Kısa bir süre önce gördüğün dağ gibi bir insanın daha hatıralarında bir fide gibi diriyken birden ölüm haberini alıyorsun. Sonra hayat hikâyesini önceden okuduğun halde görüyorsun ki, öldüğünde 79 yaşında. Şaşırıyorsun, bir anlam veremiyorsun, daha dün gördüğün insan ayakta, taptaze. Ölümünden çok kısa bir süre önce de Fotoğrafevi‘nin davetlisi olarak açtığı bir sergi için İstanbul’daydı. Görüşüp, elimdeki kitaplarını imzalatmıştım. Dünya çapında ünlü kişiliği, özündeki mütevaziliği yok edememişti.
Bruno Barbey‘in ölümü Türkiye fotoğraf camiasında büyük üzüntüyle karşılandı. Türkiye’ye, İstanbul’a defalarca gelmiş, buralarda dostluklar kurmuş, bizim gibi coğrafyaların derdini dert edinmiş bir fotoğrafçıydı.
Fotoğrafçıydı derken, elindeki kamerası aracılığı ile çektikleri arasında insani bir ilişki kurabilen birinden bahsediyorum.
Bruno Barbey babasının işi dolayısıyla bulundukları Fas’da doğar. Doğar doğmaz Kuzey Afrika’nın gizemli havasını ciğerlerine çektiğinden olacak, ileride bu ve bunun gibi ülkelere sık sık yolu düşecektir. Ortaokuldan itibaren okumak için Fransa’ya gönderilir, 1960 yılında yolu İsviçre’de bir fotoğraf okuluna düşer. Buradaki derslerden pek hoşlanmaz ve hemen sınırın öte yanında Milano’ya sık sık seyahatlerde bulunarak ilk önemli işi ”İtalyanlar”ın adımlarını atmaya başlar. 1964 yılından itibaren de Magnum Ajansı ile flört etmeye başlamıştır. İtalyanlar’ın ortaya çıkmasıyla da 1966 yılında Magnum üyeliğine kabul edilir.
İtalyanlar, Robert Frank’ın Amerikalılar, sonrasında René Burri’nin Almanlar serisi ile müthiş bir üçleme oluştururlar. Bruno Barbey, İtalyanlar sergisi katoloğu için şu sözleri kaleme alır. ”1960’ların başındaki İtalya benim için Fellini’nin, Antonioni’nin, Visconti’nin ya da Passolini’nin neorealizmindeki İtalya’ydı. İtalyan sineması beni çok etkiliyordu ve bu hayranlık beni farkında olarak ya da olmayarak tanıdık yüzlerden bazılarını, sokak çocukları, rahibeler, aristokratlar, karabinyerler, papazlar, dilenciler, fahişeler ya da yaşlı mafya üyeleri modern bir commedia dell’arte oyunundaki bir sürü karakter gibi gündelik hayatları içinde yakalamak üzere harekete geçirdi.”
İTALYA. Campania bölgesi. Napoli şehri. 1966.
İTALYA. Sicilya bölgesi. Caltanissetta kasabası. 1963.
Haluk Çobanoğlu da İtalyanlar için şunları der; ”Bruno Barbey’in İtalyanlar serisi fotoğraflarında, ülkedeki gündelik yaşamın sosyo-kültürel tarihi masaya yatırılır. Bu fotoğraflarda, parlak yaşamların varlığını hissetmemize rağmen, esas olarak devletin varlığını omuzlarında taşıyan sıradan insanların, yoksulların, avarenin, avanenin, avamın, gerçek hayatın ”yaratıcılarının” başka bir Rönesans’ın izlerini de taşırlar. Aynı ruhun peşinde mi bilemem ama Bruno’nun fotoğraflarındaki portrelere, dünya sinemasının doruklarından biri olan ”İtalyan Yeni Gerçekçiliği” filmlerinden sanki aşinayız. Her ne kadar bu filmlerin gürültüsünü taşımasa da Bruno’nun İtalya fotoğraflarında açıkça görülen şey, İkinci Dünya Savaşı sonrası özellikle Mussolini faşizmi sonrası gelen ”rahatlama” duygusunun insanların yaşamına bir şekilde yansımış olmasıdır.”
İTALYA. Campania bölgesi. Napoli şehri. 1966. İlk cemaat.İTALYA. Milan şehri. 1964.
İtalyanlar benim de yaptığı işler arasında çok ilgimi çektiği için daha kapsamlı ele almak ihtiyacını hissettim. Çok genç yaşta kotardığı bu serisi sonraki işleri içinde büyük bir referanstır.
Sıra Bruno Barbey için dönüm noktalarından biri olan 1968 olaylarına gelir. Aslında 1968 yılı tüm dünyada esen özgürlükçü yelin habercisidir. Merkezi ise Paris, kaynağı da öğrencilerdir. Bruno Barbey 68 Mayıs’ında Paris’tedir ve başından itibaren olaylara tanıklık eder. Sorbonne Üniversitesi’nde yapılan toplantılardan, Paris’in en hareketli sokaklarında devamlı hareket halindedir. Barbey günlük haberlerin peşinde koşan bir fotomuhabiri gibi davranmaz. 68 Olaylarını da uzun soluklu bir proje gibi düşünür. Fotoğrafları zamana yayılarak birçok ikonik fotoğrafın sonradan ortaya çıkmasına tanık olunur. Ayrıca Bruno Barbey Mayıs 68 adında 16 mm. Siyah/Beyaz bir film de çeker.
FRANSA. Paris. 11. bölge. Republique’den Denfert-Rochereau’ya işçi ve öğrenci gösterisi. (yaklaşık 1 milyon gösterici) 13 Mayıs 1968.
Fotoğrafevi Yayınları’ndan çıkan 1968 kitabında Bruno Barbey’in bazı tespitlerine yer vermek istiyorum. ”Başlangıçta büyüleyici olan herkesin, toplumun konuşmaya olan gereksinimi idi. Sadece öğrenciler değil, insanlar sokağa iniyordu. Çok değişik bir sosyal karışım, tartışma ihtiyacı, dünyayı yeniden yapılandırmak, bir hürriyet arayışı, bir infilak oluşmuştu. Benim için 68 Mayısının en şaşırtıcı yanı buydu, tüm sosyal sınıflar arasında gerçekleşen onca tartışma beni büyülemişti.”
Bruno Barbey 1968 olaylarında çalışma yöntemini açık bir şekilde dile getirir. ”Profesyonel fotoğrafçıların hepsi flaş kullanıyorlardı. Geceleri çok çalışılıyordu. Fakat Magnum’un Paris’te yerleşik benden yaşlı iki fotoğrafçısı Cartier-Bresson ve Marc Ribaud, flaşsız Leica ile çalışıyorlardı. Ayrıca kullanımını çok iyi bilmediğimden bu teknik çözümü eledim. Sonraları çevre ışığı ile çalışmamdan dolayı hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Fotoğraflar bazen belirsiz, bulanık olabilirler ama bu sokağın atmosferini daha iyi yansıtmakta, gölge alanları yaratmaktadır.”
FRANSA. Paris. Gay Lussac Caddesi. 10 Mayıs 1968.
FRANSA. Ile de France bölgesi. Paris. 6 Mayıs 1968. 6. bölge. Saint German Bulvarı ile Four Sokağın köşesi.
Bruno Barbey yeniliklere açık bir fotoğrafçıdır. Renkli filme ve sonrasında dijitale ilk geçen fotoğrafçılar arasında yer alır. Renkli foto-röportajın en önemli ustalarından biridir. Fotoğraflarında renkleri abartarak kolaylığa kaçmaz. Öyle bir denge tutturur ki, konu bir yerlere kaçmaz, doğrudan bize niyetini gösterir. Fotoğraflarına konu olan ülkeler, dünyanın sorunlu ülkeleridir ve aynı zamanda renklidirler. Buralarda işlenen ıstırap dolu konular rengin güzelliğine boğulmaz.
Bruno’nun fotoğraflarındaki büyü, renklerin ahengiyle içimize işler.
POLONYA. Silezya bölgesi. Kalwaria Zebrzydowska köyü. 1981. Kutsal Hafta boyunca süren dini hac.
Bruno Barbey, onca yoğunluğunun arasında Magnum Ajansı’nda yöneticilik vasfını da gösterir, 1978 – 1979 yıllarında ajansın Avrupa bölümünün yönetimini üstlenir. 1992 – 1995 yılları arasında da Magnum’un uluslararası başkanıdır. Otuzdan fazla kitap, yüzlerce sergi, onlarca belgesel filmi 60 yıllık fotoğrafçılık hayatına sığdırır.
BREZİLYA. Bahia Salvador. 1973.
Türkiye’de de sergiler açar, kitaplar çıkarır. Magnum’un Alex Webb dışında İstanbul üzerine kapsamlı olarak çalışan iki üyesinden birisidir. Yukarıda bahsetmiştim, ölümünden çok kısa bir süre önce İstanbul’daki sergisinde idi.
Uzun soluklu projelerinin arasında doğduğu ülke Fas’ın ayrı bir yeri vardır. Ortadoğu, Mısır, Vietnam, Brezilya, Çin, Irak, Hindistan, İran, Kamboçya, Nijerya fotoğraflarına konu olan olayların başlıca ülkeleridir.
Yazıma Hervé Le Goff’un Fotoğrafevi’nden çıkan Cep Kitabında yer alan, Dünyaya İlham Verici Bir Bakış adlı yazısından bir bölüm ile son veriyorum. ”Dünyaya ve üstünde yaşayan insanlara ilgiyle beslendiğinden Bruno Barbey’in yapıtlarına nasıl yaklaşırsanız yaklaşın hep gücünü ve anlamını koruyacaktır. Boğaz Köprüsünü geçerken düşüncelere dalmış kadının yüzüyle bir araba kaputu üstünde ne denli mutlu olduğunu hayal eden Romalı çocuk arasında geçen zamanda insanlık inişler ve çıkışlar yaşadı, yarım yüzyıl yaşlandı belki ama fotoğrafçının görüşü hiç değişmedi, hep duyarlı ve umutlu oldu.”
Boğaz Köprüsü’nde, Avrasya Maratonu’nda köprüden geçen kadın.
Kaynaklar:
- Mayıs 68 – Bruno Barbey- Fotoğrafevi Yayınları
- Fotocep 2 – Bruno Barbey- Fotoğrafevi Yayınları
- İtalyanlar – Bruno Barbey- Yapı Kredi Yayınları
- Bruno Barbey web sitesi
- Magnum Ajansı-Bruno Barbey
Teşekkür ederiz Gültekin bey…
Ben teşekkür ederim, okuyup, ilgilendiğiniz için Ramiz Bey.