Sinema Salonlarında Ne Zaman Film İzleyeceğiz?

//

Sinema sektörü için 2021 yılının nasıl geçeceğini işin içindeki isimlere sorduk. Bu yılın da kayıp bir yıl olacağı düşünülse de pandemi etkisini yitirdiğinde insanların salonlara koşacağı fikri ağır bastı. Sektörün yetkili ve uzman isimleri ayrıca sinema salonunda film izlemenin ne ifade ettiğini de anlattı.

Röportaj: İFSAK Blog Ekibi adına Orhun Atmış

Koronavirüs salgını insan hayatını etkisi altına alalı 1 yılı bulmak üzere. Tüm dünyada salgından en çok etkilenen sektörlerden birinin de sinema sektörü olduğunu artık dile getirmeye gerek yok. 2020’de sinema salonları açılamadı, açılanlara seyirci doğal olarak eskisi kadar rağbet göstermedi, festivaller iptal edildi ya da çevrim içi gösterimler yapmayı tercih ettiler. Bu süreçte dijital platformlar üye sayılarını artırdı, yönetmenler normal şartlar altında vizyona sokmayı planladıkları filmleri dijital platformlarda izleyiciyle buluşturdu. Sonuç olarak görmeleri gereken yeterli desteği göremeyen bağımsız sinema salonları için tehlike çanları çalmayı sürdürüyor. Bunun yanı sıra azalan projeler, yapılamayan çekimler nedeniyle sektör emekçileri zor zamanlardan geçiyor. Festivallerin yapılıp yapılamayacağı ya da hangi formatta sinemaseverleri ağırlayacağı ise belirsizliğini koruyor.

Bu şartlar altında sektörden isimlerle 2021 yılına dair öngörülerde bulunmaya çalıştık. Yanı sıra yapılması gerekenleri, verilmesi gereken desteklerin neler olduğunu sorduk.

************

‘Festival filmlerinin yapımı zorlaşacak’

İlk olarak, sektör emekçilerinin ve projelerin işlenişini yakından takip eden Sinema Televizyon Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi, yönetmen Damla Kırkalı’ya sektör için 2021 yılının nasıl geçeceğini sorduk.

Kırkalı şu yanıtı verdi: “Pandemi sebebiyle ülkemiz ve dünya sineması zorlu bir sınavdan geçti ve geçmeye de devam ediyor kuşkusuz. Sinema salonlarının kapılarını tekrar kapatmış olması festivallerin sınırlı olanaklarla veya çevirimiçi gerçekleşiyor olması sebebiyle epey bir sinema filmi seyirciyle buluşmak için beklemede. Dahası, 2020 ve 2021’de çekilmesi planlanan birçok yapım da askıya alındı. Dolayısıyla, üretilen işlerin sayısı da epey düşmüş durumda. Henüz geliştirme ve finans aşamasında olan projeler ise rafa kondu.

Salgınla beraber izleme alışkanlıklarımızın değişmesi ve dijital platformların hayatımızdaki yerinin giderek güçlenmesi ise ‘art house’ ya da ‘festival filmi’ diye de adlandırılan sinema filmlerinin yapımını zorlaştıracak gibi görünüyor. Bununla beraber, dijital platform yapımları sinema için çetrefilli geçen kış aylarında sektörü ve sektör çalışanlarını ayakta tutmakta büyük rol oynadı diyebilirim. Havaların ısınması ve aşılama sürecinin ilerlemiş olması sebebiyle ilkbahar aylarıyla beraber Covid-19 şartlarına rağmen de olsa sinema filmi setlerinin artacağına, film festivallerinin daha çok izleyici ve sinemacıya ev sahipliği yapacağına inanıyorum.”

‘Yeterli desteği göremediler’

Kırkalı, “Sektör çalışanları için durum nasıl ve ne gibi destekler gerekiyor? Dünyada durum nasıl?” sorusunu ise şöyle yanıtladı:

“Özellikle geçen ilkbahar ayları sektör çalışanları için inanılmaz zordu. Zira kamera arkası çalışanlarının çoğu proje bazlı çalıştığından devlet desteklerinden yararlanamamış oldu. Zaten ödeme ve sigortaların sıkıntılı olduğu sektörümüzde birikim yapmak haliyle epey güç. Oyuncular için de durum çok farklı değil maalesef. Sinema projelerinin askıya alınması ve tiyatroların kapanması sebebiyle tek iş kaynağı diziler oldu.

Geçen haziran ayında Sinema TV Sendikası ve İKSV işbirliğiyle kamera arkası çalışanlarına dağıtılan ‘COVID-19 Desteği’ ile Netflix sektöre çok değerli bir can suyu sağladı ancak maalesef devamı gelmedi. Devletin bilhassa bağımsız çalışan sinema ve TV sektörü çalışanlarına özel bir destek sağlaması çok önemli. Ayrıca usulsüz işten çıkarmaların önünde geçebilmek için de devlet otoritelerinin daha güçlü denetim mekanizmaları oluşturması gerekiyor. Diğer yandan, TV kanalları, dijital platformlar ve yapım şirketleri gibi özel kurumların da sektör çalışanlarını sahiplenmeleri, COVID-19 sebebiyle yaşanın mağduriyetleri ellerinden geldiğince gidermeleri çok kritik. Dünyada bu sektöre mahsus hem kamu desteğinin, hem özel desteğin birçok iyi örneği var. Umarım kısa zamanda Türkiye’de de sektörümüz ve çalışanlar hakkettiği değeri görür.” 

*********************

‘Sinema salonları için yine kayıp bir yıl olacak’

Pandemiden en çok etkilenenler arasında Beyoğlu Sineması gibi bağımsız sinema salonları bulunuyor. Beyoğlu Sineması’nın işletmecisi ve sinema yazarı Utku Ögetürk’e, “2021’nin de aynı şekilde geçmesi durumunda neler yaşanır? Bu krizden çıkış yolları neler? Sinemaların tüm dünyadaki durumuyla nasıl bir karşılaştırma yapabiliriz?” sorusunu sorduk.

Ögetürk şöyle yanıtladı: “2021’de de sinema salonlarının kapalı kalması ya da açılsa dahi pandemi koşullarında ilgi göremeyecek olması bir tahminden ziyade artık bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Maalesef, sinema salonları için 2020’nin ardından 2021’nin de kayıp bir yıl olacağını söyleyebiliriz. Bu bağlamda, 2021’nin sonuna geldiğimizde sinema salonlarının sayısında yaşanan azalışın devam edeceği öngörülüyor. Özellikle, bulundukları mekânda kiracı olan sinema salonlarının durumu daha da zor elbet, Beyoğlu Sineması da bu salonlardan bir tanesi. Sadece, sinema salonları için değil, herhangi bir sektörden herhangi bir meslek dalı için bir seneden uzun süre kapalı kalmak atlatması çok zor bir durum. Bu sebeple, artık bu krizden çıkış yolları da tükeniyor gibi gözüküyor. Sermayesi olan, bu süreci en az zararla atlatan kurumlar bir şekilde bu krizden daha güçlü çıkacaktır. Zira, sinema salonlarına dönüş bir noktadan sonra başlayacak ve eskisi gibi -belki de daha yoğun- bir ilgi olacaktır.

Dünyadaki destek modellerine baktığımızda ise, bağımsız sinema salonları için daha fazla alternatif olduğu aşikâr. Türkiye için aynı durumdan bahsetmek ise maalesef pek mümkün değil. Bu anlamda aslında pandemi öncesinde başlatılan ancak pandemi için yapılmış gibi yansıtılan Yerli Film Göster Gösterim Desteği’nin, sinema salonlarının ihtiyacı olan desteği karşıladığını düşünmüyorum.”

‘Pandemi öne çekti’

Ögetürk, bu sene yüksek hasılat yapması beklenen filmlerin dijital platformlara yönelmesi ve bunun da sinemaların çöküşü olarak yorumlanması hakkında şu değerlendirmeleri yaptı: “Bu durumun sinema salonlarına olumsuz bir etkisi olacağı aşikâr. Ancak, belki birkaç yıl sonra hayatımızın bir parçası olacak bu durumun, yalnızca beklenenden daha önce gerçekleştiğini atlamamak gerekiyor. Nitekim, çok uzun zamandır ciddi yatırımlar yapan çevrim içi film/ dizi izleme platformlarına, stüdyoların kendi mecralarının da eklenmesiyle bu öngörülen bir gelişmeydi. Bu gelişmenin, bağımsız sinema salonlarını ya da kendi seçkilerini hazırlayarak sinema severlere ana akım filmlerden oluşan haftalık vizyon takvimi yerine alternatif programlar hazırlayan, Beyoğlu Sineması gibi salonları çok etkileyeceğini düşünmüyorum. Kısacası, bu ve benzeri gelişmelere karşı koymak çok kolay değil ancak sinema salonlarını var eden tek gerçek de herhangi bir filmi izlediğimiz herhangi bir yer olması değil; çok daha fazlası.”

********************

İstanbul Film Festivali 40 yaşında, yılın yarısına yayılacak.’

İstanbul Film Festivali geçen sene pandemi şartlarında hem çevrim içi hem fiziksel olarak izleyiciyle buluştu. Hatta yıl boyu seçkileri takip ettik, hâlâ da etmeye devam ediyoruz. Yani salgın krizinin yönetiminin çok başarılı yapıldığını söyleyebiliriz.

İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan’a, geçen seneki planlamanın nasıl yapıldığını ve bu senenin nasıl geçeceğine dair öngörülerini sorduk. Ayan şöyle konuştu:

“Festival ikinci yılından bu yana nisan ayında gerçekleşiyor. Tam da martta, hazırlığı bir yıl süren festival programının açıklanmasına gün sayarken pandemi ilan edildi ve dünyadaki birçok bahar festivali gibi, biz de her şeyi iptal etmek zorunda kaldık. Bu aşamada tüm dünya festivalleri gibi belirsizliğin dağılmasını beklemeye başladık.

Festival tarihlerinde MUBI’de geçmiş ödüllü filmlerimizden oluşan bir seçki yayımlandı. Mayıstaysa hem izleyicimizden kopmamak hem de zorunlu evde kalanlara festival filmlerini ulaştırmak için tarihimizde ilk defa çevrim içi gösterimlere başladık. Bunun için sektörde güvenirliğini kanıtlayan Festivalscope ve Shift 72’nin altyapısını sunduğu Filmonline.iksv platformunu kurduk. Sitenin çevirisi, satış, ilk seçki, bunların tümü 20 gün gibi kısa bir sürede tamamlandı. Çok iyi ve destekleyici tepkiler aldık, Türkiye’nin tamamına ulaşmamız herkesi çok sevindirdi. Biz de bir yıldır şekillendirdiğimiz programı izleyiciye ulaştırabildiğimiz, tek şansları festivallerde izleyiciyle buluşmak olan bazı filmleri çevrim içi gösterimler sayesinde izlettirebildiğimiz için memnun olduk.

Çevrim içi gösterimlerimiz 2020’de yalnızca ağustos ayında duraksadı, halen sürüyor, şubat ve mart aylarında da devam edecek. Festival bu yıl 1 Nisan – 29 Haziran tarihleri arasında olacak, neredeyse yılın yarısına yayılarak gerçekleştirilecek; bizim için özel bir yıl çünkü festival 40. yaşını kutluyor 2021’de. Festivali her zamanki gibi nisan ayında, çevrim içinde başlatacağız ancak salonlara girebildiğimiz an festival eski formatında izleyici ile buluşacak. Haziran ayında fiziksel gösterimlerle çevrim içi gösterimler aynı anda yapılacak. Geçen temmuz ayında yaptığımız gibi açık hava gösterimleri de planlarımız arasında, umarım gerçekleştirebiliriz.

‘Seyirci sinemaya dönecektir’

Dünyada (Türkiye’de de), yüksek gişe hasılatı yapması beklenen, hatta 2021’in sonlarına doğru vizyona gireceği açıklanan filmlerin dijital platformlarda yayımlanacağı açıklandı. Bu da sinema salonlarının çöküşü olarak yorumlandı.

Kerem Ayan bu konu hakkındaki düşüncelerini şöyle sıraladı: “Pandemi kültür ve sanat alanında birçok kurum ve kişiyi özellikle maddi anlamda zor duruma soktu; fakat sinema en çok etkilenenler arasında. 60 yıllık Rexx Sineması kirasını karşılayamadığı için kapılarını kapattı. İkinci büyük salonumuz Atlas Sineması ise tadilata girdi. Çekimler durduruldu, yalnızca salonlara değil şehirlerine fayda sağlayan festivaller sinemalarda yapılamadı. Kapalı salonların yaygın aşılanma ve salgının hafiflemesiyle önlemlerin geçerli olacağı önümüzdeki aylarda açılacağını öngörüyorum; hem festival gösterimleri hem de vizyon gösterimlerinin salonlara taşınmasıyla izleyiciler de dönmeye başlayacaktır.

Dijital dünyanın sunduğu uygulamalar evde kaldığımız aylar boyunca insanların vakit geçirme pratiklerinde önemli bir yer kapladı. Fakat sinemanın ritüel ve sosyalleşme özelliklerinin ne kadar önemli olduğunu insanlar geçen yılda bizzat farketti, özledi. Sinemada film izlemek hem kolektif hem de ışığı, karanlığı, önce ve sonrasıyla birlikte benzersiz bir eylem. İzleyicilerin salonların ve bu eşsiz deneyimin hakkını çabucak vererek geri döneceklerini düşünüyorum.

*****************

‘Başka Sinema Ayvalık Film Festivali öne çekilebilir’

Geçen yıl Başka Sinema Ayvalık Film Festivali yapılamadı. Festival direktörü Azize Tan’a bu sene için ne gibi hazırlıklar yapıldığını sorduk.

Azize Tan şöyle konuştu: “Geçen yıl festivali yapmamamız tercihten ziyade zorunluluktan oldu. Büyük toplulukları bir araya getiren bir etkinliği yapmak halk sağlığı açısından büyük bir tehdit oluşturacağı için festivali yapmama kararı aldık. Üstelik Başka Sinema Ayvalık Film Festivali’nin kullandığı kapalı mekânların kapasitesi küçük olduğu için kapasiteyi azaltarak gösterim yapmak da çok anlamlı görünmedi. Bir ara bütün festivali sadece açık havada yapalım diye düşündük ama sonrasında da tam bayram sonrası rakamların yükseldiği bir döneme geldi ve herkesin sağlığı için geçen yıl festivali yapmamaya karar verdik.

Ancak tabi bu bizim için çok üzücü bir durumdu ve istemeden aldığımız bir karardı.

Çünkü Başka Sinema Ayvalık Film Festivali yeni başlamış bir festival. Henüz iki yıl yapmış olmamıza rağmen hem seyrcilerden, hem gelen konuklarımızdan çok iyi tepkiler almıştık. Üçüncüsü ile birlikte biraz daha oturma bir festival olacağımızı hayal ediyorduk. Ama tabii tüm dünyanın içinden geçtiği olağanüstü koşulları göz önünde bulundurarak biraz teselli bulduk.

Bu yıl için çalışmalarımıza şimdiden başladık. Festival tarihlerini biraz öne çekmeye çalışıyoruz ve eylül başında festivalimizi yapmayı planlıyoruz. Hem aşının bulunması, hem hepimizin virüsle birlikte, mesafe kuralları ve maske ile yaşamayı öğrenmesi hem de daha erken bir tarihte yapacağımız için açık havayı daha etkin kullanabilme ihtimalimiz bizi bu sene festivali yapma konusunda daha cesaretlendirdi.

‘Vizyona sokmaya cesaret edemiyorlar’

Azize Tan’a 2021’in nasıl geçeceğini öngördüğünü ve bu krizin nasıl atlatılabileceğini de sorduk. Tan’ın yanıtı şöyle: “2021 yılı bence sinema sektörü için kayıp bir yıl. 2020’nin de zaten çok iyi geçtiğini söyleyemeyiz. Ama daha yeni yeni bütün büyük stüdyolar bu yıl için nisan-mayıs veya daha sonra eylül-ekim gibi vizyona sokmayı planladıkları filmlerin bir kısmını yıl sonuna attılar ya da 2022 yılına ertelediklerini açıkladılar. Doğrusu bu şartlar altında sinemalar kapalıyken veya bir açılıp bir kapanırken kimse özellikle çok büyük bütçelerle gerçekleştirilmiş bir filmi vizyona sokmaya cesaret edemiyor. Aslında bir taraftan da bu krizin atlatılabilmesi, sadece sinema sektörü için değil tüm sektörler için çok büyük bir krizden bahsediyoruz. Herkes bir şekilde kendine alternatif yollar bulmaya çalışıyor. Sinemalar açısından da bu krizi atlatmak çok kolay olacakmış gibi gözükmüyor.

Pek çok stüdyo da çektiği ve hali hazırda masraf yaptığı filmlerin karşılığını bir an önce almak istiyor. Bu nedenle de bazı filmlerini sinemalardan önce, online olarak vizyona çıkma kararı veriyor.

Bu da tabii ki harcanan paraların bir an önce geri dönüşünün sağlanması, yapılan yatırımların karşılığını bulmaya çalışılması, bir şekilde belki sinemalar için kötü olan bu karar belki stüdyoları ayakta tutacak bir formül olarak görülebilir.

Bunun dışında Warner aynı zamanda sinemaya gireceği filmlerin eş zamanlı olarak online platformlarda da yayımlayacağını açıkladı. Bu aslında hepimizin için büyük bir değişimin işareti. Zaten online platformların güçlenmesi hepimizin beklediği gelişmelerden bir tanesiydi. Sadece pandemi bu süreci çok hızlı bir hale getirdi. Biz önümüzdeki 5 yıl içerisinde hayata geçmesini düşündüğümüz değişikliklerin şimdi sadece 5 ay gibi kısa bir sürede gerçekleştiğini görüyoruz.

Disney gibi bütün dünyada sinemaya yön veren, ki çok büyük bir stüdyo. Elinde neredeyse hemen hemen büyük bütçeli filmlerin olduğu bir platformdan bahsediyoruz. Netflix’ten çıkarak kendi platformunu Disney Plus platformunu açtı. Türkiye’de henüz izlenilemiyor. Ama çok yakın bir zamanda dünya genelinde izlenebilecek bu platformdaki filmler.

‘Repertuvar sinemasının önemi artacak’

Tabii ki bir taraftan da kendi platformları aracılığıyla para kazanmak istiyor stüdyolar. Stüdyolar için sinemalar artık tek para kaynağı gibi görünmüyor. Alternatif mecralar da var, ama bir yandan hâlâ daha sinemaların çok büyük bir sosyal toplanma alanı olduğu, insanlar için hâlâ bir buluşma, birlikte bir vakit geçirme mecrası olduğunu göz önünde bulunduralım. Ayrıca çekilen filmlerin çok büyük bir kısmının, büyük perdede seyredildiği zaman seyirci üzerinde yarattığı hissi de hafife almayalım.

O nedenle ben sinemaların öleceğini düşünmüyorum ama belki sayı oldukça azalacak, repertuvar sineması adını verdiğimiz sinemaların önemi artacak. Belirli bir programla film gösteren, ne gibi filmler gösterdiğini bildiğimi küratöryel içerikler yaratan sinema salonları belki bağımsız sinema için daha önem kazanacak.

Ticari sinemalarda da ancak çok büyük bütçeli filmler çok kopya ile vizyona girecek. Ama belki de bu kadar sinema salonu olmayacak eskisi kadar. Aslında kesinlikle izleme alışkanlıklarımızın değişeceği bir döneme girdiğimiz tartışılmaz. Biraz da yaşayarak göreceğiz neler olacağını. Ama bu gidişat çok uzun zaman öncesinden geliyordu. Dediğim gibi yeni bir şey değil, sadece pandemi bu süreci hızlandırdı.”

*****************

‘8 ay sürmesi planlanan post prodüksiyon 14 aydır devam ediyor’

Başarılı yönetmen Ceylan Özgün Özçelik’e pandeminin yönetmenleri nasıl etkilediğini sorduk. Özçelik şu yanıtı verdi: “Salgının beraberinde getirdiği hayati endişeler ve ekonomik koşullar nedeniyle özellikle bağımsız sinemada geçen yıl çekilmesi planlanan çoğu film ertelendi.

Biz, şiddet görmüş iki kadının cezaevinden seslendiği belgeselimiz Cadı Üçlemesi 15+’nın çekimlerini salgından hemen önce tamamlamıştık. Post-prodüksiyon sürecine başlamıştık. Normalde 8 ay sürecek post-prodüksiyon; yasaklar ve kısıtlamaların bizi sürüklediği çalışma koşulları nedeniyle yaklaşık 14 aydır devam ediyor. Bu hem manevi hem de maddi olarak zorluyor. Eş zamanlı olarak yeni kurmaca filmime ve bir mini dizi senaryosuna çalışıyorum. Çalışmayı bırakmıyoruz ama kafalarda onlarca soru var: Salgında aç kalmadan üretmek nasıl mümkün? Türkiye’de film sektörü için bir iyileşme planlaması var mı? Sektör için yeni ‘normal’ nedir ve ona uyum sağlamak ne kadar elzem?”

‘Salonlara koşacak bir kitle var’

Özçelik, “sinema salonları çöküyor” yorumlarına dair ise şunları söylüyor: “Yüzyılı aşkın tarihi olan sinema salonlarının durumu kahredici. İlk kez dünyadaki tüm salonlar aynı anda tehdit altında. Aralarda salonların açıldığı kısa dönemler büyük oranda şunu gösteriyor: Sinema salonları kalıcı olarak açıldığında salonlara koşacak bir kitle var.

Ancak uzun süredir büyük bir belirsizliğin içindeyiz. Seyircisiyle buluşmayı bekleyen fazla sayıda film var ve şartlar bazılarını dijital platformlara sürüklüyor. Bu gerçek üzücü olsa da anlaşılır. Salonların ne zaman açılacağı kocaman bir soru işaretiyken bilinmez bir zamanı beklemek her film için mümkün olmuyor.

Yaz ve bahar aylarında dünyanın birçok yerinde açık hava gösterimleri yapıldı. İstanbul ve Antalya Film Festivalleri açık havada düzenlendi. Böyle gösterimlerin mevsimsel koşullara uygun olarak yaygınlaşması en azından perdeyle bağımızın kopmaması açısından çok değerli…

‘Dijital platformlar çözümün bir parçası olmalı’

Ülkedeki platformların tekdüzeliğe neden olan ana akım inadını bırakması, farklı isimlerle farklı formlar üretmek için iş birliği yapması gereken bir dönem. Netflix, dışarıda nasıl bağımsız filmlere ve belgesellere alan açıyorsa; Netflix Türkiye de salgın sürecinde üretimin ve çeşitliliğin sağlığı için aynısını yapmalı. İki belgesel, üç bağımsız film üretiyor diye kimse Netflix Türkiye üyeliğini bırakmaz. Aksine kitlesini çeşitlendirmiş ve kütüphanesini zenginleştirmiş olur. Salgında üyelerini arttıran ve bu sayede birer ‘kazanan’ olan platformlar; kötü durumdaki butik film şirketleriyle ortaklıklar kurabilir, bu şirketlerin filmlerini kendi seyircilerine açabilir. Bağımsız sinema salonlarıyla birlikte hareket edip onları ayakta tutmak için fikir üretmeye açık olabilir. Yanı sıra Gain ve BluTv gibi kısa film gösteren platformlar kısa film üretimine finans sağlayabilir. Film sektörünün duraklama dönemini rahatlatmak için bir şeyler yapılacaksa çöküşün nedenlerinden biri olarak gördüğümüz platformların bir şekilde çözümün parçasına dönüşmesi gerek.

**************

‘Çetin pazarlıkların yılı olacak’

Altyazı Sinema Dergisi’nden Fırat Yücel, sinema sektörü için 2021 yılının nasıl geçeceği sorusunu şu sözlerle yanıtladı: “Dijital platformlar, sinema salonu zincirleri ve dağıtımcılar/yapımcılar arasındaki çetin pazarlıkların yılı olacak 2021. Çok muhtemeldir ki, pencere sistemi adı verilen, bir filmin ne zaman hangi mecrada gösterilebileceğini belirleyen kriterlerde ciddi dönüşümler yaşanmaya devam edecek. Ticari sinemayı bir kenara bırakırsak, bağımsız sinema, belgesel, deneysel ve kısa film üretimlerinde daralma olacağına kesin gözle bakabiliriz. Öte yandan, sektörde dijital platformlara doğru bir göç yaşanıyor. Daha önce sinema için de, televizyon için, yer yer belgesel sinema üretim yapanlar şimdi dijital platformlar için üretiyor; üretmek zorunda çünkü başka çalışma olanağı yok. 2021’de çalışanların sendika, meslek birliği ve dayanışma kolektifleri gibi yapılar aracılığıyla haklarını koruma yönünde atacakları adımlar çok kritik. Zira dijital alandaki pasta çok büyük olduğu için emek sömürüsü de büyük olacaktır, buna engel olacak bir örgütlenme sağlanamazsa.”

‘Dünyada destek yapıldı’

Peki, sinema salonları bu krizi nasıl atlatabilir? İflas dalgası bizi mi bekliyor? Fırat Yücel’in bu konu hakkındaki görüşleri şöyle: “Pandemi sürecinde dünyanın pek çok yerinde bağımsız sinema salonlarına kamu desteği yapıldı. Türkiye’de ise bunu göremedik. Bunun yerine, Kültür ve Turizm Bakanlığı, salonlara yönelik geçtiğimiz yıl başlatılan Yerli Film Gösterim Desteği miktarını artırdı. 2020’de 10 salon işletmesine verileceği açıklanan 1,3 milyon TL’lik destek, 2021’de 15 milyon TL’ye çıkarıldı. Bu yıl bu desteğe 150 civarı salonun hak kazandığını görüyoruz. Bu, ihtiyacın da büyük olduğunu gösteriyor. Ancak salon başına 100 bin TL’lik bir miktar düştüğünü görüyoruz; pandemide işletilemeyen salonların ihtiyaçlarına denk düşen bir miktar değil. Ayrıca, her ne kadar esnetileceği söylense de, bu miktara hak kazanmak da pandemi devam ettiği sürece yerine getirilemeyecek bazı şartlara tabii: 12 adet bakanlık destekli yerli film göstermek gibi. 2020’de bu şartları yerine getiremeyen salonlar oldu, pandeminin seyrini hesaba katarsak 2021’de de olacak. Dolayısıyla evet, şu koşullarda bir iflas dalgası ile karşılaşmayı bekleyebiliriz maalesef.”

‘Türkiye’de temel sorun tekelleşme’

Yüksek hasılat yapması beklenen filmler dijital platformlarda yayımlanacak. Bu da sinema salonlarının çöküşü olarak yorumlanırken Fırat Yücel şunları söylüyor: “Sinemaya gitme dürtüsünün kaybolacağını düşünmüyorum. Seyirci yüz yıllık alışkanlığını bu kadar kısa sürede kaybetmez. Ancak hiç kuşkusuz bir filmin hangi mecrada ne zaman kez gösterime gireceğini belirleyen pencere sistemi adı verilen kurallarda bir dönüşüm olacak, halihazırda da olmakta. Dijital platformlara yönelik çekilen ve ilk gösterimini de bu platformlarda yapılan filmlerin sayısı artacak.

Türkiye’de sinema salonlarının temel sorunu dijital platformların ortaya çıkması değil, dağıtım ve sinema işletmeciliğindeki tekelleşme. Türkiye yapımı filmlerin seyirci sayıları pandemi öncesi yıllarda yüksek seyrediyordu ama baktığınızda, bu büyük sayıları oluşturan filmlerin 5-6 gişe canavarı olduğunu görüyordunuz. Geriye kalan filmler beklenilen gişeyi yapamıyordu, birçoğu yeterli salon bulmakta güçlük çekiyordu. Bu dengesizliğin regüle edilmemesi hem salonlardaki film çeşitliliğin kısıtlıyor, hem tekelleşme yatkınlığını körüklüyor (örneğin Türkiye’de dijital dönüşümü tamamlayabilen salonların büyük çoğunluğu tek gruba ait), hem de küçük üretimciyi zor durumda bırakıyordu. Salonların geleceğini şekillendirecek temel sorunun bu olduğunu düşünüyorum.”

*********************

Salonda Film İzlemek Demek…

Konuştuğumuz isimlere ayrıca bir de ortak soru yönelttik. O da şu: “Sizin için sinema salonunda film izlemek ne ifade ediyor?”

* Damla Kırkalı: “Benim için film izleme deneyiminin çok önemli bir parçası sinema salonu. Her ne kadar evde benzer koşulları sağlasanız da, zamansal ve mekânsal aidiyet hissini yakalayamıyorsunuz bana kalırsa. Tıpkı bir müzik konseri gibi, tanımadığınız insanlarla aynı anda ve aynı mekânda film izlemek çok güçlü ve yeri doldurulamaz bir deneyim diye düşünüyorum. Benim için bu deneyimin en kıymetli tarafı kolektif olmasına rağmen izlediğim filmin bende uyandırdığı duygu ve düşünceleri karanlığın içinde bir birey olarak yaşayabilmek.”

* Kerem Ayan: “Filmin tam kalbine yerleşmeyi ve ekranda izlediğimiz hikâye dışında hayatın durmasını!”

* Azize Tan: “Benim için büyük perdede film izlemek bambaşka bir deneyim. Film festivalleri için çalışırken çok fazla film izlemek durumunda kalıyorsunuz, başvurular oluyor özellikle son zamanlarda online olarak gerek bilgisayar ekranından, gerek televizyon ekranından izlemek durumunda kalıyorsunuz. Ama aynı filmleri, küçük ekranda izlemek ile büyük ekranda izlemek arasında benim için çok çok büyük fark var. Zaten çoğu sinemacı da filmini o koşulları göz önünde bulundurarak gerçekleştiriyor; sesi ile, rengi ile, görüntüsü ve her şeyi ile büyük ekranı düşünerek yapılıyor post prodüksiyon aşaması.

Bu duruma örnek olarak ‘Roma’ filmini verebiliriz. Netflix filmi olarak çıktı, gösterimi orada yapıldı ama sınırlı sayıda olsa sinema salonlarında gösterildi. ‘Roma’ kesinlikle ve kesinlikle büyük ekranda izlenilmesi gereken bir film. ‘Roma’yı tabii ki Netflix’te küçük ekranda ya da televizyon ekranından izlemeye devam edebilirsiniz. Ama o film kesinlikle büyük ekran için yapılmış bir film. Büyük ekranda izlediğiniz film ile küçük ekranda izlediğiniz film arasında çok ciddi farklar var. Filmden gözümüzde kalan görüntüler, hafızamızda bıraktığı izler büyük ekranda çok daha derin oluyor. Sesi, rengi, efekti ve görüntüsüyle hakikaten karanlık bir salonda siz de o filmin neredeyse bir parçası haline geliyorsunuz. O nedenle bence sinemanın yerini kolay kolay hiçbir şey tutamaz. Dediğim gibi belki sayılar azalabilir. Daha alternatif sinemalar kendine yer bulabilir. Ben büyük ekranda sinema izleme alışkanlığının tamamen yok olacağını kesinlikle düşünmüyorum.”

* Ceylan Özgün Özçelik: “Sinema salonunda film izlemek; filmle ve mekânla bağ kurmak, birbirimize temas etmek demek… Epeydir sinemada film izlemek bir düş! Almanya, İngiltere, Yunanistan dahil onlarca ülkede sinemalar kapalı. Açılış tarihleri genel olarak belirsiz. Türkiye’de mart ayında salonların açılacağı bekleniyor ama yine de kesin bir şey söylemek mümkün değil. Her sinemasever gibi endişeliyim ve çok üzgünüm. Her şeye karşın 1988’den beri salonlarda film izleyen biri olarak salonların geleceği adına umutlu olmak istiyorum. Tehdit altındaki sinema salonları için acil ve mutlak devlet desteği gerekiyor. Aksi halde salgın bittiğinde film izleyebileceğimiz bağımsız salon kalmayacak.”

* Fırat Yücel: “Sinema salonlarını sadece büyük perdeye sahip, karanlıkta topluca film izlenilen yerler olarak görmemek lazım. Salonlar aynı zamanda diyalog mekanlarıdır, bir araya gelinen yerlerdir. Mesela bir AVM sinemasındaki seyir deneyimi ile yıkılmış olan Emek Sineması’ndaki seyir deneyimi, vizyon gösterimindeki seyir deneyimi ile festivaldeki seyir deneyimi birbirinden çok farklıdır. Ben şahsen filmlerin her yerde izlenebileceğini düşünüyorum; seyirci arasında diyalog sağlanan çevrim içi gösterimlerin de güçlü bir etki bıraktığını söyleyebilirim. Bana kalırsa, “film sinemada izlenir” demekten ya da dijital platformlara karşı tavır geliştirmektense, tamamen tüketim odaklı yapılar olan AVM’lerden sinemayı çıkartmaya çalışmak uzun vadede sinema için çok daha faydalı olacaktır. Çünkü bunlar tamamen ticari akılla yürütülen yapılar ve etrafındaki her türlü kültürel mekânı da yok ederek çoğalan yapılar. Ve şehir alanlarına onlar hakim olursa, ait oldukları zincirler battığında, geride film izlenecek salon ya da sahiplenebilecek bir sinema kültürü bulamayabiliriz.”

* Utku Ögetürk: “Biraz romantik olacak sanırım ama sinema salonunda film izlemek -hatta sinema salonunda film izledikten sonrası da bu duygu durumuna dahil- birçok duyguyu aynı anda yaşamımızı sağlayan tarifsiz bir deneyim. Özellikle, günümüz dünyasında mobil cihazlardan bir dakika bile uzaklaşamazken tüm dünyadan belirli bir zaman dilimi için soyutlanmak ve bir hayal dünyası içinde yaşamak… O karanlık, sadece duygularımızla baş başa olduğumuz anların ardından yalnız kalmak, belki uzun bir yürüyüşe çıkmak ya da filmi beraber izlediğimiz arkadaşlarımızla hislerimizle paylaşmak… Sanırım, sinema salonlarını sadece bu duygular için dahi çok özledik.”

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Kültür Sanat

Foto İntelijansiya

Yeni bir kitap, yeni bir heyecana vesile olur ve moral değerleri yükseltir kuşkusuz. Entelektüel ortam, yeni…

Bir Disiplin Olarak Fotoğraf

Kendi Kendine Fotoğraf Fotoğraf bir disiplindir. Yapısında estetik kadar ciddi oranlarda matematik de barındırır. Fotoğraf, kendi…

Yeniden Doğuş

İFSAK Blog’taki en son yazımı  https://www.ifsakblog.org/bir-haz-da-olsa/tam bir yıl önce yazmışım. Hatırlarsınız Özcan Yurdalan hocamın önderliğinde Antakya…