Yeni bir kitap, yeni bir heyecana vesile olur ve moral değerleri yükseltir kuşkusuz. Entelektüel ortam, yeni kitaplar vasıtasıyla paylaşılan tespitlerin, analizlerin, değerlendirme ve yorumların, düşüncelerin okuyucuyla buluşması sonucunda zenginleşir, gelişir ve güç kazanır. Fotoğraf dünyamıza küçük bir katkı daha sunabilmek amacıyla kaleme aldığımız metinlerin yer aldığı “Foto İntelijansiya” isimli kitap okuyucuyla buluşma sürecine girdi. Memnunuz.
Memnuniyetimizi ifade edebilmek üzere, kitapta yer alan Sunuş metnini değerli fotografçı dostlarla paylaşmak isteriz.
“Yaşadığımız zaman içinde, yani 2000’lerın ilk çeyreğini tamamlamak üzere olduğumuz şu sıralar ülke genelinde fotoğrafa dair 100’den fazla dernek, kulüp, atölye, grup bulunuyor. Bunlara üye olan ve binlerle ifade edilecek sayıda amatör ve profesyonel fotografçı var. Birkaç istisna dışında neredeyse tamamı amatör yaklaşımla kurulan bu tür yapılarda akademik kadrolardan foto muhabirlerine, stüdyo fotoğrafçılarından düğün-doğum fotoğrafçılarına, foto aktivistlerden sokak fotoğrafçılarına, tanıtım ve reklam fotoğrafçılarından arkeoloji fotoğrafçılarına, gezi fotoğrafçılarından doğa fotoğrafçılarına, dernek-kulüp yöneticilerinden atölye ve grup yöneticilerine, amatör, ileri amatör, profesyonel çok sayıda insan yer alıyor.
Bazı insanlar ömürlerinin ciddi bir bölümünü fotoğraf üzere kurulan veya oluşturulan bu gibi yapılarda ve doğal olarak fotoğraf bağlamlı etkinliklerde geçirirler. Seminerler, sergi ve gösteriler, anma günleri, paneller, çalıştaylar, sempozyumlar, fotoğrafçı buluşmaları, fotokamplar, fotosafariler, …gibi uzayıp giden koca bir etkinlik listesidir sözünü ettiğimiz. Sosyalleşir insanlar, bilgi paylaşırlar, yardımlaşırlar, dayanışma içine girerler ve tek tek bireylerin kabiliyetini veya gücünü aşan çaptaki etkinlikleri birlikte kotarırlar. Bir yanıyla terapi, diğer yanıyla bilgilenme gerçekleşir bu ortamda. Pasif birey edilgenlikten sıyrılıp inisiyatif alır, etkin olur, dostluk ve dayanışma atmosferi yaşar, deneyim kazanır, birikim elde eder, donanımını geliştirir. Aktif birey enerjisini, atılganlığını, girişkenliğini olumlu bir mecrada verimli kılar, soyut-somut üretime dönüştürür. Her türlü kabiliyet ve birikim bir araya gelir, güç oluşturur.
Endüstri 4.0, Post Modern durum, Neo Liberal evre, Geç Kapitalist aşama vb kavramlarla ifade edilen vaziyetin başlangıcında metropolleresas alınarak ihtiyaç temelli çeşitli psiko-sosyal analizler yapılsa da, yaşadığımız zaman itibariyle irili ufaklı bütün yerleşim alanlarının insanı bu gibi analizlere dâhil edilebilir artık. Vaktiyle köy-kasaba ortamında imece vardı, kent çeperinde yaşayan geleneksel topluma mahalle kültürü egemendi, kısmen dayanışma hali devam ediyordu, büyük işletmelerde ise çok güçlü sendikalar vardı. Bütün bunlar, bir yandan bireyin üstesinden gelmesi mümkün olmayan büyük çaptaki şeylerin güç birliği yapılmak suretiyle üstesinden gelmeyi sağlarken, diğer yandan sosyalleşip dost ve ahbap edinmenin zeminini oluşturuyordu. Toplumsal yaşamı biçimlendiren bütün normları, değişim ve dönüşüm koşullarını üreten ve dayatan yeni teknolojiler, özetle iktisadi hayat, sözünü ettiğimiz vaziyeti geride kalan zaman içinde aşındırdı ve neredeyse yok etti.
Üretim ilişkilerinin, yani üretim araçlarının kimin elinde bulunduğunun ne denli önem arz ettiği, özellikle de geçiş süreçlerinde, yani iktisadi, sosyolojik, kültürel ve psikolojik bakımdan bir evreden diğerine geçmeye ramak kaldığı zamanlarda yaşanan büyük sancılar nedeniyle daha net ortaya çıkar. Gelgelelim, bütün çıkış kapıları kapatıldığı, göz-kulak gibi duyu organları işlevsiz kılındığı, sorgulama kabiliyeti elden alındığı, araştırma-inceleme zahmete dönüştürüldüğü, düşünme kısırlaştırıldığı için durum ne kadar net/berrak olursa olsun, her zaman bulanık durur, flulaşır, darmadağın/karmakarışık görünür. Kimse işin içinden çıkamaz. Herkes edilgen hale gelir.
Oysa sanat edilgenliği kıran çok değerli bir enstrümandır. Sanat, itirazı dillendirmenin önemli ve etkili bir yoludur, en ince aracıdır. En az resim, heykel, sinema, tiyatro, edebiyat, müzik kadar fotoğraf da bireyi sanat ortamına taşıyıp bu ince aracı kullanmasını sağlayabilecek yeteneğe sahip çok önemli kulvardır. Ayrıca fotoğraf, sanat alanıyla ilişkilendirilmeye ihtiyaç duymayan belge kabiliyetiyle de çok kıymetli bir yer tutar. Hatta çoğu kez yalın hali sanatlı halinden daha da kıymetli olabilmektedir.
Mamafih fotoğraf ortamında yer alan ve büyük bir çoğunluğa tekabül eden bizler, fotoğrafın ne sanat boyutunu, ne de çok değerli belge boyutunu yeterince kavrayamadık, gereğince hayata geçiremedik.
Ortada böyle bir tablo bulunmasına karşın, fotoğraf ortamında büyük emek ve özveriyle hakikaten önemli çalışmalara imza atan, öz olarak değer üreten kimseler de var tabii ki. Her ne kadar hayatın geneli bağlamında karamsar bir yaklaşıma sahip olsak da, özellikle sanat ve fotoğraf söz konusu iken tercihimizi negatif vaziyetten yana değil, pozitif vaziyetten yana kullandık her zaman. Bu itibarla, fotoğraf ortamında hiçbir değer üretmeyen kısır döngüyle değil, değer üreten ve/ya değer üretme eğilimi gösteren kimselerin çalışmalarıyla ilgilendik. Değer üretmek suretiyle fotoğraf kulvarına, kültür-sanat hayatımıza katkı veren insanlara saygı duymamak, onlara hak ettikleri önemi atfetmemek bizim açımızdan olası değildi. Bu nev’i bir tutumu doğru bulmayız, haksızlık sayarız. Bırakın meselenin kültür-sanat boyutunu, böyle insanlardan büsbütün mahrum olunmadığını bilmek, değerlerin yükselmesine yol açmaz mı? Neresinden baksanız, ortaya konmuş iyi, anlamlı, çıtası yüksek çalışmalar gönüllerde ve zihinlerde değer kazanırlar, kimi insana moral takviye eder.
Değer üreten kimseler, hangi alanda değer üretirlerse, o alanın entelektüel seviyesini yukarı çekerler. Söz konusu alanın hakikatteki birikimli, donanımlı, üretken bireyleri, yani ‘intelijiyansiya’sı onlardır.
Özellikle amatör fotoğraf ortamının emektarı olan dostlar, ‘Değer Üretme’ meselesini ciddiye alıp üzerinde düşünmeliler. Çokça emek verenlere, çokça özveride bulunanlara tanık olduk; mamafih emeklerin ve özverinin büyük kısmı hiçbir anlam ifade etmemiş, heba olup gitmiştir. Çünkü çoğu, değer üretmeye matuf şeyler değil, fuzulidir. Genellikle birbirini tekrar eden, bir arpa boyu ilerlemeyi sağlamayan, içinde yeni ve/ya anlamlı hiçbir şey bulunmayan, değer üretmekten uzak şeylere zaman harcanmış, emek verilmiş, maddi ve manevi özveride bulunulmuştur.
Diğer yandan, kabul edelim-etmeyelim, her birimizin hayatında pek çok zaman ve emek boşa gitmiş, heba olmuştur. Çok kez boş yere özveride bulunmuşuzdur. Bu da doğal ve kaçınılmazdır. Genellikle de sonradan kavrarız onca emek ve özverinin, onca zamanın boşa gittiğini. İnsanız ve hayat böyle bir şey. Farkında olmamıza rağmen, hâlâ aynı şeyleri yapmıyor muyuz? Yapıyoruz. Belki son nefesimize kadar öyle davranacağız. Gene de zamanımızın sınırlı olduğunu, özellikle zihnen ve bedenen aktif, sağlıklı olduğumuz zamanın epeyce dar olduğunu kendimize hatırlatma ihtiyacındayız. Emek ve özverinin de çok değerli olduğunu, zaman kadar onu da önemsememiz gerektiğini bir kenara kaydediyoruz.
Ve tabii bu ahkâmdan sonra eklemeden geçemeyeceğimiz bir şeyin de altını çizmemiz lazım: Biz böyle düşünüyoruz diye, herkes böyle düşünmek zorunda değil. Böyle düşünüyor ve söylüyor olmamıza rağmen, tavrımızın çoğu kez bu düşünceye ve söyleme uygun gelişmediğini yinelemek durumundayız. İnsan olmaktan ve olumlu çaba içinde bulunmayı prensip edinmekten kaynaklı saf/naif tutumdan ötürü yığınla emek ve zaman boşa gitti, gereksiz yere çok fazla özveride bulunduk hayatımız boyunca. Bu durum bize has bir şey de değil, pek çok insan böyle davranmıştır, böyle davranmaktan başka türlü davranmayı bilememiştir, becerememiştir veya istememiştir. O yüzden, boşa gittiğini varsaydığımız zaman, emek ve özveri için muhtemelen en doğrusu ‘iyilik yap denize at, balık bilmezse halik bilir’ atasözüyle teselli bulmak olur.
İyisi mi zamanı isabetli kullanmayı, emeği heba etmemeyi, gereksiz yere özveride bulunmayı başka kimseye değil, sadece kendimize telkin ve tavsiye edelim. Galiba buna en fazla gereksinimi olanlardan biri biziz. Zaten böyle şeyleri başkalarına telkin ve tavsiye etmek haddimiz değil. Durum tespitinden öte bir şey söylemek de katiyen istemeyiz.
Hükmü nedir, cürmü ne kadardır karar vermek bize düşmez ama derdimiz, değer üretmektir; bununla birlikte, değer üretenler üzerine naçizane metinler kaleme alıp haklarını teslim etmektir. Onca emek ve özverinin, üretilen değerin sessiz sedasız köşesine çekilip yok hükmünde sayılmasına gönlümüz razı gelmez. O nedenledir ki epey zamandır kitap/albüm yapan, ekstrem sergi gerçekleştiren ve yaptıkları ile ülkemizin kültür-sanat hayatına katkı veren, fotoğraf ortamında nitelikli çalışmalara imza atan kim varsa elimizden geldiğince, dilimiz döndüğünce, aklımız yettiğince bir şeyler söylemeye, yazıp çizmeye gayret ediyoruz. Her fırsatta dillendiriyoruz: Bir sanat insanı, fotoğrafçı, ne kadar iyi bir sergi/albüm vb yapmış olursa olsun, görmezden gelindiğinde, ilgilenilmediğinde, üzerine yazılıp çizilmediğinde kendi köşesine çekilip siner, yok olup gider. Ivır zıvır şeyler üzerine en yüksek perdeden büyük büyük sözler söylendiğine tanıklığımız var. Nitelikli şeylerin görmezden gelindiğine, üzerine fısıltıyla dahi olsa tek laf edilmediğine de tanıklığımız var. Çok üzücü bir durum. Hayıflanılacak bir vaziyet. Oysa kalem erbabından yoksun değiliz. Eli kalem tutan epey insan var fotoğraf ortamında. Yazık. Sessizlik hakim.
On yıldan fazla bir zaman boyunca neredeyse gece gündüz çalışarak büyük emek ve özveriyle 174 fotografçıyla röportaj yapıp onların yaşam öykülerini, fotoğraf serüvenlerini, duygu ve düşünce dünyalarını kayıt altına aldık. Bunların 154’ünü kitaplaştırmayı büyük güçlüklerle başardık. Diğerlerini kitaplaştıracak mecalimiz kalmadı. Yorulup yıprandık, madden ve manen tükendik. Fakat kitaplara girmeyenlerin hepsi bundan ötürü değildi. Bir kısmı, röportaj yaptığımız kimselerin (onca emekten sonra) anlayabildiğimiz-anlayamadığımız nedenlerle kitaplara girmeyi reddetmeleriyle ilgilidir. Tam bu noktada beyhude emek, zaman ve özveri sitemi insanın bütün benliğini sarma eğilimi gösteriyor. Açık yüreklilikle belirtelim, ‘Ya sabır!..” demezseniz böyle işlerin üstesinden gelmeniz mümkün olmaz.
Kanaatimizce bu kitapları şimdi ve gelecek zaman içinde inceleyecek bir insan yaklaşık 80-85 yıllık bir zaman dilimini kapsayacak şekilde ülkemizin iktisadi, sosyal, politik, kültürel durumunu ve değişim dönüşüm sancılarını dahi tespit edebilir. Fotoğraf ortamındaki gelişmeleri ve değişimi, yenilenmeyi, farklılaşmayı rahatlıkla görebileceğini söylememize bile gerek yok. Akademik ortamdan, medya ortamından, amatör dernek ortamından, profesyonel stüdyo ortamlarından, akla gelebilecek her alandan ve her boyutuyla fotoğrafımızın hal-i pür melalini kolayca analiz edebilir. Önemli başka bir şey daha söyleyelim: En başta TFSF olmak üzere AFSAD, FSK, AFAD, OLBA, AFSAK, ENFOD (şu dakika hatırladıklarımızdır), …gibi derneklerin tarihi var bu kitaplarda. Ülkemizin 70-80 yıl evveline dair kent sokakları, kırsal kesim, çocuk oyunları, teknolojik durum, çelişki ve çatışkılar hakkında ve daha pek çok şeye dair veri içeriyor söz konusu kitaplar.
Bu çalışmanın benzerini İtalya’da Giorgio Vasari’nin (1511-1574) yaptığını biliyoruz. Ressam, tarihçi, yazar, mimar olan Vasari, dönemin sanatçılarının biyografilerini yazmış ve bununla da Sanat Tarihi’ne giden yolu açmıştır. Başka yok. Varsa bile biz bilmiyoruz, cehaletimize verilsin.
Meşakkatli bir çabanın sonunda inşa ettiğimiz toplam 26 ciltlik külliyat, akademik çalışma yapanların, araştırmaya meraklı kimselerin ciddi anlamda yararlanabileceği özel bir doküman. Uzun bir zamanı feda etmemiz, çok emek vermemiz, hakikaten aşırı özveride bulunup büyük bir sabır göstermemiz için kim ne düşünür, ne söyler bilmiyoruz. Heba edilmiş zaman ve emek, boşa gitmiş özveri diyebilir veya bunun tersini söyleyebilirler. Her insan kendi penceresinden kendisine uygun bir değerlendirme yapar. Problem yok.
Bizde problem ne yazık ki memleketin fotoğraf alanında eli kalem tutan üstatlarıyla ilgili. Yapılan iyi şeylere dair kimsenin kalem oynatmıyor olması problemlidir. Bütün içtenliğimizle söyleyelim, kendi çalışmalarımızla ilgili hiçbir beklentimiz olmadı, olmayacak. Çok iyi şeylere imza atan başka insanlar var. Onlar için kimsenin kılı kıpırdamıyor. Yahut yazılıp çizildi ama biz görmedik (şayet öyle ise peşinen sözümüzü geri alıyor ve özür diliyoruz). Velhasıl bu tavır, yani yapılıp edilenleri görmezden gelme hali hoş değil, iyi değil, yararlı değil. Bu tutumun/tavrın olumsuz, nahoş, yararsız ve anlamsız olduğunu bildiğimiz, böyle bir eksikliğin veya yanlışın sürgit devam etmesinin insanları demoralize ettiğine tanık olduğumuz için iş başa düştü. Kolları sıvadık. Kim fotoğraf ortamında anlamlı, nitelikli, kayda değer bir çalışmaya imza atmış, kitap/albüm yapmış, önemli bir etkinlik gerçekleştirmişse, özetle, kim fotoğraf ortamında bir değer üretmişse, ona dair metinler kaleme aldık. İyi de yaptık. Belki gene birileri çıkıp heba edilmiş zaman ve emek, boşa gitmiş özveri diyebilir. Bir başkası tersini söyleyebilir. Elbette ki olumlu sözler gönül okşar, hoştur. Ancak negatif eleştirilere de kulak tıkamıyoruz. Adabınca söylenen söz, negatif de olsa yapıcıdır, bizim nazarımızda muteberdir, makbuldür.
Yaptığı şeyin bilincinde olan işinin ehli usta fotoğrafçılar için, fotoğraf ortamında değer üretenler için, güzel ülkemizin kültür-sanat hayatına katkı verenler için kaleme aldığımız mütevazı metinler birikti. Şayet bunları basılı hale getirmezsek, zaman içinde yok olup gitmelerini önlemek çok zor olacak. Bir kez daha iş başa düştü, kolları sıvayıp gücümüzün sınırlarını zorladık, muvaffak olabilirsek, içinde yer aldığımız fotoğraf ortamına, kültür-sanat hayatımıza yeni bir kitap armağan edeceğiz. Bahtiyarız.”
Bize Ulaşın