Duyu organlarımızla hemen anlamlandıramadığımız, ifadelerinde güçlük çektiğimiz, belirsizlikle tanımladığımız varlıklara soyut deriz. Çünkü görünür dünya zamansal ve mekânsal olarak somuttur. Halbuki soyut varlıklar, zaman ve mekandan bağımsızdır. Bunlar muğlaktır, gizlidir. Soyut Türkçede ‘’Abstract’’, Latincede ‘’Abs-trahere’’ olarak ifade edilir. Abstrahere, kaldırmak, ayırmak demektir. Soyutun sınıflandırılması ve varlık olarak kabulüne dair farklı görüşler ortaya atılsa da sonuçta her zihnin soyut ifadesi içseldir. Belirsiz şekiller, sesler, tanım yapmakta zorlandığımız bazı kavramlar (neş’e, üzüntü, sanat, özgürlük, sevgi vb.), bir müzik eserini oluşturan notalar, betimlemeler, şiirler, doğadaki bütün varlıklardan soyutlayarak öze indirgediğimiz görüntüler, matematikte sayılar, kümeler, geometrik ifadeler, Platon’da ideler, soyut resmin öncüsü Wassily Kandinsky’nin ses, renk ve sözcükleri bir araya getirdiği eserleri, Pablo Picasso’nun geometrik şekillerden oluşan eserleri, soyut sanatçılardan üstün gerçekliği anlatma çabasında olan Kazimir Malevich’in beyaz zeminde siyah kareden oluşan ‘’Siyah Kare’’ adlı eserinde evrenin gerçekliğini ifade tarzı, heykeltıraş Antoine Pevsner’in ‘’Soyut Kurmalar’’ adlı eseri vb.leri ile insanların duygu durumları ve insan ruhu her zaman soyut fenomenlere gönderme yapar. Soyut düşünce insanın var olmasıyla başlar. Somuta indirgendikten sonra bizler o düşünceyi kendi algıladığımız gibi analiz edebiliriz. Edmund Husserl, insanların düşünme sırasında daima ‘’Bir şeye’’ yöneldiğinden bahseder. Yönelim neticesinde görünür dünyada gerçeği kavrar, algılama, anlamlandırma başlar. Her insanın algısı ve anlamlandırması farklıdır. Örneğin herkesin sevgiyi (ortak noktaları olsa bile) tarifi çeşitlidir. Üzüntüyü resmetmesi ya da fotoğrafla ifade etmesi istendiğinde neredeyse sonsuz sayıda görselle karşılaşılır. Görürüz ki sabit ve tek bir anlatım yoktur. Ortaya konmuş olan herhangi bir soyut eserin bizlere yansıması farklı olabildiği gibi zihnimizde bıraktığı izlenim de farklıdır. Bir ağaca hepimizin ağaç dediği gibi değildir soyut kavram. Yüzeye somut olarak indirgenmiş bir düşünce ürününün ya da eserin noktalar, çizgiler, renkler veya geometrik şekillerden ibaret olduğunu görürüz. Her şeklin her rengin nitelendirildikleri anlamları bulunmaktadır. Karenin yeryüzünü, kırmızının bazen şiddeti ifade ettiği gibi. Yine bir şiirde tasvirleri, Karacaoğlan’ın yeşil ve kırmızı birlikteliğini okurken kendimize göre yorumlarız. Âmâ bir genç kızın Ludvigvan Beethoven’e ayın ne olduğunu anlatmasını istemesi üzerine bestelenen ‘’Ay Işığı Sonatı’’nın hikayesini bilmesek, her gece ay ile birlikte farklı hayallere dalıp gider, gece üzerine farklı yorumlar yapabiliriz. Eserin özü ve anlamı, gerçekleştirenin zihninde adeta bir sır gibi saklıdır çünkü. Bazen hikayenin özünü bilsek dahi; gözleriz, dinleriz yine de her birimiz farklı hissedebiliriz. Her soyut görüntünün anlamı, bireye ve alımlayıcıya göre değişiklik gösterirken; her oluşumda soyut sanatın özgünlüğü vurgulanmakta, görüntüdeki gerçeklik, herkesin kendi gerçeğiyle yüzleşmektedir. Soyut görselde, görünemeyen gösterilmeye çalışılsa da “göstermek” kelimesinde semantik görev, farklı manalarda gerçekleşebilmektedir. Kandinsky’nin belirttiği üzere; soyut sanat, zihinsel gücün ürünüdür. Yaratıcılık ifadesidir. Bilinç altında yaratılır ve özgürce ifade edilir. Somuta indirgendikleri renk ve şekiller de ruhsal güce sahiptir. Soyut sanatta amaç, alımlayıcıda varoluşçuluk duygusunu uyandırmaktır.
Uzun yıllardır özellikle doğanın özünü görmeme vesile olan makro fotoğraf sanatı ile ilgilenmeme rağmen; makro çalışmalarımda ve doğada her varlıktan soyutlayarak elde ettiğim görüntüler bende evrenin yaratılışına dair çok özel hisler bırakmıştır. Özellikle renk cümbüşü, hayatımın bir parçası olmuş, siyah-beyaz karelere de yer vermeme rağmen; renklerin gizeminde her zaman kaybolmuşumdur. Elle tutamadığım gözle göremediğim bütün kavramları genellikle renkli ifade etmişimdir. Görsel sanatta renklerin kullanım oranlarını, şekillerin felsefi anlamlarını bilerek yaratıcılığımı kullanmışımdır. Örnek olarak verdiğim 2 görselin farklı alımlayıcılarda farklı hislere sebep olacağı da açıktır. Birisinde kuş imajı zihinlerde çağrışırken diğerinde kavuşma ritüeli canlanabilmektedir. Oysa her iki fotoğrafta da kavuşma, sevgi gösterisi, kuş imajı yer almaktadır aslında. Görüldüğü gibi soyut fotoğrafta da kuş imajının zihinde canlandırılması, soyut kavramların bir yüzeyde somut ifadeleri farklı olabilmektedir. Fotoğrafta sarı rengin ve renk sayılmayan beyazın, özgürlüğü ve yaşam heyecanını temsiliyeti de vurgulanmaktadır.
Yelda Akıllıgöz (Dr. Ecz. /Felsefeci /Fotoğrafçı /Yazar /Şair
Hacettepe Üniversitesi’nden Doktor Eczacı (Araş.Gör.), Anadolu Üniversitesi’nden Felsefeci ve Fotoğrafçı, Milli Eğitim Bakanlığı onaylı Spiker, Yazar ve Şairdir. Ulusal ve uluslararası karma ve online kişisel sergileri, proje çalışmaları, kitap ve dergilerde yayımlanmış fotoğrafları ve makaleleri, jüri üyeliği, ödülleri, tez katkısı, AFSAD Yönetim Kurulu Üyeliği mevcuttur. Soyut fotoğraf çekmekte, soyut fotoğraf felsefesi ve fenomenoloji üzerine çalışmalar yapmaktadır. ‘’En Uzun Gece’’(2005) adlı kitabın şairi ve ‘’Mavi Düşler Ötesi’’(Aralık 2023 Baskıda) adlı kitabın yazarıdır. Çeşitli felsefe dergilerinde felsefe ve sanat konuları üzerine yazar olarak görev yapmaktadır. Görence Felsefe/Sanat dergisinin yazarı ve Yazı İşleri Müdürüdür.
Bize Ulaşın