Küresel Salgından Ötürü Kritik Bir Evrede iken Foto-graf Dernekleri Varlıklarını Devam Ettirebilmek için ne Yapmalı?
Genel olarak yaşam koşulları bağlamında, özel olarak foto-graf dernekleri bağlamında hakikaten kritik eşikteyiz. Mamafih, iflah olmaz gönüllüleriz (amatörleriz); ne kadar yorulsak ve örselensek de gönül bağı kurup sahiplendiğimiz foto-graf derneklerinin uzağında kalamıyoruz, kalamayız.
Epey zamandır kapısına kilit vurulmak zorunda kalınan bu amatör kurumların mensupları (yöneticileri ve üyeleri) ayakta kalabilmek ve varlıklarını devam ettirebilmek için uğraşıp didiniyor, çare arıyorlar. Rahat koşullarda, iyi zamanlarda herkes bir şeyleri kurtarmak konusunda esip gürleyebilir. Atalar boş yere dememişler; ‘iyi gün dostu’. Ancak şimdi zor bir zamandayız. Mühim olan zor zamanlarda elini taşın altına koymaktır. Madden ve manen destek olmak, kafa yormak, en önemlisi de ‘kafa kafaya vermek’, ‘el ele vermek’ ve zorlukların aşılabilmesi için çaba göstermektir.
Esasen problemsiz bir dönem yoktur. Geçmiş zamanda ortaya çıkan ve aşılması güç gibi görünen problemler, herkesin katkısıyla olmasa bile derneği önemseyen insanların elbirliğiyle çözüldü, bütün handikaplar ortaklaşa çabayla aşıldı, sorunlu haller minimum düzeye indirildi ve rahat koşullar hep birlikte keyifle yaşandı. Geçmişe dönüp bakmak, o handikapların nasıl aşıldığını hatırlamak veya ilgili dönemi tecrübe etmiş olanlara sorup öğrenmek, yol yordam için yeterlidir.
Kaybeden sadece dernek olur!
Her şey yolunda iken dernek ortamını neşe içinde kullanmak harika bir şeydir tabii ki. O koşullarda ahkâm kesmek de pek kolaydır. Kanaatimizce önemli sorunlardan biri, üç kaybolup bir gelme halidir. Çünkü her gelişte ortalığı toza dumana bulayıp yeniden kayboluş, dernek ortamında çok ciddi bir maliyete yol açar. Uzun süre ortamın içinde bulunmamış olmak nedeniyle geride bırakılan süre içinde olup bitenler ve üye tabanı hakkında hiçbir fikir sahibi olmayış, meselelere yüzeysel yaklaşılmasına ve çoğunlukla hatalı kararlar alınıp uygulanmasına neden olur. Hatalı karar, kaba tavır, yüzeysel yaklaşım kırgınlıklara yol açmakla birlikte, aynı zamanda sıradan ve sığ etkinlikler düzenlenmesine sebebiyet vererek derneğin çıtasını aşağı çeker. Dernek ortamının insanla kaim olduğu unutulduğunda; haksız yere itham, incitilme, pasifize edilme, dışlanma gibi haller yaşanır; fakat kaybeden, sadece ve sadece dernek olur.
Süt liman zamanlarda ahkâm kolaydır. Peki, ya zor zamanlarda? Geçmiş dönemlerin zor zamanlarında kim ne yaptı, şimdiki ağır koşullarda kim ne yapıyor? Şapkayı önüne koyup düşünmenin zamanıdır. Hakikaten zor zamanlarda kim elini uzatmış, kim bütün zamanını ve emeğini ortaya koyup özveride bulunmuş, kim uzaktan izlemekle yetinmiş, kimin ruhu bile duymamış? Dernek üyeleri bağlamında bu bilgiler rehber niteliğindedir. İnsanın en dertli hali olduğu içindir ki söz ustası Muallim Naci? (Mealen) ‘Kahveler pişti gel/Cezveler taştı gel/İyi gün dostu/Kötü gün geçti gel’ demiş.
Bu yıl (2020) devasa bir sorunla karşı karşıya kaldık. Küresel salgın hayatı tam anlamıyla felç etti. Muhtemelen gelecek yıl ve hafiflemeye yüz tutsa bile sonraki yıl aynı sorun devam edecektir. Topyekûn insanlık olarak Endüstri Toplumu’nun, Modern Çağ’ın sona ermesine ve yeni bir insanlık evresine geçilmesine tanıklık etmekteyiz. Pandemi, sarsıcı bir şekilde sürecin hız kazanmasına yol açmıştır. Bunlar doğum sancılarıdır ve sancılar giderek artacaktır, nur topu gibi yeni bir insanlık hali doğuncaya kadar. Şu anda sancılı dönemi yaşadığımıza göre, asıl şimdi gerek; ne söyleyecekseniz, şimdi söyleyin. Dernek yönetimlerinin düşe kalka hayata geçirmeye çalıştığı ortaklaşa çabalara katılın; buyurun, ahkâmınızı dinlemeye herkes hazır. Toplantılara katılıp önerilerinizi iletin. Şayet büyük paha biçmiyorsanız yüce görüşlerinizi esirgemeyin. Endişeye mahal yok, çünkü yüz yüze temas söz konusu değil. Toplantı ve tartışmalar internet ortamında gerçekleşiyor. Evin konforlu ortamında, koltuğunuza yaslanıp kahvenizi yudumlayarak büyük sözünüzü söyleyin.
Dernek yönetimleri kimi zaman sehven vasat, hatta vasatın altında etkinlikler yapabilirler. Onlara katılmayışınız anlayışla karşılanır elbette ki. Fakat dernek için hayati öneme haiz meselelerde yapılan toplantılara lütfedip katılmanız beklenir.
Ahkâmın en kötüsü, kapatalım!
Meseleye düz mantıkla bakarak ‘dernekler işlevsizleşmiştir, kapatılmalıdır’ demeyin sakın. Ahkâmın en kötüsü, ‘kapatalım’ önerisidir. Çaresizlik katiyen söz konusu değildir. Katmerli bir zorluk hali içinde olunsa dahi insanları biraraya getirip yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayan yapılara her zaman ihtiyaç olacaktır. Kaldı ki o ihtiyaç, normal veya iyi koşullara göre çok daha fazla olacaktır.
Şunu unutmamalı: İnsan türü ne kadar sıkışık ve zorlu vaziyet içine girerse, o kadar yardımlaşmaya ve dayanışmaya ihtiyaç duyar. İşte o nedenle meseleye düz mantıkla, basit bir aritmetik hesapla bakıp bir aradalığı sağlayan yapıların (derneklerin, kurumların) kapısına kilit vurmaya matuf negatif öneri yerine, bir aradalığı ve dolayısıyla yardımlaşmayı ve dayanışmayı eski zamana oranla daha da güçlü hale getirecek yapıcı-onarıcı önerilere ihtiyaç var. Akla gelen yegâne şey, iki kelimeden oluşan ‘dernek kapatılsın’ görüşü ise, bu görüşe hiç mi hiç ihtiyaç olmadığını peşinen kabul etmeli herkes. Etkinlikleri askıya almak, mekânı belli bir süre için boşaltmak, mekân değişikliğine gitmek vb geçici önlemler elbette düşünülebilir. Olağanüstü koşullar bunu acil bir önlem olarak zorunlu kılabilir. Ancak derneği kapatmak, yani lağvetmek başka şeydir. Takdir edersiniz ki kapatılmaya yönelik öneri, bir görüş bile değildir ve aklı başında hiç kimse böyle pasif bir öneriyi dikkate almaz. Bununla birlikte, şayet söz konusu dernek çok küçük bir yapı ise, bu nedenle dönüştürülerek örneğin bir grup olması halinde daha etkin ve verimli olacaksa, elbette ki ona da kimsenin itirazı olmaz. Fakat çok uzun bir geçmişi olan ve yüzlerce üyesi bulunan dernekler için asıl mesele ayakta kalmaktır. Ayakta kalıp devamı sağlamak ve üyeler arası ilişkileri güçlü kılmak için ne yapılabileceğine dair sözü olan varsa, gönül rahatlığıyla söylesin; ona herkes itibar eder.
Daha önemlisi, aşılması pek mümkün görünmeyen böylesi zor zamanda, düşünülenin veya beklenin tersine, öncekine nazaran daha fazla güç kazanmak, hatta varsayılanın tersine, büyümek gerektiği yolunda görüş geliştirmektir. Gelecek zamanda karşılaşılması muhtemel, hatta kaçınılmaz olan daha büyük handikapların başka türlü aşılması mümkün olmayacaktır. Yegâne seçenek daha samimi, daha akılcı bir arada oluştur, her zamankinden daha fazla özveride bulunmaktır, daha fazla yardımlaşma ve dayanışmanın koşullarını oluşturmaktır. Diyelim ki varsaydığımızın tersine, gelecek zamanlar güllük gülistanlık oldu; O halde iken, dayanışma kültürünü geliştirmiş ve güçlendirmiş olmanın ne zararı var?
Böyle zamanlarda en tehlikelisi, ben-i âdem’in, geriye adım atmaya matuf pasifize edici, yılgınlığa sürükleyici söylemidir. Özellikle de bu söylem, sıradan teknik metodlar olmalarına mukabil acemilerin kafalarını karıştırıcı tarzda büyük matematik işlem olarak gösterildiğinde yılgınlığa ve muhakeme kabiliyeti yeterince gelişmemiş baskın çoğunluk tarafından başka hiçbir seçenek yokmuş gibi algılanıp kabullenilmesine yol açar.
Ofis ortamından doğaya…
Ne demek istediğimizi anlaşılır hale getirmek üzere hayatın içinden küçük bir hikâyeye başvurmak istiyoruz: Kent yaşamında ve ofis koşullarında ciddi anlamda mahrum kalınan fakat vücut için elzem olan hareket gereksinimi, malûmları olduğu üzere amatör çevrelerde hafta sonu yürüyüşleri vb etkinliklerin çoğalmasına neden oldu. İyi de oldu. Çünkü böylece insanlar bol oksijen alabilecekleri alanlara çıkmaya başladılar, dağlık-ormanlık alanları, nehirleri, gölleri, arkeolojik alanları, zanaatların devam ettiği küçük köy ve kabaları gördüler. Sağlıklarını korumanın yanında, yaşadıkları coğrafyayı ve kültürü de tanıdılar.
Ofis ortamında, bilgisayar başında oldukça stresli karmaşık işlemleri yapıp yetiştirmekle uğraşan kendi halinde okur-yazar bir insan vardı ki bu türden grup etkinliklerine katılmamış olsa da, haftanın belli günleri kendi başına kent çevresindeki uygun alanlarda yürüyüş yapıyordu. Sessiz sakin ortamda bulunmaya duyduğu gereksinimden gayrı, yürürken düşünme eyleminin çok daha etkin ve verimli olduğunu bildiği için mümkün olduğunca bu aktivitesini aksatmıyordu. Her ofiste rastlanan türden bir figür de, başkalarının yaptığını kurcalamaya ve muhakkak bir olumsuzluk bulmaya odaklanmış halde aynı ortamdaydı. Biri bütün gün stres yükü altında ezilirken, diğeri mümkün olduğunca ahengi bozup ortamı gererek stres yükünü daha da artırmaya çabalıyordu. Hayatın yükünü omuzlayan hiç kimsenin böyle hallere (insan tuhaflıklarına) yabancı olmadığı aşikârdır.
Günlerden bir gün, konukların da bulunduğu ortamda hafta sonu yürüyüşleri sohbet konusu olur. Kaç saat yürüdüğü, yaklaşık kaç km mesafeye tekabül ettiği vs sorulunca, aşağı yukarı 12 km yanıtı üzerine gerilim yaratmaktan büyük keyif alan zat hemen google hazretlerinden harita programını açar, ilgili alanı baştan sona işaretler ve ‘işte bakın 9 km’ diye keyifle kıkırdar. Her zaman yaptığı üzere, bu kez de kendisini gülünç duruma düşürdüğünün farkında değildir. En güvenli sığınağın sabır olduğunu bilen kişi, konukların gitmesini bekler. Konuklar gittikten sonra masanın üzerinde bulunan tel zımba, delgi zımba, dosya ve sabit kalem açacağını aynı hizaya dizer, bu nesnelere paralel koyduğu bir ipi ise iki ucundan düğümler ve yapacağı ikinci işlemi de izlemesini ister. Bu kez yeni bir ip alır ve masanın üzerindeki o nesnelerin üzerinden atlatarak bir uçtan diğerine geçirir. İp yukarı aşağı, yukarı aşağı, yukarı aşağı şeklinde bir hareket kazanmıştır. Bu ipin de iki ucuna düğüm atar. Sonra iki ipi yanyana masanın üzerine serer. Sonucu zihninizde canlandırmış olmalısınız. Bir uçtaki düğümler yan yana getirildiğinde diğer uçtaki düğümlerden biri, öteki ipin düğümünden neredeyse üçte bir oranında daha ileridedir. İki ipin kaydettiği mesafe hayli farklı çıkmıştır.
İstatistik bikini gibidir, her şeyi gösterir, fakat en önemli yerleri kapatır
Doğal yüzeylerin fraktal oluşuyla ilgili söylev vermenin bir anlamı yoktu, o yüzden son derece pratik bir yöntemle doğal yüzeylerdeki engebeyi ve bu engebenin (alçalıp yükselmelerin) ne kadar mesafeye tekabül edebileceğini örneklemişti.
Üçgenler, kareler, dikdörtgenler üretiriz teorik olarak ve düz yüzeylere çizeriz, olur biter. Doğada bu hesap şaşar aslında. Fakat gözlerimizle tespit etme şansımız vardır, öylesi şaşmayı (sapmayı). Sosyal hayatta (toplumsal meselelerde) ve bireyde ise daha büyük sapma her zaman ortaya çıkabilir. Ne ki gözlerimizle bunu algılama şansımız yoktur. O yüzden entelijansiya arasında, (mealen) ‘İstatistik hesabı bikini gibidir, güzel görünür fakat bütün hikâyeyi anlatmaz’ ya da ‘istatistik bikini gibidir, her şeyi gösterir, fakat en önemli yerleri kapatır’ latifesi sıklıkla kullanılır. Ayrıca istatistik hesaplarına göre yaşamanın, burçlara göre yaşamaktan farkı olmadığı da ilave edilir. Daha ileri giderek, ‘sayılarla yalan söyleme sanatı’ olarak tanımlayan da vardır.
Diplomasi tarihinin en önemli ismi olarak kabul edilen Churchill’in, ‘kendi elinizle çarpıtmadığınız istatistik hesabına inanmayın’; ABD eski Başkanlarından Roosevelt’in, “istatistik hesaplarına güvenmiyorum, çünkü istatistiklere göre bir milyoner ile yoksulun ortalama kişi başı yarım milyon doları var”; Franz Joseph Strauss’un, “başınız saunada, ayağınız buzdolabında ise, istatistikçiler vücudunuzun ortalama bir sıcaklıkta olduğunu söyler”; Descartes’ın “yalnızca muhtemel olan her şey, muhtemelen yanlıştır” dediği savlanır. Bu bağlamda olmak üzere, son dönem akademik ortam ve diğer entelektüel çevrelerce hayli itibar göre Nassim Nicholas Taleb’in “Siyah Kuğu” adlı eserine bakılmasını öneririz. Yazar, başta ‘çan eğrisi’ yöntemi olmak üzere istatistik hesaplarına tepeden tırnağa veryansın etmiştir. Verdiğimiz örneklerden ötürü bu bilgilere bütünüyle katıldığımız sonucu çıkartılmasın. Katıldığımız şeyler olduğu gibi, katılmadıklarımız da var. Masaya ne türden hesap konursa konsun, hazır bir reçete gibi kabul etmek yerine, muhakkak surette üzerinde düşünülmesi gerektiğini vurgulamak üzere bu örnekleri verme ihtiyacı duyduk.
İnsan türü söz konusu iken deneyimlerimize, bilgilerimize, birikimlerimize, sezgilerimize müracaat etmek zorundayız. Sosyolojik haller bakkal defteri hesabıyla ölçülüp biçilemeyecek türden karmaşık ve önemlidir. Tartışmayla, söylemle, telkinle bir akarsuyun yatağını değiştirmesini sağlamak mümkün değildir, fakat insanın tutumu, tavrı, yaklaşımı değiştirilebilir.
Yardımlaşmak
Bildiğini zanneden veya bildiğinden emin olanlar, yanılgıya en yakın kimselerdir. Kuşkuyla yaklaşmak, kalıp gibi almaktan daha isabetlidir. İnsanı, insanın ürettiği nesnelerle aynı aritmetik işlem üzere değerlendirmek yanlışın da yanlışıdır. Yaşadığımız gün neler olduğuna bir kez etraflıca bakmak bile insan evladının kabiliyetleri konusunda ciddi anlamda bilgi verecektir. Pandemi başladığından bu yana hijyene aşırı yönelim, maske takmak, sosyal mesafe olarak tanımlanan hal, eve kapanma, seyahat kısıtlaması vb önlemler, virüsün insanları yığınlar halinde kırıp geçirmesini önemli ölçüde engelledi. Diğer yandan, uzun süredir aşı için bütün dünyada hararetli çalışmalar yürütülüyor. Görünen o ki yakın zamanda aşı uygulamasına geçilecek, virüs kısmen veya yüksek oranda etkisiz hale getirilecektir. İşte bunu insancıklar (Wilhelm Reich’in ‘Küçük Adam’ı) elbirliğiyle, yardımlaşarak, dayanışarak, kafa kafaya vererek sağlamıştır. Koşullara teslim olmak yerine, koşulları kendi yaşamının devamına uygun hale getirmeye çalışır insan evladı. Nitekim insanlık tarihi içinde büyük salgınlar ve büyük doğal afetler bu şekilde atlatılmıştır. Sosyal yaşam içindeki diğer şeylerin üstesinden gelmek de aynen bu şekilde davranmakla mümkündür. Önemli bir sorun ortaya çıkmışsa elbirliğiyle, güç birliğiyle, yardımlaşarak ve dayanışarak, el ele ve kafa kafaya vererek üstesinden gelinir. Teslimiyet önermek veya neticesi teslimiyete varacak bir yaklaşım içinde olmak akla ziyandır.
Dernek yönetimleri ilk şaşkınlığı ve tereddüdü atlattıktan sonra yavaş yavaş yeni koşullar içinde ne yapabilecekleri konusunda düşünmeye başladılar zaten. Ekonomik durumu elverişli olmayan veya karşılaşılacak daha büyük maddi sıkıntıyı göğüsleyemeyeceklerini varsayan bazı dernekler kira ve diğer sabit giderlerden kurtulabilmek için mevcut mekânlarını boşalttılar. Bu önlemi doğal karşılamak gerekir. Mekânın mülkiyeti kendisine ait olan, dolayısıyla kira derdi bulunmayan dernekler, derneğin fiziki ortamında gerçekleştirdikleri etkinlikleri askıya aldılar, etkinlikleri dijital teknolojinin olanaklarını kullanarak gerçekleştirmeye yöneldiler. Tabii ki isabetli bir önlemdir.
Dijital teknolojinin avantajları
Muhatap olduğumuz sorunların yanında, dijital teknolojinin sağladığı avantajları da fiilen yaşıyoruz. En önemli dezavantaj fiziki ortamda bir araya gelemiyor olmaktır. Fiziki ortamda sergi, gösteri, söyleşi, seminer yapmak geçici bir süre için mümkün görünmüyor. Bu halin, gelecek yıl veya en geç sonraki yıl düzeleceğini umut etmekten başka seçenek yok. Diğer yandan yeni vaziyetin sağladığı avantajlar var. Önceleri bir ustayı dernek ortamına davet edip söyleşi ve gösteri yapmasını veya seminer vermesini sağlarken yol, konaklama, yeme-içme giderleri söz konusu idi, şimdi zoom vb programlar üzerinden veya insta-gramdan bunu masrafsız şekilde yapma şansı var. Nitekim yaygın şekilde yapıldığına tanık oluyoruz. Bazı derneklerin veya dernek dışı amatör grupların dijital ortamda gerçekleştirdikleri nitelikli sanal ve/ya basılı dergiler giderek yükselen bir ivmeyle varlıklarını devam ettiriyorlar. İsteyen herkesin rahatça erişebildiği ve para ödemek zorunda kalmadığı veya çay-kahve pahasına edinebildiği tam anlamıyla türünün son örneği dergiler çok büyük bir avantajdır. Üstelik amatör foto-grafçılar portfolyolarını ve eli kalem tutanlar yazılarını rahatlıkla yayınlayabiliyorlar. Eski zamanı hatırlayın: Bir portfolyoyu basılı dergilerde yayınlatmak veya bir yazıyı ilgili kurula kabul ettirmek son derece zordu. En önemli avantaj, farklı kentlerde yaşayan insanların aynı anda aynı söyleşiyi-gösteriyi izleyebilmesi, aynı toplantıya katılabilmesidir. İlave avantaj ise bunların kayıt altına alınması, o anda izleyememiş olanların, sonra izleyebilmesi olanağıdır. Dezavantajları elbette önemseyeceğiz, fakat bu avantajları görmezden gelemeyiz, yok sayamayız.
Mevcut koşullarda izleyebildiğimiz kadarıyla, instagram üzerinden yapılan söyleşilerde daha ziyade bireylerin kendi çabaları öne çıktı ve baskındı, zoom üzerinden yapılan toplantılarda ise çeşitli gruplar, atölyeler ağırlıklı olarak varlıklarını hissettirdiler. Yanılma payımızı peşinen kabul ederek söyleyelim, hepsi olmasa da derneklerin bir kısmı yavaş kaldı, hantal oldukları izlenimi bıraktı. Mevcut koşullarda böyle şeyleri doğal karşılamak gerekir, çünkü derneklerin kurulları vardır, bazı fikirlerin o kurullarda tartışılıp olgunlaştırıldıktan sonra hayata geçirilmesi zaman alır. Gruplar ve atölyeler doğaları gereği daha pratiktir, daha hızlı karar alır ve hayata geçirirler. Böyle bir halden çıkartılacak ders ise, bundan sonra derneklerin daha pratik hale gelmeleri, daha hızla karar almaları gerekeceğidir.
Gayet açık ki hiçbir masraf yapılmaksızın özellikle de teorik düzlemde dernek üyelerinin bilgilenmesi kolaylıkla sağlanabilir. Ve altını çizerek belirtmek gerekir ki amatör dernek ortamlarının en önemli gereksinimi de teoridir. Ekipmanlar ve genel geçer pratik bilgiler, foto-graf teknikleri vs konusunda çok miktarda videoya ulaşmak mümkün iken, bir kez de derneklerin (özellikle de profesyonellere para ödeyerek) yeni videolar üretmesine zerrece gereksinim olmadığı kanaatindeyiz.
En kıymetli şey; kitap
Geri planda çok büyük emek ve özveri bulunan e-dergi ve/ya basılı dergilerden maksimum seviyede yararlanmaları için üyelerin dikkatinin çekilmesi gerekir. En kıymetli şey olan kitap katiyen ihmal edilmemelidir. Basılı ve e-kitap olarak ne varsa, üyelerin bunları edinmesi için dernek yönetimleri motive edici ve yönlendirici rol oynayabilirler.
Temel Eğitim Semineri ve İleri Düzey foto-grafik tekniklere dair videolara emek, zaman ve para harcamanın yararı olmayacağı çok açık. Öte yandan, herkes kendi evinin konforunda iken gayet rahat atölye yapılabilir. Nitekim çok sayıda atölye yapılıyor. Atölye, üst seviye ortam anlamına gelir. Dernek üyelerinin durmaksızın aynı şeyleri tekrar edip kısır döngü içinde kalmasını kısmen önleyen ve yaratıcı potansiyeli ortaya çıkartan, atölye ortamıdır. Atölye ortamı aynı zamanda üye-dernek ilişkilerinin sıcak ve samimi yürümesini, güçlenmesini sağlayan ortamdır. Usta ve bilge insanların gönüllü oluşu temelinde sanal ortamdan gerçekleştirilen atölyelerden, amatör derneklerin para talep etmesi, en azından yaşadığımız dönem bağlamında üye-dernek ilişkilerini zedeler, zayıflatır. Atölyeler, verdikleri bilgi, üretilmesini sağladıkları değer ve oluşturdukları samimi atmosfer nedeniyle üye-dernek bağını güçlendirmenin çok önemli araçlarıdır. Dernek için destek gerektiğinde, yardımlaşma-dayanışma söz konusu olduğunda, atölyeler vasıtasıyla kurulan samimi-sıcak ilişki kurtarıcı rol oynayacaktır. Atölye hocasının sağladığı güven ortamında dernek yönetimi tereddütsüz ‘hadi arkadaşlar, herkes gücü oranında derneğe bağışta bulunsun’ diyebilir. Soğuk ve mesafeli ilişkilerin bulunduğu ortamlarda bunu sağlayabilmek mümkün değildir.
Proje arayışı, bu dönemde boşa kürek çekmekten başka bir şey değildir. Herkes canının derdine düşmüşken, kurumların önceliği tamamen değişmişken bir foto-graf projesinden para kazanma fikri laf-ı güzaftır. Yaslanılacak asıl önemli kaynak, çok açık ki üyelerin katkısı, bağışıdır. Bu da üyelerle sıcak ve samimi ilişkiler kurulmasına, güven ortamının tesis edilmesine bağlıdır. Atölyeler bu bağlamdaki en önemli enstrumanlardır.
Koleksiyonculuk
Stok foto-grafi bağlamındaki bir çaba amatör dernekleri aşar. Bunu dünya çapında yapan, dünyanın bütün foto-graflarını toplayıp pazarlayan büyük kuruluşları bilmeyen yok. Böyle bir şey amatör bir derneğin hem ruhuna, hem de koşullarına uygun değil. Buna yönelmek, zaman kaybından başka bir anlama gelmez.
Diğer yandan, denemeleri yapılan ve küçük de olsa katkısı olan önemli şeylerden biri, paraya tahvil edilebilen çeşitli malzeme, ekipman ve foto-graf bağışıdır. Birkaç küçük müzayede denendi, kısmen işe yaradığı da görüldü. Dikkat edilecek olursa, onda da güven ilişkisi, samimiyet belirgin şekilde rol oynadı.
Malûmları olduğu üzere, koleksiyonerliğin yüksek seviyede önem kazandığı bir dönemde yaşıyoruz. Herkes kendi koşulları ölçüsünde bir şeylerin koleksiyonunu yapmaya çalışıyor. Foto-graf koleksiyonu da gün geçtikçe itibarı artan bir konumdadır. Amatörler de hatırı sayılır koleksiyonlara sahiptir. Her insanın olmasa bile, bazı insanların foto-grafları gelecekte son derece önemli olacaktır. Ustalarımızın büyük bir bölümünün amatör derneklere foto-graf desteği vermekten katiyen imtina etmediklerini biliyoruz. Son derece önemli bir kaynaktır, çok değerlidir, dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.
Ardında büyük bir arşiv ve/ya materyal bırakan insanları saygıyla yâd etmek gerekir. Yaşayan ustaların arşivleri de sahiplenip koruyacak, değerlendirip sonraki kuşaklara armağan edecek kurumların ilgisine muhtaç. Bunun üstesinden amatör bir dernek gelebilir mi? Ya da amatör dernekler bu konuda ne yapabilirler? Dernek yönetimlerinin ve kurullarının oturup bunu enine boyuna tartışması icap eder. Koleksiyon olarak muhafaza etmek mümkün müdür? Dernek koşullarında uygun ortam sağlayarak arşivlerin muhafaza edilmesi, envanterlerin sağlıklı bir şekilde tutulması, bir yönetimden diğerine sağlıklı bir şekilde ve zimmetle devredilmesi neredeyse imkânsız gibi görünüyor. Elde olanları, ziyan olmalarını önlemek üzere seçkiler yapmak suretiyle albüm yapmak olasıdır. Fakat o takdirde maliyetin karşılanması için albümlerin satılması gerekir. Mamafih derneklerin pazarlama yeteneği doğal olarak zayıftır, hatta yok gibidir. Bu yetenek oluşturulabilir mi? Ciddiye alınıp emek verilirse mümkündür. Bir yandan arşivlere hayat kazandırıp kalıcılaştırma sorumluluğu yerine gelirken, diğer yandan derneği ayakta tutabilecek önemli bir kaynak kazanılmış olabilir.
Dijital olanaklar, derneklerin ortaklaşa sohbet, söyleşi, gösteri, atölye vs yapması için oldukça elverişli görünüyor. Geçmiş zaman içinde hep dillendirilip konuşulsa da pek yapılmamış olan ortak etkinlikler bu vesile ile hayata geçirilebilir ve çeşitli derneklerin üye ve yöneticileri arasında iletişim kurulmasına, bağ oluşmasına yol açabilir. Bundan ötürü herhangi bir kayıp söz konusu olmaz ama insanî bağlamda, foto-grafik düzlemde ve sanata dair kazanç elde edilebilir. Nitekim çeşitli atölye ve grupların yaptığı toplantılarda farklı kentlerden, farklı derneklerin üyelerinin buluştuğuna, konuştuğuna ve birlikte bir şeyler yaptığına tanık oluyoruz. Yani fiilen yapılıyor. Bundan kaçınmaya gerek yok.
Sonuç itibariyle, yapılabilirliği bulunan ve yarar sağlayacağı umulan şeyler şu şekilde özetlenebilir:
- ‘Etkinliğe on kişi katıldı’, ‘toplantıda beş kişi vardı’, ‘bağış kampanyasına üç kişi katkı verdi’…diye derneğe gösterilen ilginin azalmasını esas alıp negatif tutum geliştirmek yerine, ilgideki azalmanın nedenlerini irdeleyip insanları dernek etrafında yeniden ve daha güçlü şekilde toparlamanın insanî yöntemlerini üretmek gerekir. Tek gereklilik samimiyettir, güven duygusu tesis etmektir, el ele-kafa kafaya verilmesi için elzem olan duygusal ve mantıksal koşulları oluşturmaktır.
- Dernek yönetimlerinin hızlı (ve isabetli) karar alıp hayata geçirebilecekleri düzenlemeler yapılmaları oldukça önemli. Hantallık/yavaşlık bu şekilde aşılır.
- Basılı dergi/e-dergi, basılı kitap/e-kitap, yayın olarak elde ne varsa onların yazarları ve yöneticileriyle söyleşi yapılması icap eder. Bilgi böyle paylaşılır ve çoğaltılır.
- Dernek şemsiyesi altında yürütülüp hiçbir bir bedel talep edilmeyen, sadece usta ve bilge insanların yapacağı atölyelere gereksinim var. Güven ortamı böyle oluşur, samimi ve sıcak bağ böyle kurulur.
- Küçük çaplı müzayedeler geliştirilerek devam etmelidir. Amatör koşullarda eldeki kaynaklar küçük ya da büyük olmasına bakılmaksızın böyle değerlendirilir.
- Vefat eden ustaların vasiyet ve emanet ettiği, yaşayan ustaların emanet edebileceği arşivler uzun vadeli çaba (yahut proje) olarak düşünülebilir. Değer böyle üretilir.
- Ortak etkinlik yapmanın tam zamanıdır. Böyle şeyleri ertelemek anlamsızdır. Dernekler arası (doğal olarak şehirler arası) iletişim ve dayanışma böyle sağlanır.
- Dernek yöneticileri hükmetmemeli, yönetmeli. Hükmedici tavır ortaya çıktığında, üyeler, ‘dinozor’ yakıştırmasında bulunur ve derneğe katkı vermekte isteksiz davranırlar. Yönetimler bu konuda hassas olurken, üyeler de, uzaktan ahkâm kesmek yerine ellerini taşın altına koymayı denemeliler. Emek ve katkı vermeksizin uzaktan uzağa hüküm geliştirmek de haksızlıktır.
‘Görünen köy kılavuz istemez.’ Net bir şekilde görünen odur ki geldiğimiz noktada, dernekler ya aslî işlevlerini üstlenerek düşünsel faaliyetlere ağırlık veren, belge toplayıp yayınlayan, yardımlaşma ve dayanışma geliştiren yapılar (kurumlar) haline gelirler ya da silinip giderler.
Yazıyı okuyup en sonunda “Bir cevap yazın” manşetini görünce iç sesim duramayıp soruyor: Böyle ve özellikle Tekin Ertuğ kaleminden çıkmış bir yazıya cevap yazmak kolay mı?
Derneklerin geleceği toplumun geleceği ile göbekten bağlantılı. Dünya, sosyal ve iş hayatı nereye nasıl eviriliyorsa dernekler de bu yolda gitmeyecek mi? “Problem” deyince başlı başına ele almak gerek. En büyük hatalar en küçük problemlerin sonucudur. “Kapatma” ise bana ikinci meşrutiyet maarif vekili Emrullah Efendinin “ne güzel yönetirdik şu maarifi mektepler olmasaydı” esprisini anımsattı. Beceri tehditleri fırsata çevirmektir. İş dünyasında bunu yapabilen şirketler yol alır. Bu dernekler için de geçerlidir. Benim anlamadığım tek şey derneklerin sanal ortam toplantılarına takılı kalmış olmasıdır. Bu içinde bulunduğumuz ortamın birinci evresiydi. Hala oradayız. Şimdi önümüz yaz. Derneklerin ilkokul gibi yaz tatili süreci başlar.
Yazının “İstatistik” bölümünü gülerek okudum. Hepsine imzamı atarım. Hemen ekleyivereyim: iki tür yalan vardır; yalanlar ve istatistikler… İstatistik-Bikini tanımlamasına bayıldım. “Standart Sapma” ve “Histogram (makine ekranında ya da fotoğraf işleme programlarında sürekli bakıyoruz ya)” bir nebze iş yarar. “Ortalama” yı hiç sevmem. Çok karmaşık istatistik çözümlerle de hiç işim olmadı. Mesela ortalama KDV değeri hesabı yaparken pırlantanın KDV sini dahil edin de görün ne oluyor.
Sonuç kısmında yer alan maddeler derneklere ışık tutacak kılavuz niteliğinde. Bunlara naçizane eklenebilecek bir madde de
• Bıkmayacaksın, pes etmeyeceksin, sabredeceksin, gayret edeceksin, niyet edeceksin, hedef koyacaksın ve bunları lafta bırakmayacaksın.
Sevgili Tekin Ertuğ, bu güzel yazınız her zamanki gibi sorgulayıcı ve akabinde düşünce geliştirici. Umarım dernek yönetimleri okur.
Sevgi ve saygılarımla