Babasının cinsel istismarına uğramış ve dört kişilik heyetin önünde rapor almak zorunda kalan sevgili müvekkilim için…
Bundan belki 100 yıl sonraya, 100 yılı aşkın bir zaman önceden…
*************
Canım Camille, Bir heykeltıraş, özgünlüğü, kendin olmayı yakalayan bir kadındın. Seni nasıl unutturmaya çalıştılar! Otuz yıl akıl hastanesine kapattılar. Oysa bıraksalardı; sen duygularını çamurlara ellerinle vererek heykellerini yapabilseydin… Kendini iyileştirecektin, sanat tarihinin merkezine Rodin’in sevgilisi olarak değil, büyük sanatçı, muhteşem heykeltıraş olarak geçecektin. Paris Komünü, tüm Avrupa seni konuşacak ve bugün bile çok daha fazla insan seni anmaya devam edecekti. Sanat başka türlü ilerleyecek, özgün sanatçı olma konusunda tüm kadınlar ve erkekler yüzünü sana çevirerek aydınlanacak, kadınlar kendine ait bir oda, para kazanma ve yaratma konusunda senden feyz alacaklardı. Bugün tüm sanatlar yaşam sanatına hizmet ettiğinden hayat daha yaşanılır bir hal alacaktı. En güzel dünyada yaşamaya devam edecektik.
Camille Claudel Kimdir?
8 Aralık 1864‘te doğan, yaratıcılıkta kesintisiz otuz yıl geçiren, ama aynı zamanda otuz yılını da bir hapishanede geçirerek, sürgün hayatına mahkum edilmiş, ailesi tarafından terkedilmiş Fransız heykeltıraştır.
Camille, on yedi yaşında heykel yapmaya başlamış. Bir rivayete göre akademiye özellikle heykel bölümüne kadınların alınmaması nedeniyle kendi kendine heykel yapmayı öğrenmiş. Akademiye giderken ayrılmış bir arkadaşıyla genç yaşta atölye açmış cesur bir yaratıcı heykeltıraştır. Heykele duygu kattığı ifade edilen, annesine göre yaptıkları müstehcen bulunan, yaşama biçimi onaylanmadığı için yaşamı sanatının önüne geçen, kadın olduğu için ayrımcılığa uğrayan, daha çocuk yaşta hamura ve çamura şekiller vererek küçük heykeller yapan biridir.
Aşkı
Camille “Düşünen Adam” heykelinin heykeltraşı Rodin’den dersler almıştır. Önce hocası, sonra on beş yıl süren aşklarında “aşkın yahudisi“ durumuna düşen sevgilisi olmuştur. Sanat çevreleri birlikte ürettikleri heykeller kadar aşklarını da bol bol konuşmuş ve yazmıştır.
Sanat Tarihindeki Önemi
Sanat tarihinde heykelin babası Rodin ise heykelin annesi de Camille olarak geçmiştir. Ezberler Camille tarafından bozulmuş, killer, taşlar, tunçlar, madenler onun ellerinde özgün heykel olmuştur. Günlük hayat, duygular, sokaktaki adam, kadın, çocuklar heykele konu olmuştur. Camille, eserleriyle birçok kişinin hayatına dokunmuştur. Hatta Rodin’in eserleri Camille’den önce ve Camille’den sonra olarak adlandırılmaktadır.
Bir Kadın: Camille Claudel filmine dair
Bir Kadın: Camille Claudel, 19. yy.’da bir heykeltıraşın yaşamına dair 1988 yapımı Fransız bir biyografik filmdir. Filmin senaryosu Camille‘in erkek kardeşi şair ve diplomat Paul Claudel‘in torunu Reine Maria Paris‘in kitabına dayanmaktadır. Türkiye’de gösterime girişi 6 Nisan 1990 tarihinde olmuştur. Yönetmeni Bruno Nuytten‘dir.
Oyuncular
Isabelle Adjani (Camille Claudle), Gérard Depardieu (Auguste Rodin), Alain Cuny (Louis–Prosp) , Launrent Grevill (Paul Claudel), Madeleine Robinson (Louıse –Atha).
Filmin Geçtiği Dönem
Film, Paris Komünü dönemi Fransasında geçmektedir. Kilisenin, dinin, kurumların çok büyük gücü sanatçıları da etkisi altına almıştır. Ancak Camille ayıp ve günah tanımaz olarak bu konuda da ezberleri bozmuştur. Genel ahlak, farklılık, itaat ve biat etmemek, ailesine ve toplumun genel değerlerine karşı çıkmak Camille’in hayatına ve özgürlüğüne mal olmuştur. Bu nedenler onu akıl hastanesine götürerek sürgün hayatı yaşamasına sebep olmuştur.
Bir Kadın: Camille Claudel, feminist bir film mi?
Film ve oyuncular pek çok ödül almıştır. Film biyografiden kaynaklı “sıra dışı ve dahi bir kadını” anlatan filmdir.
Biyografi ayrı bir tarz olduğundan filme feminist bir bakış açısıyla çekilmiştir diyemeyiz. Ancak Virginia Woolf ayarında kendi çapında bir feminist kadın kahramanla karşılaştığımızı da söyleyebiliriz.
Sinema Tekniği ve Filmdeki Sinematografi Açısından
Tekniğe çok girmeyeceğim ama babasının geldiği buharlı tren: Sistemi; atlar: Değişim ve Dönüşümü; elindeki kağıtlar: Kendi ölüm fermanını göstermektedir.
Verimlilik
Film bence biyografik açıdan ve konunun işlenişiyle Camille Claudel’e iade-i itibar gibi olmuş ya da ailesinin muhafazakar ahlak ve sanat anlayışının bir özrü de diyebiliriz.
Esasında kaybeden gibi görünse de o filmi yapılandır. Daha önce Rodin’in eserleriyle aynı müzede bulunan yapıtları Paris’ten bir saat uzaklıkta Nogent –sur-Seine’de yer alan bir müzeye taşınmıştır. Kısa sürede 40.000‘i aşkın ziyaretçisi olunca bu müzenin ismi Camille Claudel Müzesi olarak değiştirilmiştir. Fransa, Paris sanat ve kültür turlarında mutlaka ziyaret edilmeli. Bir sevgi, bir saygı, bir merak bırakabiliriz diye düşünüyorum. Bu Camille’in yarattıklarını, 100 yıl ileri duygu ve fikirlerini anlamak için şahane bir fırsat olur. Çünkü anlamak ve anlaşılmak en güzel varolma şeklidir.
Film bence verimli, emek yerini bulmuş.
Camille’in Mektubu
Camille, akıl hastanesinden yazdığı mektubunda;
“… Gerçekten çok zor! … Bir şey istememem için müebbet hapis cezasına çarptırılmam! … Bütün bunlar Rodin’in şeytani başının altından çıkıyor. Kafasında bir tek düşünce vardı. O öldükten sonra benim sanatçı olarak atılım yapıp kendisini aşmam, yaşarken olduğu gibi öldükten sonra da beni avucunda tutmalıydı. O yaşarken olduğu gibi öldükten sonra da mutsuz olmalıydım. Her bakımdan başarıya ulaştı gerçekten, çok mutsuzum!… Bu… Bu esaretten çok sıkılıyorum” demektedir. Camille yalnızca Rodin’i suçlamaktadır ancak insanlar yaptıklarından değil yapmadıklarından da sorumludur.
Küçük Paulüm diye seslendiği kendisine hayran, ölesiye sevdiği, yakın olduğu şair ve diplomat erkek kardeşi yapılanlara engel olmadığı gibi onu akıl hastanesinde terk ederek sürgün hayatı yaşatmıştır. Annesi de baştan beri ölen çocuğu yerine erkek çocuğu olmasını istemiş asla Camille‘i bir kişilik, sanatçı, bir evlat olarak kabul etmemiş, ona karşı sevgide blokaj uygulamış ve akıl hastanesine kapatmıştır. Dünya iyisi babasının ölümü kendisi olarak kalmak isteyen, ezberleri bozan Camille’in de bir nevi ölümü olmuştur.
İnsanlar, ailesini, doğduğu yeri, doğacağı zamanı, zamanın ruhunu seçemiyor ve belirleyemiyorlar. Dünya onlardan dolayı şanslı olabildiği gibi, onlar dünyadan dolayı şanslı olamıyorlar. Doğdukları yer, Paris Komünü’nün Avrupası olmakla beraber muhafazakarlık, aile kısıtı, insanların, kadınların ayrımcılığa uğradığı yer olabiliyor. Bir taraftan şahlanmak, yaratmak isterken bir yerden başı yere erdiriyor.
Oyuncuların yeri
Bence, oyuncular oynamamış, adeta yaşamışlar. Çok doğal. Oyunculukta bizdeki gibi bir abartı yok.
İyilik ve Kötülük
İnsan ailesini seçemiyor. Camille‘in de öyle dünya iyisi ve sonsuz destekleyen bir baba karşısında, her şeyini eleştiren, anlamaya çalışmayan, sanatına müstehcen diyen, kızını erkek gibi bulan, akıl hastanesine gitmesini sağlayan, yanında olmayan bir annesi var. Kız kardeşi ise pek etkili bir eleman değil. Akıl hastanesinde bulunduğu zaman annesi ve kız kardeşi bir kez bile ziyaret etmiyor. Paul ise şair, diplomat, büyürken birbirlerine sonsuz sevgileri ve destekleriyle hayran olan erkek kardeş iken sonradan ters bir değişimle dine, ahlaka düşüp muhafazakarlığın çemberine girerek Camille‘in akıl hastanesinde uzun yıllar sürgün hayatı yaşamasına sebep olmuştur. Doktorların onun dışarıda heykel yapmasının daha faydalı olacağı önerilerine kulak asmamış bir kişidir.
Camille’in iki önemli dostu olmuş. Biri on yedi-on sekiz yaşlarında birlikte atölye açtıkları, beraberce heykel yaptıkları arkadaşı. Diğeri de heykellerini satma konusunda kendisine yardımcı olan Blot. Blot; Paris’teki Sen nehrinin yükseldiği büyük selde gelerek onu ve kedilerini kayıkla kurtaran kişi.
Başlangıç ve Hikâye
Hikâye, Camille’in hikâyesi ama yan karakterler ve öğelerle destekleniyor. Rodin’le on beş yıl süren tutkulu aşkları, birlikte üretmeleri, aralarındaki rekabet, Camille’in kendi olma arzusu, ona sonsuz desteğini veren babası, kendisini sevmeyen kötülük abidesi annesi, piyano çalan kız kardeşi, şair, diplomat erkek kardeşinden oluşan ailenin etrafında geçen dramı…
Son olarak;
Toplumun ilerisinde olan birçok kişi gibi sanatçılar da kadın olmak, özgün olmak, yaratıcı olmak ve tutkularıyla yaşamak konusunda bedel ödemek zorunda kalabiliyor. Ödenecek bu bedeller sanat yolunda olan hiç kimseyi yolundan döndürmese ne iyi olur.
Bir heykeltıraş, bir edebiyat eseri, bir film, bir araya gelmenin coşkusunu izleyiciye aktarıverir. Oradan bir sahne, bir tümce, bir bakış birçok hayat bulur.
Sinema, film değiştirir. Bakarsınız sizi de değiştirebilir. İzleyin derim.
Camille; orada, gökyüzünde kutup yıldızı olarak parlamakta ve en güzel dünyanın müjdesini vermektedir.
Unutursan Camille fısıldar.
Onu duymak, yaratıcı olmak; başka bir dünya mümkün!
Canım Camille, “Her veda elveda değildir.“ Sana veda etmiyorum. Sana binlerce teşekkür ediyorum. İyi ki yaşadın, iyi ki ürettin, iyi ki tutkulu bir kadın oldun. Sevişe sevişe yaptın heykellerini. Korku yoktu kitabında. Bizler de tutkularımızdan vazgeçmeyeceğiz. Ama aklımızı da yanımıza alacağız. Hafızamız her zaman taze… Kucak dolusu sevgiler…
Teşekkürler,, eline sağlık arkadaşım.