Fotoğraf : Ebru Tekerek Ertuğ

Minimalizm

/

Aşağıda okuyacağınız Minimalizm yazısı ilk olarak 2013 yılında, İFSAK Fotoğraf ve Sinema Dergisi’nin 149. sayı, 82. sayfasında yayınlanmıştır.

*************

İnsan’da yüce olan, onun bir amaç değil bir köprü oluşudur;

İnsan’da sevgiye değer olan, onun hem üstünden aşırtan

hem de altından geçirten bir geçit olmasıdır.

Frıedrich Nıetzsche

Günlük dilde yalınlık ve indirgenmişlik anlamlarında kullanılan minimal sözcüğünün başlangıçta anlaşılırlığından kuşku duyulmaz. Ancak kavramlar, kullanıldıkları alanın birikmiş yargıları ve vazgeçilmezmiş gibi görülen anlam tortularına bulaştığında “açıkseçiklikleri” bulanıklaşmaya başlar. Sanatla bir arada kullandığınızda minimal kavramı anlamının tersine netliğini yitirmeye başlamıştır. David Burlyuk ilk kez,1929 yılında New York’ta Dudensing Galerisi’nde John Graham’ın resimleri için hazırlanan bir sergi kataloğunda bu terimi kullanılır. 1965’de “ABC sanat” olarak da adlandırılışının üstünden çok zaman geçti. Süprematist ve konstürüktivist’lerden ilham anılan dönemin üzerinden 1960’ların sosyal yorumları ve modern sanatın bunalımına duyulan kızgınlıkların yarattığı estetik tepkiler geçti.

Fotoğraf : Sorby Rock 2006 ( Flickr )

Sanatın gevezeliği eleştirildi. Sanatçının tarihsel kimliğindeki bilmişlik küstahlığı ile ve gerçekliğe eklemlenmiş bütün şiirsel anlam takılarıyla alay edildi. Sanatçının kinayeye yoluyla kendisini anlatması şımarık bir bencillik sayıldı. Sanat; anıtsal anlatılar yerine nesnenin saf yalın görünüşünde aramalıydı anlamı. Sahte kavrayış zenginliği gösteren modern aklı; artık yalan söylemeye zorlamadan, tek nesne ya da tek içerik için düşünmesi için yalın görüntüyle yüzleştirmek gerekiyordu. Sanatsal nesne tematik bir kanıt değil, sadece görünür olandı. İzleyicinin dikkatini dağıtmaya, onu sersemleştirmeye, kendisini estetik nesne karşısında yetersiz ve çaresiz hissetmesini sağlamaya gerek yoktu. Estetik nesne ile izleyicinin arasına girip, kendi varlığının büyüsel gizemini kocaman bir barikata dönüştürmesinin de savunulacak yanı yoktu. Her şey yalınlaşmalıydı. Form, renk, içerik, anlatı saflaştırılıp rafine edilmeliydi. Bilinçaltının karmaşasına gereksinim duyulmadan, daraltılmış sınırlar içinde kalarak basit olanın içinde aranabilmeliydi yaratıcı akıl. Duygu; erdemle ya da özgünlük kandırmacalarıyla süslenmemeliydi.

Minimalist sanatçı

Minimalist sanatçı [1], kuşkusunuz tarafsız bir nesne ya da görüntü sergileyici değildi. Ama narsistik öncelik duygularını törpüleyerek; izleyicisinin özgün duyarlılığı, yaratıcılığı, tepkileri, korkuları, arzuları, hazları ve beğenilerini keşfetmeleri için alan açmak estetik bir sorumluluktu. Kendilerinden önceki çoğu sanatçının gösterdiği yansıtma ya da temsil etme gayretkeşliğinin altında yatan bilgelikten yoksun öğreticiliğin baskısından izleyicilerini korumak istiyorlardı.

Fotoğraf : Ebru Tekerek Ertuğ

Anekdot ya da referanslara başvurmadan, belki de hiç dikkat edilmemiş en sıradan olanın, yalın sunumunu seçen minimalist sanatçı, sanatın doğasını, toplumsal rolünü hep sorguladı. Saf estetik arayışı içinde olmakla suçlandılar. Ancak güçlü ve tutarlı savları kavramsal sanatın filizlenmesi için uygun iklim yarattı.

Bir başka yüzü ile Minimal Sanatın; görsel sanatta tüketim kültürüne dayalı olmayan yeni bir bakış açısı kazanmak aracıyla ortaya çıktığı bilinir. Bir takım sanatçılar, kapitalizmin sanatı pazarlama biçimine bir alternatif ararken, birden nesnenin nasıl süslü püslü ya da çarpıcı olmasından çok, nerede nasıl duruyor olmasının, çevreyle ilişkisinin, bu ilişki içinde sanatçının rolünün ne olabileceğinin ayırdına varılmasının önemini tartışılmaya başladılar. Amaç izleyicinin kavram karmaşasını ortadan kaldırmaktır.

Budizm ve zen kültürünün etkisi

Bu hızlı değişimin yarattığı rahatsızlığa karşı, doğudaki Budizm ve zen kültürünün de etkisiyle Minimalizm toplum tarafından çok sevilip ve beklenmedik biçimde hızla kabullenildi. Sanatla felsefe birbiriyle daha çok örtüşmeye başladı. Yoğun tempo içindeki insanlar için tasarımlanan her alan, düzen olarak dış dünyadaki karmaşadan uzak kalmalıydı. Böylece Minimal Sanat resim ve heykel olarak kalamadı, yanlarına müziği, mimariyi, sinemayı ve fotoğrafı da almış oldular.

Herhangi bir şeyin göründüğü gibi olması kuramını şiddetle savunan minimalistler; yanılsamaya yer vermemek, hatta bunu ahlaksızlık saymak, hiçbir şeye olduğundan başka ifade taşıtmamak, üretimlerinde sıkı sıkıya bağlandıkları ilkeler haline geldi. Minimalizm, en yalın örnekleriyle açıklık ve sadelikten duyulan zevki açığa vurmaktadır: daha karmaşık örneklerdeyse bir ölçüde aynı zevk yankılanır. Bütün bunlar doğanın bolluk ve cömertliği karşısına, insanın özellikle yarattığı nesneler olarak sanatın konmasını önerir.

Fotoğraf : Ebru Tekerek Ertuğ

Fotoğraf sanatı da eş zamanlı olmamakla birlikte, minimalizmi deneyen alanlardan biri oldu. Bazen ‘soyut’ fotoğrafla karıştırıldı. Bazen ‘kavramsal’ kabul edilmeyi yetkinliğin gerekliliği saydı. Oysa çok sayıda minimal fotoğraf farklı etiketlerle uzun yıllar sergilendi. Deleuze’un 1968’ de “minör yazın”dan söz edip, edebiyat ve sinema edebiyatı üzerinden tartışmalarını sürdürdüğü yıllarda Fotoğraf sanatı henüz olup bitene kulak kabartmamıştı. Sanatta betimlenen çevresel görünüm, yalnızca mekânsal, uzamsal ve zamansal elamanları, özellikleri düzenlemekle kalmayıp, tamamen anlamla ilintili özellikleri de düzenlediğinin ayırdına varılmıştı. Yalnızca uzamsal zamansal biçim yoktu, bunun yanı sıra anlamın yönlendirdiği biçimde vardı.

Estetik geçerlilik

Sanat ürününde estetik geçerliliğe sahip olma koşulu, sanatçının görünümün anlamını yönlendirmedeki değer bilgisel tutumu olmalıydı. Modernleşmenin arka yüzündeki yabancılaşma, yalnızlaşma ve bireysellikten kitleselliğe geçiş, hele de büyük metropollerde artık göz ardı edilemez hale gelmişti. Yalnız günlük hayatında değil sanatçı kimliğiyle de yeni değerler arayışındaki bu genç kuşağın parçalanmışlığı, karamsar kıyamet senaryolarının yanında daha güzel bir dünyaya ilişkin ütopyaları da ortaya koymalıydı. Sanat çoğunlukla mantıksalı gerektirmez. Bir yapıtın ve yapıt dizisinin mantığı bazı zamanlarda başvurulan bir kurgudur. Mantık, gerçek niyeti gizlemek, izleyiciyi yapıtı anladığı sanısıyla rahatlatmak ya da aykırı bir durumu (Örneğin: Mantığa karşı mantık dışını) dile getirmek için kullanılabilir. Bazı düşünüler kavramda mantıksal algıda mantık dışıdır. Düşünülerin karmaşık olması gerekmez. Başarılı düşünüler yalındır. Yapıtın nasıl göründüğü pek önemli değildir. Fiziksel bir biçimi varsa bir şey gibi görünecektir. Ancak, sonuçta hangi biçimi alırsa alsın bir düşünüyle başlamalıdır.

Fotoğraf : Ebru Tekerek Ertuğ

Sanatı hayatın içine sokmak iddiasından vazgeçilmeliydi. Eğer başarabiliyorsa, sanatçı hayatın içinde olmalıydı. Minimalist sanatçı; sanatının tüm bileşenlerinden arındırarak, betimleme, kompozisyon, perspektif gözbağcılık, temsil edici teknik ve renk uyumu sınırlarını aşmış ve Minimalizmin her türlü biçimine el veren bir indirgemeye ulaşmıştı.

Minimalizm sonrası çok sayıda sanat yeniden tartışıldı. Ancak öncü minimalistlerin bıraktığı iz günümüzde de silinmedi. Yeni savlar eklendi. Organik Minimalizm bu yeni savların arasında kabul edilir. Fotoğraf sanatında organik Minimalizm; örnekleriyle sık karşılaştığımız ama adlandırmalarda görüş birliğine varamadığımız bir tasarım yöntemidir. Organik Minimalizmi tartışırken iki sanatçının ürünlerini örnek vermek istiyorum. Ebru Tekerek Türkiyeli genç bir fotoğraf sanatçısı ve Sorby Rock Amerikalı, görüntü tasarımının çok çeşitli alanlarında ürün veren bir sanatçı. Her iki sanatçının fotoğrafları, çürüme ve küflenme sürecinin aşamalarından seçilmiş görüntü kesitlerinden oluşuyor. Bunlar çok sayıda izleyicinin detayın estetiğinden söze edebileceği fotoğraflar.

Bir başka izleyici ise gerçeğin yakınlaştırılması ya da görünür kılınması yöntemi olarak betimlenebilir.

Günümüzde, Minimalizime sadakat gösteren ardıl savların yanısıra, ondan bütünüyle kopmadan yenidünyanın kaçınılmazlıklarını gerekçe gösteren, kırılmaların olduğu bilinmektedir. Yüksek teknolojinin karmaşık yöntemlerinin kullanıldığı, minimal üretimler bu kırılmalara örnek gösterilebilir.

Fotoğraf : Ebru Tekerek Ertuğ

Organik Minimalizm

Organik Minimalizm de kırılma biçimlerinden birdir. Aslında son derece karmaşık ve katmanlı yapılar sistematiğine sahip olan doğa, insan karşısında yalın, anlaşılabilir ve tekil bir olgu olarak minimal bir nesneye ya da içeriğe dönüştürülmüştür. Doğa, Samuel Beckett romanı ya da Philip Glass müziği kadar yalındır. Minimalizmin eleme, azaltma eğilimi ya da edimi organik yapıda olası mıdır? Ya da mikro parça, organik yapının yalınlaştırmasına anlamına gelebilir mi? Kuşkusuz parça bütünün özelliklerini gösterir. Katmanlı yapılar sistematiğinin her ilişki ağı, organik yapının en küçük parçası içinde geçerlidir. Öyleyse organik varoluşlar üzerinde etkili olabilecek minimalist edim yapısal değil kavramsaldır. Sanatçının görüntüden arındırdığı ya da temizlediği aslında kendisi ya da kendisini temsil eden düşünüş parçalarıdır. Doğal olanın dokunulmazlığını, teslim etme kabullenme biçimidir.

Fotoğraf : Ebru Tekerek Ertuğ

Böyle bir durumda sanatçı ve ürünü arasında bir ilişki, kurabilmek olanaksız gibi görülebilir. Anacak sanatsal olanı, sınırları belirlenmiş bir alana dikkatleri toplama ve işaret etme ediminde aramak gerekiyor. İşaret edilenin seçiminde ne denli tutarlı bir bilincin rol almış olması akla gelen eleştirel sorulardan biridir. Ancak bu soru minimalist savlar karşısında doğru değildir. Minimalist sanatçı kendi aklını dayatmadığı gibi düşüncelerini de kanıtlamak zorunda değildir. İzleyici işaret edilende, hiçbir seçicilik bulamayıp, rastlantısal bir alıntı olduğuna inansa bile, bu ürünü değersizleştirip sıradanlaştırmaz. Çünkü amaç izleyicinin ürünle buluşması, ona yoğunlaşmasıdır. Ulaşacağı anlamdan sanatçı kendini sorumlu tutmaz. Bu açıklamalardan minimalizmin derin anlamlardan kaçındığı sonucu çıkarılmamalıdır. Kaçınılan çoğul anlam dizgeleridir ve olamayanın var sayılmasıdır. Örneğin Ebru Tekerek’in fotoğraflarında izleyicinin, “olumsuzun olumlanması” ya da “yaşamın yok oluşla diyalektik bağının” vurgulanması gibi derin anlamlara ulaşması, düşünme ve analiz etme özelliklerine bağlı olarak değişime uğrasa da erişilmeyecek bir tematik bulgu değildir. Ancak bu Ebru Tekerek’in bu fotoğrafları hazırlarken ürüne izleyicisinin bulması için yerleştirdiği tema da değildir. Çünkü o belki de “yok oluşun çirkin olmadığını” söylemek istiyordu.

Fotoğraf : Sorby Rock 2006 ( Flickr )

Sorby Rock ürünlerinin minimalist çerçevesini çizerken kendisinden yalıtamadığı şeyin duygusallık ya da başka bir söyleyişle romantizm olduğundan söz eder. Bunu engelleyememenin çaresizliğine değinerek izleyicisinden özür diler. Oysa çok az izleyici Rock’ ın kastettiği duygusallığın ayırdına varır. Hissettikleri duygusal duyum kendi dünyalarına ait olandır.

Minimalist Sanat ürünü

Minimalist Sanat ürünü, izleyicisini genellemez. Kendisine eklemlenecek her izleyici yorumuyla genişlediği yanılgısına kapıldığı zamanlar olur ama her yeni izleyicide bir önceki izleyiciden kalan yorum kalıntıları kaybolur. Minimal sanat ürünüyle izleyici tekil olarak yüzleşir. Bu yüzleşmenin onda bıraktıklarını yanında götürebilir. Ama yanına aldıklarında duyabileceği huzursuzluktan şikâyet etmesi olanaksızdır. Gerçek minimal sanatçının vazgeçemeyeceği ilke, izleyicisi üzerinde hiçbir tür üstünlük kurma biçiminin planlanmamasıdır.

Saf ve basit olun

Bu kısa cümle Minimalizm için önemli bir slogandır. Ancak bu sloganın sıradanlığı içermediği açıktır. Minimalist duruş sanatı ve sanatçıyı hiçleştirme edimi değildir. Tersine varlığını önemli bulur. Güçlü bir varlık olarak kabul eder kendini. Ama bu güç; güç gösterisine ihtiyaç duymadan aktarılabilir bir değer yaratabildiğinde kendisini kanıtlamış olur. Minimalizmin uygulayıcısı olarak sanatçı, aktarılabilir değer üretemediğinin ayırdına varamıyorsa, ürününün yaşam alanından çekilip bir hayalete dönüşünü de göremeyecektir. Görüntü evrenimizde, sayısal olarak ifade edilemeyecek kadar başıboş dolaşan hayalet görüntülere rastladığımızı hatırlayın. Karmaşayı azaltıp; açık, net, yalın biçimde görülebilecek görüntüyü tasarlamak kolay kat edilebilen bir süreç değildir. Gürültü yapmadan, parmaklarının ucunda, bir yaşam inşa edebilmek demektir. Hem de hiç inşa edilmemiş, hep orada duruyormuşçasına doğal haliyle. Bütün bu titizlik neden? Yorucu bir çaba değil mi? Kuşkusuz doğru sadece işaret edebilmek için bile parmağınızı uzattığınız noktanın, fark edilmesinin gerekli olduğu nokta olduğuna karara vermek, sınırlarınızı küçülttükçe zorlaşır. Minimalist tutum dışavurumculuğa olan tepkisiyle güçlenmiştir. Dışavurumculuğun sanatçı savrukluğu minimalistlerce hoş görülmemiştir. Nesneye egemen olmak yerine, nesneyi özneleştirip, onun gibi var olabilmek deneyimlenmiştir.

Fotoğraf : Ebru Tekerek Ertuğ

Minimalizim dün modernist sanatın bir kırılma noktasıyken, bu gün de postmodern sanatın entelektüel olmakla suçladığı sanatsal duruşlardan biri. Modernizme olan tutarlı başkaldırısı onu, postmodernin ortağı haline getirmedi. “Post-Minimalizm” Modernizm ile olan çatışmasını post-modernizmle sürdürüyor.

Ebru Tekerek, küflenmeyi bütün süreçleriyle izleyip çürümeyi kaydederken ya da “işaret etmek istediği” ni tasarlarken, minimalist kavrayışın ilkeleriyle kendisini disipline etmiş midir? Bilmiyorum. Ancak tam da onun tasarımlarına benzer tasarımlarıyla, izleyicisine, özgür bir bakış alanı ve işaret edilen üzerine yoğun bir düşünme alanı yarattığını söyleyen sanatçıların ürünleri, Ebru Tekerek ’in fotoğraflarına da benzer bir arayışla yaklaşmama neden oldu.

Kaynakça:

  1. Andre K., M. Bonner, William De Maria, D. Flavin arasında. S. Le Witt, R. Mangold, B. Mardy, R. Morris, R. Raymen gibi sanatçılar ekolün kurucuları olarak kabul edilirler.

1955 yılında doğan Handan Tunç, Gazi Eğtitim Enstitüsü ve Ankara Üniversitesinde lisans derecesinden mezun oldu. Ankara Üniversitesinde, Sanat Anabilim dalında yüksek lisansını, Humboldt-Universität zu Berlin’de master öğretimini tamamladı. Hacettepe Üniversitesinde, Sanat Tarihi ve Arkeoloji alanında doktorasını yaptı. Halen, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü öğretim üyesidir. Fotoğraf ve sanatla ilgili sayısız makale yazan Handan Tunç, Tekin Ertuğ ile yaptığı söyleşi kitabı “Handan Tunç ile Sanat Üzerine -Özelde Fotoğraf Üzerine- 2018 yılında yayınlandı. İFSAK Fotoğraf ve Sinema dergisinin son 8 sayısının içerik editörlüğünü yapmıştır.

1 Yorum

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Fotoğraf

Kara Kedi ve Ünlü Besteci

Çağdaş müziğin oluşumunda dünyaca ünlü birçok bestecinin rolü vardır. İşte bunlardan biri de çizgi dışı yapıtlarıyla…

Barbaros Kadınları Projesi

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Didem Nuhoğlu Utar tarafından hazırlanmıştır. . . . .…

Büyülü Gerçeklik

20. yüzyıla yaklaşırken sanatçılar rönesans dönemine kıyasla, dünyayı olduğu gibi değil, içsel duygularını ve fantezilerini gerçeklikten…

Banktaki Yalnız Adam

Yazarların en büyük düşüdür, Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmak. Ya da başka bir deyişle, İsveç’in verdiği dinamiti…