Okul Tıraşı

/

Yolu okuldan geçen iyi sanat ürünlerinin çoğu yakıcıdır nedense. Hele çocuk gözünden anlatılırsa. Çocukların dünyasına bakarken hem içinde yaşadığımız dünyaya hem gelecekte yaşanacak dünyaya vakıf oluveririz. Hele aile ve okul gibi kurumların içindeki çocuklar anlatılıyorsa politik bir dünyanın/sistemin çarklarını kısa yoldan çarpıcı ve çok yakıcı olarak sezeriz, görürüz. Füruzan’ın Parasız Yatılı öyküsünü okuduysak bir okulun önünden geçerken gördüğümüz anne kız bize çok tanıdık gelir, kor gibi içimizi yakar. Bu kadar sessiz bir öykü nasıl için için yanan bir kora dönüşür diye hep düşünmüşümdür. “Okul Tıraşı” filmi böyle bir film. 2021 tarihli bu filmi Ferit KARAHAN yönetmiş, senaryosunu Ferit Karahan – Gülistan Acet yazmış. Aynı yıl Antalya Altın Portakal Ulusal Film Yarışması En İyi Film ödülüne değer görülmüş.

Yusuf’un hikâyesi kimin hikâyesi…

Filmin konusu YİBO/Yatılı ilköğretim Bölge Okulu’nda geçiyor. Yusuf 12 yaşlarındadır. Baba hasta, anne evin geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Ülkemizin her evinde olduğu gibi Yusuf’un okuması, ailesini kurtarması gerekir. Film banyo başkanı bir öğrencinin nezaretindeki yıkanma sahnesiyle başlar. Öğretmen’in soğuk suyla yıkanma cezası verdiği arkadaşı Memo’ya havlusunu veren Yusuf, ertesi gün arkadaşının uyanamadığını görür, öğretmene haber verir. Revire götürmesi söylenir. Bu arada Memo kusar. Revir sorumlusu öğrenci bir aspirin içirir Memo’ya. Yusuf, Memo için çalmadık kapı bırakmaz. Nöbetçi öğretmenler, müdür yardımcısı, müdür, hizmetliler sonunda revirde toplanırlar. Memo’nun başına gelenin ne olduğunu ve suçlusunu bulmaya yönelik kovuşturma yapılır. Sorumluluğu olan kişileri, dahası düzeni arındıran bir suçlu bulma kovuşturması. Bir suçlu bulunur, cezası kesilir ve hayat devam eder. Soru şu. Hayat kimler için devam eder ve nasıl eder?

Filmin bütün sahnelerini hemen hemen Yusuf’un bakışından seyrederiz. Bazen bir gözdür bu bakış bazen kulak bazen sırt. Dünyayı anlamaya çalışan, anlamlandırmaya çalışan bir çocuğun bakışıdır bu bakış. Maruz kalınan duygular, düşünceler, davranışlar… Yusuf’un neye maruz kaldığını onun kocaman gözlerinden anlatır film. Okulun yatılı olması, kış koşullarının ulaşımı zorlaştırması, telefonların çekmemesi Yusuf’un ve diğerlerinin sıkışmışlığını belirginleştirir.

Çocuk, herkesin görüp söyleyemediği sözü söyler değil mi? “Kral çıplaaaaaak!” “Kral çıplaaaak!” Yani çocuk düzeni bozar. Filmde Yusuf vicdanıyla bozar. Türkçe öğretmeni karşısında anlatım bozukluğunu bilemeyen çocuk bozar, Coğrafya dersinde bir bölgeye Kürt bölgesi diyen öğrenci bozar. Çünkü çocuk bünyesi yapay olanı reddeder. Bu bozmanın ehlileştirilmesine tanıklık ederiz film boyunca. Bazen sopayla bazen tokatla bazen aşağılamayla bazen okul tıraşıyla yeni bir bünye oluşturulur. Sözgelişi: Banyo başkanı çocuk, başkanlık görevini öğretmeni gibi yapar. Elinde değnek vardır. Öğretmeni gibi bağırır, küfreder, öğretmen gibi otorite karşısında siner. Revir sorumlusu öğrenci, üst sınıflardandır, tıpkı öğretmen gibi sistemin yürümesine hizmet eder. Her gelen çocuğa bilgisi, görgüsü olmadan aspirin verir. Söyleneni sorgulamadan uygular. Kural dışı davranmanın yollarını çoktan öğrenmiştir. Film “gösterir” bunu. Revire girerken büyükleri gibi ayağı kayan tek öğrencidir revir başkanı. Bahçe de montu öğrencinin sırtına koyan kadın öğretmen öğrenciyi mi düşünür? Muhakkak öyledir. Yoksa çocuğa giydirilen düşünce sistemini mi işaret eder bu hareket. Bu çocukların duygusal dünyası da es geçilmez. Çocuklar bahçeden sınıflara sokulurken bir köpek yavrusunun annesini emmesi, çizgi film Hayalet Casper’in anneee diye ağlaması, ev özlemi içindeki çocukların köşelere sessizce sığınması…

Mekânlar…

Filmde seçilen mekânlar ve bu mekânların arka arkaya gelişi de konuşur. Film banyo ile başlar banyo ile biter. Kirli büyümenin yıkanma ile geçmeyeceğini ne güzel anlatır. Dizili oturduğumuz sınıflar, gözümüze takılan gözlükle nasıl tek tipleştirildiğimizi; koridorlar, hayatın yolları gibi, nasıl dayak yiye yiye adam edildiğimizi; tören alanları, nutuklarla ne olmamızın gerektiğini anlatan içeriklere dönüşür. Sınıfları ısıtmayan kazan dairesi, müfettiş gelince çıkarılan temiz çarşafların istif edildiği, eskimiş çarşafların renklerine bakılmaksızın birlikte çamaşır makinesine atıldığı çamaşırhane… Bu mekânların en önemlisi de revirdir. Revir sahneleri film içinde film gibidir. Küçük öğrencilerin bir de hizmetlilerin dışında kapıdan her girenin ayağı kayar. Kaypaklaşmış yöneticilerin defolarını gösterir sanki. Müdür, müdür yardımcısı, öğretmenler… Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, ben de kendi düzenimi koruyayımcılar kapı testine tabi tutulur. Telefon başlı başına bir karakterdir. Siyasi ve sosyal yapılanma içerisindeki ilişkilerde iletişimin kopukluğu görünür kılınır. Revirde telefon çekmez, çekmesi için cam önünde sandalyeye çıkılır, kesik konuşmalar anlaşmayı zorlaştırır. Yusuf telefonla annesine ulaşır, derdini anlatamaz, annenin derdi başından aşkındır. Öğretmen bahçededir, arabacıyı bulmak için telefon edecektir, telefonun çektiği yer Atatürk büstünün önüdür. Öğretmen büstün yanındadır, konuşurken büstün üstündeki karları temizler, büstün karşısında arkadan gördüğümüz Yusuf vardır. Bu sahne üzerine sayfalarca yazı yazılabilir belki. Telefon çekse de çözüm üretilemez, çünkü araba, müdüre peynir getirmek için gönderilmiştir.

Başka bir tıraş……

Film herkesin yaşadığı, deneyimlediği bir dönemi anlatıyor. Tüm erkek çocukları okullarımızda okul tıraşı azarı işitmiştir değil mi? Ya kızlar! Uzun saçlı olanlar tek örgü ya da çift örgü. Kısa saçlılarda kâkül yüzü kapatmayacak vs. Oldukça uzuuuuun bir vs. var burada. Film, içinden geçtiğimiz “tedrisata” uzaklaşıp bakmamızı sağlıyor. İçinden geçerken gerçek sandığımız yapının bir düzen kurgusu olduğunu sezdiriyor. Tıraşlanmış odunlara nasıl dönüştürüldüğümüzü temposunu düşürmeden 84 dakika izletiyor. Kısaca bu tıraş başka bir tıraştır. Film, yüzyıllar boyu okullardan vazgeçmediğimize göre, bir arada yaşmaktan vazgeçemediğimize göre, bu kurgu böyle mi olmalı diye sorduruyor.

İzlenmeyi çok hak eden bir film Okul Tıraşı. Başta yönetmen, senarist Ferit Karahan olmak üzere emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Özellikle her ana baba, her öğretmen, yolu okuldan geçen herkes izlemeli düşüncesiyle tavsiye etmek istedim.

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunudur. Eğitimin değişik kademelerinde çalışmıştır. Edebiyat, sinema, felsefe, psikoloji, sosyoloji ilgi alanlarıdır.

Yorum Sayıları: 2

  1. Kalemine sağlık Nigarcım. Yazılarını okurken o dünyanın içine çekilip, ince detayları özümserken kendimi orada hissediyorum. Haydi arayı açmadan yenisini bekliyoruz 🤩

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Filmlere Dair

Kuru Otlar Üstüne

Koza(1995) adlı kısa filmiyle başlayan Cannes film festivali ödül serüveni Kasaba(1998) ile Berlin Film Festivali’nde gelen…

Kim bu kuşlar…

Yanımızdan yöremizden değil, iliklerimizden geçen bir seçim yaşadık. Çocuklara çocuk olmayı, sanatçılara sanatçı olmayı, öğrencilere öğrenci…

Bedrana’yı Kim Öldürüyor?

Enseyi karartmamak için soralım. İnsanın ya da toplumların yıkıcılığını, yok ediciliğini, kıyıcılığını neler değiştirebilir ya da…