“Hayat güzel ya da çirkin değildir. Hayat sadece zengindir.”

/

Niye?

Çünkü hayat gerçektir. Fotoğraf da bu gerçeğin peşindedir. Fotoğrafa başlamaya karar verdiğimde hiçbir zaman iyi bir fotoğraf çekebilmek hedefim olmadı. Ben fotoğrafa fotoğraf çekmek için değil, insanı çekmek için başladım. Benim için fotoğraf çevreyi, sosyal yapıyı, halkı kalıcı kılan bir belgedir. Bu doğrultuda, bulunduğum ve doğduğum şehirde, İstanbul’da, sokak sokak gezerek kalbimi hoplatan her görüntüyü kaydediyorum altı yıldır. Hiçbir zaman da “acaba kızar mı”, “dayak yer miyim” diye sormadan, korkmadan yaklaştım karşımdakilere, çünkü onlar benim kalbimin onları çekerken ne derece çarptığını hissediyorlardı. Onlar benim canımdı, halkımdı, onların her biri ben idim. Farkımız yoktu birbirimizden. Ötekileri çekmedim ben, hep benimkileri çektim.

İşte böyle, düşüne düşüne volta atarım İstanbul sokaklarında. Fotoğrafçı arkadaşlarım “sen bizimle pek çıkmıyorsun” diye sitem ederler ara sıra. Düşünmezsem fotoğraf çekemem ki; işte bu yüzdendir bir başınalığım. Bir de bir huyum var, fotoğraf çekerken rastladığım insanlara hep hikayelerden, şiirlerden bakarım. Bu çok muhteşem bir duygudur. Mesela bir gün Balo sokakta bir kadın gördüm, kıytırık bir kafede çay içiyordu, “işte Sait Faik’in Heleni’si” dedim içimden ve saniyede deklanşöre bastım. O fotoğrafımı çok severim. Soluktur, fludur, ama en sevdiğimdir.

Çoğunlukla Tepebaşı’ndan yukarı saparım. Hava bazen ayazdır, bazen de cıvık cıvık sıcak. Gece olunca in cin, hepsi toplanır sokaklara. Kestaneci keser yolumu, bir avuç kestaneyi tutuşturur elime. Elim yanarak atarım ağzıma bir tane. Köşeden geçen kadından hacıyağı kokuları gelir burnuma, yankesiciler de düşer peşime arasıra. Hep beraber yürürüz Beyoğlu’nda. Yıl 2023. Beyoğlu’nu her gün yeniden kurarım ben elimde makinamla. Gardenbar’lar, festivaller, Naum Tiyatrosu bile karşıma çıkıverir birden. Markiz yerli yerindedir. Oysa kapısında bizim Kosova’lı Orhan sere serpe uzanmış yatar, şişmiş gece karası ayaklarıyla. Ne gam, arkası dikişli eski zaman çoraplarıyla çıkar Eftalya Markiz’den dışarı, kaldırımı evi bilen Orhan’ın üzerinden hafifçe atlayarak. Eftalya’nın iç gıcıklayıcı topuk tıkırtıları Orhan’ın horultusunu bastırır.

Her şeyi var Beyoğlu’nun. Her şeye rağmen her şeyi var. Umut hep var. Yeniden kuracağız Beyoğlu’nu. “Never give up, op 73”Konçertosu’nu daha yeni yazdı Fazıl Say, Beyoğlu’nda henüz seslendirilmedi mesela. “Ağrı’da  Astrofizik Enstitüsü, Artvin’de Kısa Film Festivali olacak. Bunların hepsi olacak. Yakındır, hayal değil” diyor Say. “Buna hasret bir toplum var” diyor.

Haklıdır. Ben de bunu Taksim’deki yemci Ayşe’nin bakışlarından anlıyorum. 11 yaşındaki darbukacı Kemal’in darbukayı tokatlayışından anlıyorum. Hayatta en büyük erdem yaşatmaktır. Kağıt üzerinde bile olsa, yeniden nefes alana kadar yaşatmak. Beyoğlu yaşayacak! Değil mi ki, memleketimin insanları var !

Değil mi ki, Beyoğlu kadınlarım var. Ne hayatlar, ne hikayeler dinlerim ben Beyoğlu’nun ara sokaklarında. Yeşilçam kahveye giderim mesela Handan’ı görmeye. Handan, öğretmen imiş bir zamanlar, şimdi ise Yeşilçam kahvede 5 liraya kahve falı bakıyor, her gün farklı bir renge bürünmüş iri iri yüzükleri var titreyen parmaklarında. Delikanlı kadınları var benim Beyoğlu’mun. Bu kadınları çekmeyi severim ben. Benim daha başka kadınlarım da var tabii ki. İçimi titreten Cumhuriyet Kadınları. İdil Biret, Semiha Berksoy, Halet Çambel, Yıldız Moran, Muhibbe Darga ve daha kimler kimler… Kitap yazmış, kitapları yazılmış kadınlar. Kitapların yazmadığı, kitap yazmamış kadınlar da benden olsun. Beyoğlu sokaklarına mal olmuş delikanlı kadınlar, kah Anadolu’dan gelmiş, kah Trakya’dan. Kimisi Notre Dam De Sion mezunu, kimisi sokağa tutunmuş hayatsız ama hayat dolu hayat kadınları; ‘kırık evin cadısı’, dünya tatlısı yemci Ayşem var mesela Taksim’in göbeğinde.

Yemci Ayşe’ye, Handan Öğretmen’e, Yeşilçam Filmleri’nin Kara Murat’ının prensesi Süheyla’ya, Sabahçı Kahvesi Cavit’te sigarasını tellendire tellendire sabahlayan Kumsal’a ve tüm Beyoğlu kadınlarına, Memleketimin İnsanlarına sevgilerimle. Çok yaşasınlar. Hep var olsunlar!

Serra Kemmer

1963 yılında İstanbul Moda’da doğdum. Avusturya Lisesi ve Viyana Üniversitesi mezunu bir sokak sevdalısıyım.

Kahvelere, sokaklara ve özellikle de Sait Faik’in hikayelerini koltuğumun altına sıkıştırıp İstanbul sokaklarında gezip tozmaya düşkünüm. Fotoğrafa ilgim sokaklara olan ilgimden çok daha sonra başladı. İlk defa makinayla tanışmam sevgili hocam Alphan Yılmazmaden sayesinde oldu. Alphan hocamın ve sevgili hocam Timurtaş Onan’ın değerli fikirlerinden yararlanarak fotoğraf eğitimime devam ediyorum. Çeşitli projelerde yer alıyor ve çeşitli karma sergilere katılıyorum. Tam da istediğim gibi Beyoğlu’nun kuytu bir kahvesinde “Beyoğlu Kadınları” adlı ilk kişisel sergimi açtım. Çünkü çok sevdiğim sokaklarda gördüklerimi sevgiyle paylaşmak ve sokakları anlatmak istiyorum.

İfsak ve Turkuazstreet Collective üyesiyim.

 

Yorum Sayıları: 4

  1. Eski Beyoğlu’na gittim okurken sonra birden ülkemin gerçekleri ile sarsıldım. Tıpkı Serra Kemmer fotografları gibi bir yanda düş bir yanda acı gerçek. Ve bütün kalbimle katılıyorum Hayat ne güzeldir ne çirkin sadece zengin acıdan- aşktan- tutkudan- yalnızlıktan- kalabalıktan- kendin olmadan ve kendin olamamadan zengin ❤️❤️

  2. Muhibbe hocanın son öğrencilerinden biriyim. Birlikte Şemsiyetepe kazısına gitmiştik…Fotoğraflar için teşekkürler. Bizim içinde yaşarken görmediğimiz Beyoğlu’yu belgelemişsiniz. Bu ancak sanatçının gözüyle oluyor. Teşekkürler.

  3. Bu çok içten sunuş ve fotoğraflar için emeklere sağlık. Kendi adıma sokaklarda nasıl fotoğraf çekilir dersi aldım. Tekrar tebrikler Serra.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Fotoğraf

Levend Kılıç Anısına

Genel olarak sanat dünyasına ve özelde fotoğraf dünyasına baktığımız zaman hem  kitap,  hem de dergi yayını…

Feminizim Nasıl Görünür:

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Ahu İncekaralar  https://www.instagram.com/ahuincekaralar/  tarafından shutterstock.com  https://www.shutterstock.com/blog/history-of-feminism-photos  adresinden Türkçeleştirilmiştir. .…

Foto İntelijansiya

Yeni bir kitap, yeni bir heyecana vesile olur ve moral değerleri yükseltir kuşkusuz. Entelektüel ortam, yeni…

Bir Disiplin Olarak Fotoğraf

Kendi Kendine Fotoğraf Fotoğraf bir disiplindir. Yapısında estetik kadar ciddi oranlarda matematik de barındırır. Fotoğraf, kendi…