Sinemada Bakmaya ve Görmeye Dair Başka Bakış

/

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu‘ndan Ayten Ünal tarafından hazırlanmıştır.

**************

Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi

Cannes’da En İyi Senaryo  

Céline Sciamma; 2019 yılında “Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi” filmiyle katıldığı Cannes Film Festivali’nde Queer Palm ödülünü alarak, tarihinde bu ödülü kazanan ilk kadın yönetmen oldu. Film ayrıca “En İyi Senaryo” dalında da ödüle layık görüldü. Bu filmle “Feminist Sinema” arayışında bir  metamorfoz gerçekleşiyor. 

Filmin adı şiirsel bir nitelik taşıyor. Ayrıca film Fransa’da tiyatro oyunu olarak da gösterime girmiş. Filmde başroldeki tüm oyuncular kadın ve filmi götüren hikaye kadınlar hakkında. Bu anlamda dijital çağda, yalın bir 18. yüzyıl hikayesi izleyenleri etkileyerek çarptı geçti denilebilir.

Yönetmen Céline Sciamma’nın ustalık filmi; Jane Champion’un Piano filmine selam çakan bir film.

Yönetmen Céline Sciamma ve Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi filminin oyuncuları (Soldan sağa) Valeria Golino, Adele Haenel, Céline Sciamma, Noemie Merlant ve Luana Bajrami. Cannes Film Festivali, 20 Mayıs 2019. Fotoğraf: Loic Venance/ AFP)

Oyuncular; başrollerde Noémie Merlant (ressam Marianne), Adèle Haenel (Manastırdan gelen kontesin genç kızı Hèloise), Valeria Galoni (kontes  -anne) ve Luana Bajrami (Sophie evin çalışanı). Ciddi olarak yönetmen ve senarist Sciamma, dört karakterle ve sadelikle sinemada başka bir bakışı deneyimlemiş. Görüntü yönetmeni Claire Mathon’un her sahnesi tablo gibi olan filmde kuşkusuz ciddi katkısı bulunmakta. 

Film, Cannes Film Festivali dışında Amerika ve Avrupa’nın birçok ülkesinde birçok ödüle aday gösterildi ve çoğunu da kazandı. Görüntü yönetmeni de ödüllü elbette. Film, Türkiye’de Başka Sinema aracılığıyla gösterime girdi. 1 saat 59 dk olan film şahane görseller içeriyor. Film etamin kasnakta işlenmiş haliyle de, sinema eleştirmeni Sezen Sayınalp tarafından paylaşıldı.

Konu 

İki kadın arasındaki arzu, kameranın tüm büyüsü kullanılarak bir modern-klasik aşk hikayesi. Ve yanına kızkardeşlik, kadın dayanışması, kürtaj, şamanizm öncesi ve şamanizm sırasındaki doğurganlık şenlikleri katılmış. Canan’ın Madam Martha’nın hikayesini anlattığı kısa filmindeki eski şamanik hikaye de, bu filmdeki anlatıya benziyor.

Feminist Sinema  

Sinemayı bu kadar popüler yapan, belki de bugüne getiren görsel haz ve anlatı sineması oldu. Bu filmin iddiası, kendisinden önceki bakış açısını değiştirmektir. Kasım 2020’de Kadıköy Moda Sahne’de sevgili Ceren Boz (sinema eğitmeni, senarist, tiyatro oyuncusu) ve Sezen Sayınalp (psikolog) tarafından sinema ve psikoloji üzerine “dönem, imaj, hikaye” adlı zoom üzerinden eğitim düzenlenmişti. Burada incelenen filmlerden biri de “Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi”ydi. Bu film, imaj üzerinden sinemada bakış tartışması yapılarak değerlendirilmişti. İzleyicinin karakterle kurduğu ilişkiden yola çıkarak özne-nesne ilişkisi tartışılmıştı. Yine sinemada karakter inşa etme meselesi konuşulmuştu. Karakter film dünyasında konumlandırılırken, Laura Mulvey’in “Male Gaze” teorisi incelenmişti. Burada da kısaca söz etmek gerekirse:

“Sinemayı tanımlayan, bakışın yeri, onu değiştirme ve ortaya koyma olanağıdır. Sinema, kadına temaşa olarak nasıl bakılacağının yolunu inşa etmektedir. Zaman boyutunu denetleme (kurgu, anlatı) olarak filmle, mekan boyutunu denetleme (uzaklıktaki değişmeler, kurgu) olarak film arasındaki gerilimden yararlanarak sinemasal kodlar, bir bakış, bir dünya ve bir nesne yaratan, bu suretle arzunun ölçüsüne indirgenen bir yanılsama üretir. Geleneksel filmlere ve onların sağladığı hazza karşı çıkmadan önce, işte bu sinemasal kodların ve onların biçimlendirici dışsal yapılarla ilişkilerinin kırılmış olması gerekir.

Sinemayla bağlantılı olan üç faklı bakış vardır: filmleştirmeye (profilmic) yatkın olayları kaydeden kameranınki, bitmiş ürünü seyreden izleyicininki ve perde yanılsamasındaki karakterlerin birbirine bakışları. Anlatısal filmin uzlaşımları bunların ilk ikisini yalanlar ve üçüncüye bağımlı kılar, bunu bilinçli amacı, daima araya giren kameranın varlığını tasfiye etmek ve izleyicideki uzaklaştırıcı bir farkındalığı önlemek olmuştur. 

Zaman ve uzamda maddi olarak var olan bu iki bakış, takıntılı biçimde erkek egosunun nörotik gereksinimlerine tabi kılınmıştır. Kamera, Rönesans uzamı yanılsaması üreten bir düzenek; insan gözüyle yarışabilen hareket akıcılığıyla öznenin algısı etrafında dolaşan bir temsil etme ideolojisi haline gelir; kameranın kendi bakışı, izleyici vekilinin gerçekmişgibilikle rolünü yapabileceği, inandırıcı bir dünya yaratmak amacıyla dışlanır. 

İmgesi sürekli olarak çalınmış ve kullanılmış olan kadınlar, geleneksel film biçiminin çöküşüne duygusal pişmanlıktan daha başka bir şey duyamazlar.“

Bir feminist filmde olmazsa olmazlar nelerdir?

En az iki başrol oyuncusu kadın olmalı. Mutlaka diyaloglar onlar üzerinde kurgulanmalı. Kadınlar asla cinsel bir öğe olarak gösterilmemeli. Senarist ve yönetmenin kadın olması gerekir. Bu bakışla filmin açılış sekansından itibaren kadın karakterlerin incelikli olarak işlendiği görülmektedir. Filmde seçilen isimler de sinematografi açısından elbette tesadüf değildir. Ve olmayacaktır.

Filmin anlatıcısı olan Marienne ismi (Mary-Maria-diğer adı Meryem) İsa’nın annesi olan Meryem anadan gelmektedir. Meryem ana da sağlığın ve temizliğin simgesi olarak sinemada anlamlandırılmaktadır. Yine İsa’nın Son Akşam Yemeği tablosunda İsa’nın yanında olan Magdalalı Meryem’den söz edilir. Belgelerde İsa’nın havarilerinden biri olan Magdalalı Maria Magdelena olup İsa ile evlendiği söylenir. Bu isim filmde sinematografik dilde konumlandırılmış bulunmaktadır. Filmde de, kendi yolculuğuna çıkan bir karakter olarak kurgulanmıştır. Hèloise de ortaçağda bir aşk hikayesinden esinlenerek konulmuş bir isimdir. Tarihte mektuplarıyla ünlüdür. Son olarak Sophie karakteri için de, “Sophie’nin Seçimi” filminden esinlenildiği düşünülmektedir.

Karakterler  

Marienne; sanat dünyasında bir kadın ve kendi olarak yer bulmaya çalışan, babası ressam olan, kendini ve kariyerini inşa etmek isteyen bir sanatçı ve entelektüel. Kendisine sunulanın dışında, özne olarak kabul edilmek isteyen biri. 

Hèloise; üst sınıf mensubu fakat uzun bir zaman manastırda yaşamış, hatta orada yaşamayı sevmiş, sanki eşittik gibi bir yorumda bulunan, Mariene ile tanışması ve yaşadığı aşkla kendini keşfeden, soru soran ve cevaplar arayan bir kişi.

Anne; kontes, kızını Milano’da zengin birisiyle evlendirmeye çalışan, aristokrasi ve dönemin geleneksel ataerkil yapısının temsilcisi.

Sophie; kilise ve dini ortamlarla pek alakası olmayan, saf, hayatı doğal ve önüne geldiği gibi yaşayan, hatta filmde en özgür hayatı olan kişi. Evin hizmetlisi. Şaman geleneğine göre yapılan doğumun ve kadınlığın kutsandığı, ateş yakılıp dans edilen sahnede yer almıştır. Ayrıca filmin iki başrolüyle birlikte hamileliğini sonlandırmaya çalışmıştır. 

Diyaloglar 

Filmde entelektüel kahramanımız Marienne; öğrencilere poz vermekte ve bunu yaparken de ders vermektedir. Kendi portresini yapan bir öğrencisine “Beni üzgün çizmişsin.” demiş; öğrencisi de “Üzgün görünüyordunuz.” cevabı vermiştir.

Film diyalogları özellikle kadın kahraman için kendisini keşif niteliğindedir. Bu keşif, iki hemcins arasında yaşanan aşk ve arzunun da etkisini taşımaktadır. Yer yer felsefi konulara ulaşmaktadır.

Kürtaj Konusu

Kürtaj yüzyıllardır kadınlar için sorun olmaya devam etmiştir. Burada da doğadan toplanan çeşitli otlar kaynatılarak çocuk düşürmeye çalışılmıştır. 

Dil Sorunsalı  

Filmde “anne” egemen dilin sürdürücüsü olmuş bulunmaktadır. Ayrıca Marienne’in de dili hükmedicidir.

Resim Sanatında “KADIN”

Fransız ressam Helene Delmaire de, çekimler sırasında günde 16 saate kadar eskiz ve resim yapmış. Kendisi de elleriyle otoportre olarak yer almış. Ayrıca ressamın pek çok resmi filmin içinde görsel şölen oluşturmaktadır. Marienne karakteri, “nü” portreler yapmaktadır. Ancak erkek  portrelerinin kadınlar tarafından yapılmasına izin verilmemektedir. Bu yasağın gerekçesi ise, kadınların erkek ressamlardan daha başarılı olmamasının amaçlanmasıdır. 

Son Söz

“Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi”, feminist sinemanın önemli ve ödüllü filmlerinden. Kültürler ve sınıflar üstü bir kız kardeşlik, kadın dayanışması doğal ortamında gösterilmiş.

Ana akım resim ve sinemada üreten ve baktıran erkek, kadınsa bakılan ve nesne olarak görülendir. Oysa bu filmde bakan ve kendini tanımlayan yeni bir özneyle karşılaşırız. John Berger’in “Erkekler kadınları seyreder, kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler.” geleneğinin artık eskimiş olduğunu görmekteyiz. Bugünün bakışıyla 18. yy. Fransız Devrimi öncesine giden hikaye de, filmde bir derinlik yaratmış. Kısaca ve özetle; başka sinema mümkün ve bu da gerçekleştirilmiş denilebilir.

IFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu (Ezberbozan) olarak 2019 yılı Mart ayındaki kuruluşumuzdan bu yana, toplumsal cinsiyetin farklı temsillerini, fotoğraf ve sinema ile ilişkili olarak ele alan çalışmalar yürütüyoruz. Bu çalışmalarda hem fotoğraf üreten kadın ve LGBTIQ bireylerin görünürlüğünü destekliyor, hem de toplumsal cinsiyet alanında yürütülen çalışmaları görünür hale getirmeyi amaçlıyoruz. Bir yandan alanında deneyimli danışmanlarla birlikte fotoğraf projeleri yürütürken bir yandan da toplumsal cinsiyetin farklı boyutlarını ele alan, fotoğraf ve sinemaya gönül verenler için tartışma alanları açmayı hedefleyen etkinlikler yapıyoruz.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Filmlere Dair

Kuru Otlar Üstüne

Koza(1995) adlı kısa filmiyle başlayan Cannes film festivali ödül serüveni Kasaba(1998) ile Berlin Film Festivali’nde gelen…

Kim bu kuşlar…

Yanımızdan yöremizden değil, iliklerimizden geçen bir seçim yaşadık. Çocuklara çocuk olmayı, sanatçılara sanatçı olmayı, öğrencilere öğrenci…

Okul Tıraşı

Yolu okuldan geçen iyi sanat ürünlerinin çoğu yakıcıdır nedense. Hele çocuk gözünden anlatılırsa. Çocukların dünyasına bakarken…