Eylül 1947. Moskova, SSCB. Robert Capa ve John Steinbeck.

Capa’nın Dünyasına Kısa Bir Bakış

/

Robert Capa bir akşam New York’ta bir partide hikâye anlatıcılığındaki maharetlerini sergileyip herkesi kırıp geçirirken, ana dili olan Macarca da dahil yedi sekiz dili birden kullanıyor. Bunun üzerine Fotoğrafçı David Scherman dayanamayıp soruyor: “Capa, hangi dilde düşünüyorsun peki?” Bu soru Capa’yı sadece şaşırtmakla kalmıyor, aslında birazda sıkıntıya sokuyor. Bir köşeye çekilip gece boyu bir daha konuşmuyor, hatta birkaç gün gören de olmuyor. Sonra, David Scherman’a bir telefon geliyor. Arayan Capa, çocuklar gibi şen. “Artık biliyorum,” diyor, “fotoğraflarla düşünüyorum.”1

Şubat 1944. Time-Life Ofisi.
Capa’nın Hafif Flu kitabında detaylarıyla anlatılan Sicilya ve İtalya’da süren yedi aylık çalışmasının ardından İngiltere’ye dönüşünün kutlaması. Flaşı tutan, patronu John Morris. Fotoğrafı Morris’in yardımcısı Elizabeth Crockett Reeve “Crocky” çekiyor. Kolunu lambaya dayayan ise Time-Life fotoğrafçısı Hans Wild. Capa başını posta tartısında tartıyor, favori içkisi viski yanında. (2)

Capa’nın kardeşi Cornell, sınırlarının ötesinde dilinin tanınmadığı küçük bir ülkede doğmuş olsa da, onun dünyaya yayılan deneyimlerini bir evrensel haberleşme dili olarak fotoğrafı kullanarak kazandığını söyler.3

Yirminci yüzyılın unutulmaz isimleri arasına girmesinde Capa’nın fotoğraf konusundaki maharetlerinin yanı sıra hikâye anlatıcılığındaki ustalığı ve çok kültürlü kişilik özelliğinin de etkili olduğunu görürüz.

Gençlik yıllarında Berlin’de, Capa olarak tanınır hale geldiği İspanya’da, yaşamayı öğrendiğim şehir dediği Paris’te, bir düşman yabancı olarak seyahat ettiği Londra’da, Doğu Yakasından Batı Yakasına ABD’de, Meksika’da, Sovyetlerde, Japonya’da, Çin’de, kültür sanat dünyasıyla iç içe bir yaşam sürmüş; bugün eserleri klasikler arasında yer alan ödüllü yazar ve muhabirlerle, sanatçı, yönetmen ve film yıldızlarıyla, savaşta yahut barışta, farklı coğrafyalarda dostluklar kurmuş; her fırsatta kendisini yeniden keşfetmeye çalışmıştır.

1936 Nisanında annesine Paris Champs-Élysées’deki le marignan restoranın gösterişli kağıdına yazdığı mektupta Capa’nın doğumunu müjdeler. “Canım Annem, gördüğün gibi vaziyet harika fakat bir anlam ifade etmiyor. Burada birini bekliyorum; bu güzel kâğıdın ve muhteşem havanın tadını çıkarıyorum,” diye başlar mektubuna. “Başka bir isimle çalışıyorum artık, bundan böyle adım Robert Capa ve bunun yeniden doğmak olduğunu söyleyebiliriz (yalnız bu kez kimsenin canını yakmadım).4

Capa’nın yazarlık sevdasının da Robert Capa’nın doğduğu yıllara denk geldiğini kabul edebiliriz. 1937 Nisanında İspanya İç Savaşı sırasında henüz kariyerinin çok başlarında bir fotoğrafçıyken ünlü yazar, maceracı savaş muhabiri Hemingway’le tanışması bu sevdasının kıvılcımları olarak görülebilir. Diyaframı kısıp görüntüyü daha da derinleştirdiğimizde ise, gençlik yıllarına denk gelen Weimar Cumhuriyeti döneminin zengin kültür dünyasına değin uzanabiliriz. Nitekim, küçük ama önemli gördüğüm bir detayı paylaşmam yerinde olur: Cornell, Capa’nın arşivi incelendiğinde neredeyse her makarasında karşılarına çıkan en az bir çocuğu5, ilk gençlik yıllarında dergilerde okuduğu Jacob Riis ve Lewis Hine’ın çalışmalarından etkilenmiş olabileceğine bağlamaktadır.6

Capa İspanya İç Savaşını faşistlere karşı aynı zamanda kendi savaşı olarak görmüştür. Bu yaklaşımı “Fotoğrafların yeterince iyi değilse, konuya yeterince yakın değilsindir,” ünlü sözünü ispatlarcasına fotoğraflarına yansımış; patlayan bombalar, gönüllü ve aynı zamanda tecrübesiz olan askerlerin yaşadığı adrenalin, kadın ve çocukların başını çektiği sivillerin yaşadığı dram, yakın plan çekimlerle, okuyucuların karşısına daha önce hiçbir savaşın gösterilmediği bir biçimde çıkmıştır.

Capa’nın Düşen Asker fotoğrafı ilk olarak İspanya İç Savaşının henüz başlarında 1936 Eylülünde, bundan bir ay sonra da Regards ve Time dergilerinde yayımlanmıştır. Hemingway İç Savaş için İspanya’ya 1937 ilkbaharında gitmiştir.7 İspanya’ya gazete makaleleri yazma fikriyle giden ve sonra silah kuşanıp cephelerde faşistlere karşı çarpışarak boğazından yaralanan George Orwell’ın İspanya’ya varışı 1936 Aralık ayıdır.8 Düşen Asker fotoğrafının sembolik değeri ve yanı sıra, Gerda Taro ve David Seymour ile birlikte ürettikleri foto-röportajlar etkili bir kamuoyu oluşturduğu gibi dönemin sosyalist entelektüellerine de artık İspanya’ya gitme zamanının geldiğini hatırlattığını düşünebiliriz.

5 Eylül 1936. Cordoba cephesi.
“Düşen Asker” fotoğrafının negatiften üretilen iki baskısı olduğu biliniyor. Bunlardan MoMA’nın arşivinde bulunan baskının arkasında orijinal negatiften basıldığı notu düşülmüştür. Bu fotoğrafın, Life dergisinde çalışan Wayne F. Miller ve W. Eugene Smith tarafından MoMA’da küratör olan Edward Steichen’a verildiği tahmin ediliyor. (9)

1937 Temmuzunda Capa İspanya İç Savaşında cephelerden röportajlar üreten hayat arkadaşı ve yoldaşı Gerda Taro’yu kaybetti. Gerda Taro ile İspanya’da çektikleri fotoğraflar 1938 yılında Capa’nın altyazılarıyla birlikte Death In the Making (Üretirken Ölüm) adlı fotoğraf kitabında yayımlandı. Bu kitap 2020 sonbaharında Delpire tarafından Fransa’da ilk kez La morte en marche adıyla tekrar yayımlanacaktır.10 Capa’nın kısa metinler halinde de olsa yazarlık deneyimi ilk olarak bu kitapla karşımıza çıkmaktadır. Bu kitabın düzenlemesini Andre Kertesz yapmıştır.11 (Capa’nın İngiltere’de 1941 yılında çekeceği, sokak hayatını gösterir fotoğraflar bana Kertesz’in Paris fotoğraflarını anımsatır.) Capa bu kitabı Gerda Taro’ya ithaf etmiştir: “İspanya cephelerinde bir yıl geçiren ve orada kalan Gerda Taro’ya. Madrid, Aralık 1937.”12

1936. Gerda Taro. İspanya

1939 Nisanında İspanya İç Savaşı bittikten sonra Capa Match ve Regards’a işler üretmeye devam etti. Bunlar arasında savaş nedeniyle 1947 yılına kadar düzenlenemeyecek olan ve yirmi gün boyunca takip ettiği Tour de France bisiklet yarışı sayılabilir. Eylül ayında Fransa ve İngiltere’nin Hitler Almanyasına savaş ilan etmesiyle birlikte binlerce göçmen gibi Capa da kapana kısılmıştı. 1933’te kaçtığı Nazilerden tekrar kaçmak zorunda kaldı; sonra Fransızlardan da kaçacaktı, çünkü “istenmeyen yabancılar” içeri tıkılıyordu. Çalıştığı dergiler ona vize almaya uğraşsa da bir sonuç alınamadı. Sonunda, Nobel ödüllü şair, Şili konsolosu Pablo Neruda imdada yetişti ve ona ihtiyacı olan vizeyi çıkardı. Neruda İspanyol Cumhuriyetçileri elinden geldiğince desteklemiş, binlerce kişinin Fransa’dan çıkmasına yardımcı olmuştur.13 Capa’nın bu vizeyle birlikte Atlantik seferleri de başlamış oldu.

Capa’nın 19 Eylül 1939 tarihli, Pablo Neruda imzalı Şili vizesi.

1941 yılında Capa İngiliz yazar Diana Forbes-Robertson ile birlikte İngiltere’de çalışmış, bu kolektif çalışmanın ürünü The Battle of Waterloo Road (Waterloo Yolu Muharebesi) adlı bir kitap olmuştur. Savaş yılları İngilteresinin adeta bir portresi olan kitapta Capa’nın fotoğraf serileri, titiz ve çalışkan bir fotoğrafçı işi olarak karşımıza çıkıyor. Capa’nın adeta imzası haline gelen hafif aşağıdan, yakın portre çekimlerini İspanya’dan sonra burada da sürdürdüğünü görüyoruz. Capa daha sonra benzer ortak çalışmaları 1947 yılında John Steinbeck ile Sovyetlerde, 1950 yılında Irwin Shaw ile İsrail’de tekrarlamıştır.

1941. Londra, İngiltere.
The Battle of Waterloo Road adlı kitaptaki “Gibbs Ailesi” bölümünden bir fotoğraf.

1941 Ağustosunda Capa bu kez tek başına boy gösterir. The Saturday Evening Post dergisinde Yedi Uçak, İki Torpido, On İki Yolcu adlı röportaj, okuyucuya fotoğrafların yanı sıra kısa da olsa Capa’nın yazısıyla sunulur. Aynı ayın sonundaki yayımda Bir Bombacı Düştü adlı röportaj “Yazarın Fotoğraflarıyla” ibaresiyle yayımlanmıştır.14

13 Haziran 1942 tarihli Capa’nın Fotoğrafı ile Illustrated dergisi kapağı.
Ön planda Hafif Flu kitabında tasvir ettiği konvoy komodoru.

1942 ve 1945 yıllarını Capa, Hafif Flu kitabında daha detaylı okuyabileceğiniz gibi, İkinci Dünya Savaşının Kuzey Afrika, İtalya, Belçika, Fransa ve Almanya gibi önemli cephelerinde hikayeler üreterek, atlatma haberler çıkararak geçirmiştir. Bu üretimlerin değerinin nasıl oluştuğunun sırrını, Susie Linfield Acımasız Aydınlık kitabında şöyle verir: Capa’nın, savaşa sadece tanıklık etmediğini, aynı zamanda savaşın görsel bir katılımcısı olduğunu vurgular ve aslında görünürde sıradan olan ayrıntılara ve donuk anlara sembolik önem verdiğinin altını çizer. Linfield aynı yazısında, Capa’nın Normandiya çıkarmasındaki fotoğrafları savaşın en meşhur fotoğrafları olsa da, onun asıl en büyük hünerini ve en incelikli anlayışını gösterdiği fotoğrafların cephe gerisinde çektikleri olduğunu belirtir; Napoli’de çektiği iki fotoğrafı örnek vererek.15 Capa da o fotoğraflara Hafif Flu’daki şu sözleriyle özel bir değer verir: Onlar, benim en hakiki zafer fotoğraflarımdı; o sade okul binası cenazesinde çektiklerim.

1946 yılında Capa, March of Time adlı bir belgesel film çekimi için Türkiye’ye gelir. Bu projenin Capa’nın içine sinmediğini, sıkı uygulanan sansürden dertli olduğunu ve ağır kış koşullarından yakındığını biliyoruz.16 Capa’nın Türkiye seyahatinden kariyerinde yer tutan bir röportaj bulunmamaktadır. John Steinbeck ile 1947 yılında yaklaşık kırk gün süreyle Sovyetlerde yaptıkları gezinin anlatıldığı A Russian Journal (Rus Güncesi) adıyla yayımlanan kitapta laf arasında Türkiye’deki siyasi yapıyı eleştirdiklerini görüyoruz.17

2013 yılında Capa’nın 100. yaş günü münasebetiyle ICP tarafından henüz yeni bulunduğu bildirilerek paylaşılan, yaklaşık yarım saatlik Capa’nın tek ses kaydı olma özelliği taşıyan radyo kaydında Capa’ya “ABD’den gidip Rusya’da fotoğraf çekmek nasıldı,” sorusu yöneltilir. Capa Türkiye ile karşılaştırarak şu yanıtı verir: “Aslında Rusya’ya göre daha dost yanlısı olması beklenen bir ülkeydi. Tabii ben de fotoğraf çekerken tüm ilgiyi üzerime çekmiştim. Rusya ile karşılaştırdığımdaysa Türkiye’de fotoğraf çekmekte kesinlikle daha fazla zorlandım. Türkiye’ye değinmemin tek nedeni şu: Dünya’nın farklı farklı yerleri var, ki buralarda kameralar ve basın her zaman bir tür tabu olarak kabul ediliyor. Daha doğuya gittikçe sizi bir kamera ile daha az severler.”18

1946. Ankara. Bir at yarışı.
(ICP’de fotoğrafın çekildiği yer sadece Türkiye olarak belirtilmiş. Ankara’da hipodromdan çekildiği anlaşılıyor. Arka planda Ankara Kalesi)
1946. İstanbul boğazı. Ağ çeken balıkçılar.

Richard Whealan’ın kaleme aldığı, 1985 yılında yayımlanan ve halen Capa’nın en iyi biyografisi olarak kabul gören kitapta (Çev. Mehmet Harmancı, 2006, Agora Kitaplığı) Capa’nın “Türkiyeli kız kardeşi” ile tanışıyoruz. Capa’nın, Hafif Flu kitabını 1946 sonlarında Ankara ziyareti sırasında, o sıralar Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya fakültesinde okuyan, Anadolu haber ajansı ve İngiliz konsolosluğunda çalışan Rosette Avigdor’a daktilo ettirdiği belirtiliyor.19 Rosette Avigdor ve bir arkadaşının yaptıkları bir işin saygıyla anılması adına, bir noktaya daha değinmeliyim: Rosette Avigdor 1949 yılında Amerika’da öğrenimine devam ederken, Nazım Hikmet’in özgürlüğüne kavuşması için düzenlenen kampanyalar kapsamında, Dil Tarih’ten arkadaşı Nilüfer Mizanoğlu Reddy ile birlikte Nazım Hikmet’in şiirlerini İngilizceye çevirerek ABD’de ilk kez yayımlanmasını sağlıyorlar.20 Ali Yunus takma adını kullanan iki arkadaşın çevirisi 1954’te New York’ta yayımlanmıştır.21

1947 yılı Capa’nın kariyerinde pek önemli bir yer tutar. Otobiyografik romanı niteliğindeki Hafif Flu’nun yayımlanması, Sovyetlerde Steinbeck’le ortak üretimleri ve Magnum fotoğraf ajansının kuruluşu o yıl gerçekleşir.

Capa’nın çok kültürlü dünyası Magnum’un kuruluşuna da yansımış, bu devasa adım; Fransa, İngiltere, Almanya, Polonya ve ABD’den arkadaşları ile atılmıştır.22 Magnum Ajansı’nın kuruluşunun temel nedeni fotoğrafçıların kendi fotoğraflarının haklarına sahip olmasını sağlamaktı.23 Bu nedenle fotoğraf tarihinde önemli, devrimcilere has bir adımdır. Magnum üyelerinin ağzından bilgiler, Capa olmasaydı Magnum’un kurulamayacağını ve ilk yıllarında o olmasaydı ayakta kalamayacağını aktarır. Capa İkinci Dünya Savaşı sırasında Londra ve Paris’te aralarında John Huston, Alfred Hitchcock ve George Stevens’ın da bulunduğu haber filmi ekipleriyle tanışmış, bu bağlantılarını kullanarak Magnum kurulduktan sonra ajanstaki fotoğrafçılara film setlerini çekme işleri ayarlamıştır.24 Dergilerde yayımlanan röportaj çalışmalarının yanı sıra Capa’nın Magnum’a fon sağlayabilmek için poker ve at yarışı oynadığı bile söylenmektedir.25

1947 dolayları. Paris.
Magnum toplantısında. Arka plandaki, Capa’dan 9 gün önce hayatını kaybeden Werner Bischof. Fotoğraf: Ernst Haas
Nisan-Mayıs 1946. Hollywood. ABD.
Ingrid Bergman ve Alfred Hitchcock “Notorious” filmi setinde.
1953. Capa’nın ABD’li yönetmen John Huston’ı hastanede ziyareti sırasında. Capa, solda beyaz gömlekli. Fotoğraf: Ernst Haas.

Capa’nın İkinci Dünya Savaşındaki deneyimlerini kronik olarak aktaran kitabı Hafif Flu 1947 yılında ABD’de yayımlandı. Kitabın yayıncısı İkinci Dünya Savaşıyla ilgili işlerini yayımladığı üç büyük muhabiri Hafif Flu’nun iç kapağında yer verdiği sunuşta şöyle tanıtır: (Savaşı) Ernie Pyle yazdı, Bill Mauldin çizdi, Capa ise hem fotoğrafladı hem de yazdı. Yayıncı ayrıca kitabın sadece altyazı ve fotoğraflardan ibaret bir kitap olmadığını belirtilerek, “Bu farklı tür bir kitaptır,” diye ekler ve kitabı şöyle açıklar:

Aslında hikâyeyi bilirsiniz ya da bir benzerini; bir savaşa katılıp yüzlerce farklı hikâyeyle dönmüş insanların hikâyesini. Her hikâye belki doğru belki de hepsi çelişkilidir. “Bu hikâyenin ise tercihi poker masaları, içki partileri ve aşk oldu,” diye ifade ediyor Bay Capa. “Gerçekleri yazmak hakikaten zor, (gerçeğin) bazen hafif ötesine bazen de hafif berisine geçmek konusunda kendimi serbest bıraktım. Bu kitaptaki bütün olaylar ve insanlar rastlantısaldır ve gerçekle bir yakınlıkları var.”

Bunun hakikaten yaşamla ve yazmakla -hatta Bay Capa’nın yapmış olduğu gibi, insanın kendisi hakkında yazmasıyla- ilgili olduğu barizdir. Ne var ki kelimeleri ara sıra ve huzur bozucu bir şekilde hafif flu olsa da fotoğrafları asla değil.

Hafif Flu, Capa’nın uzun yıllar yaşadığı Fransa’da, ilk basımından ancak 56 yıl sonra yayımlanır; Japonya’da ise daha kısa bir süre sonra, 1956 yılında.26

Ayrıca kitap -bulabildiğim kadarıyla- Japonca, Çince, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca ve Macarca da yayımlanmıştır. 1948 Mayısında Illustrated dergisi Steinbeck-Capa “soğuk savaş ekibi”nin Sovyetler gezisini sayfalarına taşır. Yazının sunuşunda Capa’nın The New York Herald TribuneForum’daki konuşması yer alır. Capa’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında, işsiz bir savaş fotoğrafçısı olmaktan mutluluk duyduğunu ve hayatının sonuna kadar bir savaş fotoğrafçısı olarak işsiz kalma dileğini bu konuşmasında dile getirdiği görülür. Capa seyahatlerini Demir Perde’nin peşinde bir Don Quijote – Sancho Panza arayışına benzetir.

29 Temmuz 1947.
Rusya seyahatleri için uçağa binmeden önce, Steinbeck ve Capa. Fotoğrafı çeken bilinmiyor.

1948 yılında Capa doğduğu şehre, Budapeşte’ye giderek Holiday dergisinde 1949 yılında yayımlanacak olan Conversation in Budapest (Budapeşte’de Konuşulanlar) başlıklı bir röportaj çıkarır. Yazısı fotoğraflarla birlikte güçlü bir gezi hikâyesi örneğidir.

1949 Mayısında Irwin Shaw ile birlikte İsrail’e gider. İkilinin ortak işi Report on Israil (İsrail Raporu) isimli röportajları bir başyapıt niteliğindedir. Kitap ABD’de 1950 yılında yayımlanmıştır.

Tekrar savaşa döndüğü 1954 yılına değin Capa Magnum’u ayakta tutmak için radikal sayılabilecek işlere girişir: İsviçre, Fransa ve Avusturya Alplerinde, Roma’da, Paris’te çekimler yapar. Ara Güler, Capa’yı anlattığı yazısında27 “Aslında savaş muhabiri diye bir şey yoktur, muhabir vardır. Muhabir, harp olursa harp, yoksa başka şeyler çeker,” şeklinde özetlemiştir Capa’nın durumunu. 

Bu çalışmalarda Capa’nın kamerası, jet sosyeteden modellere, Kraliyet ailelerinden Paris’te günlük yaşama değin geniş bir alana çevrilir. Roma çalışması dışında röportajların yine Capa’nın yazılarıyla yayımlandığı dikkat çekmektedir.

Hatta, Holiday dergisine dikkat çekici kar sahneleri çekimleri için favori taktiklerini yazar: “Eğer kar fotoğraflarının peşindeysen, fotoğraf çekimiyle ilgili güneşi arkana al şeklindeki eski alışkanlıkları unutup ışığa karşı çekmeyi dene. Bu, fotoğrafa bir doku kazandırır ve karların şipşak fotoğraflarda sık sık rastladığımız şekliyle kireç gibi monoton görünmesine engel olur.” Ayrıca Capa, lenste harelenmeyi önlemek için mutlaka parasoley kullanılmasını, siyah beyaz kar sahnelerinde gökyüzünü daha koyu göstermek için sarı filtre, renkli çekimlerde ise ultra-viole filtre kullanılmasını öneriyor.28

1954 Nisanında Capa Japonya’da üç hafta geçirir. Japonya’da bir kahraman ve yaşayan ulusal bir hazine gibi karşılandığını belirten Capa, “Birkaç gün içinde bana beş fotoğraf makinası, on beş lens ve otuz buket çiçek verildi,” diye yazar, 11 Nisan’da ayrıldığı Magnum’un Paris ofisine.29

Nisan 1954. Tokyo, Japonya.
İlk Nikon S fotoğraf makinasıyla. Capa son fotoğrafını çektiği sırada yanında taşıdığı kameralardan birisi buydu. (30)

Capa sonunda çekecek bir savaş bulmuştu. Japonya’dayken Çinhindi savaşını çekmek üzere Life’tan teklif gelir. Life’ın ABD’li fotoğrafçısı Howard Schorek bu savaşta görevlidir ama annesi bir kalp rahatsızlığı geçirince bir ay süreyle ayrılır. Life Capa’dan onun yerine geçmesini ister. Capa ikirciklenir.31

Mayısın dokuzunda bu savaş için Hanoi’ye varır…

25 Mayıs 1954’te son fotoğrafını çeker… Hafif Flu’da son söz olarak verdiğimiz ve Capa’nın Dünyası başlığını uygun gördüğümüz yazısında John Steinbeck, onun büyüklüğünü iki yöne ayırır. Bu yazıyı Steinbeck’in daha önemlisi saydığı yönün altını çizerek noktalamak isterim:

Capa genç insanları önüne katıp cesaretlendirdi; onlara yol gösterdi, hatta doyurup giydirdi. Ama daha da önemlisi; sanatlarına ve içindeki gösterinin dürüstlüğüne saygı göstermeyi öğretti. İnsanın bu araçla yaşayabileceğini ve yine de dürüst kalabileceğini kanıtladı. Ve asla kendi tarzında fotoğraf çektirmeye çalışmadı.

Kaynaklar:

  1. The Man Who Invented Himself. John Hersey. The Author Revied: Robert Capa, His Book: Slightly Out of Focus. ’47 Dergisi. Eylül 1947.
  2. Robert Capa The Paris Years 1933-1954. Bernard Lebrun, Michel Lefebvre. Yayıncı: Abramsbooks. Fransızca-İngilizce Çeviri: Nicholas Elliot. Sayfa 201.
  3. Robert Capa / Photographs. Aperture. Birinci basım, 1996. Sayfa 9. Cornell Capa’nın anma yazısı.
  4. Adı geçen mektubun İngilizce çevirisi. 2’nci kaynaktaki kitap. Sayfa 260.
  5. Childeren of War, Childeren of Peace. Robert Capa. Edited by Cornell Capa and Richard Whelan. Birinci basım. 1991. Kitabın Richard Whelan’a ait ön sözünden.
  6. 5nci kaynaktaki kitapta Cornell Capa imzalı sunuş yazısından. Cornell’in bahsettiği dergi: Macaristan’da sanatçı-şair-editör Lajos Kassak’ın sanat, edebiyat ve politika içerikli yayımladığı avangart dergisi.
  7. Ernest Hemingway and the Spanish Civil War başlıklı sunum. Dale Graden. University of Idaho.
  8. Katalonya’ya Selam. (Homage to Catalonia, 1938) George Orwell. Çeviri: Jülide Ergüder. Bgst yayınları. Beşinci basım. Ocak 2016.
  9. 2nci kaynaktaki kitap. Sayfa 101.
  10. Delpire’in 17 Haziran 2020 tarihli sosyal medya paylaşımından.
  11. 2nci kaynaktaki kitap. Sayfa 151. a.g.e. künye sayfası görseli.
  12. 2’nci kaynaktaki kitap. Sayfa 151. a.g.e. ithaf sayfası görseli.
  13. 2’nci kaynaktaki kitap. Sayfa 190-191.
  14. Capa in Color. ICP ve Delmonico Books. İkinci baskı, 2014. Sayfa 34. Dergi sayfası görseli.
  15. Acımasız Aydınlık – Fotoğraf ve Politik Şiddet. Susie Linfiled. Espas Yayınları, Eylül 2013. Çeviri: M. Emir Uslu. Sayfa 197, 202, 203.
  16. Robert Capa. (1985) Richard Whelan. Çeviri: Mehmet Harmancı Agora kitaplığı, Birinci basım, 2006. Sayfa 270.
  17. A Russian Journal. John Steinbeck. With Photographs by Robert Capa. (USA, The Viking Press Inc., 1948)Bantam Edition, Mayıs 1970. 
  18. 20 Ekim 1947 tarihli “Bob Capa Yurtdışı Fotoğraf Deneyimlerini Anlatıyor” adlı radyo programı.
  19. 16’ncı kaynak. Aynı sayfa.
  20. Nilüfer Mizanoğlu Reddy’nin Journal of Turkish Literature’deki makalesi.
  21. The Turkish Muse: Views and Reviews, 1960s-1990s. Talat S. Halman. (2006, Syracuse University Press) Sayfa 91.
  22. Weimar Cumhuriyetinden Günümüze Fotoğraf Ajanslarının Fotojurnalizme Katkıları. Dr. Merter Oral. Espas Yayınları. Sayfa 96.
  23. Magnum Photos, The Changing of a Myth adlı belgesel filmi. David Hurn’un ifadeleri.
  24. Cinema Through the Eye of Magnum Photos adlı BBC belgesel filmi.
  25. Robert Capa In Love and War adlı belgesel filmi.
  26. 2’nci kaynaktaki kitap. Sayfa 244.
  27. Capa Üzerine, Ara Güler. Fotoğrafevi İz Dergisi. Vol.1 No.3 2006.
  28. 14’üncü kaynaktaki kitap. Sayfa 103.
  29. 30. 31. 2’nci kaynaktaki kitap. Sayfa 248.

Uşak’ta doğdu. Elektrik mühendisi. Edebiyat ve fotoğraf gönüllüsü. Belgesel fotoğrafla 2011 yılında tanıştı. 2013 yılında Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi Belgesel Fotoğraf programını tamamladı. Espas Yayınları tarafından yayımlanan, Robert Capa’nın otobiyografik anlatısı Hafif Flu adlı kitabını Türkçeye çevirdi.

1 Yorum

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Kültür Sanat

Foto İntelijansiya

Yeni bir kitap, yeni bir heyecana vesile olur ve moral değerleri yükseltir kuşkusuz. Entelektüel ortam, yeni…

Bir Disiplin Olarak Fotoğraf

Kendi Kendine Fotoğraf Fotoğraf bir disiplindir. Yapısında estetik kadar ciddi oranlarda matematik de barındırır. Fotoğraf, kendi…

Yeniden Doğuş

İFSAK Blog’taki en son yazımı  https://www.ifsakblog.org/bir-haz-da-olsa/tam bir yıl önce yazmışım. Hatırlarsınız Özcan Yurdalan hocamın önderliğinde Antakya…