Geleneksel Kameralar ve Akıllı Telefonlar

/

Bu yazı, DXOMARK sitesindeki 19 Mart 2019 tarihli  David Cardinal tarafından yayınlanan makalenin bir özeti olarak Bülent Tüccar tarafından hazırlanmıştır.

****************************************************************************************************

Kamera ve lensleri uzun yıllardır inceleyen DXOMARK, yoğun şekilde kullanılmaya başlamasıyla beraber kameralı akıllı telefonları da inceleyerek rapor halinde sayfasında yayınlıyor. Bu yazıda akıllı telefonların normal kameralar karşısında ne durumda olduklarını, zayıf ve güçlü yanlarını ve teknolojinin nereye doğru evrildiğini inceliyoruz.

Yukarıdaki grafikte kamera ve telefon satışlarının seyri yer alıyor ve telefon satışlarında nasıl bir patlama yaşandığı görülüyor. Daha 2013 yılında telefon satışları kamera satışlarını 10’a katladı ve özellikle kompakt kamera kullanımından telefon kamerasına çok hızlı bir geçiş yaşandı. 2015’te çekilen fotoğraf sayısı 1 trilyonu geçti ve bugün fotoğrafların ezici bir çoğunluğu akıllı telefonlar ile çekiliyor.

Akıllı telefonların kameralara tercih edilmesinin en önemli nedeni her zaman el altında olması ve kullanım kolaylığı oldu. “En iyi kamera, yanınızdaki kameradır.” Geleneksel kamera ile çekilen bir fotoğrafın kullanıma hazır edilmesi uzun bir iş akışı gerektirir: kurulum, çekim, aktarım, dosyalama, düzenleme, işleme, baskı ya da yayın. Akıllı telefonlarda bu iş kolayca ve hızlıca elde tuşlara basılarak yapılır ve hemen paylaşılabilir. Özçekimin yaygınlaşması telefon kameralarının hızla yaygınlaşmasının bir diğer nedenidir çünkü geleneksel kameralar ile özçekim daha zordur ve pratik değildir. Bu hızlı kameraların kullanımı arttıkça kullanıcılar daha kaliteli görüntü çeken telefonlar talep etmiştir. 

Aşağıdaki iki fotoğraftan hangisinin tam çerçeve sensörlü bir kamera ve hangisinin akıllı telefon ile çekildiğini söyleyebilir misiniz?

Görüntü kalitesi belirlenirken onlarca parametre ve yüzlerce kritere bakılır ve DXOMARK kameraları test ederken 1600’den fazla görüntü inceler: Pozlama, renk, otofokus, detay, flaş, gece çekimi, tele çekim, bokeh efekti, geniş açı, vinyet, kontrast, gürültü, stabilizasyon…

Aşağıda ilk fotoğrafta görülen akıllı telefondaki geometrik distorsiyon, ikinci fotoğrafta olduğu gibi  telefondaki yazılımla düzeltilir. Aynı şekilde, vinyet ve renk sapması gibi sorunlar telefonun kendi içindeki post prodüksiyon yazılımı ile kolayca çözülür.

İlk başlarda akıllı telefonlar çözünürlükte normal kameraların gerisinde iken bugün bu açığı daha yüksek çözünürlükteki görseller üreterek kapattılar. Normal kameralara karşı şu andaki en zayıf yanları gren (noise) sorunu çünkü çok daha küçük sensörlere sahipler, daha az foton daha çok gren demek.

2000 ve 2008 arası “megapiksel savaşları” ile akıllı telefonların çözünürlük kapasitesi 10 kattan fazla arttı ve hem dinamik aralık hem pixel hassasiyeti önemli oranda gelişti. Aynı süreçte APSC sensörlü kameralar 1.3 stop gelişirken, telefonların işlem gücü ve dolayısıyla görsel işleme kapasitesi 100 kat arttı. Böylece sensör teknolojisindeki 1.3 pozluk gelişime ek olarak görseli işlemedeki 3 stopluk ilerleme akıllı telefonlara 10 yıl önceki bir APSC sensörlü DSLR kameranın görsel kalitesini getirmiş oldu.

Elbette akıllı telefonlar burada durmadı ve kompakt kameralara baskın geldikten sonra akıllara gelen soru, aynı şey DSLR kameralar için de olacak mı oldu? Aşağıda 5 lux ışıkta iPhone modellerinin çektiği fotoğrafların değişimine bakalım:

Bu ilerleme sensörler ve optik gelişmelerden kaynaklı değildi. Birincisi daha etkili optik sabitleyiciler sayesinde pozlama süresi artırıldı, ikincisi çekim braketleme algoritmaları sayesinde daha az grenli ve flu görseller elde edilebildi. İleri algoritma, daha hızlı işlemci ve etkili sabitleyici en çok düşük ışık koşullarında kendini gösterdi ve telefonları inanılmaz bir hızda popüler hale getirdi. Burada da kalmadı ve çok önemli bir donanımsal ilerleme telefonların görsel kalitesini çok daha ileri götürdü. Telefonun kalınlığını artırmadan sensör büyüklüğünü artırmak mümkün değilken, BSI sensörlerin icadı bunu değiştirdi. Yüzeye daha yakın olan fotonlar sayesinde sensörler daha geniş açıdan ışık toplayabilirken, daha büyük sensörler telefonlara eklenebilir oldu. Lens sensöre daha yakın konumlandırıldı, optik elementler eklenebilen daha makul ve daha uzun odağa sahip lensler telefonun kalınlığı artırılmadan üretilebilir hale geldi.

BSI sensörler telefon üreticilerin tek numarası değildi. Kamera modülleri küçük olduğundan, birden fazla modülü telefona koymak mümkündü. İlk başlarda üreticiler çoklu-kamera sistemiyle daha fazla ışık toplayarak görsel kaliteyi artırmayı planlasalar da kameraları sonradan tele objektif, siyah beyaz çekim, bokeh efekti gibi özel amaca yönelik olarak telefonlara monte ettiler. Amiral gemisi telefonların beşe kadar kamerası olduğunu gördük.

Full Frame kamera ve Akıllı telefon kameraları karşılaştırması

Burada Panasonic Lumix S1R tam kare sensöre sahip bir kamera ile farklı model amiral gemisi telefonların kameralarını karşılaştırdık.

Panasonic S1R çekimi (Kaynak: DXOMARK)
Kaynak: DXOMARK

Yukarıda, Panasonic S1R ile telefon kameralarının fotoğraflarından elde ettikleri detayları karşılaştırabilirsiniz. Bu gündüz, iyi ışık koşullarında yapılmış bir çekim. 

Panasonic S1R çekimi (Kaynak: DXOMARK)
Kaynak: DXOMARK

Şimdi de yukarıdaki görsellerde aynı kameraların gece düşük ışık koşullarında elde ettikleri fotoğraf yukarıdaki detaylarına baktığımızda telefonların zor şartlarda bile detay elde etmekte iyi olduklarını görüyoruz.

Panasonic S1R çekimi (Kaynak: DXOMARK)
Kaynak: DXOMARK

Tam çerçeve sensörlü kameraların telefonlara göre ne kadar büyük bir sensöre sahip olduklarını düşünürsek, yukarıda görüldüğü gibi telefon fotoğraflarındaki gren başarımının ne kadar iyi olduğunu anlarız.

Zoom özelliklerini karşılaştıran yukarıdaki görsellere bakalım. Normal kamera geniş açılı bir lensin detayı ile telefonun tele lens kamerasının sonuçları birbirine çok yakın.

Panasonic S1R çekimi (Kaynak:DXOMARK)
Kaynak:DXOMARK

Kameraların sensörleri büyük olduğu için optik alan derinliği vardır ve portreyi arka plandan doğal olarak koparabilir. Telefonların sensörleri küçük olduğundan  bunu yazılımsal olarak ve telefona alan derinliği tespiti için eklenen sensörlerle yapmaya çalışır. Bu teknik, kolay portelerde iyi sonuçlar verebilirken yukarıdaki gibi bazı portrelerde işe yaramayabilir. Bokeh efekti de akıllı telefonlar için sorunlu bir alandır ve yazılımsal olarak yapılır ve tabii normal kameraların optik doğal sonucu gibi sonuç veremez.

Çok daha büyük sensöre sahip olan kameraların dinamik alanının (HDR) telefondan daha iyi olduğu beklenebilir ancak durum hiçte böyle değildir. Örneğin biri tam çerçeve sensörlü ve diğeri telefon kamerasının ürettiği aşağıdaki görsellere bakalım:

Panasonic S1R
Mate 30 Pro

Peki nasıl oluyor da 10 bitlik bir telefon kamerasının dinamik aralığı, 14 bitlik bir kameradan daha iyi oluyor? Çünkü normal kamera sahneyi basitçe tek bir kadraj olarak kaydeder ve işler. Sahneyi ışıklandıran bir fotoğrafçı için bu tam istenen şeydir. Sahnenin RAW olarak çekilmesi ve iyi bir post prodüksiyon ile kameranın dinamik aralık potansiyeli ortaya çıkarılabilir.

RAW bir dosyadan işlenerek yapılmış HDR görüntü

Telefon kameraları bu kadar iyiyse geleneksel kameralara bugün ihtiyaç var mı? Burada bir fotoğrafçı için kritik olan normal kameraların kendilerine verdiği özgürlüktür. Bir fotoğrafçı gerekli ayarları yapar, makinesinin sınırlarını bilir ve o sınırlar içinde alacağı sonucu bilir. Telefon kameraları hataya açıktır ve fotoğrafçının niyetini yanlış okumaya meyilli olabilir.

Yapay ve kötü görünen bir telefon kamerası görseli

Telefon kamerasından elde edilen sonuçlar her zaman yukarıdaki gibi kötü değildir ama bunun ne zaman olacağını bilmek zordur ve telefon kamerasının ayarlarına müdahale son derece sınırlıdır.

Fotoğraf, yalnızca realiteyi yakalamak değil aynı zamanda hikaye anlatmaktır. Bunu yapmak için fotoğrafçı kamerasının çok yönlü yaratıcı özelliklerini kullanabilir. Kameralar pek çok ayarlara sahip olduğu gibi, ergonomik olarak hızlıca bu ayarlar değiştirilebilir ve lens çeşitliliği kameraları ayrıcalıklı hale getirir. Telefon kamerası ise tersine, anlatılmak istenen hikayeye engel olabilir.

Bilerek eksik pozlanmış silüet balıkçı (Fotoğraf: David Cardinal)
Telefonla çekilmiş aynı sahnede ise tekne detayları ortaya çıkmış, silüet bozulmuş ve fotoğrafın etkisi tamamen değişmiş (Fotoğraf: David Cardinal)

Telefon kameraları sınırlarını genişletmeye devam ediyor, eskiden sadece fotoğrafçıların yapabileceği alanları zorluyor ve bunu yapmak için fotoğrafçının niyetini okumaya çalışıyor. Buna örnek telefonlardaki güzelleştirme filtrelerini ve ve doğru anda fotoğraf çeken algoritmayı örnek gösterebiliriz.

Yüz güzelleştirme filtresi uygulayan bir telefon kamerası görseli (Fotoğraf: David Cardinal)
Yüz tanıma günümüz kameralarına doğru anda fotoğrafı çekmeye yardımcı olur (Kaynak: DXOMARK)

Fotoğraf çekim kalitesinin yanı sıra telefon fotoğrafçılığını daha da öteye taşıyan başka yönler de var: akıllı telefon ekosistemi pek çok otomatik düzenlemeyi kolaylaştıran özelliklere sahip. Konumu belirleyerek objeyi tanıma, yapay zeka ile görseli otomatik düzenleme, bulut sistemi ile görselleri etiketleme, yüz tanıma, albüm oluşturma, en iyi çekilmiş görseli seçme ve hikaye önerme ile akıllı telefonlar anılarımız için adeta küratörlük yapar.

George Eastman, 1888’de ilk tüketici kamerasını geliştirdiğinde slogan olarak “Siz düğmeye basın, gerisini bize bırakın” demişti. Şimdi akıllı telefonlar bu 130 yıllık sözü yerine getirdi. 

Teknolojiyi arkasına alarak otomatik olarak görüntüyü iyileştiren ve düzenleme yapan akıllı telefonlar, kompakt kamera sektörüne baskın geldi ve şimdi bazı alanlarda normal kameraları bile geride bıraktılar. Ancak bu otomasyon yalnızca telefon kameralarının vereceği sonuçlara bel bağlamayı zorlaştırır ve bu da geleneksel kameralara pazarda bir alan bırakır.

“Akıllı telefonlar fotoğrafçılığı tamamen otomatik hale getirdi. Bir sonraki adım, fotoğrafçıyı otomatik hale getirmek. Bu iyi, insanlar, anılarını çeken özel dijital fotoğrafçılarının keyfine çıkarır. Ancak, kendi hikayelerini anlatmak için güvenebileceği bir araca sahip olmayı tercih edenler her zaman olacaktır.” Frederic Guichard

Bazı fotoğrafçılar hikayelerini anlatırken görsel yaratıcılıkta kontrolü ellerinde tutmak isteyecektir. Bunu yapmalarını sağlayan geleneksel kameralar bir süre daha fotoğrafçıların kalbinde ve aklında olmaya devam edecek. 

Bülent Tüccar, 1977 Denizli doğumlu. 2002'de Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Bölümününden mezun oldu. Özel sektörde çalışıyor. 2014 yılında DEFSAD'da üye olarak başladığı fotoğraf hayatını yönetici olarak sürdürüyor. 2017'de Anadolu Üniversitesi Fotoğrafçılık ve Kameramanlık bölümünü bitirdi. Fotoğraf ve fotoğraf literatürüne olan ilgisiyle eğitim sunumları ve çeviriler hazırlıyor. Çeşitli karma sergilere ve atölyelere katıldı. Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonunun desteklediği "Memleketimden Görsel Hikayeler" projesi için üç hikaye serisi hazırladı. 2020 yılında, Covid-19 üzerine ortaklaşa bir editöryal fotoğraf çalışması olan Korona Günlerinde Fotoğraf çalışmasının teknik ekibinde yer aldı. Halen Denizli'de yaşıyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Fotoğraf