Işık, Gölgemiz ve Hüzünlerimiz
Yüzler, yüzleri gizler; bedenler birbirini gölgeler. Biz kimiz ve fotoğraflarda gözüken yanımız hangisidir? En basit anlamda, çekilen vesikalık fotoğrafımız bile fazlasıyla müdahaleye uğrayıp bizden uzaklaşmakta değil midir?
Bir eli çenemizdedir, diğer eliyle de başımızı sağa sola çevirir fotoğrafçı… Avucunda kafatasıyla o ünlü tiradını atmaya hazırlanan Hamlet -ya da onu oynayan aktör- gibidir. Işıklarda küçük düzeltmeler yapılır; her ne kadar stüdyodaki o iki ışık on senedir hiç kıpırdamadan öylece duruyor olsa da… Bakışımıza yön verilir ve dudaklarımızdaki ifade sipariş edilir; fotoğrafçı vizörden bir tanrı gibi bakmaktadır bizlere.
Birden her yer aydınlanır ve ardından da karanlık bir sesizlik kaplar her yanı. Yakınlarda bir yere yıldırım düştü sanırsınız. Gez, göz ve arpacık üst üste gelmiş, tarih içinde yolculuğuna başlayacak olan fotoğrafınız, gizli görüntü olarak negatifin üzerine düşmüş, kimyasallarıyla sevişmeyi beklemektedir. İşlem bitmiş ve vesikalığın tarihine geçmişsinizdir artık.
Stüdyodan büroya geçerken, fotoğraflardan kaç adet istediğiniz sorulur ve onları ne zaman alacağınız sorulur. Avantajlı olan, fazla miktar seçeneğinin, farklı bir vurguyla altı çizilir. Bu durum, lokantada sipariş alırken “Bir buçuk yaptırayım mı?” diye soran garsonun yaklaşımıyla benzerlik göstermektedir. En son fiyat söylenip, ödeme biçimi belirtilirken, siz dağıtacağınız fotoğrafların yasını tutmaya çoktan başlamışsınızdır bile.
Belki de tuhaf bir ihmalkârlık ya da bilinçaltının tepkisiyle, paranın bir kısmını vermiş olduğunuz halde, o fotoğrafçıya bir daha hiç gitmeyeceksinizdir. Kim olursanız olun, doktora giden bir hasta gibi bir takım haklarınızın, fotoğrafçı tarafından sahiplenildiğine inanmışsınızdır. Kendi görüntüleri ile ilk kez karşılaşan ilkel insanların ruh haliyle fotoğraflarınıza bakarken, fotoğraftaki suretleriniz de yüzleriyle eşleşemeyen görüntülerin âleminde yolculuklarını sürdüreceklerdir.
Hepimiz onu Şarlo olarak tanıdık. Arkasında bizim gibi ölümlü bir insan olduğunu hiç düşünmedik. Sistemin yanında yer aldığımızda, yaptıkları bizi rahatsız edebilecek olan bu adam, onun yanında olduğumuzda ise serseri ruhumuzun gemi azıya almasını sağlamıştır. Neydi Şarlo’yu bir mit, filmlerini de unutulmaz kılan… Şarlo deyince; bıyığı ve kalın kaşlarının desteklediği, sözcüklerle anlatılamayan tuhaf bir yüz ifadesi, melon bir şapka, papyon, dar frak ceket, bol pantalon, baston ve koca ayakkabılardan oluşmuş bir tiplemeyle buluşuyordu bakışlarımız.
Sinemanın siyah-beyaz günleriydi. Filmin arada çıkan yazılarında, izleyiciler aydınlatılırdı. O günlerde dünya, kısa/kesik/hızlı hareketlerle, arka arkaya gelen fotoğraflar gibi algılanırdı. Başlangıçta sinemanın o günkü kare tekniğinden kaynaklanan bu durum, ileri dönemlerde bu yapıda filmler izlediğimizde, bize hep Şarlo filmlerini anımsatmıştı. Tüm bu özellikler bir araya getirildiğinde Şarlo, adeta bir çizgi roman kahramanı gibi yaşamımızın içine girmişti. Ama unutulmaması gereken, Şarlo’nun aktör Charlie Chaplin’in bir uzantısı olmasıydı. O görünümün arkasında, kendine ait hikayesi, dünya görüşü ve yükselme hırsı olan genç bir adam vardı.
Chaplin’in, ünlü fotoğrafçı Edward Steichen’la olan randevusu 1925 yılına, yani onun 36 yaşının baharına rastlar. Amerikan fotoğraf sanatının öncüsü kabul edilen Steichen, yüksek estetik değerleriyle fotoğrafçıların idolüdür. Chaplin, tam da o yıl “Altına Hücum” etmiştir. “Şehir Işıkları” henüz üzerine doğmamıştır, “Modern Zamanlar”a gelinmemiştir ve Şarlo daha “Diktatör” olmamıştır. Dünya, iki savaş arasında sancılı bir geçiş dönemi yaşamaktadır. Chaplin, Steichen’in fotoğrafının nesnesi olmaya hazırdır.
Steichen, 1. Dünya Savaşı sırasında Amerikan Hava Kuvvetleri için başarılı savaş fotoğrafları çekerek, İzlenimcilik’ten Gerçekçilik’e doğru bir kayma gösterdi. Daha ileri yıllarda ise New York’taki stüdyosunda Vogue ve Vanity Fair gibi moda dergileri için fotoğraflar çekti. Modern Sanat Müzesi’nin fotoğraf yöneticiliğini yürüttü ve dünyanın birçok yerinden toplayıp seçtiği fotoğraflarla bütün zamanların en iyi sergilerinden biri olan “İnsanlık Ailesi” sergisini de gerçekleştirdi.
Steichen, müdahalesini yapmış, Chaplin’in fotoğrafını bir sahne düzeni içinde çekmiştir. Arkaya düşecek gölge için, ince, uzun beyaz bir fon kullanmış; ön alttan kuvvetli bir ışık vermiştir. Chaplin’in elinde şapka ve baston olmasına rağmen Şarlo karakteri ile hiçbir ilgisi yoktur. Chaplin, keyifle gülmekte, fondaki gölgesinin varlığından da müthiş bir keyif duymaktadır.
İki ustanın karşılaşması, tarihin tozlu sayfalarında bir kış güneşi gibi sonsuza dek parlayacak olağanüstü bir fotoğrafın çıkışına kaynaklık etmektedir. Bu fotoğrafı gördükten sonra, sirklerde yıllardır ayaklarının dibindeki kısa gölgeleriyle birer hüzün yumağı gibi dolaşan palyaçoların yüzlerine rahatlıkla bakabiliriz artık. Maskelerimizin ardında onlardan biri olmanın dayanılmaz hafifliğiyle.
Not: Bu yazı daha önce E Aylık Edebiyat ve Kültür Dergisi’nde yayınlanmıştır.
Bize Ulaşın