmeyi sağlayan kritik kütleyi yaratmakta orantısız bir ağırlığa sahip olmuştur.  Bugün bu fotoğraf sadece Vietnam Savaşının değil, tüm savaşların karşısında bir suç delili olarak duruyor.” (1)

Savaşın Dehşeti başlıklı fotoğrafın önemi ve toplumsal etkisi açık. Öte yandan bu fotoğrafın ortaya koyduğu değiştirme gücünün Amerikan savaş makinesini görüntülerle ilişkisini gözden geçirmeye ve kontrolü eline almaya teşvik ettiğini de söylemek mümkün. Benzer dehşet görüntülerinin günümüz dünyasında daha yüksek sıklıkla ortaya çıktığını düşünmek için pek çok sebebimiz var. Bugünün farkı ise artık fotoğrafçıların hareket özgürlüklerinin kısıtlanarak askeri birliklerin içine “gömülmeleri” (embedded photographers) ve hükümetlerine göbekten bağlı anaakım yayın kurumlarının otosansürüyle ‘uygun bulunmayacak’ görüntülerin karşımıza çıkmalarının çok daha zorlaştırılmış olmasında. Görüntülerin filtrelenerek kontrolü savaşları yalıtılmış, steril ve teknik olaylar gibi algılamamızı sağlıyor ve sonuçta kalabalıklar için itiraz edilecek bir şey kalmıyor. Artık savaşın doğrudan vurdukları hariç herkes mutlu.

Bugünlerde karşılaştığımız bir haber, “Savaşın Dehşeti”nin çekildiği günden 50 yılı aşkın bir zaman geçmiş de olsa, fotoğrafçının kimliği ile ilgili bir tartışmayı ateşliyor. World Press Photo’nun açıklamasından özetleyerek aktarırsak bu önemli fotoğraftan dolayı 1973’te Associated Press fotoğrafçısı Nick Ut’a verilen Yılın Dünya Basın Fotoğrafı Ödülü ciddi bir tartışmanın merkezinde. VII Vakfı’nın Ocak 2025’te yayınlanan Stringer adlı belgeselde ortaya koyduğu yeni bir araştırma, Nick Ut’un bu fotoğrafın sahibi olmadığını öne sürüyor; iddialar ciddi ve sonuçta World Press Photo konuyu hemen soruşturmaya başlıyor. Araştırmaların sonucunda o güne ait konum, mesafe ve fotoğraf makinelerinin analizine dayanarak fotoğrafı çekmek için Nick Ut’dan ziyade fotoğrafçılar Nguyen Thanh Nghe veya Huynh Cong Phuc’ın daha uygun adaylar olduğu ortaya konmuş ve mevcut şüpheler nedeniyle, World Press Photo Nick Ut’a olan atfı askıya almış durumda (2).

Bu tartışma bana Nick Ut’un Türkiye’ye geldiği ve Haliç Kongre Merkezinde “Cehennem’den Hollywood’a” başlıklı fotoğraf gösterisini sunduğu 2019 yılındaki etkinliği hatırlattı.

O etkinlikte gösterilen Vietnam savaş fotoğraflarının sunuluş biçiminin verimli bir fotoğraf okumasının önünü açmaktan çok kapatmaya yaradığı hissine kapılmıştım.  İkinci Dünya Savaşında kullanılan tüm patlayıcılardan çok daha fazlasının küçücük bir coğrafyaya on yıl boyunca yağdırıldığı, sivil ve asker 5 milyona yakın insanın hayatını yitirdiği tamamen anlamsız bir savaş ele alınırken silahların tiplerinden ve fotoğraf makinelerinden bahsedilmiş (merak ediyorsanız söyleyeyim, Nick Ut’un iki Nikonu, iki de  Leicası varmış), ama savaşın tarafları, sebep ve sonuçları konusunda dilsiz kalınmıştı… Fotoğraf makinesi markaları bolca anılmış ama sunum boyunca emperyalizm sözcüğü hiç telaffuz edilmemişti. İşin ilginç yanı Nick Ut’un Amerikan yanlısı “Vietnamese” birliklerle hareket ettiği ve bu birliklerin Vietkong’la savaşıyor olduğu bilgisi bile tercümenin özensizliğinden anlaşılmaz olmuştu. Ve ne hikmetse sunumdan sonra soru ve cevaplar için zaman kalmamıştı… Oysa kendi içinde nice acılar çekmiş, Güneydoğu sınırlarının ötesi on yıllardır benzer senaryolarla milyonlarca insanın kanına bulanan ve o kanın her an kendisine sıçraması endişesini taşıması gereken bir ülkenin insanları olarak biz izleyicilerin sorup söyleyecekleri olabilirdi.

“Napalm Girl”, Banksy.

Nick Ut’un gösterisi için seçtiği başlık kişisel öyküsünü anlatır gibiydi: Cehennnemden Hollywood’a. Not aldığım kaldığı kadarıyla şöyle anlattı: ”Savaş bittiğinde çok sevdiğim ülkemi terk etmek zorunda kaldım, ‘Nick, burada kalamazsın’, dediler, ben de istemeyerek ayrıldım. Amerika’ya, Hollywood’a gittim… aralarında John Wayne, Dolly Parton ve Michael Jackson’ın da yer aldığı birçok ünlünün fotoğraflarını çektim…” Savaşta ağabeyini kaybetmiş, üç kez yaralanmış, sayısız travma yaşamış bir fotoğrafçının kendisi için çizdiği hayat yolu üzerine ahkam kesmek haddim değil; ama gösterinin başlığında Hollywood’un cehennemin tersi ve çekilen acıların ödülüymüşçesine sunulabilmesini en azından düşündürücü bulduğumu hatırlıyorum. Savaşların görünenin ötesinde, insanların iç dünyalarında da derin bir yıkıcılığa sahip olduğunu, onları çoğu kez olumsuz yönde dönüştürdüğünü biliyoruz; keşke hiç olmazsa seçilen başlıkla ilgili bir soru ve sohbet imkânı olsaydı…

Haber fotoğrafları belgelemekle birlikte olay anını dondurarak olup bitenin daha iyi anlaşılmasına da hizmet ederler. Oysa 2019’daki sunum kanımca savaşın dehşetinin etrafından dolaşmış, olup biteni magazinleştirmiş ve sonuçta fotoğrafları görünür kıldıkları dehşete işaret etmekten uzaklaştırmıştı. Bugün fotoğrafçının kimliği üzerinden çıkan tartışma, yakın tarihli benzerlerinin görünür olmaması için her türlü önlemin alınmış olduğu bu ünlü fotoğrafı belki bir kez daha güncel dolaşıma sokacak.  Fakat korkarım tüm konuşulanların merkezinde “Fotoğrafçı kimdi?” sorusu, kamera açıları, lensler ve teknik detaylar yer alacak; tıpkı yeni iletişim teknolojilerinin yardımıyla çoktandır naklen yayınlanır hale gelen savaşların ekranlarımıza akan görüntülerinin teknik detaylara indirgenmesi ve acı insan öykülerinin bilinçli biçimde konu dışına itilmesi gibi. Bunu Aralık 2024’te Suriye’deki rejim değişikliği dahil haberlere taşınan tüm çatışmalarda yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Doğrudan uygulanan kaba sansürü çoktandır geride bıraktık; göstererek körleştirme, bir detaylar kalabalığını konunun temeliymişçesine sunma ve özü konu dışına itme elektronik iletişim çağında propagandanın yeni yöntemleri. Umberto Eco bir kâğıda düşülmüş notu saklamak için en uygun yerin bir kütüphane olduğunu söyler ve Zen Budistler uyarır: İşaret eden parmakla gökyüzündeki ayı birbirine karıştırmayın!

(1) https://time.com/5527944/napalm-girl-dresden-peace-price-james-nachtwey/

(2)WPP bidirisi: https://www.facebook.com/share/p/15rTHYQn2U/ ve
WPP yöneticisinin açıklaması: https://www.worldpressphoto.org/news/2025/authorship-attribution-suspended-for-the-terror-of-war?

 

1968 yılında İstanbul’da doğdu.

İstanbul Lisesinde okuduğu yıllarda izci grubunun fotoğrafçılığını üstlendi. Herkes törenlerde hazır olda dururken fotoğrafçının serbestçe hareket edebildiğini fark etmesi fotoğrafa olan ilgisini artırdı. AFS bursuyla ABD’de okuduğu yıl içerisinde fotoğraf ve televizyon yayıncılığı dersleri aldı.

Y.Ü. Endüstri mühendisliğini bitirdi, sürdürmekte olduğu mühendisliğin yanı sıra 2002 – 2004 yılları arasında profesyonel tanıtım fotoğrafçılığıyla ilgilendi, çeşitli reklam ajanslarının kampanyaları ve dergiler için fotoğraf çekti.

Sergilere katıldı, ticari çalışmalarının yanı sıra kişisel portfolyoları da çeşitli dergilerde yayımlandı.

İstanbul’da yaşıyor, halen psikoloji doktora eğitimini sürdürüyor ve fotoğraf projeleri üretiyor.

Önemli Sergi, Çalışma ve Yayınlamalar:

• “Türkiye Blues”, Karma Sergi, Fotogalerie Friedrichshain, European Month of Photography (EMOP) kapsamında, Berlin-2018.

• “Doğamız”, Kişisel Sergi, İstanbul Fotoğraf Galerisi, “Foto İstanbul - 2017” Fotoğraf Festivali kapsamında, İstanbul – 2017.

• “Beni Bul – Otoportreye Çağdaş Dokunuşlar”, Karma Sergi, Küratör: Merih Akoğul, Akbank Sanat, İstanbul - 2017.

• “Parçalar İşaretler”, Fotoğraf Albümü, yayınlayan: PhotoWorld Fotoğraf Merkezi - 2014.

• “Parçalar İşaretler”, Kişisel Sergi, İstanbul Fotoğraf Müzesi, İstanbul – 2014.

• “Türkiye’den İzler”, Karma Sergi, 2. Bursa Uluslararası Fotoğraf Festivali, Bursa-2012

• “İstanbul Yaz Sergisi”, Karma Sergi, Royal Academy, Sanat Limanı, İstanbul- 2011.

• “İstanbul Aile Albümü” Kişisel Sergi, Fotoğraf Geçidi, 2010 Avrupa Kültür Başkenti – İstanbul etkinlikleri kapsamında, İstanbul, 2009 – 2010.

• “İran” PhotoWorld Dergisi, Sayı:8, İstanbul – 2008.

• “ benim adım apel - jem’ appelle apel - Galeri Apel Onuncu Yıl Sergisi”, Karma Sergi, Fransız Kültür Merkezi, İstanbul – 2008.

• “Hayatın Anlamı” Fotoğraf Albümü, yayınlayan: Fayda Ajans - 2007.

• “Natürmort”, Karma Sergi, İstanbul – 2006.

• “Komşu”, Karma Sergi, Galeri Apel, İstanbul – 2005.

• “Hayatın Anlamı” Kişisel sergi, Fototrek Sergi Salonu, İstanbul – 2005.

• “Bağ3 – Şairin Bahçesi”, Karma Sergi, Galeri Apel, İstanbul – 2003.

• “Yaratıcılık ve Travma”, Karma Sergi, Lütfi Kırdar Kongre Salonu, İstanbul – 2003.

• “Hasat”, Karma Sergi, Galeri Apel, İstanbul – 2002.

• “Gençlik”, Karma Sergi, The British Council, Ankara – 2001.

• “İstanbul’da Erken Uyananlar”, Geniş Açı Dergisi, “Genç Soluklar” özel sayısı (Sayı 20), İstanbul - 2000.

• “Siyah Beyaz İstanbul Portfolyosu” Fotoğraf Dergisi, Sayı 36, 2000

• Yunus Nadi Fotoğraf Ödülü, 2000.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Belgesel Fotoğrafçılık

Yangından Sonra

28 Temmuz 2021 tarihinde Manavgat’ta başlayan ve daha sonra ülkemizin  pek çok noktasında çıkan orman yangınlarında…

Kentsel Ölüşüm

Kentsel dönüşüm, şehirlerin fiziki yapısını yenilemeyi hedefleyen bir planlama aracı olarak ortaya çıkmasına rağmen, zamanla kentlerin…

Aktivizm ve Fotoğraf

Ya da Aktivist Fotoğrafçı Kimdir? Aktivizm, bir toplumda ya da dünyada var olan sosyal, politik, çevresel…

“Duvara Yazmak”

Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast, yüzyıllardır süregelen politik ve dini ayrımların, 20. yüzyılda şiddetli bir şekilde patlak…

Gerçekliğin Olağanüstü Cazibesi

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Ahu İncekaralar  https://instagram.com/ahuincekaralar  tarafından yayına hazırlanmıştır. . . .…

Sabine Meyer

Geriye kalan her şey önemsizleşiyor “Everything else pales into insignificance” Sabine Meyer İFSAK Blog görsel kültür…

Fototerapinin Öncüsü: Jo Spence

Fotoğraf  insanoğlunun deneyimlerini ifade etmek için kullandığı güçlü bir duygusal araç olagelmiştir. 19. yüzyılda fotoğrafın icadından…

Post Belgesel Fotoğraf

Belgesel Fotoğrafın Değişen Sınırları Geleneksel belgesel fotoğrafın ardılı olan post belgesel fotoğraf, öncelinin ontolojik ve epistemolojik…