Orta Asya Seyir Defteri (Yaz 2023)

//

Bölüm 04, Özbekistan – Buhara

07Temmuz 2023 – Cuma

Sabah altı buçukta ‘da kalkıp, hazırlanıp kahvaltıya iniyoruz. Yarım saat içerisinde kahvaltıyı halledip yirmi, yirmi beş dakika sürecek istasyon için yürümeye başlıyoruz. Kale ile istasyon arası gerçekten çok güzel. Trafiğe kapalı çok geniş bir alanda, sağlı sollu güzel yapıların arasından yürüyoruz. Tren istasyonu da çok iyi. Tren 8:28 ‘de. Hemen hemen zamanında kalkıyor.

Biletimizi 133,920 SOM’ a almıştık. Yerimiz dörtlü, yatılabilen kompartımanlarda, yerleşiyoruz. Yaklaşık sekiz saat yolumuz var. Poşet çay ve sıcak su servisi yapıyorlar.

Ayrıca eskiden bizde de olduğu gibi bira servisi de var. Hava sıcak zaten, içiyoruz buz gibi birer tane. Sabah erken çıktığımızdan açık yer bulup su alamamıştık. Urgenç’te bir saat mola verince su ve yiyecek bir şeyler alıyoruz büfeden. Tekrara çıkıyoruz yola. Uzun süre “Kızıl Kum Çölü” denen yerden geçiyoruz. Uçsuz bucaksız bir çöl. Akşamüzeri beş gibi ineceğimiz istasyona geliyoruz. Burası Buhara’ ya on üç, on dört km. uzaklıkta bir yer. Tren hatları kurulurken Buhara Emir’i özellikle Buhara’dan uzak kalmasını istemiş istasyonun. Hikâye ilginç, isteyen Google’dan öğrenebilir.

Buhara Tren İstasyonu

Neyse, trenden inince iki taksi buluyoruz. Buralarda pazarlık önemli. Toplamda 200,000 SOM istenirken 120,000 SOM’a anlaşıyoruz. Otel merkeze beş dakika yürüme mesafesinde. Otelde biraz oyalanıp çıkıyoruz dışarıya.

Otelin Avlusu

Merkeze yürüyüp etrafı biraz tanımaya çalışıyoruz. Burası diğer gördüğümüz yerlerden çok daha gelişmiş, daha turistik ve dolayısıyla daha pahalı ama eğlenceli görünüyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yemek saatine kadar dolaşıyoruz, fotoğraf çekiyoruz bol bol. Merkezde, havuzun hemen yanında “Leb-i havuz” restoran güzel görünüyor, yemek için girmek istiyoruz ama tüm masalar rezervasyonlu imiş, farklı bir restoran bulup oraya gidiyoruz. Yemekler bizim damak tadımıza uygun.

Gidemediğimiz Leb-i Havuz restoran

Yemeğimizi yiyor ve kalkıp “Chor Minor Minare‘nin” olduğu yere gidiyoruz.

Chor Minor Minare

Yapı aydınlatma ile güzel görünüyor. Fotoğraflarını çekiyoruz. Dört minare dört temel dini sembolize ediyormuş. Oradan otele dönüp klasik biralı muhabbetimizi yapıp, yataklara çekiliyoruz. Yarın da buradayız.

Bugün 13,633 adım atmışız.

Özbekistan – Buhara

08 Temmuz 2023 – Cumartesi

Sabah çok erken kalkmıyoruz. Kaldığımız otelde kahvaltı yok diye biliyorduk ama varmış. Sekiz buçukta kahvaltıda buluşuyoruz arkadaşlarla.

Otelin sokağı

Kahvaltıdan sonra yürüyerek “Ark Kalesi’ne” gidiyoruz. Güzel görseli olan bir yer. Dıştan ve içten doğal olarak bol bol gezip fotoğraflıyoruz.

Ark Kalesi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sonra, kalenin karşısındaki “Bala Havuz Camisi’ne” gidiyoruz. Buranın da görseli güzel. Grup şortlu ve başı açık olduğu için içeriye giremiyor, dışarıdan fotoğraflama ile yetiniyoruz. Bu mevsim buranın turizm mevsimi değil. Çok sıcak çünkü. Ama bu tür tarihi yerlerde birkaç grup veya bizim gibi bireysel turistlergörmek mümkün. Buralarda camilerin yanlarında büyücek ve derin havuzlar konduruyorlar. Gördüklerimizin çoğunda bu cami havuzunda olduğu gibi su çok azdı veya yoktu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir sonraki durağımız Buhara’nın en eski türbesi olan “İsmail Samani Türbesi” oluyor. Tuğlalardan güzel şekil verilmiş yine kuru havuzu bulunan bir türbe.

Samani Türbesi

Sonraki durak “Eyüb Çeşmesi” oluyor. Ardından da şehrin en önemli dini kompleksi “Po-i Kalan’a” gidiyoruz. Komplekste “Kalan Camisi ve Minaresi”  ve “Miri Arab Medresesi” bulunuyor.

Eyüb Çeşmesi

İmam el-Buhari Anıtı

Hava sıcak, yürümek zor. Kalan Camisi’nin karşısında “Miri Arab Medresesi” var. Burası görsel olarak gerçekten güzel, epey zaman geçirip fotoğraflar çekiyoruz. Bu alanda turist sayısı da fazla.

Po-i Kalan Dini Kompleksi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mir-i Arab Medresesi

Sıcağa değiyor diyeceğim ama bizde pil bitiyor. Otele dönüp, yarım saat dinlenip acıkan karınlarımızı doyurmak üzere tekrar çıkıyoruz. Otelcinin önerdiği “The Plov” pilavcısı hedef. Otelcinin yakın dediği yer iki km çıkıyor. İyice acıkıyoruz ama değiyor doğrusu. Özbek pilavı gerçekten güzel. Fakat Özbekler pilavı öğleden sonra saat üçe kadar yiyorlar, akşam yemiyorlarmış. Birkaç kez akşam yemeğinde istemiştik, bitti demişlerdi anlamamıştık. Pilav biter mi? Yağlı ve katkılarıyla ağır bir yemek olduğundan, hazmı zor diye akşam yemezlermiş. Anlamış olduk.

Yemekten sonra tekrar o yolu yürüyüp otele dönüyoruz. Duş ve biraz kestirme ile saati yedi yapıp, aşağıda birer çay içip saat sekiz gibi tekrar çıkıyoruz dışarı. Bu saat olmasına rağmen hava hala çok sıcak. Hava kararmadan önce tekrar fotoğraflamak için dün gittiğimiz dörtlü minareye koşuyorum ben. Ucundan yakalayıp birkaç kare çekiyorum. Bu arada giderken bir Türk, caminin yanında da dört Türk ile karşılaşıyorum. Bu süre zarfında epey sık.

 

 

 

Fotoğraftan sonra tekrar dönüp ekiple buluşuyorum. Biraz daha dolaşıp dondurma, mısır yiyip otele dönüyoruz. Klasik çerez bira ile sohbet edip günü sonlandırıyoruz. Yarın çok erken kalkacağız. Trenimiz 05:37 ‘de. Kalkış 04:10. Otelci kahvaltıyı kumanya olarak hazırlayacak. İki taksi sabah 04:30 ‘da gelip bizi alacak. Yolculuk Semerkant’a.

Buhara’dan iki kare

Bu arada bir not:  Ülkedeki arabaların %99 ‘u Chevrolet. Burada fabrikası var sanırım. Her yer çeşit çeşit bu arabadan. İlk gittiğimiz şehirlerde tek tük Deawoo veya Lada çıkıyordu. Şehirler büyüdükçe hem Chevrolet’ lerin hem de diğer tek tük olana arabaların modelleri lüksleşti.

Bugün 25,359 adım atmışız.

 

1964 yılında memur bir babanın çocuğu olarak Urfa’da doğdum. 1968 yılında hayatımın geri kalanını geçireceğim İstanbul’a tanıştım. 1986 yılında Yıldız Üniversitesi Kocaeli Mühendislik Fakültesinden Elektronik Mühendisi olarak mezun oldum. Sırasıyla askerlik, iş hayatına başlama, evlilik, iki tane dünya güzeli kız dünyaya getirme, kendi işini kurma ve sonra “Yeter daha ne kadar çalışacaksın?” diyerek iş hayatını komple bırakma çizgisinde bir yaşam geçirdikten sonra, hobilerime yöneldim. Yurt içi, yurt dışı geziler, teknecilik ve karavancılık ile görme, keşfetme ihtiyacımı karşılarken, bunları belgelemek için çocukluktan beri sevdalısı olduğum fotoğrafa tekrar başladım. Aslında çocukluktan beri sevdalı olduğum söylenemez; çocukluğumun tatil günleri, ilkokuldan başlayarak dayımın Maltepe’deki fotoğraf stüdyosunda çalışarak geçti. O zamanlar dışarıda oynamak yerine o daracık karanlık odada, fotoğrafçılığın mutfağında çalışmak nefret edilesi bir durumdu. Ama her aşk nefretten doğmaz mı? Doğar; dolayısıyla fotoğraf makinesini hiç bir zaman yanımdan ayırmadım. Askerlik sırasında, 1988 yılında, AFSAD'da temel eğitim aldım. 2014 yılında, emekli olur olmaz İFSAK’a üye oldum. Çeşitli karma sergilerde, dernek içerisindeki fotoğraf gruplarında, sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım. Bir dönem Yönetim Kurulu'nda görev yaptım. 2018 yılında İstanbul Fotoğraf Günleri Koordinasyonunu üstlendim. Ve bu sevdiğim ortamda bulunmaya devam ediyorum.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Fotoğraf