Soyut şiirin ressamı, ya da soyut resmin şairi; dünya resim sanatının çizgi dışı ressamlarından Miró, fotoğraf için poz verdiği iki tuval arasında; kozmosu anlamlı kılan kaos gibi, zamanın ölçülebilir parçacıklarının kendisine meydan okumasını bekliyor. İfade olarak, tedirgin ve acemiyi seçiyor. Sürprizlere açık, en küçük bir hareketle yeni dünyalara yatay geçiş yapabilecek gibi bakıyor bizlere; gemi azıya almış atlar, tarif edilemeyen aşk duygusu, avuçlarımızın arasında tutamadığımız özgürlük gibi. Çok iyi biliyor ki, o bize nasıl bakarsa, tarih de kendisine öyle bakacak.
Kozmik ve mizahidir Miró’nun resimleri. Sevimli sözcüğü, sanat tarihininin yapıtları kategorize eden yanı için hafif kalsa da onun işlerine çok yakışır. Figürleri, tuvalin özgürlük istemeyen köleleridir. Sanki bir Mondrian tablosu elden kayarak düşmüş de binlerce parçaya ayrılmıştır. Dünyadışı (yanı bizim zavallı figüratif dünyamızın ötesindeki) varlıkların bu kadar sevimli olduğunu, onun resimleri öğretti bize.
1893’te Barcelona’da doğan Miró, resimlerini, adeta bir salıncakta sallanan çocuğun hissettiği duygularla yaptı. Renkleri ve biçimleri, bilmediğimiz coğrafyalardan ama ilkbahar ile yaz arasında bir yerden geldi. En büyük ustalığı, tüm yaşamı boyunca bir çocuk kadar saf kalmayı becerebilmekti. Uzun, sıcak bir yazdı notalarını dizdiği porte. Pozitif duygularla örülmüştü ve bir tebessümü ödünç bırakıp dudaklarımızın kıvrımına akıp gidiyordu, kullanılmış günler gibi.
Nesneleri soyutlayarak doğadan çekip aldı, düşledi, yeni adlar verdi ve farklı bir evrene ışınladı bizleri. Ayrı bir galaksiye gidebilmek için, rampasını Paris’e yerleştirdi. Sürrealistlere yakın durdu. Picasso ve Max Ernst ile dostluk kurdu. Sonra dünya sanatının bütün kutsal şehirlerini sergileriyle birlikte gezdi. Sanatı, en iyi çocukların anladığı pürüzsüz ve yeni bir dildi. Yalnızca tarifsiz bir lirizmin savunucusu da değildi; Picasso gibi, İspanya iç savaşından Miró da etkilenerek yapıtlar verdi. Çiçekleri, kuşları, kadınları hep hissettiği gibi yaptı; gördüğü gibi gösterdi. Görüntünün ortak dili ve Madrid’de bir meydanın adı oldu.
Brandt, Joan Miró’yu 1968’de ölümsüzleştirdi. Gerçek bir İngiliz beyefendisi (Almanya doğumlu olsa da) ve dünyanın en iyi fotoğrafçılarından biri olan Bill Brandt, zamanı kullanarak, henüz yaşarken Miró’nun yüzünün kalıbını çıkardı. Biz bir Ara Güler fotoğrafında, ünlü fotoğrafçı Bill Brandt’ı evinde beyaz çorapları ve ayağında terlikleriyle de hatırlıyoruz. Ama yine de belleğimize kazınan Brandt görüntüsü, kıyıda kayaların arasına sıkıştırılmış bir aynanın yüzeyinde yansıyan, kontrast otoportresiydi.
Bu kez de Bill Brandt, koca bir yüzyılın üç çeyreğini geride bırakmış büyük ustayı iki resminin arasına bir ufuk oluşturacak biçimde yerleştirdi. Ayrı bir kozmik dünyanın ipuçları birinin resimlerinde, diğerinin fotoğraflarında belirgin biçimde yer aldı. Zamanın şahitliğinde anlaştılar. Brandt ve Miró’nun ittifakından geriye ölümsüz fotoğraflar kaldı.
Joan Miró, dünya resminin daha önce hiç gidilmemiş olan, en önemli galaksilerinden birinin adıdır. 20. yüzyılın en ilginç ressamıdır. Formülleri yalnız kendinde olan, çok özel problemleri tuvalinde çözmüştür. Resimleri, yaşama sevinçlerini kaybedenlerin terapi nesnesi olmuştur. Onun resimlerine bakan herkes çocukluğunun acılarını unutmuş, keyifli günlerini anımsamıştır.
1983 yılının aralık ayında, Miró’nun içindeki küçük çocuk elindeki bütün balonları gökyüzüne bıraktı. O, bu dünyayla vedalaştığında yalnızca İspanya değil, dünya da en sıradışı ressamlarından birini yitirmişti. Miró, öksüz kalmış bembeyaz tuvallerin önünde hücrelerine ayrıldı. Ve üzerinden ödünç motifler ve renkler aldığı, dünyanın tüm bayrakları yarıya indi. O günlerde henüz 20 yaşında, yüreği platonik aşklara açık acemi bir Akademi öğrencisiydim. Ve kalbimin nasıl sızladığını hâlâ hatırlarım.
Japon estampları, bozkır göklerinde köşekapmaca oynayan UFO’lar, Rio Karnavalı’nda geçit törenine katılanlar, azgın nehirlerde sessizce süzülen kızılderili kanoları, dünyanın en cana yakın yılanları, iş olsun diye tarlalarına hasat çemberleri çizen çiftçiler, doğmamış çocukların anıları ve “Art Nouveau”cuların yaldızlı kadınları, geldiği dünyaya geri dönen Miró’ya son kez el salladılar.
Biz, onu sevenler “rahat” komutu verilinceye kadar resminin önünde “esas duruşta” uzun süre bekledik.

Bize Ulaşın