foucault’ın üç temel sorusuyla başbaşa kalıp biraz düşünelim: ‘’gören mi iktidardır, görülmeyen mi, yoksa görülmeden gören mi?’’
yazılı kültürün ürünü olan homo sapiens’in (bilen insan), görüntünün, sesi iktidardan düşürmesi ile yerini homo-videns’e (gören insan) bıraktığı artık bir gerçektir.
uygarlıklar yazıyla gelişirler ve bu gelişimi sözlü kültürden yazılı kültüre geçiş gerçekleştirir. ancak matbaanın icadına kadar, her toplumun kültürü geniş ölçüde sözlü aktarıma dayalı kalmıştır. okumak ve okuyacak bir kitabı olmak, 15.yy’ın sonlarına kadar, çok az sayıda aydının bir ayrıcalığıydı. matbaayla çoğaltmanın ilerlemesi 18. Ve 19.yüzyıllar arası hızlanarak, her gün basılan gündelik gazetenin hayata geçmesiyle zirveye tırmandı. zaman içinde 19.yüzyılın ikinci yarısından sonra telgrafın, daha sonra telefonun icadı ile şekillenen yeni teknolojik ilerleme süreci başladı. bu iki buluşla birlikte, uzaklıklar ortadan kalkmakta ve doğrudan iletişim dönemi başlamaktaydı.
insanların arasındaki engelleri aşan radyo, tüm evlere ulaşabilen sesi bir yenilik getirmesine karşın, sembolik insanın doğasını bozan bir nitelik taşımaktadır. radyo ‘’konuşmasına’’ rağmen, ancak söylenmiş sözcükleri yansıtır. kitaplar, gazeteler, telefon, radyo, dilsel iletişimin taşıyıcı unsurlarıdır.
görsel kültürümüzün ilk kırılma noktası, yüzyılımızın ortalarına doğru, televizyonun bir alıcı ve verici olarak yaşamımıza girmesi ile ortaya çıkar. televizyonun işlevi, ‘’uzaktan görmek’’ (tele) hangi uzaklık ve mekanda olursa olsun, bir izleyici kitlesinin huzuruna taşımaktır. ve televizyonda öncelik görme ediminde olduğu için ses ikinci plana düşmekte ve görüntünün tamamlayıcı bir unsuru haline gelmektedir.insan türü için, görsel olarak betimlenen şeyler, sözel olarak aktarılanlardan daha anlamlı ve geçerlidir. bu radikal bir değişimdir., çünkü sembolik yeteneği, homo sapiens’i hayvandan uzaklaştırırken görmek, onu homo sapiens’i bir türü sayıldığı biyolojik ailesine, atalarından kalma yeteneklerine yeniden yaklaştırmaktadır.
Yazılı ve sözlü kültürün homo sapiens’i (bilen insan) düşünceye sevketmesi gerçeğiyle homo videns’in (gören insan) görsel kültürü sentezleyip gelişmesi ve bugün içinde olduğumuz terminolojik zamanın getirdiği bizleri sembolik kodlarla etkilemeye devam ettiği bir gerçek. Bu gerçeği kabullenip etkili ve şaşırtıcı bir dil yaratabiliriz noktasında hepimiz farklı yollar tercih ediyoruz. Bunların içinde zıtlık ve çelişkilerle oluşturulan kavramsal öğeleri biraz mizah biraz ironi katarak etkili bir dil olan görsel oksimoron sanatta yeni bir üst dil oluşturarak yeni anlatım yolları sunmaktadır.
aynı olan bizi rahat bırakır, ama bizi üretken yapan zıtlıklardır. Goethe
oksimoron genelde iki zıt kelimeden oluşan ifade biçimi.
türk dil kurumu sözlüğünde fransızca kökenli olduğu ‘’oxymoron’’ ‘’ zıt iki kelimenin bir arada kullanılması’’ şeklinde açıklanmıştır.
oksimoron yunanca bir kelimeden türetilmiştir. (oxys ‘’zeki’’ moron ‘’aptal’’) kendi anlamının bile kendisiyle çeliştiği görülmektedir.
genellikle okuyucu ya da dinleyicide şaşkınlık ve hayret uyandıran, mizahın ürünü olup tamlama biçiminde anlatımı etkili kılmak için kullanılan edebî sanatlardan biridir.
- bir varmış bir yokmuş… gel zaman git zaman…
korkunç güzel… özel halk otobüsü… köşeli daire… tek seçenek… orijinal kopya…
başta şiir olmak üzere, okuyucu ve dinleyicide sarsıcı etki uyandırmayı amaçlayan oksimoron sanatı, kaynağını mizah ve ironiden alır. oksimoron sanatının merkezinde yer alan mizah ve ironi, anlatılmak istenen sözün çarpıcı bir şekilde söylenmesine aracılık eder. birbiriyle çelişen ya da zıt nitelik taşıyan ifadeleri gündelik yaşam içinde kullanan bireyin bulunduğu ortamlarda konuşma sanatını gerçekleştirirken bu tür ifadeler kullanması, “nasıl yani? ne demek istedi?” şeklinde karşıdaki bireyde şaşkınlık yaratan aynı zamanda düşünme imkânı veren ortamlar sunar.
edebiyat dışında basında ve reklamcılıkta bireyde bu etkiyi yaratarak yapılan işleri akılda kalıcı hale getiren örnekler vardır. Herhangi bir gazetede ‘’dünyanın en zayıf şişmanı, iyinin kötüsü, tatlı-sert futbol… birbirine zıt öğelerin bir arada bulunması okuyucuda etkiyi arttırmakta ve daha anlaşılabilir hale getirmektedir.
oksimoronu ikiye ayırabiliriz. Birincisi doğrudan direkt görülen siyah-beyaz, uzun-kısa, kadın-erkek gibi hemen görüp daha kolay anlaşılan, ikincisi aralarında çelişki olan (uyumsuz) nesnelerle kurulan dolaylı ‘’indirekt’’ oksimoronlar. dolaylı yollarla anlatılmak istenen daha sanatsal ve üzerinde düşünmeyi gerektiren yapılar olduğunu söyleyebiliriz.
görsel sanatlarda sanatçılar, resim, fotoğraf, afiş tasarımları, karikatürler, film sahneleri vs. etkili kılmak adına ‘’görsel gruplama’’ bilgisini kasıtlı olarak kullanılır. çünkü bu kurallar görsel algılamanın temel prensipleridir. Ve bu bilgi ile sanatçı yaratmak istediği metaforik veya çelişkili anlamı izleyiciye hissettirmek ister ve anlamasını sağlar.
sözlü ve yazılı metinlerde olduğu gibi fotoğraf sanatında da sanatçı izleyicinin zihnini meşgul edip, zorlaması ve onu düşündürmesi gerekmektedir.
görsel oksimoronlar karşıt ve çelişkili olan düşünce ve kavramların zihnimizdeki görsel temsilleridir. görsel oksimoronu kullanan fotoğrafçı da bir edebiyatçı gibi farklılıklardan hareket ederek benzerlikleri; uyumsuzluklardan hareketle de çelişkileri vurgulamayı amaçlamaktadır.
ben yalnızlığı istemiyorum ama yalnızlığa gereksinim duyuyorum. / roland barthes
genelde iki zıt kelimeden oluştuğunu söylense de bence tek kelimelik en güzel oksimoron sözlerinden biri ‘’yalnızız’’ gelin hep beraber yalnız/ız olalım.
Kaynaklar :
- Görmenin İktidarı – Giovanni Sartori
- Görsel Düşünmek – Şebnem Soygüder Baturlar
- Yapı ve Tür Bakımından Oksimoron- Hasan İs -2016
Bize Ulaşın