25.Selanik Belgesel Festivali’nin Ardından

/

Selanik Belgesel Festivali bu yıl yirmi beşinci yaşını şenliklerle kutladı demek isterdim ama ne yazık ki Atina-Selanik arası yaşanan tren kazası nedeniyle festivalin en eğlenceli kısımları iptal oldu. Açılış gecesi ve ödül törenini içeren kapanış töreni de bu nedenle yapılmadı. Festival hazırlıkları aylar öncesinden başladığında bizlere festivalle ilgili duyurular da önce festivalin afişiyle gelmeye başlıyor. Selanik’teki belgesel festivalin de film festivalinin de afişleri her yıl alanında uzman kişilere belirli temalar çerçevesinde yaptırılıyor. Bu yıl festival afişinde sinemada etkisini yitirmeyen bir sembol olan kalp kullanıldı. İsveçli ressam ve illüstratör Daniel Egneus tarafından iç haritamız, büyürken küçülen dünyamızdaki gözlerle neşe dolu ya da parçalara ayrılmış insanlık durumunu anlatan mavi, kırmızı, bordo, mor renklerle çizilmiş kalpten oluşan afiş şehrin her yerinde asılıydı. Her yerinde derken sadece filmlerin gösterildiği sinema salonlarında değil, mağazalarda ve kafelerde de. Ayrıca 2 Euro karşılığında satın da alınabiliyordu. Afiş kadar festival spotundan da bahsetmek isterim. Bu yılki festival spotu belgesel filmler de çeken Marianna Economou’ya ait ve konusu “Eller”. Seven eller, ızdırap çeken eller, öldüren, dans eden, kızan, güçlü, sıkıntılı eller, başka ellerle karşılaşan, yıkan, değişen eller, hikâye anlatan eller.

Ben de ülkemizde yaşanan depremin ardından hayat devam ediyor, edecek diyerek Selanik’e gittim. Bu yıl programda 237 kısa ve uzun belgesel yer alıyordu.  Bunların 99’u ilk gösterimini festivalde yaptı. İzleyeceğim filmleri seçmek oldukça zor oldu. İnsan tüm filmleri izleyip, tüm etkinliklere katılmak istiyor ama hayat tercihler bütünü. Her zaman olduğu gibi festival merkezi liman. Limandaki dört salonun dışında, kapıları şehrin merkezi Aristoteleous Meydanı’na açılan Olympion ve Pavlos Zanas sinemalarıyla, Makedonikon salonunda da gösterimler gerçekleşti. Hepsi birbirine yürüme mesafesinde. Bu satırların yazarı, yıllardır İstanbul’ da iki yaka arasında koşturan benim için ne büyük lüks. Bu kadar değil ayrıca hala covid korkusunu taşıyanlar için çevrim içi gösterimler de vardı. Hatta bu gösterimler festivalin ardından bir hafta daha devam etti.

Festivalin gerçekleşmesinde, Kültür ve Spor Bakanlığı’nın yanı sıra CosmoteTV, Alpha Bank, Fischer biraları, seyirci ödülüne ismini veren Jameson, Aegean Havayolları gibi bir çok şirket ve kurumun desteği var. Selanikli izleyiciler de seanslardan sonra festival konukları olan yönetmenlere  soruları ve yorumlarıyla her zaman olduğu gibi desteklerini esirgemiyorlar. Bu yıl moraller bozuktu, izleyicilerin belki de büyük bölümü tren kazasında ölenlerin yasında ya da sokaklardaki protesto gösterilerindeydiler. Festival sessiz geçse de sinema insanları filmlerle anlaşmaya devam etti. Hatta 15:30’a kadar öğrencilere ücretsiz gösterimler olunca sabah saatleri salonları gençler dolduruyordu. Belki de önümüzdeki yıllarda Türkiye’deki depremlerin etkileri belgesel olacak ya da Yunanistan’daki tren kazası. Ne demiştim başlarken, hayat devam ediyor, edecek, kalp attığı sürece varız.

Heroes of Salonika – Selanik’in Kahramanları

Selanik’te belgesel festivalde,sadece dünya gerçeklerini gösteren filmler değil  aynı zamanda  tarihin karanlık bölümlerini aydınlatan ve bu anlamda da geleceğe uyarı niteliğinde olan filmler de vardı. Bunlardan biri festivalin AdioQuerida : Selanik’ten Auschwitz’e 80 yıl bölümü oldu. Yahudi toplumuna ait bir şehir efsanesi, Ladino dilinde yazılmış geleneksel bir Sefarad aşk şarkısı; ayrılıktan, aşktan, ölümden bahseden Adio Querida’nın ( ya da İngilizce Goodbye be loved yani Allahaısmarladık sevgilim) , onları Nazi toplama kamplarına götüren trenlere binmeden önce Yahudilerin söylediği şarkı olduğunu söylüyor. 15 Mart 1943’te Selanik’ten ilk tren Auschwitz’e hareket eder. Bu yıl bu önemli tarihin 80.yılı olması sebebiyle şehrin Yahudi topluluğuna saygı anlamında Adio Querida isimli bir bölümde tarihe ışık tutan belgeseller yer aldı.

Ben bu bölümde yer alan filmlerden sadece 2021  yapımı yönetmenliğini Tom Barkay’ın yaptığı Heroes of Salonica -Selanik’in Kahramanları belgeselini izleyebildim. Holocaust’tan hayatta kalan çoğu İsrail’de yaşayan Selanikli altı Yahudi kendi sözcükleriyle yaşadıklarını izleyicilerle paylaşıyorlar. Kendi ülkesinin politik kararlarına özgürce, eleştirel bir dille yaklaşan filmleri izlemek ne kadar güzel. Tıpkı bunun gibi Halkidiki  yarımadasının en doğu ucundaki Aynoroz ya da Athos’a neden kadınların giremediğini sorgulayan Avaton belgeselinde olduğu gibi.2023 yapımı 60 dakikalık belgeselde yönetmenler Irini Karayannopoulou, Sandrine Cheyrol konuyu animasyonu da kullanarak anlatıyorlar. Ayrıca film Athos’taki din adamlarının cinsel tercihlerini sorgulayacak kadar eleştirel bir yaklaşıma da sahip.

Avaton

Son yıllarda Selanik’te festivallerde en zevkli bölümlerden biri de sanal gerçeklik – virtualreality filmlerine ayrılan bölüm..Bu yıl bu bölümde izlediğim filmlerden bir fotoğraftan esinlenerek yapılan Peter Hegedüs’ün yönetmenliğini yaptığı Sorella’nın Hikâyesi çok dikkatimi çekti. 16 dakikalık filmde Aralık 1941’de Litvanya’da çekilen bir fotoğrafın çekim anına kadar olanlar canlandırılmış. 10 yaşındaki Sorella’nın, çoğunluğu kadın ve çocuk olan 4000 kişinin öldürüldüğü Baltık Denizi’ne doğru olan son yolculuğuna tanık oluyoruz. İnsan sanal gerçeklik gözlükleriyle filmin o kadar içinde oluyor ki, tam üç yüz altmış derece karakterleri takip ederken sanki tarihin o anına ışınlanmış gibi hissediyor.

The Hill

Festivalde Kırgızistan’da çöplük tepesinde çekilmiş bir belgesel de çok etkileyici anlardan oluşmuştu. Yönetmenliğini Denis Gheerbrant ile Lina Tsrimova’nın yaptığı The Hill’de kamera şehrin çöplüğündeki yaşama şahit oluyor. Çöplükteki yaşamı o kadar yakından izliyoruz ki yetmiş yedi dakikalık filmin sonunda adeta çöp kokularını duyar gibi hissetmemek mümkün değil. Lina Tsrimova, bölgedekilerle kendi dillerinde konuşunca onlar da tüm yaşamlarını anlatmışlar. Çöp tepesinde çadırlarda yaşıyorlar çünkü iş bulmak mümkün değil.

Festival sonunda 55.400 kişinin festivale katıldığı bildirildi. Bu sayı geçen yılkinin %11.2 daha fazlası. Umarım ki filmlerin etkisi bundan çok daha fazla olsun.

1966 yılında İstanbul’da doğdum. Liseyi Kadıköy Anadolu Lisesi’nde okudum. Üniversite eğitimimi İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladım. Fotoğraf eğitimimi İFSAK’da aldım. 1998 yılında İFSAK Fotoğraf Ve Sinema Amatörleri Derneği’ne üye oldum. 1999-2003 yılları arasında İFSAK yönetim kurullarında etkinlik ve sinema birimi sorumlusu olarak görev aldım. 2008-2009 yılında İFSAK yönetim kurulunda başkan yardımcısı olarak yer aldım. İFSAK Fotoğraf ve Sinema dergisi yayın kurulu üyesi olarak dergide sinema ile ilgili yazılar yazdım. Sinema ve fotoğraf ile ilgili yazılarım Geniş Açı, Altyazı, Sinema Dergisi, Radikal, Dünya ve Birgün gazeteleri gibi çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlandı. Karma fotoğraf sergilerine katıldım. Bir Şehre Dokunmak ve İstanbul Gece Olunca Seni Affettim isimli iki dia gösterisi hazırladım. 2020 yılında Aşk Ağustosta Güzeldi isimli ilk romanım yayınlandı. İstanbul Uluslararası Kısa Film Festivali’ni düzenleyen ekibin üyesiyim.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Belgesel Sinema

Ünlü Var Mı?

Çağımız bir anlamda ünlü peşinde koşma, ya da ünlü olma çağı. Mütevaziliğin kırıntılarının olduğu bir çağ.…

14. Yılında Documentarist

Documentarist İstanbul Belgesel Günleri, programındaki nitelikli belgesellerle yeniden salonlarda izleyicilerle buluşmaya hazırlanıyor. 6-11 Temmuz arasında Fransız…

Carettaların Haykırışı

Su kaplumbağası olarak da adlandırılan carettalar, denizde yaşarlar ve sadece yumurtlama döneminde karaya çıkarlar. Atlantik, Pasifik…